Paul Eluard?a göre ?ozan esinlenenden çok esinleyendir.? Ve ?şiirin temel niteliği ….. yakarıp yardımcı aramak değil, esinlemektir?. ?….. bir süs eşyası değil, yararlı bir nesne? olan şiir, ciddi işlevlere sahiptir, dolayısıyla bir sorumlulukla toplumundaki ?her yurttaştan daha yararlı olmalı ozan?(1) kişi de.
Bir yandan, Fırat Caner?in ?unutmamak gerekiyor ki Nazım Hikmet?in ?Kız Çocuğu? adlı şiirindeki ?çocuklar öldürülmesin / şeker de yiyebilsinler? dizeleri (…) eğer bir gün bir ülke bir diğerine atom bombası atacak olursa, bundan vazgeçmesini sağlamayacaktır?(2) sözleri ise şiirin eylem ve etki sınırlarını düşünmeye çağırıyor. Sözgelimi şiirin silahlanmış ve tüm güç kaynak ve olanaklarını elinde bulunduran zorba iktidarlara karşı fiili bir güç olarak işlev kazanacağını düşünmek ne kadar gerçekçi olacaktır?.. Eluard?ın söz ettiği ?yararlılık? hangi bağlamda gerçekleşecektir?..
Gerek Eluard?ın, gerek şiiri politika alanında da işlevli kılmada bir çığır açabilmiş olan Mayakovski?nin, gerekse ?şiir boşuna yazılmış olmayacak? diyen Neruda?nın ve daha pek çok ozan ve bilginin söylemlerinin uzlaşma kavşağında, ?şiirin kitleler üzerindeki küçümsenemez etkisi? düşüncesi vardır.
Eluard?ın ?esin? derken kasdettiği, elbette salt şiirsel esin değil, yanı sıra (ve vurguyla) sosyal-politik karakterli bir eylem ve hareket esinidir.
Bir bakımdan da, şiirin ?sezgisel bilgi? olduğu kabulünden hareketle, onun toplumsal bir duyarlığı harekete geçirme ve yönlendirme bağlamında gerçekten azımsanmayacak bir etkiye ve işleve sahip olabileceğini düşünmemiz mantıksız değildir. İnsanların belleğinde yer edecek ve bir ?esin?e, gitgide ?eylem?e dönüşecek bir sezgisel bilgi… Böylece, silahlı, uçaklı, medyalı iktidarların karşısına estetik bir olgu olarak çıkıp -kaba anlamıyla- kavgaya tutuşması akla uygun gelmeyen şiir, ilk başta bireysel, giderek toplumsal duyarlığı ortaya çıkarabilecek, bir ileri aşama olarak da bu duyarlığı bir ?eyleme? esinleyecek, gitgide ?eylemi? de moral ve yine (sözgelimi yeni bir dünya, daha iyi bir yaşam kurma ve tüm haksızlıkları, kötülükleri alaşağı etme yönünde) bir ?esin?le besleyecek bir dinamik olarak oldukça önemlidir.
Kaldı ki, tarihin tüm dönemlerinde görüldüğü üzere, zorba ve gerici yönetimlerin ilerici, devrimci ozanlara uyguladığı yoğun baskılar, şiire (ve aslında genel ölçekte ilerici-devrimci özellikteki tüm sanata) karşı yürüttüğü pervasız sindirme (başat olarak içini boşaltma, yozlaştırma vb. yöntemlerle) çabaları, şirin söz konusu toplumsal gücünden çekinildiğinin, ve bu anlamda ?malum güçlerce? dahi nasıl da ciddiye alındığının kanıtı olarak karşımızda durmaktadır.
***
Pekiyi, şiirin bireyler üzerindeki ve giderek kitleler üzerindeki bu etki gücü onun hangi özelliklerinden, hangi dinamiklerinden kaynaklanır?
Temel olarak ?dil? ve ?imge?den. Şiirde hammedde ve zemin sayılabilecek olan ?dil? iken, anlamı ve söylemi sırtlayacak olan da ?imge?dir.
Şiirin sözünü ettiğimiz üzere kitleler üzerinde etkili olması ise, ?heyecan? yaratabilme özelliğine bağlıdır. ?Ozan heyecanı harekete geçirmek için imgeyi kullanır.?(3) Anlamı, söylemi, ve pek çok çağrışımı sırtlayacak olan imge öğesini.
Fakat ?şair yoktan imgeler yaratmaz? elbette; ?kendi nesnel bağlaşıklarını dil aracılığı ile iletecek bir biçimde işler.?(4) Dili yoğurur, biçimlendirir; sözcüklerin geçmişten gelen doğası ile oynar, çağrışımları yontar ve imgeyi yaratır.
Ritsos?a göre, bu imgenin ?heyecan? yaratabilmesi için ?ortak zihinde? kesinlikle bir karşılığı olmalıdır.(5) Elbette bu ortak zihin de ?dil? yapıtaşına dayanmaktadır.
***
Tüm bunlardan hareketle Adnan Yücel?in şiirine dönüp bakarsak:
Adnan Yücel?in şiirinde çok belirgin olan, ilk başta ?yüksek ses? ile dizelerden hiç eksik olmayan ?ezgi? ve ?ritim?dir.
Şiirde her zaman ?tarihsel yüküyle? birlikte yerini alan imgelerin seçiminde ise sıkça doğaya başvurulduğu görülmektedir. Rüzgâr, ırmak, deniz, dalga, ışık gibi devinim çağrıştıran unsurlar ağırlıkta olmak üzere, dilde artık birer ?klişe? olmuş doğal varlık adlarının pek çoğu bu şiirin dizgeleri içinde yerini almıştır.
Buradaki ?klişe? bir olumsuzluk ifadesi değildir; nitekim ?imge yeniden anlamlandırılmış klişedir?(6) ve sözcüğün klişe olup olmaması bizim için seçenek olabilecek bir durum değildir. Dilin ?geçmişten gelen?, ve ?herkesin ortak malı? olmasının sonucudur bu; ve aslında imgenin yaratılmasının önemli olanağıdır. Bu olanak deminden beri sözünü ettiğim ?ortak zihin?den başka şey değildir.
Burada da özellikle üzerinde durulması gerektiğini düşündüğüm noktaya geliyoruz: Adnan Yücel?in şiirindeki anlatım gücünün, uzun soluğun, bağıran-haykıran edasına rağmen inceliğinden ödün vermeyen ?yüksek sesin? sırrını aradığımızda, onun şiirinin bir bireşimden kaynaklandığını görürüz.
Bireşim derken, Adnan Yücel?in yararlandığı, giderek de harmanladığı iki ayrı ?ortak bilinç?ten söz ediyorum. Bunlardan birincisi ve temel olanı, Anadolu?nun tüm tarihsel birikimini, ovasıyla, dağı, ırmağıyla doğasını, ve yaşama kültürünü tüm dizgelerinde, birimlerinde taşıyan, böylece tüm toplum bireyleri için ortak bir ifade ve algı aracı olan ?dil?in oluşturduğu ?ortak bilinç?tir. Bu dil, bildiğimiz, geleneksel Anadolu Türkçesinden başkası değildir.
İkincisi, tarih boyuncaki mücadelelerden, bilimsel gerçeklerden, ussal doğrulardan ve insani duygulardan kendine özgü (kana ve yozluğa bulandırılmış bu dünyayı değiştirme, yeni ve adil bir yaşam kurma özlem, azim ve ümüdinin erdemini içinde taşıyan) bir anlatım ve algı biçimi (?dil?) yaratmış olan ilerici-devrimci safların bilincidir.
O, bu Anadolulu dilin geleneksel biçim ve biçemlerinden yararlanırken ve sözcüklerin zengin çağrışımlarından imgeler yaratırken, temel iletilerin devrimci duygu ve düşünceler olmasını gözetmiştir.
Lukacs?a göre, yazarın üslubunu oluşturan ilke, ideolojisini gerçekleştirme çabasının ta kendisidir.(7) Adnan Yücel?in şiiri, Lukacs?ı doğrular bir niteliktedir. Nitekim yukarıda söz ettiğim ilkesel tutum, Yücel?in üslubunu doğuran etmen olmuştur.
Tüm bu açılardan baktığımızda A.Yücel?in şiiri, dil, söyleyiş ve biçim bakımından toplumsal bilince etki etmeye ve yine toplumsal bellekte yer etmeye elverişli; şairin, beslendiği bilimsel, tarihsel gerçekleri, tüm bilgileri, tarihsel-sosyal çelişkileri şiirin inşasında, gerek söylem gerekse imgelem ve genel kurgu bakımlarından işlev görecek şekilde başarıyla yerleştirmiş olmasından ötürü sağlam ve tutarlı; politik duruş ve söylem bakımından da ?esinleyici? (ve düşündürücü) bir niteliktedir. Yanı sıra, ?klişelerin? işlenip yeniden anlamlandırılmasıyla ortaya çıkan imgeleri, genel imge düzeni; dizeler arasında görülen ritim, yer yer ezgi kertesine ulaşan ahenk şiirin estetik dokusunu oluşturmaktadır. Öyledir ki, bir yandan akla, duygulara, bireyin içsel dünyasına hitap eden bu şiir, bir yandan da sesli okunduğunda kulağa hitap edebilen müzikal bir yapı ortaya koyabilmektedir.(8)
***
Belirtilmeli ki, Yücel, geleneksel biçim, biçem ve dil özelliklerini kullandığı halde çağdaş dünyanın değerlerine yabancı kalmamış ve geri söylemlere düşmemişse, bu kesinlikle bilimsel temellendir-melerle ve ?uygar? duygu ve düşüncelerle hareket etmesinden, ne yaptığını da çok iyi bilmesinden ileri gelir. Kendini etkilere açık tutan, dünyayı ve toplumu değiştirme sürecine etkin olarak katılan bir şair olarak Yücel, geri söylemlere, sığlığa, yüzeyselliğe düşmek şöyle dursun, bunlara karşı olan bir cephenin en ileri saflarında yer almıştır. Ve bir yandan da denilebilir ki, günümüzün yaşam koşullarına ve gereklerine yabancı ve geriletici olduğu düşünülebilecek (tüm geleneksel öğeler için genellemiyorum elbette) olan geleneksel dil, biçim ve biçemleri, yarattığı üslupla yeniden işleyerek, giderek çölleşmekte olan ?modern? yaşamımıza yeniden kazandırmıştır.
Sonuç yerine:
Zaman sürekli bir değişim içinde ilerlerken büyük ölçüde kentsel bir kimliğe bürünen yaşam, sanat alanında ve özel olarak şiir alanında da yeni anlatım biçimlerini gereksiniyor elbette. Ve bu doğrultuda bir arayış süregidiyor. Özdemir İnce?nin ?bu arayış, kesinlikle ?kendi geleneğimizin özgün sesi?ne doğru olmayacaktır?(9) düşüncesine katılıyorum. Fakat bu yeni anlatım biçimlerinin geçmişten büsbütün koparak gerçekleştirilemeyeceği de bir gerçektir. Bunu gözardı eden şairler yüzeysel ve soluğu ?tarih yolundaki? tek bir yokuşa dahi yetmeyecek olan ürünler ortaya koyuyorlar. Postmodernizm dediğimiz büyük yozlaşma da hiç bir anlama gelmeyen ve yeni yetişen nesillerin düş ve düşünce dünyasını kısırlaştırıcı olan ürünlerini bir zehir gibi ortalığa saçmaya devam ediyor.
Tüm bunlar böyle iken, kanımca geleneksel sesi şiirinde en güzel ve en pürüzsüz biçimde çınlatarak çağdaş zaman şarkıları söyleyen; ve ?devrimciliğin? sorumluluğu ile şairliğin erdemini birbirine kararak benliğine katmış olan bir büyük usta sayılması gereken Adnan Yücel?in şiiri, bu dar zamanda yazılmış ve asla yeterli olmayan yazının ötesinde, kitap ölçeğinde ve ciddi bilimsel-estetik incelemelerin de konusu yapılmalı; yeni yetişen kuşaklarla buluşması da mutlaka sağlanmalıdır.
(1) Paul Eluard, ?Şiir Yararlı Bir Nesnedir?, Saf Şiir Yoktur, s.35-38
(2) Fırat Caner, ?Şiir Ve İşlev?, Evrensel Kültür Dergisi, Mayıs 2001, S.113, s.52-53
(3) Özdemir İnce, ?İmge ve Serüvenleri II?, Şiir ve Gerçeklik, Broy, 1985, s.15-24
(4) Fırat Caner, ?Şiir, İmge ve Anlam?, Evrensel Kültür Dergisi, Nisan 2001, S.112, s.41-43
(5) bkz. F.Caner, ?Şiir, İmge ve Anlam?
(6) bkz. F.Caner, ?Şiir, İmge ve Anlam?
(7) bkz. F.Caner, ?Şiir ve İşlev?
(8) Tüm bu söylediklerime gösterilebilecek kanıt elbette Yücel?in yapıtlarıdır. Bkz. ?Kavgalara Sözlenen Sevda? (1979); ?Soframda Kaval Sesi? (1982); ?Bir Özlem Bir Türkü? (1984); ?Acıya Kurşun İşlemez? (1985); ?Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek? (1986); ?Rüzgarla Bir? (1989); ?Ateşin Ve Güneşin Çocukları? (1991); ?Çukurova Çeşitlemesi? (1993); ?Sular Tanıktır Aşkımıza? (1998)
(9) Özdemir İnce, ?Geleneksel Şiirimizin Sesi?, Tabula Rasa, Can Yay. , 1992, s.13-25