Yazar: Özgür Atlas

Psikoloji, Fizik Gibi Olmalı mı?

Bilimsel Geleceğe Doğru Bir Yol Arayışı 2009 yılında Amerikan Psikoloji Derneği’nin (APA) düzenlediği “Psikoloji Uygulamalarının Geleceği: Değişim İçin İşbirliği” başlıklı zirvede dikkat çekici bir öneri ortaya atıldı: Psikoloji, tıpkı fizik gibi “sert bilim” olarak kabul edilmeli. Peki ama bu neden bu kadar önemli? Ve nasıl mümkün olabilir? Psikolojinin Bilim Olarak

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kederin ve Kaybın Derin Çağrısı: Ruhun Bataklık Ziyaretleri

Hayatın kaçınılmaz bir gerçeğidir ki, er ya da geç hepimiz keder ve kayıpla yüzleşiriz. Sevdiklerimizi, hayallerimizi, benliğimizin bir parçasını yitirdiğimizde hissettiğimiz bu acı, çoğu zaman kaçınılmaz ve yıkıcı görünür. Ancak Jungcu analist James Hollis, “Hayatın İkinci Yarısında Anlam Bulmak” adlı eserinde, bu deneyimlerin sadece birer felaket olmadığını, aksine ruhumuzun bize

OKUMAK İÇİN TIKLA

Ruhsal Bataklıklarla Yüzleşmek ve Anlam Bulmak

Bataklıklar (swamplands), James Hollis’in “Hayatın İkinci Yarısında Anlam Bulmak” adlı eserinde, bireylerin hayatlarında kaçınılmaz olarak karşılaştıkları zorlu, karanlık ve rahatsız edici deneyimleri, durumları veya psikolojik halleri ifade eden bir metafordur. Bu “ruh bataklıkları” olarak adlandırılan yerler, kaderin, şansın ve kendi psişemizin bizi sürüklediği “karanlık yerler” olarak tanımlanır. Önceki konuşmamızda bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bireylerin hayatlarında kaçınılmaz olarak karşılaştıkları zorlu, karanlık ve rahatsız edici deneyimler, durumlar veya psikolojik haller

“Bataklık” (swampland) terimi, James Hollis’in “Hayatın İkinci Yarısında Anlam Bulmak” adlı kitabında, bireylerin hayatlarında kaçınılmaz olarak karşılaştıkları zorlu, karanlık ve rahatsız edici deneyimler, durumlar veya psikolojik halleri ifade etmek için kullanılan bir metafordur. Bu terim, “ruh bataklıkları” olarak da geçebilir ve kaderin, şansın ve kendi psişemizin bizi sürüklediği “karanlık yerler”

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bataklık Ziyaretleri (Swampland Visitations)

“Finding Meaning in the Second Half of Life” kitabındaki son bölümde hayatın ikinci yarısında karşılaşılan zorlukları, içsel çatışmaları ve ruhsal büyüme arayışını derinlemesine inceliyor. Özellikle bireyin kendi kaderi, bilinçdışı etkiler ve anlam arayışı arasındaki diyalogu vurguluyor. Bu bölüm, çağdaş kültürdeki “ilerleme” fantezisini sorgulayarak başlıyor ve iyi sağlık, gençlik imajı ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Ruhun Şifası (The Healing of the Soul)

Ruhun iyileşmesini, hayatın ikinci yarısında kişisel bir yeniden yaratım ve anlam bulma süreci olarak ele alıyor. Yazar W.B. Yeats’in “Kendimi yeniden yaratıyorum” sözüyle başlayarak, ruhsal iyileşmenin modern çağda giderek zorlaştığını ve kolektif kültürel etkilerden arınarak kendi içsel hakikatimize dönme gerekliliğini vurguluyor . Modern İnsanın Durumu: Kendini Sorgulama ve Ruhsal İyileşme

OKUMAK İÇİN TIKLA

Otizm ve Nöroçeşitlilik Manifestosu (2018)

Beş Temel İlke 1️⃣ Engelliliğin Sosyal ModeliOtistik insanlar ve diğer nöroçeşitli bireyler, “bozuk” oldukları için değil; toplumun onlara kattığı engeller yüzünden engellenirler. Engellilik, bireyin içindeki bir kusur değil, toplumsal ve çevresel koşulların yarattığı bir durumdur. 2️⃣ Nöroçeşitlilik Yaklaşımıİnsanlık farklı beyin örgütlenmeleriyle çeşitlidir. Otizm, ADHD, disleksi, dispraksi gibi durumlar bu çeşitliliğin

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Meltdowns’un Gizli Koruyuculuğu”: Yıkımın Arkasındaki Direniş

Giriş: Bir Kabullenme Hikâyesi Meltdown anları — o ani, bedensel seviyeyi tümüyle ele geçiren, içten gelen patlamalar— çoğumuzun anlatmakta zorlandığı deneyimlerdir. MaxField Sparrow’un sözleriyle: “Meltdownlardan nefret ediyorum… Bedeni ele geçirip kontrolü tamamen elimden alıyorlar. Beni hasta hissettiriyorlar… Bazen birkaç dakika sürüyor, bazen günler. Her şeyi durdurup, sadece toparlanmam gerekiyor.” (cle-autistes.fr)

OKUMAK İÇİN TIKLA

Nöroçeşitlilik Hareketi Otizmi Yanlış mı Tanıtıyor?

Görünürlük, Gerçeklik ve Ağır Destek İhtiyacı Olanların Sessizliği Otizm hakkında konuşurken hepimiz belli metaforlarla başlıyoruz: “kuyu”, “duvar”, “pencere.” Portia Iversen oğlunu “derin bir kuyu”da görüyordu, Jenny McCarthy için otizmden kurtulmak bir “pencere” açmaktı, Arthur Fleischmann kızının zihnini “aşılmaz bir duvarın” arkasında hayal ediyordu. Bu imgeler, bir ebeveynin çaresizliğini, umudunu ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Tedavi Değil, Kabul: Otizm Hareketinin Umudu”

Tedavi Değil, Kabul: Otizm Hareketinin Öyküsü ve Gücü Giriş Otizmle ilgili hikâyeler genellikle hastalık, tedavi ve “iyileştirme” odaklı ilerler. Ama ya bu bakış açısını tersine çevirebilirsek? 26 Haziran 2006’da NPR, bu değişimin ilk yankılarından birini “Autism Movement Seeks Acceptance, Not Cures” başlığıyla duyurdu. Bu sadece bir başlık değildi: Otistik bireylerin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Delilik ve Nöroçeşitlilik: Kritik Bir Diyalog İçin

Akademik dünya ve aktivizm, uzun yıllar boyunca deneyim sahibi bireyleri, yani “söz konusu” olanları, bilgi üretim süreçlerinin dışında bıraktı. Ancak son yıllarda ortaya çıkan iki güçlü çalışma alanı, bu durumu değiştirmeyi hedefliyor: Delilik Çalışmaları (Mad Studies) ve Nöroçeşitlilik. Bu iki hareket, tıp ve toplumun baskıcı normlarına karşı ortak bir zemin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Teşhis: Sorumsuz. Psikiyatrinin Gizli Tarihi ve Geleceğimiz

Doktorlara ve uzmanlara güven duymak, modern toplumun temelini oluşturan bir inançtır. Ancak bu güven, sorgulanması gereken bazı alanlara kadar uzanır. Özellikle psikiyatri, bilimsel bir disiplin olduğunu iddia etse de, eleştirel bir gözle bakıldığında, aslında sorumsuz ve otoriter bir sistemin parçası olarak karşımıza çıkar. Bu yazı, Eggy B.’nin “Teşhis: Sorumsuz. Psikiyatrinin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Nöroçeşitlilik Hareketi: Neye İzin Verir, Neye İzin Vermez?

Nöroçeşitlilik hareketine karşı sıkça yöneltilen bir eleştiri, bu hareketin sadece “yüksek işlevli” otistikler tarafından desteklendiği ve “gerçekten engelli” olanların zorluklarını anlamadığıdır. Ancak bu suçlama, hareketin temel değerleriyle ve tarihiyle çelişir. Nöroçeşitlilik hareketi, nörolojik farklılıkları olan bireylerin insan olduğunu ve diğerleriyle aynı haklara sahip olmaları gerektiğini savunur. Yarım ölçülere izin vermez.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Validist Kapsayıcılık: Nörotipik Rahatlığı İçin Engelli Olmak

Validizm, yani engelsiz (nörotipik) bireylerin normalliğini ve üstünlüğünü savunan ideoloji, engelliliği bir çeşitlilikten ziyade bir “kusur” olarak görür. Bu zihniyet, en iyi niyetli kapsayıcılık çabalarını bile zehirleyerek, onları validist kapsayıcılık haline getirir. Bu tür bir kapsayıcılık, engelli bireyleri gerçekten dahil etmekten çok, engelsiz bireylerin rahatını ve vicdanını rahatlatmaya hizmet eder.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Otizm, Cinsiyet ve Toplumsal Adalet

Otizm dünyasında tanınmış bir figür olan Josef Schovanec’in tartışmalı açıklamaları, otistik topluluk içinde derin bir rahatsızlık yarattı. Schovanec, Fransa’da bir “sahte otizm salgını” olduğunu, özellikle kadınların otistik olamayacak kadar sosyal olduğunu ve kötü niyetli teşhisler aldığını iddia etti. Ancak bu iddialar, otistik bireylerin deneyimini ve nöroçeşitlilik hareketinin temelini oluşturan prensipleri

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kurban, Kahraman, Komedyen: Engellilerin Medyatik Rolleri

Engelli bireylerin hikayeleri, toplum tarafından genellikle belirli kalıplara hapsedilir. Medya, engelli yaşamını, tüm nüanslarından ve karmaşıklığından arındırarak, kolayca tüketilebilir üç ana role indirger: Kurban, Kahraman veya Komedyen. Bu rollerin dışında kalan, yani engelliliğin sadece hayatın bir parçası olduğu sıradan gerçeklik, “bankalanamaz” olduğu için yok sayılır. Kurban Olarak Engelli: “Acınası” ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Narsisizm Çağı: Neden Bu Kadar Yalnız ve Kendine Takıntılıyız?

İçinde yaşadığımız toplumda “güçlü bireyler” olmamız gerektiği sürekli telkin ediliyor. Başarı, esneklik ve kişisel gelişim, adeta modern birer dini ritüele dönüştürülmüş durumda. Bu kutsal ritüellerin sonucunda ise, narsisizm artık psikolojik bir bozukluk olmaktan çıkıp, geç kapitalist toplumun normal ve istenen bir davranışı haline gelmiştir. Bireysel bir kusur sandığımız narsisizm, aslında sistemin ta

OKUMAK İÇİN TIKLA

Ben’in Doğuşu: Yalnız Bireylerin Kapana Kısılmış Gerçekliği

Bugün, kendimizi tekil, soyut bireyler ve sınırları çizilmiş bir “Ben” kimliğine sahip olarak görmek bize son derece doğal geliyor. Oysa Julian Bierwirth, “Die Geburt des Ich” (Ben’in Doğuşu) adlı makalesinde, bu varoluş biçiminin evrensel bir insanlık durumu olmadığını, aksine modern, meta üreten toplumun tarihi bir sonucu olduğunu iddia ediyor. Peki, modern

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kapitalizmin Öfkesi ve Geleneksel Solun İntiharı: Neden Yeni Bir Kurtuluş Perspektifine İhtiyacımız Var?

Kapitalizmin temel krizi, sandığımız gibi 2008’de başlamadı. Doğu Bloku’nun 1989’daki çöküşüyle birlikte, sistemin kendi kendini imha etme süreci hız kazandı. Geleneksel solun bu döneme dair tek yapabildiği ise, miadını doldurmuş “işçi sınıfı Marksizmi”ne sarılmak oldu. Bazı radikal eleştirmenler, bu çöküşü sadece kapitalist bir varyantın başarısızlığı olarak değil, bizzat kapitalizmin ruhunun,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Anti-Politika: Kapitalist Cinnet Zamanlarında Gerçek Kurtuluş

Modern siyaset, içinde yaşadığımız sistemin sorunlarını çözebileceğine dair bir hayalden ibaret. On yıllardır bize dayatılan neoliberal hegemonyanın ve “piyasadan başka çare yok” propagandasının karşısında, Norbert Trenkle’nin de işaret ettiği gibi, kapitalizmin cinnet dolu öfkesine tanıklık ediyoruz. Bu öfke, sadece ekonomik krizlerle değil, aynı zamanda toplumun en temel bağlarını parçalayan bir

OKUMAK İÇİN TIKLA