Tramvay’ın Kanlı Yolu – Taksim – Dağhan Dönmez

?Kapadım balkonumu, duymak istemiyorum çünkü ağıtları, ama külrengi duvarlar arkasından, bir şey duyulmuyor ağıttan başka?? (Türkçesi: Erdal Alova)

Bu satırların sahibi, İspanya İç Savaşı?nın başlarında General Franco?nun faşist askerleri tarafından kurşuna dizilen şair Federico Garcia Lorca?dır. Yüzlerce haneye ateş düşüren, binlerce insanın ölümüne sebep olan savaşın, su üstünde kalan kısmıdır Lorca. Zihinlerimiz suya benzer çünkü. Her anı, her yüz yavaşça dibi boylar. Geriye yalnızca algılarımız ve onlara dair aldatıcı şekiller kalır.

Milan Kundera, Türkçe?ye ?Bilmemek? olarak çevrilen kitabında bellek ile ilgili şunları yazar: ?Bellek de matematik bir yaklaşımla anlaşılamaz. Temel veri, yaşanan hayat zamanı ile bellekte stoklanan hayat zamanı arasındaki sayısal ilişkidir. Bu ilişki asla hesaplanmaya kalkışılmamıştır ve zaten bunu yapmanın teknik bir yolu da yoktur; gene de, büyük bir yanılma riskine girmeden, belleğin yaşanan hayatın sadece milyonda birini, milyarda birini, kısaca son derece küçük bir parçacığını sakladığını ileri sürebilirim. Bu da insanın özüne ait bir şeydir.? (Bilmemek, Can Yayınları, çev: Aysel Bora, sayfa: 86)

Toplumsal belleğimizde daima su üzerine çıkan, yaşanan hayatın küçük parçacığını ihtiva eden bir yer olagelmiştir Taksim. Bu yüzden iktidar sahiplerince önem atfedilir, bu yüzdendir ki; bu yazıyı yazdığım günün öncesinde binlerce polis, Taksim ve çevresini yasak bölge ilan etmiştir. Belki Surdibi?nde bir cinayet işlenmektedir; Ümraniye?nin arka sokaklarından birinde, bir kadının yolu kesilmektedir belki? Ama asıl suç Taksim?e yürümektir; belleğin izlerini ortaya çıkarmak? Dilimizde sayısız karşılığı da vardır meydanın. Olan biten kötü bir olayın, ibreti alem niteliğinde cezalandırılması namına ?bunları Taksim meydanında sallandıracaksın!? tümcesi bunlardan biridir. Zira, ibreti alemlik bir yerdir Taksim! Tinercisinden berduşuna, zengininden küçük burjuvasına, öğrencisinden işçisine, şairinden memuruna, sokak şarkıcılarından eşcinseline bir kozmopolit.. Bir masal başkenti? Size de öyle olmaz mı? Ne zaman İstiklal Caddesinin o eski taş binalarının gölgesinde yürüsem, bir akordeon sesinin keman sesine karıştığını işitsem, ne zaman üzerimden; sabunlu suyu ağzıyla halka halka köpürten adamın baloncukları geçse, bir masalın içinde olduğuma inanırım. Gelgelelim her masalın bir kötü cadısı vardır.

Turgay Tuna, ?Taksim?den Tünel?e Adım Adım Beyoğlu? kitabında, mekanlarıyla ve sokaklarıyla anlatır Taksim?i. Meyhaneleri, eski yapıları, pastaneleri, okulları, kiliseleri ve camiiyle tarihi bir yolculuktur bu. Genç okurun zihninde Ayhan Işık?lı, Sadri Alışık?lı filmlerden aşina olduğu siyah-beyaz kareler canlanır. Kitap, Beyoğlu?nun, Sıraselviler?in, Tünel?in kültürel yapısının, sakinlerinin ve köklü levantenlerinin zaman içerisinde nasıl değiştiğini, buna karşın muhitin çok kültürlülüğünü her devirde muhafaza ettiğini belgeler. Bununla beraber, semtin tarihine ilişkin ilginç bilgiler de sunar:

