Tarihin en önemli haritaları bir kitapta toplandı. İşte bazıları…

Haritalar yalnızca bir mekanın ölçümünü yapan şeyler olmaktan çok daha fazlasını ifade ediyor. Onlar aynı zamanda insanların tarih boyunca dünyayı nasıl anladıklarını, açıkladıklarını ve onu nasıl ele aldıklarını gösteren kayıtlar. Jerry Brotton adlı bir araştırmacı da Great Maps adlı kitabında insanlığın bu kartografi mirasında bize rehberlik etmesi için 60 adet çok önemli tarihi haritayı anlatıyor.

Londra’daki Queen Mary College‘de Rönesans çalışmaları profesörü olan Brotton “Bir harita mekan hakkındadır ama ayrıca zamanda yer alan bir nesnedir de” diyor. “Onlar, büyük bir uygarlığın sınırlarının ne kadar uzağa dayandığını ya da diğer bir kültürün Dünya’nın kozmostaki yeri hakkında neye inandığını gösteren öyküler anlatırlar.” Brotton için, bazı en önemli harita öyküleri ise insanların karmaşık kartografik problemleri nasıl çözdükleri hakkında.

Örneğin, mekân ölçümü dediğimiz şey çoğunlukla bize zaten en başından beri verili olan bir yenilik, ama bu tarihin geniş bir döneminde ve birçok farklı kültürde üstesinden gelinmesi gereken bir problemdi. Ne zaman ya da nerede doğdukları fark etmeksizin, bütün denizciler bir yerden başka bir yere güvenli bir biçimde seyahat etmek için çeşitli araçlara ihtiyaç duydular, ve bu da doğru ölçüm yöntemlerinin yaratılması için her zaman en büyük motivasyon kaynaklarından biri oldu. Batı dünyasında, haritaların evrimi Batlamyus‘un (Ptolemy) enlem ve boylam çizgileri, pusulalar ve Carta Pisana haritasındaki gibi çizgilerle birlikte gerçekleşti. Diğer kültürlerin ise, okyanusta yönlerini bulmanın zoruklarını çözmekte daha az yaratıcı olmayan kendi yöntemleri vardı. Pasifik adasında yaşayanların uzak bölgelerdeki yüzlerce adayı kolonize etmek için kullandığı çubuk biçimindeki grafikler bunun bir örneği.

Brotton, Great Maps adlı kitabında yer alması için detaylarının yanında tarihsel bir öneme ve her bir kültür hakkında dikkat çekici bilgilere de sahip olan haritaları tercih etmiş. “Avrupa haritalarının diğer büyük haritalama kültürlerine göre daha nesnel ve bilimsel olduklarının bilindiğini” söyleyen Brotton, bunun da aslında Avrupalı milletlerin sömürgeci hırslarının bir ürünü olduğuna işaret ediyor. Brotton şöyle devam ediyor: “Fakat İslami kültür yeni bölgeleri sömürgeleştirme konusunda daha az kaygılara sahipti, ve onların haritaları imparatorluğun ve onun kültürel fikirlerinin bir takviyesine vurgu yapıyordu.” Benzer bir biçimde, Çin ve Kore kültürlerinin görece daha tecrit edilmiş bir hâlde olduğu ve onların haritalarının da kültürel harmoniye odaklanmaya meyilli oldukları görülüyor. Brotton, bu kültürlerde manzaranın bu harmoniyi etkilediğine inanıldığı için, haritalarda nehirlerin ve diğer doğal özelliklerin düzenlemesine özel bir önem verildiğini ifade ediyor.

Her bir kültür, dünyaya yukarıdan bakan bu araçlar için kendi ayrı sözcüğüne sahipti. Batıdaki ‘map’ (harita) sözcüğü, Latince bez ya da mendil anlamına gelen ‘mappa’dan geliyor. Arapçada, haritanın karşılığı ‘surah’ (figür) ve Çincede ise genellikle diyagram anlamına gelen ‘tu’. “Bütün bu sözcüklerin bugünkü modern batıda kullanıldığı anlamdan biraz daha farklı bir tezahüre sahip olduklarını” söyleyen Brotton “bunların hepsinin de bu kültürlerin dünyayı nasıl gördükleriyle bağlantılı olduğunu” belirtiyor.

Kaynak: Wired

Jacope De’Barbari tarafından 1500’de yapılan tahta baskı kalıbıyla yapılan bu Venedik haritası herhangi bir şehrin kuş gözüyle yapıldığı bilinen ilk haritası olma özelliğini taşıyor. Modern ölçüm tekniklerini önceleyen bu haritada, kartograf; şehrin binalarını, kanallarını ve labirent biçimindeki caddelerini yerleştirmeden önce haritayı küçük karelere bölen özel bir geometrik temel inşa ederek etkileyici bir ölçek doğruluğu elde ediyor. Petrus Plancius’un Maluku Adaları’nın zenginliklerini gösteren haritası, denizcileri Merkatör projeksiyonunun kullanışlı bir navigasyon aracı olduğuna ikna edebilen ilk çalışmaydı. Bu yol haritaların tarihi, Perslerin ilk dönemlerine kadar gidiyor, fakat tarihteki ilk ciddi yol atlası John Ogilby’nin 1675 tarihli Britannia‘sıydı. 1136 yılına ait olan bu meşur Çin haritası taş üzerine işlenmiş ve küçük karelere bölünmüş biçimde bir ölçeğe sahip olduğu bilinen ilk harita özelliğini taşıyor. Her bir kare yaklaşık 50 km’lik bir alanı gösteriyor. Haritaları çeşitli verilerle birleştirmek onların güçlü öyküler anlatmasına olanak tanıdı. 1889 yılına ait bu haritada, Charles Booth, Londra’da yapılan bir araştırmayla belirlenmiş yoksulluk verilerini biraraya getirdi ve sosyal adalet için hazırlanan ilk haritalardan birisini yayınladı. Kore yapımı, 1402 tarihli bu Kangnido haritası, o dönem Asya’ya hükmeden bölgesel güç olan Ming Hanedanı’nın hakimiyeti altında. Kartograf Kwŏn Kŭn da diğer Asyalı harita yapımcıları gibi, dünyevi enerjinin arterleri olarak görülen nehirlere vurgu yapmış. Bilinmeyen bir kartograf tarafından yapılan 1300 civarında bir tarihte yayınlanan Carta Pisana, bilinen en eski denizci çizelgesi. Bu haritalar uzak limanları birbirine bağlamak için doğru açıları ve pusula noktalarını kullanıyordu. Güney Pasifik’te yer alan Marshall Adaları’nın yerli denizcileri kendi sofistike yön bulma çizelgeleri geliştirdiler. Eğimli çubuklar büyük dalgaları anlatıyor, yatay çizgiler adalar arasındaki mesafeyi ölçüyor, zikzak işaretler de büyük dalgaların önemli adalar etrafında nasıl kırıldığını gösteriyor. Bu çizelgeler, Pasifik Adası kültürünün yüzlerce uzak adaya yayılmasına olanak tanıdı. Bütün erken dönem İslam dünyası haritalarının büyük bir çoğunluğu gibi, El İdrisi’nin 1154 tarihli bu dünya haritası da güneyi merkeze alarak, kuzeyi aşağıda güneyi de yukarıda gösteriyor. Afrika’nın ortasındaki dağların Nil’in kaynağı olduğuna inanılıyor. 1815 tarihli, önceden maden kömürü işletmecisi olan ve kendi kendini eğitmiş bir araştırmacı William Smith tarafından hazırlanan bu harita ilk jeolojik harita olma özelliğini taşıyor. Betimsel ya da navigasyon amaçların aksine haritaların ilk defa bilimsel araçlar olarak kullanılmasının ilk örneklerinden. Joan Blaeu’nun 1648 tarihli bakır işlemeli bu gravürü Dünya’nın Güneş’in etrafında döndüğünü onaylayan ilk haritaydı. Blaeu, güneş merkezli bu ileri görüşlülüğüne rağmen Kaliforniya’yı bir ada olarak gösterme mitini devam ettirme yanlışından kurtulamadı. Kaliforniya’nın bir ada olmadığını kanıtlamak adına bölgeyi tamamen keşfetmek için 1710’a kadar beklemek gerekecekti. Bu kaşif Eusebio Kino dini amaçlarla orada olan bir misyoner olduğu ve resimde görülen bariz yeteneğine rağmen bir kartografi eğitimi almadığı için ne yazık ki o dönem kimse ona inanmadı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir