1 Mayıs 1977’den Kalan Sorular / Dönemin İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan ile söyleşi – Zafer Köse

Yalova’nın Çiftlikköy İlçesi’ne bağlı Taşköprü Beldesi’nde bir evin kapısını çalıyoruz. 1973-1977 yıllarında İstanbul’da belediye başkanlığı yapmış olan Ahmet İsvan içeriye davet ediyor.

Dışarıdan bakıldığında köydeki diğer evlere benzese de, içeri girince, burasının bir köy evi olmadığı hemen anlaşılıyor.

İsmet Paşa’nın her gelişinde oturup kahve içtiği koltukta, bir az şekerli içiyoruz. Sohbet sırasında, fincanımızı, Bülent Ecevit’in önemli bir dilekçeyi yazmış olduğu sehpaya bırakıyoruz.

İsvan, buraya 1950’de taşındı. Amerika’daki ziraat eğitiminden sonra, bir arazi alarak, eşi Rahşan Hanım’la yerleştiği Taşköprü’de, Türkiye’nin öncü tarım uygulamalarını gerçekleştirdiler.

Ne var ki, tarım işlerine yoğunlaşmak tercihini hayata geçiremedi. Robert Koleji’nden yakın arkadaşı Bülent Ecevit’in talebini karşılıksız bırakmayarak, 1973 seçimlerinde İstanbul belediye başkanlığına aday oldu. Ve kazandı.

Kazanan aslında o dönemki CHP’nin, düzeni değiştirmek iddiasıydı.

Bunları İsvan’ın iki anı kitabından biliyoruz. Cumhuriyet tarihine tanıklık niteliğinde olan kitaplarından biri, kuruluş yıllarını ve İsvan’ın tarım uğraşlarını dile getiren “Köprüler Gelip Geçmeye”.

Diğer kitabı “Başkent Gölgesinde İstanbul” ise, daha çok siyasi hayatındaki, özellikle de belediye başkanlığı dönemindeki anılarından oluşuyor.

Bu kitabında, belediye başkanlığı döneminde yaşanan kanlı 1 Mayıs 1977 olaylarıyla ilgili de bir bölüm var.

İsvan’ın ziyaretine, kitabının bu bölümünde anlattıklarını konuşmak amacıyla gittik. Taraf Gazetesi köşe yazarı ve tarihçi Prof. Dr. Halil Berktay’ın, “Kanlı 1 Mayıs solcuların işiydi” iddiası üzerine söyleşi yapmak için. Soruyoruz:

Kabul eder misiniz?

Elbette!

O günlerde basına demeç verip, Taksim Meydanı’nda yaşananların baştan sona tanığı olduğumu, olayı tahkik edecek savcının tanıklığıma başvurması gerektiğini söyledim. Bunu bir görev olarak gördüm. Bugün de öyle görüyorum; orada katledilen insanlara, onların sevenlerine, bu memleketin özverili yurttaşlarına, bağımsız bir ülke için bedeller ödemiş yiğit insanlara, gelecek kuşaklara karşı görevimdir; o gün yaşananları olduğu gibi, tüm açıklığıyla anlatmak, insanlık borcudur.

Tanıklığınıza başvuruldu mu? Savcı sizinle görüştü mü?

Tanıklığıma başvurulduğu söylenemez. Benimle görüşüldü, ama bunun nedeni hakkımda tahkikat açılmasıydı.

Yani tanık değil, sanık konumunda kaldınız!

1 Mayıs törenlerinin en başından beri alanda bulunduğum ve belediyeye ait bazı araçların törenlerde kullanılması gibi gerekçelerle, bu olaylarla beni ilişkilendirmeye çalıştılar.

Belediye araçları orada ne amaçla buluyordu?

Belediye çalışanlarımızın üye olduğu Genel-İş Sendikası, başkanlığımıza başvurarak yeni satın almış olduğumuz iki ekskavatörü 1 Mayıs geçit töreninde kullanmak istedi.

Ekskavatör? Yani iş makinası.

Önceki yıl birçok sendika, kendi iş kollarına uygun araçlar kullanmışlardı törende. Bizim Genel-İş de, kazı işlerinde falan kullanılan o büyük araçlarla törene katılmak istedi.

Siz de uygun gördünüz herhalde.

Onlar benim özel araçlarım değildi. Sendikanın isteğini uygun buldum ama belediye iş makinalarının boş zamanlarda başkalarına hizmet etmesi yasayla tarifeye bağlanmıştır. Bedelini tahsil ederek o iki ekskavatörü Genel-İş?e bir günlüğüne kiraladım.

Ve geçit töreninden sonra bu iş makinaları Kazancı Yokuşu tarafına park edildi. Kitabınızda anlatıyorsunuz, ekskavatörler yolun daralmasına, 1 Mayıs töreninin sonunda çıkan kargaşada kaçışan insanların sıkışıklık yaşamasına neden oldu.

Öyle oldu. Ama asıl üzerinde durulması gereken, elbette kargaşanın neden çıktığı, nasıl panik oluştuğu meselesi.

Prof. Dr. Halil Berktay, o kanlı olayların solun iç hesaplaşması olduğunu iddia ediyor.

Profesör! Sıradan bir kişi söylese, insanlar “saçmalıyor” deyip geçer. Ama bir bilim adamı konuşunca, onun bilimsel verilere dayandığı, içinde gerçeği arama tutkusu bulunan bir insanın söz söylediği varsayılır. Gerçekten söyleyecek söz bulamıyorum!

Aslında o kadar çok üzerinde durulmuş, o kadar çok tartışılmış bir konu ki bu, artık söylenen sözler o olayları açıklamaktan çok, sözü söyleyenin özellikleri hakkında bir ölçüt oluyor.

Evet, örneğin Nail Güreli’nin “İki 1 Mayıs” adlı kitabı var, başka kitaplar var, araştırmalar, tanıklıklar var. Ben de kitabımda kısa bir bölümde o gün yaşananları anlattım.

O günlerde sol gruplar arasında gerginlikler yaşandığı da bir gerçek elbette. Ayrıca, yaşanan olaylar resmi olarak netleştirilmediği için, bazı şüpheler önlenemiyor olabilir mi?

Olayların netleştirilmesi, yaşananların sorumlusu olan güçlerden beklenebilir mi? Ne yazık ki devletimiz yasa dışı yöntemleri kullanma ve suçluları koruma kuşkusunu üzerinden bir türlü atamadı. Devlet, 1 Mayıs 1977 olaylarını aydınlatmakla yükümlüdür. Suçu başkalarına atanlar, bu gerçeğin üstünü örtmüş oluyorlar.

Ben, o gün, Sular İdaresi binasının üzerinde, silahlı beş-altı kişi gördüm. Görüntüyü tam olarak hatırlıyorum. Batmakta olan güneşin önünde, paçaları potinlerinin içine sokulmuş, ellerindeki silahlarla duvarın üstünde o adamların silueti gözümün önünden hiç gitmez.

Ve daha bu olayların yaşandığı sırada, alandaki toplum polisi birliğinin amiriyle konuştum. Kültür Sarayı’nın önünde toplanmış olan polislerin başında sivil giyinmiş bir müdür vardı; binbir güçlükle ona ulaşıp, Sular İdaresi üstünde eli silahlı adamların dolaştığını, o duvarın ve Intercontinental Oteli’nin üzerinden meydandaki insanların arasına ve protokol türbinine doğru ateş edildiğini anlattım.

Intercontinental, yani The Marmara Oteli.

Evet, sonra adı The Marmara oldu. Oradan, bir de Sular İdaresi ve Pamuk Eczanesi üzerinden halkın üstüne yaylım ateşi açıldı.

Peki, bu olaylardan önce alanda hiç gerginlik yaşandı mı? Göstericeler arasında, sol gruplar arasında, Berktay’ın iddialarına dayanak olabilecek bir durum var mıydı?

Hayır, törenler coşkuyla devam ediyordu. Ama bilindiği gibi, DİSK, silahlı eylem yapan bir sol fraksiyonun törenlere katılmasını istemiyordu.

