Franz Kafka’dan Sadık Hidâyet’e – “Köy Hekimi”nden “Kör Baykuş”a

kafkasadık_hidayetKafka’yı okumayan yoktur. Yılları devirip gelmiş bir yazardır o. Romanlarını, öykülerini iflah olmaz bir acıdan beslenerek yazandır. Metinleri arasında, duygu yüklü satırlar bulamazsınız ama sayfalar kapanınca, puslu bir atmosferde yitik kahramanlar ya da kaybolmuşluk duygusudur size kalan. Her sırrına erişilemez, mantıklı bir bakışla birbirini bütünlemeyen bir anlatı ormanı kurmuştur ve onun ormanında gezinir, beklenmedik yollarda yürür, beklenmedik sonlara ulaşırsınız. Bir de bakarsınız ki anlattığı sizsinizdir.

Peki ya Hidâyet, kendi coğrafyanıza en yakınlardan ses verendir. “Kör Baykuş” adlı romanındaki birçok ayrıntı, ortak kültürün sunduğu, tanıdık bir selamdır metninin içinde.
Katmerlenmiş acıyı şiirleştirendir, kendisini yalnız gölgesine anlatmak isteyen, romanını döngüsel bir anlatımla ilmek ilmek örendir.
Hidâyet de Kafka hayranıdır, Hasen-i Kâimiyân’ın Farsça’ya çevirdiği “Ceza Sömürgesi” adlı yapıta yazdığı önsöz, öykü kadar uzundur ve “Kafka’nın Mesajı” başlığını taşımaktadır. Bu uzun önsözde “Kafka’nın dünyasına kafa yoran kişi ezilip büzülürken ona doğru çekiliverir” der ve kendi yarasından uç veren şu cümleyi kurar: “Çünkü ona göre bizim anlamsız ve değersiz hayatımız, içinde çırpınıp durduğumuz sonsuz bir boşlukta uçmaya çalışmakta ve üç günlük ömrümüz kesin yoklukla çarpışmaktadır.”(1)
Evet, ikisi de yaralarından beslenendir.
Kafka “Köy Hekimi” adlı öyküsünde:
“Güzel bir yarayla dünyaya geldim. Varım yoğum hep bu yaraydı” (2) dedirtirken,
Hidâyet:
“Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar,” (3) diye fısıldamaktadır okura “Kör Baykuş” adlı romanın girişinde.
Hem Kafka’nın “Köy Hekimi” adlı öyküsü hem de Hidâyet’in “Kör Baykuş” adlı romanı (Kör Baykuş’ta atlı arabayla mezarlığa gidiş) puslu bir atmosfere yaslanıp masalsı öğelerden beslenerek anlatılır. Biri sembollerle, imge ve alegorilerle anlatırken romanını, diğeri kelimeleri üst üste yığıp belli bir mantık düzenine bağlı kalmadan şaşırtarak, sarsarak anlatır öyküsünü.
Birinde gece yarısı uzaktaki bir hastaya gitmek zorunda olan köy hekimi, diğerinde kalemdanlar yapan, sonsuz mutluluğa bir kadının aşkıyla ulaşmaya çalışan bir yaralı, bir esriktir kahraman.
* Her iki anlatıda da gerçeküstü öğeler vardır.
Köy Hekimi’nde karlı bir gecede uzaktaki genç hastaya gitmek zorunda olan hekim, hizmetçisini, ölmüş olan atının yerine yeni bir at aramaya yollamış ve hizmetçi eli boş olarak dönmüşken, okura hiç ipucu verilmeden, bahçe içindeki ahırdan bir seyis ve iki atın dizlerinin üzerinde sürünerek çıkması, hasta evinde birden ortaya çıkan komşular, yine aniden ve okur hazırlanmadan ortaya çıkan okul korosu vb.
Kör Baykuş’ta ise kahraman, parçalara ayırdığı cesedi valize doldurup evden çıktığında beklenmedik şekilde yaşlı adamla karşılaşması ve yaşlı adamın tüm olanlardan haberdarmış gibi gömme işine yardım edebileceğini söylemesi vb.
*Her iki anlatıda atlı bir arabayla çıkılan yolculuk.
Kör Baykuş’ta mezarlığa giderken atlı arabaya binilir, Köy Hekimi’nde hastaya ulaşmak için atlı arabaya binilir.
*Köy Hekimi’nde tipi, Kör Baykuş’ta sis vardır.
*Köy Hekimi’nde kahraman ölmek üzere olanın yanına yatırılmakta, Kör Baykuş’ta ise cenaze arabasında tabutun koyulması gereken yere roman kahramanı yatırılmaktadır.
Sanki her iki yazar da, ölümün eşitleyiciliğinden yararlanarak, okurun gözünde anlatı kahramanlarını eşitlemeye çalışmaktadırlar. Biri, kurtarması gereken hastayla doktoru, çarpıcı bir düzlemde, doktoru çırılçıplak soydurup hastanın yanına yatırarak eşitlemekte, (ölüm döşeğindeki hastanın yatağında) diğeri, cenaze arabasında tabutun koyulması gereken yere sağlıklı, canlı bir adamı yatırmaktadır. Her iki kahraman da kısacık da olsa (biri yardımına ihtiyaç duyan hastasıyla, diğeri cesedini parçalara ayırdığı sevdiği kadınla) eşitlenmektedir. Kafka bu kadarla yetinmeyip hastanın yatağına uzanan doktora, yanıtı yine hastanın ağzından verdirir: “Benim ölüm döşeğimi daraltıyorsun.” (4) Hidâyet ise hem mezarlığa giderken hem de cesedi gömdükten sonra uzun uzun anlattığı yol boyunca kahramanını tabutun taşınması gereken yerde yatırır ve parçalara ayrılmış cesedin bulunduğu bavulu, göğsünün üstüne çektirir kahramanımıza.
Bu ayrıntılarla okurun içinde yatan ölüme seslenir ikisi de, üstelik dipdiri bir bedenle…
Her iki anlatıda da ilginç şekilde ortaya çıkan bir koro vardır.
Kafka’da bir okul korosudur bu ve;
Soyun giysilerini, iyi eder o zaman
Baktınız iyi etmedi, öldürün gitsin.
Bir hekimden başka nedir ki
Bir hekimden başka nedir ki. (5)
demektedirler.
Hidâyet’te ise bir sürü sarhoş polis sesidir duyulan ve bir koro olurlar;
Gel gidelim içelim
Rey şarabından içelim!
Şimdi içemezsek onu,
Ya ne zaman içelim. (6)
demektedirler.
Belki belli belirsiz, incecik yollardır anlatılar arasındaki, Hidâyet anlatısını şiirsel bir dille örerek yol aldırırken okuruna; Kafka, soğuk puslu bir atmosferde rahatsız edici, beklenmedik olaylarla yoğurur okurunu ama yine de;
“Çırılçıplak bu en mutsuz çağın ayazına açık” (7) değiller midir her ikisi de?

(1) Mehmet Kanar“Hidâyetname”
Yapı Kredi Yayınları
(2) Kafka Hikâyeler “Köy Hekimi” Sayfa155
Cem Yayınları
Çeviren: Kâmuran Şipal
(3) Sadık Hidâyet “Kör Baykuş” Sayfa 15
Yapı Kredi Yayınları
Çeviren: Behçet Necatigil
(4) Kafka Hikâyeler “Köy Hekimi” Sayfa154
Cem Yayınları
Çeviren: Kâmuran Şipal
(5) Sadık Hidâyet “Kör Baykuş” sayfa 64
Yapı Kredi Yayınları
Çeviren Behçet Necatigil
(6) Kafka Hikâyeler “Köy Hekimi” Sayfa156
Cem Yayınları
Çeviren: Kâmuran Şipal
(7) Kafka Hikâyeler “Köy Hekimi” Sayfa156
Cem Yayınları
Çeviren: Kâmuran Şipal

Şenay Eroğlu Aksoy
altzine.net/

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here