Felsefenin “Gerçek nedir?” ve “Doğru nedir?” sorularına olan tarihsel takıntısı

Felsefenin “Gerçek nedir?” ve “Doğru nedir?” sorularına olan tarihsel takıntısı, bazı yorumcular tarafından dikkati başka yöne çekmeye yönelik bir hile olarak görülür. Jean Baudrillard şu an içinde yaşadığımız medya-doygunu dünyada “gerçeklik’in hiç bir anlamı olmadığını ifade etti. Hipergerçek bir evrende bir şey ancak sonsuz sayıda yeniden üretilebiliyorsa gerçektir ve elektronik olarak paylaşılamayan bir şey de yok demektir. Bugünün kişisi, “doğru”nun peşinde koşan bir kendilik projesi değildir fakat daha çok fikir ve imgeleri tüketen ve yeniden üreten bir makine gibidir.

Baudrillard kitle iletişim araçları ve iletişim teknolojilerinin tarafsız icatlar olmadığını, aslında varoluş şeklimizi değiştirdiğini öne süren Marshall McLuhan’dan etkilendi. Alfabenin ortaya çıkışından önce insanlığın asıl duyusal organı kulakti. Ondan sonra göz baskın hale geldi. Alfabe bizim bir cümlenin kuruluşu gibi düşünmemizi sağladı: doğrusal bir biçimde, olgu ve kavramların ardışık bağlantısıyla. Yeni medya ortamı çok boyutlu olduğu ve medya enformasyonu da bize oldukça yoğun ve hızlı bir şekilde ulaştığı için, artık bunları zihnimizde doğru bir biçimde kategorize etme ve ele alma imkânından yoksunuz. Bugünün çocukları sadece anne babalarının ve öğretmenlerinin etkisi altında değildirler, bütün bir dünyanın etkisine açıktırlar. McLuhan’ın ünlü sözleriyle:

“Bizimkisi yepyeni bir her-şey-aynı-anda-oluyor dünyasıdır. ‘Zaman’ durmuştur, ‘mekân’ ortadan kalkmıştır. Artık global bir köyde yaşıyoruz… eşzamanlı bir oluşta.”

Bu yeni medya dünyasında Platon’un mağara metaforu hâlâ bir anlam ifade eder mi? Gerçek ve doğruyu algılama şansını tümüyle yitirdik mi ve bunun bir önemi var mı? Bu tür sorular felsefeyi geleceğe taşıyacak ama bir şey kesin: Kendimizi teknolojiden ayrı görmeye devam edemeyiz. Yeni “transhumanist” düşünürlerin öne sürdüğü üzere, artık insanların teknolojiyi sadece kullandığı bir dünyada değiliz; makineler bizim bir parçamız ve her zamankinden daha da fazla bedenlerimizin uzantıları haline gelecekler – kendimizi ve dünyayı onlar üzerinden algılayacağız. (Giriş Bölümü)

50 Felsefe Klasiği #felsefe
Tom Butler-Bowdon
@PegasusYayinevi