Osmanlı İmparatorluğu’nda Madenciler ve Devlet / Zonguldak Kömür Havzası 1822-1920 – Donald Quataert

( * ) ABD’li tarihçi Donald Quataert, ‘Osmanlı İmparatorluğu’nda Madenciler ve Devlet’ kitabında Zonguldak kömür madenlerini konu alan birçok tarih eserinden farklı olarak çalışmasının odağına madencilerin çalışma koşullarını yerleştiriyor. Kitap, 1822-1920 arasındaki dönemde Zonguldak’taki madenciliğin hikâyesini işçilerin çalışma hayatları üzerinden aktarıyor.
Daha önce de çoğu emek eksenli

olmak üzere Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik ve sosyal tarihiyle ilgili bir çok çalışmaya imza at an New York Devlet Üniversitesi?nden Osmanlı ve Ortadoğu uzmanı Profesör Donald Quataert yeni kitabında bu kez Cumhuriyet öncesi dönemde Zonguldak?taki maden işçilerinin yaşamlarına ışık tutuyor. Quataert, üzerine basa basa kitabın Osmanlı tarih yazıcılığındaki hâkim akımlardan ayrıldığını ileri sürüyor. Yazara göre devlet odaklı önceki çalışmaların çoğu, maden havzasındaki üretim, devlet politikaları, emperyalizm ve Gayrimüslimlerin maden sahibi olmaları gibi meseleleri ele alıyor; işçileri ise Osmanlı Devleti?nin ilgisizliğinin kurbanları ve Cumhuriyet dönemi devlet politikalarından faydalanan kişiler olarak görüyor. Quataert ise Zonguldak kömür madencilerini konu alan diğer yazarlardan farklı olarak işçilere devlet merkezli bir açıdan bakmak yerine çalışmasının odağına madencileri, onların çalışma koşullarını yerleştiriyor. 1822-1920 arası dönemi ele alan kitap, kullanılan kaynaklar bakımından da Osmanlı tarih yazıcılığının genelinden ayrılıyor. Eser, Osmanlının İstanbul?daki devasa arşivi değil maden havzasında oluşturulan belgeler üzerinden şekillendirilmiş bir çalışma olarak karşımıza çıkıyor.
Kitap, yazarın Osmanlı tarih yazımına dair düşünceleri ile farklı versiyonlarıyla ünlü Uzun Mehmet?in madeni bulma hikâyesiyle başlıyor. (Kitapta hikâyenin farklı versiyonlarına ve bunun politik nedenlerine de yer veriliyor. En fazla bilinen hikâyede askerdeyken komutanların askerlere bir kömür parçası göstererek bu taşı memleketin her köşesinde aramalarını söylemeleri üzerine asker dönüşünde Uzun Mehmet adlı bir köylü, memleketi Zonguldak?ta sürekli bu yanan taşı arıyor. 1829 sonbaharında birgün değirmende un öğütülmesini beklerken de kömürü bulup İstanbul?a götürüyor ve ödüllendiriliyor). Kitap ardından 1822-1920 arasındaki dönemde bölgede maden işletmelerinin kuruluşunu, madenlerdeki çalışma şartlarını, kazaları, köy-maden ve askerlik-maden ilişkilerini, madenlerdeki kazaları, savaş yıllarında madenlerdeki çalışma düzenini detaylıca ele alıyor.

Çalışmak zorunlu
Kitapta yazarın uzunca yer ayırdığı ve dikkat çektiği, 1867 yılında başlayan bir uygulama ise maden alanındaki emek sömürüsünün bu topraklarda aldığı özel halleri göstermesi açısından göze çarpıyor. Mükellefiyet sistemi adlı bu uygulama kapsamında devlet, emek gücünü karşılamak için yöre halkını madenlerde zorla çalıştırıyordu. Buna göre devlet, 1867?den başlayan ve 1921?e kadar kömür havzasında yasayan tüm sağlıklı erkeklerin madenlerde münavebeli olarak çalışmak üzere hazır bulunmasını zorunlu kılıyordu. Bu çalışma sistemi madencinin her bir ayını madendeki çalışma zamanı ve köyde geçirdiği ?geriye kalan zaman? olarak eşit iki parçaya bölüyordu. İsçiler bunun karşılığında nakit ücret alıyor ve askerlik hizmetinden muaf tutuluyordu. Köylerinden askeri birlikler tarafından zorla madenlere sokulan bu işçiler insanlık dışı koşullarda çalışıyordu.
Zonguldak maden ocaklarında bugünkü çalışma şartlarıyla ilgili biraz olsun bilginiz bulunuyorsa kitabı bitirdiğinizde aklınıza şu düşüncenin takılmaması mümkün değil: Aradan on yıllar geçmiş olsa da madenciler tıpkı yıllar önceki sınıf kardeşlerinin muzdarip olduğu dertlerin birebir aynılarından dertliler: Can alan, yaralayıp can yakan iş kazaları, zor, ağır çalışma koşulları, düşük ücretler… Hayatta her şey değişiyor ama işçilerin yaşadığı sömürü, düzey ve biçimi değişse de asla…

Çocuk amelenin boğularak ölümü
Feci maden kazalarına da yer verilen kitapta Ethem Çavuş adlı bir madencinin hatıralarına dayanılarak bir kaza olayı şöyle aktarılıyor: ?Tavandan biraz pestil (bir nevi çamur, bulama) aldım. Eskimiş, bayatlamış, yıllanmış suyun kendisine mahsus bir kokusu vardır. O kokunun ta kendisi. Tepemizde bizden çok evvel işlenmiş ve sonra terk edilmiş bir metruk ocak olabilir. Ocak kazılırken meydana çıkan su damarları da yıllardan beri terk edilmiş bu ocağı tıpkı bir sarnıç gibi doldurmuş da olabilir… Gece yarısından sonra baca bir homurdanmış, bir daha homurdanmış. Kaçan kaçana. Derken homurdanan bacadan su bir kere kütlemiş kaçanlar kaçmış amma, daha altı kişi var. Kuytu bir yere atılmışlar, boyunduruklara sarılmışlar. (…) Ben de kazayı haber alınca fırladım. Su patlayan bacaya girmenin imkânı mı var! Ocağı sel basalı üç saat olmuş, baca ağzından hâlâ üç belim kalınlığında su akıyor. Arka nefeslikten dolaştık.
– Uşaklar!
Diye seslendim
– Buradayız! Etem Çavuş.
Diye cevap aldım
– Kaç kişisiniz?
– Beş!
Orada, su hücumuna uğrayan bacada çalışanlar altı kişi idi. Biri yok!
Su, ancak sabaha karşı hafifledi. Beş amele, suların hücumuna sapa düşen bir bacaya sokulmak ve tavanları tutan direk bağlarına asılmak suretiyle karşı durmuşlardı. İçlerinde küfecilik eden bir çocuk yoktu. (…) Ocaktan yorgun argın dışarı çıktığım zaman şafak henüz söküyordu. Simsiyah olan ellerimi ve yüzümü yıkamak için dere kenarına yürüdüm. Avucuma su doldurup yüzüme çarparken gözüme ilişti. Dikkatli baktım. Bu, dere sularının yıkadığı bir çift ayaktı. Ayakları yakaladım, çektim; tepe üstü dere sularına saplanan bir çocuk cesedi çıkardım. Bu, ocakta patlayan suların çarpa çarpa buraya kadar sürükleyip attığı kayıp çocuk amelenin cesedi.?

Kadın madenciler
Kitapta yine Ethem Çavuş?un hatıratına da dayanılarak Osmanlı?nın son döneminde madenlerde çalışan kadın işçilerden de bahsediliyor. Bu bölümde Ethem Çavuş?un anılarında Adalı Sultan, Topçu Emine ve Gülsüm Hatun gibi kadın işçilerden de bahsettiği belirtiliyor. Buna göre Ethem Çavuş kadınların madenlerin hem içinde hem de dışında çalıştığına dair kanıtlar sunuyor. 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı ve 1. Dünya Savaşı sırasında madenlerdeki kadın işçiler resmi kayıtlara da geçmiş. İlk kayıtlarda kadın emeğinin yaygın olmadığı ancak gerekli olduğu belirtiliyor. 1. Dünya Savaşı?ndaki kayıtlarda ise kadın emeğinden özel bir yorumla belirtilmeye gerek olmayan sıradan bir şey olarak bahsediliyor.
( * ) Yazan: Rüya Elikırık
Radikal Kitap Eki, 21/08/2009

Tanıtım Yazısı
Elinizdeki çalışma, Osmanlı tarih yazıcılığındaki hâkim akımlardan ayrılmaktadır. Devlet odaklı olan önceki çalışmaların çoğu; maden havzasındaki üretim, devlet politikaları, emperyalizm ve gayrimüslimlerin maden sahibi olmaları gibi meseleleri ele almışlar, işçileri ise Osmanlı Devleti’in ilgisizliğinin kurbanları ve Cumhuriyet dönemi devlet politikalarından faydalanan kişiler olarak görmüşlerdir. Bu bakış açısı, hem kömür havzasındaki değişimin kronolojisine hem de söz konusu değişimin motorunun kim olduğuna dair kavrayışımızı olumsuz bir şekilde etkilemekteydi. Donald Quataert, Zonguldak kömür madencilerini konu alan diğer yazarlardan farklı olarak, işçilere merkezli bir açıdan bakmak yerine, çalışmasının odağına madencileri, onların çalışma koşullarını yerleştirmektedir. Bu eser, Osmanlı toplumunda, aileleriyle birlikte toplam nüfusun yüzde doksanını oluşturan ve ekonomik zenginliğin üreticisi olan işçilerin, köylülerin ve diğer seçkin olmayan grupların hayatlarını anlatan emek tarihi alanına önemli bir katkıda bulunmaktadır.

Madenciler ve Devlet, kullanılan kaynaklar bakımından da Osmanlı tarih yazıcılığının genelinden ayrılmaktadır. Osmanlı tarihsel anlatılarının büyük çoğunluğu kaynaklarını, Osmanlı Devleti?in İstanbul?aki devasa arşivinde bulmaktadır. Oysa son zamanlarda ikinci bir veri grubu olarak ortaya çıkan Osmanlı mahkeme kayıtları, imparatorluk perspektifinden ziyade oldukça önemli olan yerel bakış açısını sunmakta ve seçkin olmayan Osmanlıların yaşamlarına dair daha iyi bir yaklaşım ¬imkânı sağlamaktadır. Burada emek tarihçileri ve diğer tarihçiler için üçüncü bir veri grubunun değerini gösteren farklı bir kaynak temel alınmaktadır. İmparatorluk sınırları içinde, hane içi üretimden ve küçük atölyelerden tutun da fabrikalara, maden işletmelerine kadar binlerce irili ufaklı işgücü yoğunlaşması mevcuttu. Bu emek gruplarının kayıtlarının, ister devlet, ister özel sermaye tarafından oluşturulmuş olsun, bir kısmı farklı illerde dağınık bir şekilde bulunmaktadır. Bu çalışmada kullanılan belgelerin hemen hepsi tam yerinde, yani maden havzasında oluşturulmuştur. Başka bir ifadeyle bu belgeler İstanbul odaklı bürokrasi içerisinde değil vilayetlerde ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla bu anlatının esas aktörlerine daha yakın bir bakış açısı sunmaktadır. Eylemin hemen yanı başında yazılan belgeler olmaları itibariyle bunlar, emekçi ve köylü gruplara en yakın bakış açısını verirler.
Çeviri Azat Zana Gündoğa
Özetle bu çalışma, Zonguldak kömür havzasında çalışan işçilerin dramatik yaşamlarının berrak bir resmini gözlerimizin önüne seriyor.

Kitabın Künyesi
Osmanlı İmparatorluğu’nda Madenciler ve Devlet / Zonguldak Kömür Havzası 1822-1920
(Miners and the State in the Ottoman Empire : The Zonguldak Coalfield 1822-1920)
Donald Quataert
Çeviri: Azat Zana Gündoğan, Nilay Özok Gündoğan
Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi
1. Basım, Temmuz 2009, İstanbul
Sayfa Sayısı: 422

Donald Quataert, New York Devlet Üniversitesi Binghamton kampüsünde tarih profesördür. Ortadoğu ve Osmanlı tarihi uzmanı olan Quataert, karşılaştırmalı emek ve dünya tarihi dersleri vermektedir. Kendisi şu anda Zonguldak Kömür Madenleri’nin tarihi üzerine araştırma yapmaktadır.
Yaptığı çok sayıda yayın arasında şunlar sayılabilir: The Ottoman Empire 1700-1922, Cambridge, 2000 (Osmanlı İmparatorluğu (1700-1922), çeviren: Ayşe Berktay, İletişim, 2005); Workers and the Working Class in the Ottoman Empire and the Turkish Republic, 1839-1950, Londra, 1995 (Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiyesine İşciler 1839-1950, çeviren: Cahide Ekiz, İletişim, 1998); Ottoman Empire: Society and Economy 1300-1914, Cambridge, 1994 (Osmanlı İmparatorluğu’un Ekonomik ve Sosyal Tarihi, 2 cilt, çeviren: Halil Berktay, Eren Yayıncılık, 2004); Workers, Peasants and Economic Change in the Ottoman Empire, 1730-1914, İsis yayınları, 1993; Ottoman Manufacturing in the Age of the Industrial Revolution, Cambridge, 1993 (Sanayi Devrimi Çağında Osmanlı İmalat Sektörü, çeviren: Tansel Güney, İletişim, 1999); Port Cities of the Eastern Mediterranean, 1800-1914, 1993 (Doğu Akdeniz’e Liman Kentleri (1800-1914), çeviren: Gül Çağalı Güven, Tarih Vakfı Yayınları, 1994); Humanist and Scholar. Essays in Honor of Andreas Tietze, İsis, İstanbul, 1993; Manufacturing and Technology Transfer in the Ottoman Empire, 1800-1914. İsis, İstanbul, 1992; Social Disintegration and Popular Resistance in the Ottoman Empire, 1881-1908. Reactions to European Economic Penetration, New York, 1983 (Osmanlı Devleti’de Avrupa İktisadi Yayılımı ve Direniş (1881-1908), çeviren: Sabri Tekay, Yurt Yayınevi, 1987); Ottoman Reform and Agriculture in Anatolia (1876-1908), 1973 (Anadolu’a Osmanlı Reformu ve Tarım (1876-1908), çeviren: Nilay Özok Gündoğan, Azat Zana Gündoğan, İş Bankası Kültür Yayınları, 2008).

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir