Can Dündar yıllar önce, “Kahramanlar Çağının Sonu” başlıklı bir yazı yayımlamıştı. Özellikle Arafat ve Ecevit gibi zamanında halk kahramanına dönüşmüş kişilerden söz ediyordu. Allende, Che, Gandi… Hepsini anmasa da kahramanların ortaya çıkışını, efsaneleşmesini ele alıyordu.
Dündar’ın bildiğimiz türde yazılarından biriydi o. Sağlam, işin özüne dokunan, sözünü esirgemeyen, ama bağırmadan, yapıcı biçimde konuşan bir ses… En sert eleştirilerini bile böyle yapan, değerini içeriğinden alan, okur bulmak için çırpınmayan, çığırtkanlık yapmayan bir üslup.
Ne var ki, fazlaca iyimser bir yaklaşımla yazmıştı.“Sadece siyasette değil bu; edebiyatta da nicedir bir “İnce Memed” çıkmıyor.” oluşunu, bu gereksinimi insanlık olarak, toplum olarak aştığımızı düşünen bir bakış açısıyla yorumluyordu. “Ve bize sadece kahraman olmayı değil, kahramanlara muhtaç olmadan yaşamayı da öğrettiler.”
TOPRAK VE TOHUM
Tıpkı seri katillerin, vahşi diktatörlerin ortaya çıkması gibi, kahramanların da ortaya çıkması için de uygun koşullar gerekiyor. Elbette toplumun içinde her türlü çeşitlilik bulunuyor. Bunlardan hangisinin köklenip yeşereceğini, o sıradaki toplumsal atmosfer, toplumsal iklim belirliyor.
Belki de artık kahraman yetiştiremeyişimizin nedeni, öyle bir dönemi aşmış olmamız değil de gerisine düşmüş olmamızdır. Tüm olumsuz yönlerine rağmen, kahraman yaratabilmek, insanın umutsuzluktan umut yaratan özelliğine karşılık geliyor.
İnce Memed’in romanlar boyunca, özellikle ikinci kitap boyunca efsaneleşmesi, sadece kendi yaptıklarından dolayı değildi ki! Yaralı bir şekilde bostan tarlalarında saklanırken adı dilden dile dolaşıyor, büyüyordu. Asıl büyüyen halkın umuduydu.
Halkın bir kahramana umut bağlaması, çözümü kendi dışında, bir kurtarıcıda araması elbette çözüm değildir. Zaten İnce Memed 3’ün ana teması da bu: “Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz.” Memed, tek başına bir çözüme ulaşamayacağını, bir gün bir kör kurşunla bu yollarda düşeceğini, asıl harekete geçmesi gerekenin halkın kendisi olduğunu düşünür. İçini bir kurt kemirir. Ne gerek vardır boş bir hedef için çırpınmaya ? Kel Hamza’yı öldürse, yerine Ali Safa gelir. O gitse, Murtaza gelir… Bir umut yaksa, yaratacağı heyecan kalıcı olmayacaktır. Bir sorunu çözse, yenileri çıkacaktır.
(Aynı adlı türkü genellikle bir “meydan okuma” üslubuyla söyleniyor. Karşı tarafa “eşkıya” der gibi. Oysa Livaneli’nin yorumunda ortaya çıktığı gibi, aslında hüzünlü bir türküdür.)
BATTAL AĞA
Ünlü eşkıyamız böyle düşünür, ama devam etmekten de bir türlü vazgeçemez. Birilerinin bir şeyler yapması gerektiğini gördükçe, sorumlu hisseder kendini; kaçamayacağı görevleri vardır.
Bir gün, güvenlik güçlerinden kurtulmak için, yaralı bir şekilde Battal Ağa’ya sığınır. Battal Ağa, çevresindekiler çok azalmış olsa da, ilkeli ve korkulan biridir. Onun elinden hiç kimse konuğunu alamaz. Ayrıca bilge bir insandır.
Konukluğunun ilerleyen günlerinde, İnce Memed, yaşadığı ikirciklikten söz eder Battal’a. Ağa zaten hissetmiştir sorunu, ama Memed’in konuyu açmasını beklemektedir. Gülümser ve biliyorum der, senin içini bir kurt kemirmektedir. Bunun adı “İnce Memed Kurdu”dur. İnsan soyu bu kurtçuk sayesinde İnsandır.
Sadece sen değilsin ikircik yaşayan, diye anlatır. Karşı taraf daha beterini yaşıyor. Şeyh Bedrettin gitse, Pir Sultan geliyor. O gitse Köroğlu, O da gitse İnce Memed geliyor. Az korku değil bu onlara…
İnce Memed diye bir roman, yazıldı bir kere bu memlekette. Artık yokmuş gibi yaşanamaz. İnsanları, (varsa) içlerindeki İnce Memed kurtlarıyla birlikte gözleriz. Bazı arkadaşlarımızı, bazı yazarlarımızı daha bir farklı severiz.
Bazen umut büyür, yüreğimizdeki coşkuya dönüşür; bazen de hüzün sığmaz içimize, hayat iyice ağırlaşır. Ama her şeye rağmen, İnce Memed Kurdu yaşar.
Hangi fani insanın kirliliği, hangi adını anmaya değmez olayın çirkinliği, İnce Memed Kurtçuğunun evrenselliğine, güzelliğine, sevdasına bulaşabilir?
YILLAR SONRA
O yazısından yıllar sonra, Can Dündar’ın yönettiği Cumhuriyet Gazetesi, ülke yöneticilerini çok rahatsız eden haberler yapar. Dündar, net bir tavırla haberleri savunur. Ne kadar işe yarar, başına ne belalar açılır, bilemez.
Ama bilir, Battal Ağa gülümsemektedir kendisine. Koca Yaşar Kemal’in sesini duyar gibi olur. “Aferin Can, Aferin kardeşim.”
Selamlar Can Dündar, sana ve içindeki o İnce Memed Kurtçuğuna selamlar!
Zafer Köse
zaferxkose@gmail.com