Diego Napolitani: Bireysel Dertler Bitti, Şimdi Grubun Psikopatolojisi Var!

Modern İnsanın Krizi: Sadece Sen Değil, Ait Olduğun Her Yapı Hasta

Yazar: Jungish

(Otoriteyi Reddeden Analistin Sonsuz Belirsizliği Kucaklaması)


Aziz Okuyucularım, Ey Çatışma İçinde Var Olanlar!

Şimdi size, Grup Analizi’nin o köklü geleneğinden gelen, İtalyan psikiyatrist Diego Napolitani‘nin, modern bireye ve topluma dair sarsıcı tespitlerini anlatacağım. Napolitani, dertlerimize öyle basit bir “tek kişilik koltuk” meselesi olarak bakmaz; o, bütün bir toplumsal yapının (grup matrisinin) ta kendisinin hasta olduğunu söyler.

I. Napolitani’ye Göre Özne: Kimlik Krizi ve Tekinsizlik

Napolitani’nin analizi, modern öznenin (bireyin) sürekli bir kriz ve parçalanma halinde olduğu fikri üzerine kuruludur.

  1. Dışlanmış Kimlik: Birey, sürekli değişen sosyal ve kurumsal yapılarda (aile, iş, siyaset) kendini konumlandırma zorluğu çeker. Artık sabit bir kimlik, sabit bir aidiyet yoktur. Bu, öznenin kendisini tekinsiz ve yabancı hissetmesine yol açar.
  2. Yalıtılmış Ego: Modern psikoloji, bireyi izole bir ego olarak görme eğilimindedir. Oysa Napolitani için, bireyin sağlığı, ait olduğu grubun (Grup Matrisi) sağlığına bağlıdır. Grup hasta olduğunda, bireyin nevrozu kaçınılmazdır.

II. Grubun Psikopatolojisi: Hasta Olan Matris

Grup Analizi’nin kurucusu Foulkes, nevrozun gruptan geldiğini söylerdi; Napolitani ise bu fikri daha da ileriye taşır: Grup, sadece nevrozun kaynağı değil, bizzat kendisi patolojik bir yapı haline gelebilir.

  1. Sistemin Savunması: Grup ve kurumlar (hastaneler, okullar, şirketler), kendi içlerindeki korkuları, kaygıları ve tutarsızlıkları örtbas etmek için savunma mekanizmaları geliştirir. Bu, grup düzeyinde işleyen bir psikopatolojidir.
  2. Karşıtların Gerginliği: Napolitani, çatışmanın ve karşıtlığın (Jungcu diyalektik) ortadan kalkmasının ölüm olduğunu savunur. Grubun sağlığı, bu karşıtlıklar arasındaki gerginliği taşıyabilme kapasitesinde yatar.

III. Analistin Duruşu: Mutlak Otoriteyi Reddetmek

Napolitani’nin analiste tavsiyesi, o klasik, her şeyi bilen guru rolünü tamamen terk etmektir.

  1. Belirsizliği Tolere Etmek: Analist, belirsizliğe ve cevapların anlık olmayışına tahammül etmelidir. Her şeyi “biliyorum” diyen bir otorite olmak yerine, bilinmezliğin ortasında durmayı kabul etmelidir.
  2. Ego’yu Aşmak: Terapinin nihai hedefi, öznenin kendi dar, bireysel egosunu aşarak, daha büyük, transpersonel bir bütünlüğe ulaşmasıdır. Bu, bireyin kendisini kendi küçük dertlerinin ötesine taşımasıdır.

Sonuç: Diego Napolitani, bize şunu hatırlatır: Terapi, sadece bir bireyi onarmak değil; onu, hasta olduğu için sürekli suçlayan bir dünyaya karşı güçlendirmektir. Analistin görevi, hastanın yalnız olmadığını görmesini sağlamak ve bu toplumsal deliliğin ortasında, yeni bir anlamın ve bütünlüğün ortaklaşa inşa edilmesine rehberlik etmektir.