Yazar: Özgür Atlas

Kolektif Körlük Bir Ülkeyi Yıkıma Sürükler mi?

Kolektif körlük, bir toplumun veya grubun, açık ve belirgin sorunları, tehlikeleri veya gerçekleri görmezden gelme, inkar etme veya aktif olarak çarpıtma eğilimidir. Bu durum, bireysel bilinçdışının toplumsal düzeydeki bir yansıması olarak da düşünülebilir; tıpkı bastırılmış arzuların kişiyi yoldan çıkarması gibi, kolektif körlük de bir ülkeyi felakete sürükleyebilir. Kesinlikle, kolektif körlük bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yoksulluktan Zenginliğe: Sınıf Bilinci Evrim Geçirir mi?

Karl Marx’ın teorisinin merkezinde yer alan sınıf bilinci kavramı, bir sosyal sınıfın kendi toplumsal ve ekonomik konumunu, sınıfının yapısını ve ortak çıkarlarını idrak etmesi anlamına gelir. Marx, bu bilincin işçi sınıfını devrime götüreceğine inanıyordu. Ancak bir bireyin yoksulluktan zenginliğe geçişi, yani sosyal hareketlilik, onun sınıf bilincini nasıl etkiler? Sınıf bilinci bu süreçte “evrim”

OKUMAK İÇİN TIKLA

Zenginlerin Sınıf Bilinci ve “Kim Kimi Kandırıyor?”: Tarihsel Örneklerle Bir Sorgulama

Karl Marx, sınıf bilincini genellikle ezilenlerin, yani işçi sınıfının kendi sömürülerinin farkına varması ve kolektif eyleme geçmesiyle ilişkilendirmiştir. Ancak Marxistler, sadece proletaryanın değil, egemen sınıfların da derin bir sınıf bilincine sahip olduğunu ve bunu kendi ayrıcalıklarını korumak için ustaca kullandığını savunurlar. Peki, tarih bize bu konuda ne söylüyor? Ve bu “sınıf bilinci” savaşında, kim kimi

OKUMAK İÇİN TIKLA

AVM’lerin Lüksü Neden Çekicidir ve Ona Neden Teslim Oluyoruz ?

Alışveriş merkezleri (AVM’ler), modern yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Özellikle lüks AVM’ler, sadece birer alışveriş alanı olmanın ötesine geçerek, bizleri adeta bir cazibe ağına düşürüyor. Peki, AVM’lerin sunduğu bu lüks neden bu kadar çekici? Ve daha da önemlisi, bu cazibeye neden kolayca teslim oluyoruz? Bu durumun ardında yatan psikolojik, sosyolojik ve ekonomik dinamikleri

OKUMAK İÇİN TIKLA

Görünüşte Ahlaklılık: Toplumun İkiyüzlü Aynası

Görünüşte ahlaklılık, toplumda sıkça karşılaştığımız, bireylerin veya grupların, dışarıdan bakıldığında ahlaki, erdemli ve kuralcı bir duruş sergilerken, aslında iç dünyalarında veya kapalı kapılar ardında bu değerlere aykırı davranışlar sergilemesidir. Bu, bir tür ikiyüzlülük halidir ve toplumsal güveni, adaleti ve şeffaflığı derinden zedeler. Görünüşte Ahlaklılığın Dinamikleri Görünüşte ahlaklılık, çeşitli psikolojik ve sosyolojik dinamikler

OKUMAK İÇİN TIKLA

Rüşvet: Burjuvazi, Manipülasyon ve Psikodinamik Bir İnceleme

Rüşvet, toplumun kılcal damarlarına sızan, güveni kemiren ve adaleti yozlaştıran evrensel bir olgudur. Tarihsel olarak insanlık kadar eski olan bu pratik, sadece bireysel ahlaki zaafiyetlerden değil, aynı zamanda burjuvazinin manipülatif stratejilerinden ve bireyin psikodinamik süreçlerinden beslenir. Bu yazıda, rüşvetin bu üç boyutlu karmaşıklığını ele alacak, neden bu kadar yaygın olduğunu ve neden bu kadar

OKUMAK İÇİN TIKLA

Burjuvazinin Şeffaf Olması Mümkün Müdür ?

Burjuvazinin şeffaflığı, karmaşık ve çok katmanlı bir konudur; basitçe “evet” ya da “hayır” diye cevaplamak mümkün değildir. Genel olarak, burjuvazinin tam anlamıyla şeffaf olmadığı, aksine kendi çıkarlarını korumak için belirli stratejiler ve mekanizmalar kullandığı söylenebilir. Şeffaflık ve Çıkar Çatışması Şeffaflık, genellikle bir sistemin veya grubun faaliyetlerinin ve kararlarının dışarıdan açıkça görülebilir, denetlenebilir ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Albert Einstein, “Neden Sosyalizm?” (Why Socialism?)

Einstein, makalesini 1949 yılında, Soğuk Savaş’ın başlangıcında, ABD’deki anti-komünist atmosferin ifade özgürlüğünü kısıtladığı bir dönemde yazmıştır. Bu makalede Einstein, kapitalist sistemin temel sorunlarını ele almış ve bu sorunlara karşı bir çözüm olarak sosyalizmi savunmuştur. Bu makalesinde ana hatlarıyla şunları demek istemiştir: 1. Kapitalizmin Temel Sorunları Einstein’a göre, kapitalizmin en büyük kötülüğü

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yapay Zeka Bireyin Potansiyelini Açığa Çıkarır mı? Fırsatlar ve Riskler

Yapay zeka (YZ), günümüzün en dönüştürücü teknolojilerinden biri olarak hayatımızın her alanına sızıyor. Eğitimden sağlığa, sanattan iş dünyasına kadar pek çok alanda YZ’nin etkilerini görüyoruz. Peki, bu güçlü teknoloji, bireyin potansiyelini gerçekten açığa çıkarır mı? Yoksa beraberinde yeni kısıtlamalar ve riskler mi getirir? Bu soruyu, YZ’nin sunduğu fırsatları ve potansiyel tehlikeleri inceleyerek

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Normal”in Çarpıklığı: Türkiye’de Yozlaşmış İlişkiler ve Ahlaki Değerlerin İfşası

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Ben Deli Miyim?” romanında Şadan ve Kalender Nuri’nin “deliliği” aracılığıyla toplumun “normal” kabul ettiği ama aslında yozlaşmış ilişkilerini ve ahlaki değerlerini ifşa etmesi, edebiyatın keskin bir gözlemidir. Türkiye toplumunda da, dışarıdan bakıldığında “normal” veya “kabullenilmiş” gibi duran, ancak aslında derin bir yozlaşmayı ve ahlaki erozyonu barındıran pek

OKUMAK İÇİN TIKLA

Delilik, Ahlak ve Varoluş : Hüseyin Rahmi’nin Romanlarından Hareketle

Hüseyin Rahmi’nin romanlarında karakterlerinin sorduğu sorular, onların içinde bulundukları durumu, toplumsal normlarla çatışmalarını ve kendi içsel dünyalarındaki çalkantıları yansıtır. Günümüze dair bol tartışmalı bir çok tartışma konusu da önerirler. 1. “Ben Deli Miyim?” Romanı: Ahlak ve Gerçeklik Arasındaki İnce Çizgi “Ben Deli Miyim?” romanının ana karakteri Şadan, roman boyunca sıkça “Ben

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Geri Zekalılık” Tanısı ve “Sokaktaki Geri Zekalılık”: Kavramları Ayırmak Gerekir Mi ?

“Geri zekalı” kelimesi, günlük dilde yaygın olarak kullanılan, ancak bilimsel ve etik açıdan son derece sorunlu, aşağılayıcı ve damgalayıcı bir ifadedir. Bu kelime, hem klinik bir tanıyı (“zihinsel yetersizlik” veya “entelektüel gelişimsel bozukluk”) hem de toplumsal bir gözlemi (“sokaktaki geri zekalılık”) ifade etmek için kullanılsa da, bu iki kullanımı birbirinden

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yapıcı ve Doğru Bir İletişime Dair Örnekler ?

Karşı tarafı suçlarken “geri zekalı” demek yerine, daha yapıcı ve doğru bir iletişim için kullanabileceğiniz ifadeler, tam olarak neyi kastettiğinize ve hangi bağlamda konuştuğunuza göre değişir. Bu ifade, hem bilimsel bir tanı olan “entelektüel gelişimsel bozukluk” ile karıştırıldığı için etik dışıdır hem de iletişimi tamamen tıkadığı için verimsizdir. İşte ne

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hakaret, Aşağılama, Nefret Söylemi ve Tahakküm İlişkisi: Dilin Karanlık Yüzü

Dil, iletişim kurmanın en güçlü aracı olmasının yanı sıra, maalesef ki hakaret, aşağılama, nefret söylemi ve tahakküm ilişkilerini pekiştirmek için de kullanılabilen keskin bir silahtır. Bu dört kavram, birbiriyle derinden bağlantılıdır ve bir toplumda veya bir ilişkide zarar verici güç dinamiklerinin nasıl işlediğini anlamak için anahtar rol oynar. 1. Hakaret ve Aşağılama:

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hayatın İkinci Yarısı : James Hollis’in Jungiyen Psikolojiye Dair Temel Savları

James Hollis’in temel savları, büyük ölçüde Carl Jung’un analitik psikolojisi üzerine inşa edilmiştir ve özellikle yaşamın orta yaş ve sonrası dönemine, yani “hayatın ikinci yarısı”na odaklanmaktadır. Yazara göre, bu dönem bireyin ruhsal gelişiminde kritik bir dönüşüm ve derinleşme fırsatı sunar. İşte yazarın Jungcu psikoloji açısından temel savları: Özetle, Hollis’in Jungcu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kelimeler, Bağlam ve Güç İlişkileri: “Otistik”ten Erillik–Dişilliğe

Birini aşağılamak için “otistiksin” demek; ➡ Ayrımcıdır, cehalet içerir, dışlayıcıdır. ➡ Burada otizm, bir kusur veya eksiklik gibi konumlandırılır. ➡ Kimliği, hakaret aracına dönüştürür. “Otistik olmak benim kimliğim” demek ise; ➡ Güçlendirici, kapsayıcıdır. ➡ Deneyimi sahiplenir, görünür kılar. ➡ Hakaret gibi kullanılan kelimeyi geri alır, onu özsaygının bir parçası hâline

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bizim Yerimize Karar Verenler: Görünmez Ellerin Hayatımıza Müdahalesi

Hayatımızın çoğu, bizim seçmediğimiz tercihlerle biçimleniyor. Üstelik bu kararları verenleri tanımıyoruz bile. Bu sadece “tesadüf” ya da “gündelik hayatın a” değil — bu, iradenin sistematik olarak devreden çıkarılmasıdır. Senin Adına “En Doğrusunu” Bilenler Bilmiyorsun Diye Seçme Hakkını Elinden Almak En tehlikeli bahane şudur: “Senin yeterince bilgin yok, o yüzden biz

OKUMAK İÇİN TIKLA

Acılarımızla Yüzleşmek Mümkün Mü ?

James Hollis’in “Finding Meaning in the Second Half of Life” adlı eserinde “acıyla yüzleşme” kavramı, bireyin yaşam yolculuğunda kaçınılmaz olarak deneyimlediği psikolojik ve ruhsal sıkıntıların anlamını kabul etmesi, sorgulaması ve bu sıkıntılar aracılığıyla dönüşüm geçirmesi sürecini ifade eder. Bu, yüzeysel rahatlıktan veya semptomları bastırmaktan ziyade, derinlemesine bir içsel hesaplaşmayı ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

İçsel Doğruluk Arayışı Ruhsal İhtiyaçlarımızı Karşılar Mı ?

James Hollis’in “Finding Meaning in the Second Half of Life” adlı eserinde “içsel doğruluk arayışı” kavramı, bireyin yaşamının ikinci yarısında karşılaştığı derin ruhsal ihtiyaçları ve dönüşüm çağrılarını ifade eden merkezi bir temadır. Bu arayış, dışsal beklentiler ve edinilmiş kimliklerin ötesine geçerek, kişinin özgün benliğine ve ruhunun gerçek amacına ulaşma sürecini

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Gündelik Yaşamın Psikopatolojisinden Doğan Yeni Mitler Bize Yaşam İçin İpuçları Verebilir Mi ?

James Hollis’in “Finding Meaning in the Second Half of Life” adlı kitabının Sekizinci Bölümü, “Gündelik Yaşamın Psikopatolojisinden Doğan Yeni Mit” başlığını taşımaktadır. Bu bölüm, modern insanın ruhsal durumunu, toplumsal kurumların ve kültürel eğilimlerin bireyin anlam arayışları üzerindeki etkilerini ve yaşamın ikinci yarısında ortaya çıkan içsel çağrıları derinlemesine incelemektedir. 1. Freud’un

OKUMAK İÇİN TIKLA