Bebeğin Gözünden Dünya: Psikanalizin Unutulmaz Devrimi ve İlişkisel Deneyimin Gücü
Yeni Doğan Bir Can: Sadece Tepki Veren Bir Makine mi, Yoksa Hipotez Kuran Bir Dâhi mi?
Yazar: Jungish
(Freud’un Tek Kişilik Koltuğundan Çıkıp, Anne ve Bebeğin Ortak Dansına Bakmak)
Aziz Okuyucularım, Ey İnsan Ruhunun İlk Adımlarını Merak Edenler!
Şimdi size, psikanalizin geleneksel, eski usul inancını yerle bir eden, “bebek araştırmaları” (infant research) alanından gelen o büyük devrimi anlatacağım. Eskiden sanırdık ki, bebek, öyle pasif, tepki veren bir makinedir. Lakin yeni bilim diyor ki: Hayır! Bebek, doğuştan gelen yeteneklerle donanmış, dünyayla sürekli etkileşim kuran, hipotezler üreten küçücük bir dâhidir!
Bu dönüşüm, psikanalizi intrapsişik (içsel) modelden, ilişkisel (interaktif) modele taşımıştır.
I. Freud’un Yanılgısı: Pasif Bebek Fantezisi
Geleneksel psikanalitik ve psikolojik edebiyat, uzun süre çocuğu tek bir varsayım üzerine kurdu:
- Model: Çocuk, içgüdüsel dürtüleri azaltmaya çalışan pasif bir organizmadır. Freud’un Oedipus kompleksine odaklanan evreleri, çocuğu nesneden bağımsız, yalıtılmış bir sürece sokuyordu.
- Yanlışlık: Bu eski görüş, nesneyi (anneyi) sadece dürtü boşalımı için potansiyel bir araç olarak görüyordu.
II. Bebek Devrimi: Sistemler, Dâhilikler ve “Sé”nin Doğuşu
Elisabetta Greco’nun derlediği araştırmalar (Sameroff, Sander, Stern), bu eski fikri yerle bir etti.
- Doğuştan Gelen Yetkinlik (Active Being): Yeni doğan bebek, ayrışmamış bir varlık değil, doğuştan gelen bir dizi yetkinliğe sahiptir. Bebek, sürekli duyusal uyarım arar, çevreyi keşfeder ve kendi davranışsal organizasyonunun temelini atar.
- Sistemik Yaşam: Her insanın gelişimi, içsel (biyolojik/genetik) ve dışsal (sosyal/ilişkisel) olmak üzere iki temel sistemle düzenlenir. Sosyal sistem (aile, toplum) bireyle birlikte uyum modelleri oluşturur.
- Kendiliğin (Sé) Doğuşu: Sander‘a göre, çocuğun organize edici çekirdeği (Sé), doğumdan itibaren anne-bebek diadiktik sistemi içinde, karşılıklı düzenleme (reciprocal regulation) davranışları yoluyla ortaya çıkar. Anne, sadece bir nesne değil, karşılıklı etkileşimlerin temel düzenleyicisidir.
III. Stern’in Işığı: Sözel Öncesi Bilinç ve Dört Unsur
Daniel Stern’in katkıları, “Sözel Öncesi Kendilik” (preverbal Sé) kavramını merkeze alır.
- Amodal Algı ve Bütünleşme: Bebek, bilincin ve dilin çok öncesinde, “amodal algılama” yeteneğine sahiptir. Bu, bir duyusal modda (görme) alınan bilginin, başka bir moda (dokunma, işitme) çevrilebilmesi yeteneğidir. Bu yetenek, bebeğin kendilik ve başkaları hakkında bütünleşik bir deneyim oluşturmasını sağlar.
- Çekirdek Kendilik (Sé Nucleare): İlk altı ayda, “çekirdek kendilik” dediğimiz dört temel unsur oluşur. Bunların herhangi birindeki sorun, ileride ciddi klinik hasarlara yol açar:
- Sé Agente (Eyleyen Kendilik): Kişinin kendi eylemlerinin yazarı olma deneyimi. (Zayıflığı, paranoyaya neden olabilir).
- Sé Coeso (Bütünsel Kendilik): Fiziksel sınırları ve bütünlüğü hissetme. (Zayıflığı, parçalanma ve depersonalizasyon korkusuna yol açar).
- Süreklilik Hissi: Geçmişle ve değişime rağmen aynı kalma hissi. (Kusuru, psikotik kaçışlara neden olabilir).
- Öz Affektivite: İçsel duygusal durumları deneyimleme kapasitesi. (Eksikliği, anhedoniye/duygusal yoksunluğa neden olabilir).
IV. Affektif Ayarlama (Sintonizzazioni) ve Finto Uçurum
Bu bütünleşme, annenin “Affektif Ayarlama” (sintonizzazioni) yeteneğiyle sağlanır.
- Transmodal Karşılık: Anne, çocuğun dışsal davranışını taklit etmekle kalmaz; onun içsel ruh haline (yoğunluk, ritim, şekil) transmodal bir karşılık verir. Yani çocuk “mutluluk” gösterdiğinde, anne aynı şekilde “mutluluk” göstermeyebilir, ama duygunun yoğunluğunu başka bir formda (ses tonu, hafif dokunuş) geri yansıtır.
- Finto Uçurum Deneyi: Emde’nin sahte uçurum (finto precipizio) deneyi, annenin duygusal sinyallerinin (korku veya teşvik ifadesi), çocuğun risk alma ve yeni beceriler edinme yeteneği üzerindeki mutlak düzenleyici rolünü gösterir.


