Gogol, büyük bir yetenek ve çekingen bir zeka – Lev Tolstoy


Gogol: Büyük bir yetenek, güzel bir yürek ve fazla büyük denilemeyecek, ürkek, çekingen bir zeka.

Gogol kendini yeteneğine teslim etti… ve ortaya Eski Zaman Beyleri, Ölü Canlar’ın birinci cildi, Müfettiş ve özellikle de kendi türünde mükemmelliğin doruğunu oluşturan Araba gibi ürünler ortaya çıktı… Gogol kendini yüreğine ve dinsel duygularına teslim etti ve yazdığı Hastalığın Önemi, Sözcüğün Ne Olduğu Üzerine gibi mektuplarında –ve daha pek çok, pek çok mektubunda– birbirinden dokunaklı, çoğu kez derin, öğretici düşünceler ortaya çıktı. Ama ne zaman ki, ahlaki dinsel temalı bir yazın ürünü ortaya çıkarmak istedi ya da daha önce yazdığı bir yapıta, o yapıtın doğasına aykırı olarak ahlaki, dinsel, ders verir bir anlam katmaya kalkıştı (Ölü Canlar’ın 2. cildinde ya da Müfettiş’in son sahnesinde ve pek çok mektubunda yaptığı gibi), ortaya korkunç, berbat, saçmanın saçması şeyler çıktı.

Bunun nedeni şudur: Gogol bir yandan sanata, ona özgü olmayan üstün bir önem ve anlam yüklemeye kalkıştı; bir yandan da yine üstün bir önem ve anlam verdiğini sanarak, oysa kilise açısından baktığı için tam tersi bir sonuç elde ederek din konusunda da aynı şeyi yapmak istedi ve kendi kafasında yarattığı bu hayali üstün önemi, yapıtlarında kilise inancı yoluyla açıklamaya kalkıştı. Gogol romanlar, öyküler, komediler yazsa ve bu yaptığı işe kilise memuruymuşçasına öyle özel, Hegelci, kutsal anlamlar yüklemeye kalkışmasaydı; öbür yandan da kilise öğretisini ve devlet düzenini haklı göstermeye, temize çıkarmaya çalışmadan, öylece kabul etmiş olsaydı, o çok güzel öykülerini ve komedilerini yazmayı sürdürür gider ve çoğu kez derin, içten gelen ahlaki dinsel düşüncelerini de yeri geldikçe mektuplarında ya da ayrıca yayımlayacağı yapıtlarında bizlere sunardı. Ama ne yazık ki, Gogol yazın dünyasına girdiği sırada, özellikle de yalnızca üstün bir yetenek değil, aynı zamanda dinç, canlı, belirsizlikten uzak açık, apaçık bir yazın eri olan Puşkin’in ölümünden sonra, sanat dünyasında –başka bir şekilde söyleyemeyeceğim– bütün ahmaklığıyla Hegelci öğreti hüküm sürüyordu ve ev yapmak, şarkı söylemek, resim yapmak, şiir, öykü, komedi yazmak gibi etkinlikler, neredeyse dinin hemen bir basamak altında yer alan kutsal bir görev, “güzele hizmet” görevi olarak görülüyordu. O sıralarda bu öğretiyle eş zamanlı olarak, belki bundan daha saçma, daha karmaşık, daha kibir dolu bir başka öğreti daha yaygınlaşmaya başlamıştı: Mensubu oldukları Rus halkına ve Rus olan her şeyle birlikte Hıristiyanlık içindeki Ortodoksluk adı verilen sapkınlığa özel bir önem yükleyen Slavseverlik.

Gogol, belki tam bilinçle değil, ama her iki öğretiyi de benimsemişti: Sanata özel bir önem yüklenmesine ilişkin öğretiyi benimsemesi doğaldı, çünkü bu öğreti onun eylemlerine, etkinliklerine büyük önem veriyordu; öbür öğretiyi, Slavseverliği de benimsemezlik edemezdi, çünkü bu da bütün varlığını temize çıkararak sızılarını dindiriyor, onu avutuyor, onurunu okşuyordu.

Böylelikle Gogol her iki öğretiyi de benimsedi ve yazarlık uğraşı içinde bunları birleştirmeye çalıştı. Son dönem yazdıklarının insanı şaşkınlığa düşüren ipe sapa gelmez şeyler olması hep bu çabalarının sonucudur.

L.N. TOLSTOY
SANAT NEDİR?
Türkiye iş bankası kültür yayınları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir