Kategori: Sait Faik

Sait Faik : Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım.

Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Ada’nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sait Faik’in Orhan Veli İle 1947’de Yaptığı Röportaj

“Orhan Veli elindeki şişeye mahzun bir tebessümle baktı. Şişe bitmek üzere idi. Kadehlere birer tane daha koyduk. Şişe boşaldı. Boş şişeyi pencereden dışarı attık. Sanki Orhan Veli’nin okuyucuyu gaflet uykusundan uyandırmak için yazdığı mısra rakı şişesinin içinde imiş gibi, şişe büyük bir şangırtı ile kırıldı. İçindeki mevhum sarhoş istavrit ayıldı.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sait Faik’ten çeşitli anketlere ilginç cevaplar

KİMLER BEĞENİLİYOR? -Devlet adamı olarak kimi beğeniyorsunuz? Sait Faik: Hiç kimseyi beğenmiyorum. -Takdir ettiğiniz parlamenter kimdir? S.F.: Bilmiyorum. -Fıkracı? S.F.: Vâlâ Nurettin. -Şair? S.F.: Herhalde Yahya Kemal değil. Melih Cevdet. -Hikâyeci? S.F.: Orhan Kemal -Sahne san’atkârı? S.F.: Hepsinden nefret ediyorum. -Perde san’atkârı? S.F.: ????? -Ses san’atkârı? S.F.: Hiçbirini dinlemem. En

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Çıplak heykeller yapmalıyım, / çırılçıplak heykeller” Sait Faik

Mavinin ve yeşilin bütünleştiği bir adada, Burgazada’da, vapur iskelesinden indiğinizde sizi karşılayan martı çığlıklarıyla yürürken, sakin ve telaşsız bir adam görürsünüz balık tutmaya çalışan. Tuz kokusu karışmış havayı ciğerlerinize doldurup şöyle bir baktığınızda denize karşı, bu adamın tuttuğu balığı öpüp suya bıraktığını fark edersiniz. Ne yapıyor bu adam böyle boş

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Daha güzel, daha yepyeni bir dünya da tahayyül etmiyor değilim” Sait Faik Abasıyanık

Sait Faik’in “Medarı Maişet Motoru” adlı romanının 1944?ten bugüne uzanan 40. baskısı, Nisan 2014 itibariyle “İş Bankası Kültür Yayınları” tarafından gerçekleşti. Bu baskıda, daha önce sansürlenen bölümler de yer alıyor ve bütünlüklü baskı, bunca zaman sonunda okurla buluşmuş oluyor. Daha önce sansürlü olan bölümlerden biri aşağıdadır. Tabiî burada -özellikle- ilgimizi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yaşar Kemal’in kaleminden Sait Faik ile söyleşi

Yaşar Kemal 30, Sait Faik 47 yaşındayken, röportajlar yapan Kemal, Faik’e Mark Twain Cemiyeti’ne fahri üye seçilmesini sormak istiyor. Sait Faik’i bulmak için İstiklal Caddesi’nde bir ileri bir geri yürüyor, orada bulamayınca Kadıköy sahile gidiyor, orada da bulamayınca Burgaz adaya gidiyor, sonra şehre geri geliyor ve ilk baktığı kaldırımda buluyor

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kafa ve Şişe – Sait Faik Abasıyanık “Bütün gün, ne ettiğimi bilmeden dolaştım.. Ancak böyle dolaşırsam bir şeyler görebiliyorum.”

Bütün gün, ne ettiğimi bilmeden dolaştım. Çoktandır ne yaptığımı bilmiyorum. Ancak böyle dolaşırsam bir şeyler görebiliyorum. Yoksa gözümü dört açsam nafile! Böylece hiç kimseyi, hiçbir eşyayı, hiçbir olayı dört başı mamur gördüğümü ve duyduğumu iddia edemem. Daha çok işin hiç lüzumsuzunu, teferruatını kılı kılına görüyorum, duyuyorum da esaslı kısmını kaçırıveriyorum.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dolapdere – Sait Faik Abasıyanık

İstanbul’un semt adları yok mu? Bayılırım onlara. Ne güzelleri vardır. Yalan da olsa, yanlış da olsa, bu semt adlarından insanın muhayyelesine bir şeyler üşüşür. Başka yönlerden gelmiş anılar kaynaşıverir içimizde. Bir filmdir başlar dönmeye beynimizin karanlığında. Dolapdere’de bostanları sulayan dolabı gözümüzü kapamadan da görüyoruz: Sıra sıra bostanların kuyuları, kocaman kovalar,

OKUMAK İÇİN TIKLA

İki Kişiye Bir Hikâye – Sait Faik Abasıyanık

Topal martı ile balıkçının konuştukları bile, işitilmemişse de, görülmüştür. Önce martının laf attığına kalıbımı basarım. Ne dediğini söyle deseler söyleyemem ama, işin başka türlü olmasına; diyeceğim, ilk balıkçının martıya laf atmasının mümkünü yoktur. Martının ne dediğini bırakalım. Balıkçıyı konuşturalım. Martı: — … Balıkçı: — Susacak mısın be topal, sabah sabah…

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bir Hastalık – Sait Faik Abasıyanık

Benzerlerine pek yakında rastlanacağına göre, demek daha virüsüne antibiyotikler tesir etmiyor. O halde bu korkunç hastalık insan nesillerinden binde birine çaresiz yapışacak. Korkunç sıfatıyla sıfatladığıma bakmayın! Bu hastalık yalnız tutulmayanlar için öyledir. Tutulanlar için tadına varılamaz, korkunç surette zevkli bir hastalıktır. Evet, pek zevklidir. O kadar zevklidir ki, bir dakika

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yılan Uykusu – Sait Faik Abasıyanık

İşte karşı karşıyasın. İşte o da senin gibi; elli ayaklı, kaşlı gözlü, sıhhatli hasta, sarışın esmer, kafası var, saçları var, kirpikleri var, yalan söyleyen ağzı var. Yüzünde küçük küçük kavga, taş, düşme izleri. Yaramaz bir çocukluğun her şeysi, ufak ufak her şeysi. İşte elleri, parmakları, işte ayaklan. Kim bu? İnsanoğlu!

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yani Usta – Sait Faik Abasıyanık “Beklersem gelmez ki… Beklemesem gelir mi?”

Ben Yani Usta’yı tanıdığımda yaşı on beşti. O zaman daha, Yani Usta, değildi. Kara gözlü, kara bacaklı, kara saçlı, kara bir çocuktu. Ben mi?… Ben kocaman bir adamdım. Ne yalan söyleyeyim: İşim gücüm yoktu. Dünyada kimseciklerim yoktu. Bir anam vardı o kadar. Ondan öte kimim kimsem yoktu. Yani Usta bugün

OKUMAK İÇİN TIKLA

Melâhat Heykeli – Sait Faik Abasıyanık

Soluk güzel yüzlü bir kadındı. Rengi sarı denecek kadar açık, berrak gözlerinin kenarlarında dost, arkadaş, ahbap bir ifade vardı. Her hoşuma giden yüze gözlerimi açarak bakarmışım. Anlatacağım şeyin içine birdenbire giremememin tek sebebi kadının bana acır gibi bakması oldu. “Ah, bu gözlerim!…” dedim. Gözlerime daha birtakım ağır laflar edeceğimi sanıyordum.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Panco’nun Rüyası – Sait Faik Abasıyanık

Evin içinde garip şeyler dönüyordu. Görünüşte her zamanki gibi idi sesler, çağırışlar, yemek zamanları, hatta yüzler. Keşke bütün eşyalar yer değiştirmiş, sesler kısılmış, yemek zamanları değişmiş olsaydı da bu her şeyin her zamanki yerindeliğine bile karşı gelen hava olmasaydı. İnsan beklerdi o zaman masaların, bardakların, iskemlelerin yerlerinde yer etmesini. Hayır,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Alemdağı’nda Var Bir Yılan – Sait Faik Abasıyanık

Daha tiyatroya girerken kar başlamıştı. Çıkınca meydanı bembeyaz buldum. Boynumdan içeriye bir damla düştü. Ürperdim. — Çek elini ağzından. Tırnağını yeme, diye bağırdım. Önümden giden iki kişi dönüp baktılar. Yüzümü görmek için yavaşladılar. Sanki ben her akşam onunlaymışım gibi bir yalnızlık duyuyorum. O cuma günleri gelirdi. Alçıdan, ağzı pipolu gemici

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yalnızlığın Yarattığı İnsan – Sait Faik Abasıyanık

Pardösüsünün kürklü yakasını kaldırınca üşüdü mü diye baktım. Aslında soluk esmer yüzü balmumu gibi sararmıştı. — Üşüdün, dedim. Kaşını kaldırdı. Yanağındaki çıban yerinde kan yoktu. Durdum. Yüzünü avuçlarıma alıp ovaladım. — Neden böyle oldun, dedim. Güldü. Karanlığa doğru tükürdü. Başını iki tarafa şiddetle salladı. — Olurum bazı bazı böyle, dedi.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Öyle Bir Hikâye – Sait Faik Abasıyanık

Sinemadan çıktığım zaman yağmur yine başlamıştı. Ne yapacağım? Küfrettim. Ana avrat küfrettim. Canım bir yürümek istiyordu ki… Şoförün biri: — Atikali, Atikali! diye bağırdı. Gider miyim Atikali’ye gecenin bu saatinde, giderim. Atladım şoförün yanına. Dere tepe düz gittik. Otomobilin buğulu, damlalı camlarında kırmızı, sarı, yeşil, türlü ışıklar görerek, bir renk

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sait Faik, “bazen bedbindir, bazen ümitsizliğe kapılır. Fakat…” – Nazım Hikmet

Nazım Hikmet, 1947’de Bursa Cezaevi’nden Va-Nu’lara yazdığı mektuplardan birinde şöyle demektedir: “Sait Faik’in hikayelerinden bazıları hoşuma gitti. O hala atmosfer vermekle meşgul, insanları tam canlanırken, yaşamaya başlarken ölüveriyorlar. Mamafih usta bir sanatkar.” Başka bir mektupta da; “Şahsen şöyle bir tanıdığım Sait Faik’i sanatı bakımından hem severim, hem kızarım. Yetenekli, çok

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sait Faik: “Yazmasam deli olacaktım” – B. Sadık Albayrak

“Yazmasam deli olacaktım”; Sait Faik’in bu sözünü hepimiz biliriz de, hangi öyküsünde, neyi anlatmak için yazdığını çoğumuz bilmeyiz. Bağlamından kopartılmış bu söz pek hoşumuza gider. Bir yazarın işi yazmak olduğuna göre, yazmasa deli olması, işini tutkuyla yapan bir yazar için en olağan söz olsa gerektir deyip geçeriz. Bana öyle geliyor

OKUMAK İÇİN TIKLA