1950’lerden itibaren insanlık için artık uzay çağı başlamıştı. Bu tarihten sonra uzaya 250’den fazla robot mekik yollandı. Gönderildiği tarihten itibaren onlarca robot bize uzaydan birçok bilgi ve örnek getirdi. Bu çağ insanlık için nefes kesen büyük maceralara sahne olacaktı. Maceraların esas kahramanları olan büyük güçler kendilerini var etme alanı olarak gördükleri uzay yarışında kimi zaman umut, kimi zaman zafer, kimi zaman ise büyük hüsranlar yaşadı. Artık tarih büyük mucitlerin ve isimsiz dâhilerin daha önce görülmemiş deneylerine sahne olacaktı.
Özellikle dönemin Sovyetler Birliği ile ABD arasında yaşanan eşsiz rekabet, tüm insanlığın bilim teknolojisinde adeta altın çağa sıçramasında büyük bir basamak oluşturduğu hemen hemen hiç kimsenin yadsıyamayacağı bir gerçekti. Peki, bu süper güçleri böylesine masraflı keşfetme güdüsüne iten neydi? Teknolojik gelişmelere olan düşkünlük mü yoksa tam da dünyada fethedilmemiş yer kalmamışken yeni zenginlikler ve koloniler yaratma çabası mı?
Bu sorunun cevabını vermek güç; fakat biz yine de iyimser davranıp cevabımızı teknolojik gelişmelere olan düşkünlük yanıtından yana kullanacağız.
Büyük mücadele Sovyetlerin serin bir kasım gününde (3 kasım 1957) fırlatılan ilk yapay uydu olan Sputnik’i başarılı bir şekilde uzaya göndermesiyle başladı. Eşine rastlanmamış bu olaydan sadece 4 yıl sonra (20 temmuz 1961) Kozmonot Yuri Gagarin uzaydan dünyayı gören ilk insan olarak tarihe geçti. Doğu cephesinde tüm bu başarılar yaşanırken aynı yıl ABD Başkanı John F. Kennedy’nin kameralar önünde, ‘’Önümüzdeki 10 yıl içerisinde Ay’a insan göndereceğiz.’’ sözü geri dönüşü olmayan rekabetin fitilini ateşlemeye yetti. Artık hedef açıktı: Dünyaya en yakın kara parçası olan Ay (yaklaşık 382000km) ilk hangi süper güç tarafından ziyaret edilecekti?
Sovyet bilim insanları 1959 ve 1966 yıllarına kadar Ay yüzeyinin neye benzediğini anlamak üzere gizli LUNA9-13 programı ile Ay’ın yörüngesine oturup, toprağına yumuşak iniş yapıp, fotoğraflayan birkaç uydu ile sıra dışı deneyimler yaşadı. Fakat hedef, okyanusun diğer ucunda daha da büyüktü; ABD’li bilim insanları Başkanlarının halkına verdiği sözü yerine getirmek uğruna başlattıkları Apollo programı dahilinde astronotlarıyla birlikte güçlü bir uzay kapsülünü ay yüzeyine indirebilmek için harıl harıl çalışıyordu. ABD’nin büyük hedefine aynı orantıda fakat Sovyetlere özgü bir hedef koymak gerekliydi.
Lunokhod’un Doğuşu ve Sovyetlerin Ay Programı
Hemen her büyük Sovyet projesinde olduğu gibi bu öncü projede de görevi sadece birkaç kişi biliyordu. Sovyetlerde en büyük suçlardan biri kabul edilen casusluk bilim insanlarında bile büyük tedirginlik yaratıyordu. Böylesine gizli projenin başındaki kişi Georgy BABAKİN ve ekibi Ay yolculuğu için o zamana kadar kimsenin aklının ucundan geçmeyen bir fikirde birleştiler. Ay’a dünyadan kumanda edilen insansız tam donanımlı bir araçla gidilecekti. Fakat ortada bir sorun vardı. Bu kısa sürede aracı kim, nasıl tasarlayacaktı? Gizli görev üyeleri bu noktada rotayı Sovyetlerin güçlü tanklarını on yıllarca üreten fabrikanın Ermeni asıllı dahi mühendisi Alexander KEMURDJİYAN’a çevirdi.
Tank fabrikasında tasarımcı olan Kemurdjiyan, zor arazide araç yürütme konusunda uzmandı. Kendisine gelen görevle birlikte Sovyetlerin Ay programı artık belliydi. En kısa sürede araç için ne gerekiyorsa yapılacaktı. Birkaç denemeden sonra titanyum ve alüminyum karışımından tasarlanan araç, bir araba boyutlarında, 757 kg ağırlığında, 213 cm’den biraz uzun ve 150 cm genişliğindeydi ve Dünya’dan kontrol edilecek şekilde tasarlanarak Proton roketinin iniş kapsülü içeresine yerleştirilecekti.
1964 yılında taslak çiziminden 2 yıl sonra Lunokhod (Rusçada ay aracı) adı verilen gezici aracın ilk prototipi yapıldı. İlk bakışta görünüşü 8 tekerlekli bir küveti andırıyordu. Çok gizli tutulan bu araçta; toprak analiz cihazı, spektrometre, x ve kozmik ışın teleskobu, 4 adet video kamerası özelliklerinin yanı sıra kumlu zeminde kolayca hareket etmesini sağlayan 8 adet serbest akslı tekerlekle birlikte en arkada bulunan aracın ne kadar yol aldığını ölçen 9. tekerleğe sahipti. Bu özellikler o zamanın teknolojisine göre hayal gücünün sınırlarının ötesinde kabul ediliyordu.
Yıllar süren ateşli yarışın ardından Ay’a iniş için son düzlüğe yaklaşılmıştı. Tarih 19 şubat 1969’u gösterdiğinde içerisinde Lunokhod’u taşıyan Proton roketi fırlatılmış ve Sovyetler için başarı hiç olmadığı kadar yaklaşmıştı. Daha fırlatmadan dakikalar geçmeden roket havada infilak etti. O gün bir roketten bir gezici araçtan fazlası havaya uçtu. Patlayan, yıllarca beslenmiş emekle süslenmiş umutlardı. Felaket tarif edilemeyecek kadar büyüktü, ardından Sovyetleri son bir sıkıntı bekliyordu: O da ABD‘nin Apollo görevi başarısını izlemek.
Apollo Programı ve Ay’daki İlk Ayak İzi
Nasa, Apollo programı kapsamında Ay yolculuğu planına artık son şeklini vermişti. Saturn roketi içerisine iniş kapsülü konulacak ve 3 astronot taşıyan ‘’Ay örümceği’’ gemisi Ay’a indirilecekti. Birleşik Devletler’de programın çok gizli tutulması gereken kısımları ile halkla paylaşılması gerek kısımları her zaman iyi ayırt edilmiştir. ABD halkı, tıpkı daha önceleri yaşadığı savaş kamuoyu deneyimleri gibi bilgilendirilip, çalışmalar hakkında destek beklenen bir itici güç unsuruydu. Halk pratiği kesinlikle zekice kullanılıyordu. Uzay programı çalışmalarında sonuç ne olursa olsun yapılan iş kutsal sayılacak, görev için adanmış kişiler milli varlık için önemli birer aktör kabul edilecekti. 27 Ocak 1961’de daha Apollo 1 projesi, dünyada test aşamasındayken kontrol ünitesinden çıkan kıvılcımın neden olduğu yangınla kapsül içerisinde bulunan 3 astronot feci şekilde yanarak hayatını kaybetti. Olay o kadar dramatize edilmişti ki neredeyse astronotların yaşadığı acıyı halk hissetti. Çok görkemli askeri bir törenle son yolculuğuna uğurlanan astronotlar, yaşanan trajediyle birlikte Apollo projesinin bir süre rafa kalkmasına neden oldu.
Fakat bu felaket bile iyi organize olmuş yetenekli kişilerin hızını kesemedi. Proje devam etmeliydi çünkü okyanusun diğer tarafı her an öne geçebilirdi. Proje aynı yıl içerisinde adeta küllerinden yeniden doğdu. Sonraki iki yıl boyunca Saturn roketinin insanlı ilk uzay yolculuğu denemeleri başarılı bir şekilde gerçekleştirildi. Nasa mühendisleri artık tüm hesapları yapmışlardı, en ufak hata bile öngörülerek kusursuz bir yolculuk planlıyorlardı. 18 Mayıs 1969 yılında, Nasa için ilk büyük deneme sayılabilecek, Ay yörüngesindeki ilk uzay yolculuğu gerçekleştirildi. Bu görevde 3 astronot uzay kapsülü içerisinde Ay çevresinde dolanıp Dünya’ya geri döndüler. Sadece bu olaya bakıldığında bile astronotlar kahraman gibi karşılanıp, ülkelerinde görülmemiş bir ilgiyle ödüllendirildiler. Nasa için bu erken bir sevinçti çünkü daha görev tamamlanmamıştı ve beklentileri fazlasıyla öne almıştı. Fakat birbiri ardına yapılan heyecan verici uzay yolculukları nihai hedefe ulaşmanın yakın olduğunun göstergesiydi.
16 Temmuz 1969’da Houston’da bulunan NASA kontrol merkezi geri sayıma başladı. Neil Armstrong ve iki astronot Apollo 11 görevi dahilinde Saturn V roketine konulan kapsülün içerisinde uzay yolculuklarına başladılar. Kalkıştan dört gün sonra Armstrong, Ay’a kendisi için küçük, insanlık için büyük olan ilk adımını attı. Ulusal televizyonlar tarafından astronotların video çekimleri canlı yayınlandı. Her şey yolunda gitti ve program dahilinde yüzeyden alınan örneklerle Dünya’ya dönüş yaptılar. Bu yolculuk ABD’nin dünyadaki tüm otoriteler tarafından tebrikle karşılanmasına yol açtı. Kendileri için haklı ve büyük bir sevinçti. Hatta öylesine yankı yarattı ki Sovyetler Birliği bile olaya kayıtsız kalamadı, konuyla ilgili tebriklerini yolladı. 1972 yılının sonuna kadar Nasa, Apollo programı süresince Ay’a 6 görev daha yaparak toplamda 24 astronotun 12’si Ay yüzeyine ayak basarak çeşitli araştırmalarda bulundu.
İki Adam Sovyetlerin Onurunu Kurtarabilecek miydi?
Sovyet mühendisler ABD’nin tüm bu başarılarının ardından bir gün tarihin mutlaka bir gezici aracın tekerlek izlerini Ay’da kaydedeceğinden emindiler. Tüm çalışmalar 1969 yılında yaşadıkları başarısız roket denemesinin ardından kaldığı yerden neredeyse her şeyi yeniden tasarlayarak devam etti. Artık Babakin ve Kemurdjiyan için uykusuz geceler başlamıştı. Bir yıl içerisinde Yeni bir Lunokhod yapıldı ve Luna 17 modülüyle birlikte gönderilmek üzere Proton roketine yerleştirildi. Tarih 10 kasım 1970’i gösteriyorken Doğu cephesinde heyecanlı bekleyiş başladı. Artık her şey hazırdı ve en ufak bir hataya tahammül kalmamıştı. Baykonur (fırlatmanın yapıldığı uzay üssü) geri sayıma başlamıştı. Güçlü bir kalkıştan sonra korkulan olmadı ve Proton roketi istenilen istikamette dünyanın yörüngesinden çıkarak Ay’a doğru Luna 17 modülünü bıraktı. Sadece 4.5 gün sonra Luna 17 uzay kapsülü içerisindeki Lunokhod’la beraber ayda sakinler denizi denilen 4 derecelik yere yumuşak iniş yaptı. Başarılı bir rampa inişinden sonra sarmal anten ve güneş panelinin açılmasıyla birlikte Lunokhod göreve hazırdı. Tam bu esnada Moskova radyosu Enternasyonal’i çalıyordu.
Aydaki Tank – Yirmi yıl boyunca sır olarak saklanan iki robotan (Lunokhod)biri.
Lunokhod, planlanan bütün görevleri tamamladı. Araç için öngörülen süre 90 gündü fakat araç tam 11 ay kadar Ay’da hareket etti tam 500’e yakın toprak analizi yapıp 20 binden fazla fotoğrafı bize yolladı. Unutulmamalıdır ki Lunokhod bugüne kadar ki tüm insanlığın yarattığı bilimsel gelişmelerin bir toplamı gibi öylece Ay’daydı.
Sovyetlerde tüm bu uzay programı her zaman olduğu gibi çok gizli tutuldu. Hatta bu gizlilik öylesine boyutlara ulaşıyordu ki bilim insanları evlerinde ailelerine bile programın önemsiz detayından bile bahsetmiyordu. Bu gizlilik Ay’a iniş yaptıktan hemen sonra çözüldü çünkü program hedefine ulaşmış ve artık propaganda zamanıydı. Tam bu esnada tüm dünyanın dikkati Moskova’dan gelecek haberlere çevrilmişti. Araçtan gelen sinyaller tüm dünya tarafından merakla bekleniyordu. Ortaya çıkan görüntüler o zamanın teknolojisine göre kusursuzdu. Nasa, Ay’a insanlı yolculuk yapmıştı fakat Sovyetler bunun fazlasını yaparak istediği an görüntü alabilecek benzersiz bir araçla her an Ay yüzeyindeydi. Tüm bu emek eşsiz bir gurur kaynağı olmakla beraber Nasa’nın Apollo programıyla yarışabilecek muazzam bir karşı ataktı. Proje dahilindeki mühendisler Sovyetlerin itibarını dünya nezdinde yeniden kazanmasını sağlamıştı. Bu gelişmelerin ardından 1972 yılının sonuna doğru yeni bir Lunokhod daha üretildi ve 1973 Ocak ayında fırlatıldı. Ay’da yaklaşık 4 ay görev yapan araç, Dünya’dan lazer ile mesafe tayini yaparak Ay ile Dünya arasındaki mesafeyi hassas biçimde ölçtü.
Bir süre sonra dünya bu projenin arkasındaki dahi mühendisi merak etmeye başlamıştı. Sovyetler ise askeri sırlar nedeniyle bu ismi hep gizli tuttu. Ta ki 1986 baharına kadar, Çernobil vakası..
Sovyetler Birliği 25 Nisan 1986 tarihinde Ukrayna’da bulunan Çernobil nükleer santralinde 4 no’lu reaktörün patlamasıyla oluşan felaketi idare etmeye çalışırken, reaktörün oluşturduğu küllenmiş alanın biran önce temizlenmesi gerekiyordu. Moskova’daki öfkeli adamlar hemen Ay’daki küçük aracı hareket ettiren mühendisleri hatırladı. Kemurdjiyan derhal Moskova’ya çağrıldı. Küllenmiş bölgenin temizlenmesi için uzaktan kumandalı bir araç yapılacaktı. Sadece üç ayları vardı. Bu sefer amaç keşif yapmak değil insan hayatı kurtarmaktı. SRT 1 adını verdikleri aracı beklenen sürede tasarladılar. Uzaktan kumandalı bu araç ön tarafına yerleştirilmiş bir buldozer ile kirlenmiş çatıda 15 gün boyunca temizlik işlemi yaptı. Görev başarılı bir şekilde tamamlanınca Batı, yavaş yavaş Kemurdjiyan ismini duymaya başladı.
NASA’nın Mars Projesi
Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından ABD’li bilim insanları, Sovyetlerin uzay programlarında ve Çernobil’de kullanılan araçların tasarımındaki beyin olan Kemurdjiyan’ı 1992 yılında ülkesine davet etti. Bu davetin amacı Nasa’nın Mars projesinde Kemurdjiya’nın deneyimlerinden yararlanmaktı. Soğuk savaş yıllarında Kemurdjiyan’ın bir gün ABD’ye gitmesi hiç kimsenin aklına bile gelemezdi fakat bilim için daveti geri çevirmek olmazdı. Aslında Kemurdjiyan ve ekibi 15 sene önce Mars’a gönderilmek üzere Leningrad’da bir araç yapmış adına da Mars aracı anlamına gelen Marsakhod ismini takmışlardı. Araç Rusya’dan ABD’ye getirilerek Mars yüzeyine çok benzeyen kumluklarda test edildi. Sonuç olağanüstüydü. Batılı bilim adamlarınca bu dizayn kusursuzdu.
NASA , Mars görevi kapsamında 2003 yılında fırlattığı iki aracı (Spirit ve Opportunity) yaklaşık bir yıl sonra başarılı bir şekilde Mars yüzeyine indirmeyi başardı. Bu iki araçtan biri Spirit 6 yıl keşif yaptı. Diğeri ise bize hala çok değerli bilgiler göndermeye devam etmektedir. Baktığınızda aracın Sovyetlerin Mars için tasarladığı aracın gelişmiş versiyonu olduğu göze çarpmaktadır. Sovyetlerin Ay’daki insansız araç başarısından bu yana, yani 1972 tarihinden günümüze kadar Dünya yörüngesinden öteye insanlı araç gönderilmedi.
Eğer Kemurdjiyan ve ekibi Lunokhod ile başarısız olsaydı bugün kimse onları tanımayacaktı. Bu mütevazı bilim insanı bir röportajında dediği gibi, ‘’Herkesin olağanüstü şeyler yapma potansiyeli vardır. Kendi yöntemleriyle bazıları sadece basit işlerle uğraşır ve tamamen mutlu olur. Bazıları ise detaylara yoğunlaşır. Hepimiz farklıyız ve gerçekte uzay araştırmalarında ya da tarlada çalışmanın önemi yoktur. Asıl önemlisi gerçekte ne istiyorsak onu yapmamız.’’
25 Şubat 2003’te Alexander Kemurdjiyan St. Petersburgta 81 yaşında hayatını kaybetti. Miras olarak Ay’da orak çekiçli kırmızı bayrak taşıyan 2 küçük araç bıraktı. Gelecekte insanlar güçlü ve teknolojik araçlarla uzak gezegenlere yolculuk edebilir. Fakat unutulmasın ki bu yolculuğu Kemurdjiyan, Babakin ve diğer büyük Sovyet bilim insanlarına borçludurlar.
Deniz Serindağ
Kaynak: Discovery science “Tank on the moon”