1 Mayıs gösterilerini düzenleyen, yetkili olan DİSK’ti herhalde.

Elbette. 1 Mayıs 1977’den birkaç gün önce, vilayetten belediyemize gelen resmi yazıda, “Toplantı ve Gösteri Yasası”na göre, 1 Mayıs kutlamaları için Taksim Meydanı’ndan yararlanmak üzere DİSK’e yetki verildiği bildirildi.

DİSK’in alana kabul etmediği o grup bir zorlamada bulundu mu?

Onların da sabah saatlerinde toplanmaya başladıkları haberleri geldi. Meydana zorla gireceklerini önceki günlerde açıklamışlardı. Aksaray Valide Cami’nin önünde toplanıp harekete geçtiklerini öğrendik.

Ben telsizimden DİSK’in bütün konuşmalarını dinleyebiliyordum. Çünkü törenlerin düzenlenmesi sırasında kullanacakları telsizleri biz vermiştik. Dinlediğim bu konuşmalardan anladığım kadarıyla, DİSK, Uzel Fabrikası işçilerini, istenmeyen fraksiyonun önünü kesmek amacıyla, Bozdoğan Kemeri’nin önüne yığdı.

Anlaşılan gerginlik Taksim Meydanı’nın oldukça uzağında yaşanmış.

Olaylar pek büyümedi. Uzel işçileri, bu grubun Haliç’i geçmesini önledi. Onlar da çok zorlamadılar galiba. Ama Eyüp’ten Haliç’i dolaşarak Şişli üzerinden Taksim’e geldiler.

Yürümek için çok uzun bir yol!

Zaten geldiklerinde güneş batmaya başlamıştı. DİSK Başkanı Kemal Türkler kapanış konuşmasını yapıyordu. Bu grup, kendilerini engellemek isteyen işçilerin üzerine yürüyüp ateş ederek alana girdi. Abdülhak Hamit Caddesi’nden girdiler alana.

Berktay bu olayı kastediyor herhalde, kanlı olayların başlangıcı olarak.

Ama herkes biliyor ki, Taksim Meydanı’ndaki kargaşa böyle çıkmadı. Bu olayın hemen peşinden, az önce söylediğim otelin ve duvarın üzerinden yaylım ateşi başlayınca, büyük bir panik çıktı ortaya. Bu sırada iki polis panzeri, korkunç bir gürültü yaparak kaçışan insanların arasına daldı. Kaçan insanları kovalıyor, meydanda ürkütücü şekilde tur atıyordu.

Bilindiği gibi, biri hariç, o günkü bütün ölümler insanların sıkışmasından ve ezilmesinden kaynaklandı.

Anlattıklarınızdan anlaşılan, insanların ölmesine neden olan olaylar çok açık şekilde belli. Dönemin bazı sol grupları arasında sorunlar yaşanması, katliamın gerçekleşmesini açıklayan bir durum değil.

Böyle bir iddia dile getirmek, doğrusu, pek iyi niyetli kabul edilemez. Gerçekleri çarpıtan açıklamalar yapmak yerine, asıl üzerinde durulması gereken sorulara dikkat çekmek gerekiyor.

Örneğin, siz gösterdiğiniz halde alandaki polisler The Marmara’nın ve Sular İdaresi’nin üzerindeki silahlı adamlarla neden ilgilenmediler?

Ayrıca, o gün yüzlerce el ateş edildi. Günler öncesinden güvenlik önlemleri alınmış olduğu ve alanda binlerce polis bulunduğu halde, ateş ettiği için bir tek kişi gözaltına alınmadı. Polis panzeri niçin kaçışmakta olan insanların üzerine gidip daha büyük bir paniğe neden oldu? Canını kurtarmaya çalışan, dört yüz kadın, çocuk kaçışan insanı askeri kamyonlara doldurup gözaltına aldılar. Sorguladılar. Ertesi gün, katliamla bir ilgileri olmadığı için elbette hepsini serbest bıraktılar. Peki, başka? Intercontinental Oteli’nin bütün ön odaları güvenlik kuvvetleri tarafından tutulmuştu. Törenler boyunca meydanın görüntüleri, buradan dakika dakika filme çekildi. Neden bir tek suçlu yakalanamadı?

Zafer Köse
06/05/2012, Birgün Gazetesi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir