Bazıları şehr-i İstanbul?un yalnız kalburüstü semtlerinde yaşayan kadınların modayı takip ettiğini düşünür; oysa aynı şehrin bazen biraz ötesinde bazen biraz berisinde kalan, biraz sağına biraz soluna düşen ? ama asla ortasına düşmeyen ?Kozluk ve benzeri yerlerde yaşayan kadınlar da modadan haberdardır. Misal, doğurmanın modası mı olur denmemeli hiç! Olur. Kozluk?ta yaşayan kadınlar, şunun şurasında daha beş on yıl öncesine kadar, evde doğurmayı pek elzem ve saygın davranış biçimi, kadının gücünü ve kararlılığını gösteren bir tür gösteri olarak algılarken, şimdilerde her sokak arasında mantar gibi bitiveren özel hastanelerin başlattığı doğum kampanyalarıyla unutulmaya yüz tutan, hatta epeyce küçümsenen bir adet dahi olup çıkmıştır bu. Eskinin kadınları bile evde doğurmanın sakıncaları hakkında görüş birliğine varmış, bu yeni âdeti çıtkırıldım gelinlerin işi olarak görmekten vazgeçmişlerdir. Sezaryenle doğuma sıcak baktıklarıysa, hala söylenemez. Allah?ın işine karışmak gibi görürler bunu biraz. Bazıları bebeğin cinsiyetini erkenden öğrenmek için karnın açılmasını ayıplar, bazıları da yansılanım denen aletten ve bu aletin uygulanabilmesi için göbeğe sürülen jelimsi maddeden huylanır. Ancak Kozluklu kadınların tamamının akıllarından hiç çıkarmadıkları ve doktorlarında üzerine basa basa tavsiye ettiği şey, uzun uzun emzirmektir bebeleri. Bu yüzden günler geceler boyu ?kuzum, kuzum?diyerek sever, bol bol emzirirler onları. Analarını göğüslerini büyük bir iştahla somuran Kozluklu kuzular ayaklanıp evlere sığmaz olduklarındaysa, kendi kucaklarından sonra en güvendikleri yer olan sokağa salar?
Kozluklu analar, kuzularının suça yatkın olacağı düşüncesi ve Allah?tan korkmanın öfkelerini bir parça yatıştıracağına duydukları inançla, onları çoğun kuran ya da dikiş nakış kursuna yollar, ancak kuzuların hayalini her daim vücut geliştirme, judo, tekvando kurslarıyla büyük alışveriş merkezlerindeki mağazaların pırıltılı vitrinleri süsler.
Kozluklu kuzular, sokaklarda düğün arabalarının arkasında bol bol idman yaparak kısa yoldan iş hayatına atılır ve trafik ışıklarında bekleyen araçların camlarını parlatmak, yazın kuruyan boğazlara soğuk su ve kışın çeşmeye dönen burunlara kâğıt mendil yetiştirmek gibi işlerde umulmadık başarı gösterirler?
Kozluklu ana babalar, dört gözle bekledikleri torunlarına da çarçabuk kavuştuktan sonra, öte dünyadan adeta bir sokak öteden bahseder gibi bahsetmeye başlar. O kadar ki cennet de cehennemde onların kapı komşusu olup çıkar. Bu yüzden ağır yün yorganların altında yahut devlet hastanelerinin loş koridorlarında sessizce öldüklerinde kimselerin ruhu duymaz.
Bu hikâye onların.
Bir başka hayatın hayali saklıdır misafir odalarında..
Bir misafir odası tertip etmek, Kozluk?ta yaşayan tüm kadınlar gibi onun da hakkı olduğundan, birbirinin benzeri olan ve su gibi akan yıllar içerisinde layıkıyla düzenlemişti Zümrüt bu odayı. Onun çelik kararlığıyla anlamı gittikçe büyüyen bu oda, aslında son derece basit fikri temel almıştı. Bir başka hayatın hayalini saklardı bu odada Zümrüt. Duralex fincanların kulplarında, elektrikli kahve değirmeninin kordonunda, otomatik süpürgenin sapında, taklit de olsa aslında ayırt edilemeyecek gümüş çay tabaklarının kenar süslerinde, iç içe geçen zigon sehpaların parlak cilasında, bu sehpaların üzerinde duran cam meyveliğin ışıltısında, bu meyveliğin içine özenle yerleştirilmiş plastik üzüm salkımlarının yeşilinde, hiç solmayan plastik çiçeklerin yapraklarında, kapı arkasında dikili duran halıların karmaşık desenlerinde bambaşka bir hayatın izlerini görürdü sanki. İçerisinde debelendiği yoksul hayatın yanı başında, özlediği hayatın bir numunesini yaratmıştı adeta…
?.?Yüksek sesle konuşulacaklar? Kozluk?un tüm mekânlarında sıkıntıdan patlayacakların hayatına belirgin bir renk katar. Herkes kendi haklılığını savunur, gerisi hikâyeden ibarettir.? ?Alçak sesle konuşulacaklar? ise henüz gün yüzüne çıkmamış olaylardır. Birinin kızı bir başkasının oğluyla kıyıda köşede gizli gizli konuşuyorsa, birinin kocası iş dönüşü aynı sokaktan geçmeyi adet edindiyse,birinin pişirdiği böreğin içinde dişe dokunacak kadar bile kıyma yoksa..Bir ayıbı ortaya çıkaran ilk kişi olmamak için Kozluklu birbiriyle yarışır ve kulaktan kulağa oynar gibi eğlenir durur.?Hiç konuşulmayanlar?a gelince??
Yaşananların ağırlığını, kullandığı mizahi dil ile hafifletmeye çalışmış Hatice Meryem sanki kitabında. Genelde uzun ve devrik cümleler kurduğu halde, bir çırpıda okunan akıcı, anlaşılır ve kıvrak anlatımını koruyabilmiş sonuna kadar. Kitabı elinize alır almaz Kozluklularla yaşamaya başlayacaksınız.
İnsan Kısım Kısım Yer Damar Damar?da akıllı , dili güllü Zümrüt ile köşeleri usulca dönen Elmas ?ın ve diğerlerinin hikâyesini bulacaksınız.. Bölümler halinde yazılmış ama birbirinin devamı olan hikâyeleri okurken Kozluk sokaklarında dolaşacak, evlerin kapılarını, pencerelerini seyredecek, İstanbul?u kıyısından isli izleyecek, sarma kokularını duyacaksınız. Kozluk Center?ın ışıltılı koridorlarında hayalleri kaybolan kadınları göreceksiniz usulca. Borcamla tanışmalarına şahit olacaksınız Kozlukluların.
Ve tüm bunların sonunda ?Kozluk neresi?? diye kendinize soracaksınız.
Yazının Yazarı: Fazilet Karahallı Avcu
Hatice Meryem?in Hayatı
1968 Kasımı?nda İstanbul?da doğdu. 9 Eylül Üniversitesi İİBF Maliye Bölümü?nden mezun oldu. Üç buçuk yıl bir bankada çalıştı. 1994 yılında mesleğini bırakıp Londra?ya gitti. Orada temizlikçilik, çocuk bakıcılığı, ütücülük, gazete dağıtıcılığı gibi çeşitli işlerde çalıştı. 1996?2001 yılları arasında Öküz dergisinin Genel Yayın Koordinatörlüğü?nü yaptı. 1999 yılında Varlık dergisinin düzenlediği ?Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri Yarışması?nda ?Siftah? adlı öyküsü öykü dalında dikkate değer bulundu. 2000 yılında Siftah adlı öykü kitabı Varlık Yayınları?ndan çıktı. Öyküleri Varlık ve E dergisinde yayımlandı. Fotoğrafçılıkla uğraşıyor, ayrıca İletişim Yayınları?ndan çıkan Sinek Kadar Kocam Olsun Başımda Bulunsun (2002) adlı bir kitabı da vardır.
Hatice Meryem
İnsan Kısım Kısım Yer Damar Damar
Yayınevi: İletişim
Yayın Tarihi: Haziran 2008
286 sayfa
Sordum bile ?