?Pietro Canonica?nın ellerinden çıkmış Cumhuriyet Anıtı?nın İstiklal Caddesi?ne bakan yüzünde Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları dik, uzun bakarlar uzaklarda bir yerlere? Tunç yüzünde sanki bir burukluk, bir hüzün vardır yüce önderin. Sağında Başvekil İsmet İnönü, solunda Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak yer alırlar. Ama Fevzi Paşa?nın arkasında duran iki kişi vardır ki, bu heykeller grubu içinde yer alan en ilginç, aykırı kişilerdir onlar. İki Sovyet subayı, General Voroşinof ve General Firunze, Atatürk?ün arzusu üzerine bu anıt üzerindeki yerlerini almışlardır. Zira, Kurtuluş Savaşı?nda Ankara Hükümeti?ne silah ve para yardımı yapan Sovyet Rusya?nın iki büyük Türk dostu subayına gösterilen ve unutulmayan bir şükran ifadesidir bu.? (sayfa: 24)

Kitapta, Taksim adının etimolojik kökeni de irdelenir. İstiklal Caddesi?nin girişinde yer alan ve bugün sergi olarak kullanılan eski yapının, Osmanlı döneminde suyu şehre taksim eden dağıtım şebekesi olduğu ve asıl adının Arapça?da su dağıtım şebekesi anlamına gelen Maksem?den geldiği konu edilir. (sayfa: 32)

?Taksim?den Tünel?e Adım Adım Beyoğlu? E Yayınları?ndan çıktı. Hatırlayacağınız üzere, yine bu sayfalarda E Yayınları?ndan basılan Ahmet Faik Özbilge?ye ait ?İstanbul Kadim Dost? adlı kitaba yer vermiştim. Turgay Tuna?nın kitabı, en az Özbilge?nin kitabı kadar takdiri hak ediyor. Yayınevi, gezi kitaplarına verdiği önemle; hem edebiyatımıza hem de bu büyülü kentin layık olduğu değeri görmeyen tarihine katkı sağlıyor. Zira kitap, Beyoğlu?nun yıkılmış binalarına da tanıklık ediyor.

Turgay Tuna?nın çalışmasına yönelteceğim eleştirilerin başında ise, kitapta mutlaka olması gerektiğini düşündüğüm sokak adları fihristinin eksikliği geliyor. Okur, kitapta özellikle bir sokağı incelemek isterse; bunu fihriste bakarak bulamıyor. İkincisi, bir çok lisenin adı geçmesine rağmen; Beyoğlu?nun en köklü liselerinden biri olan eski adıyla Taksim Atatürk yeni adıyla İstanbul Atatürk Lisesi?nden bahsedilmemesi, bir diğeri ve belki de en önemlisi; edebiyatımız için köşe başlarından biri olan, başta Attila İlhan olmak üzere kendisine ?maviciler? diyen şairlerin uğrak yeri Baylan Pastanesi?nden söz edilmemesi?

Saygıdeğer okur, noktayı Martin Luther King?in ?Bir hayalim var?? sözünden esinlenerek koymak istiyorum. Benim hayalimse, Gezi Parkı?nın yanında atıl olarak duran gri ve çirkin düzlüğe; ?Özgürlük Meydanı? adı verilmesi ve o meydana Gezi Şehitleri?nin heykellerinin dikilmesi? Hayaldi; gerçek olur mu dersiniz?

Çünkü kitap, karanlığa gönderilmiş mektuptur!

Dağhan Dönmez
daghan_donmez@mynet.com
Twitter: Dağhan Dönmez@GozlukluHamdi

(Turgay Tuna, Taksim?den Tünel?e Adım Adım Beyoğlu, E Yayınları, sayfa: 382)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir