Harold Pinter Hakkında… Temel Demirer

“Ataların ocağına sahip olmak, asla onların küllerini korumak değil; ateşi yakmaktır.”1
Ondan söz ederken, Abraham Lincoln’un, “Doğmamış yarın ve ölü dün…” formülasyonundaki bugün ile sınırlanırız…
O hülyalı-acılı bir somutun insani ve yazarıdır…
Onun için gerçek daima devrimcidir…
Bu nedenle O; “Yanlışlıklar denizine gömüldüğü hâlde, umutla bekleyebilen insan ne talihlidir,” diyen W. Goethe’ye aldırmaz…
Aksine, yazdıklarında/ söylediklerinde; “Mutluluğu tatmanın tek yolu, onu paylaşmaktır. Çünkü mutluluk ikiz olarak doğar,” diyen Lord Byron’un; ya da Nietzsche’nin, “Yaşamak için bir nedeni olan kişi, hemen her nasıla dayanabilir”inin; veya Schiller’in, “Sevgi insani birliğe, bencillik ise yalnızlığa götürür”ünün bilincini taşır insanlara…
“Audentes fortuna iuvat” 2 diye haykıran Vergilius’u bir an dahi unutup/unutturmadan…
Onun için de – Corbusier’in deyisindeki üzere- “Yaratıcılık sabırlı bir araştırmadır”; ve J. Stuart Mill’in, “Bir düşünceyi susturmak, yasayan kuşaklar kadar, gelecek kuşaklara karsı da düpedüz haydutluktur,” görüşlerinin de ortağıdır…
“Kendini bil. Dostlarının ziyafetine yavaş git, felaketlerine ise kosa kosa…” 3 diyenlerdendir O da…
John Dryden’in, “Önce biz alışkanlıklarımızı oluştururuz, sonra da alışkanlıklarımız bizi oluşturur”; S. Maugham’in, “Düşünce kabiliyetini öldüren en büyük düşman alışkanlıklardır”; Amos Parrish’in, “Alışkanlıklar, anahtarı kaybolmuş bir kelepçedir,” sözlerini unutmaz…
Bunun için de “Olağan” ya da Cicero’nun, “Consuetudinis magna vis est” 4 denilenle arası pek iyi değildir oldum olası…
Tolstoy gibi, “İnsana akil, dertlerinden kurtulması için verilmiştir,” diyenlerdendir…
Gerçekçidir, ama asla Isaac Bashevis Singer’in, “Eğer her şeyin kötü olacağını söylemeyi sürdürürseniz, bir kahin olma sansınız artar,” deyisindeki üzere “kötümser” değildir…
Ve nihayet O: Horatius’un, “Favete linguis”; 5 Erich Fromm’un, “İnsanlar eşit, ama ayni zamanda farklı doğarlar”; Concordet’in, “Filozofların aydınlatamadığı toplumları şarlatanlar aldatır”; L. Martin’in, “Hayat, karsılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmememle ilgilidir,” sözlerini unutmayıp/ anımsatandır..
* * * * *
“Kim midir O?” İsveç Akademisi’nin, “Günlük keşmekeş içindeki uçurumları gözler önüne seren ve zulmün kapalı odalarını açılmaya zorlayan bir yazar” 6 olarak tanımladığı, Harold Pinter’dir…
* * * * *
İngiliz tiyatrosunun XX. yüzyılın ikinci yarısının en seçkin temsilcilerinden olan Harold Pinter 10 Ekim 1930’da Londra’nin doğusunda, isçi mahallesi olan Hackney’de doğdu. Babası Yahudi bir terziydi. Hackney Downs Dil Okulu’nu bitirdi. O yıllarda tiyatroyla ilgilenmeye başladı.
Daha sonra, Londra Kraliyet Akademisi Dramatik Sanatlar Okulu’na kabul edildi. Fakat iki yıl sonra okulu bıraktı. Askere gitmeyi reddettiği gerekçesiyle para cezasına çarptırıldı. 1951’de Drama Okulu’na girdi. 1950’de şiir yazmaya başladı. BBC’de ve çeşitli tiyatrolarda çalıştı. Gençliğinde Yahudi düşmanlığıyla karsılaşması, oyun yazarı olmasında etkili oldu.
RADA’da Dramatik Sanatlar Okulu’nda iki mutsuz yıl geçirdikten sonra okulu terk eden Pinter, 1949 yılında askerlik görevini yapmayı reddetti. Bu yüzden mahkemede yargılandı. Otuz pound cezasını ödedikten sonra da “Belki bir dahaki savaşa yine beni göreve çağırırlar, ama yine gitmem” dedi.
İkinci Dünya Savası?ndaki bombardımanlar da Pinter’i derinden etkiledi. Sahnelenen ilk oyunu ?Doğum Günü Partisi’ eleştirmenler tarafından fiyasko olarak nitelenen Pinter, onu takip eden yapıtlarıyla İngiliz tiyatrosunda yeni bir akimin başlangıcı olarak kabul edildi. Kendine özgü temalara ve tiyatro tekniklerine yer vererek “Pintervari” gibi bir sıfat yaratılmasını sağlayan yazar, oyunlarında daha çok insan ilişkilerindeki örtük şiddeti açığa vuruyor ve tedirgin edici bir atmosfer yaratıyor.
1950 yılında Harold Pina rumuzuyla şiir yazmaya başladı. BBC programlarında çalıştı ve bir süre Central School of Speech and Drama’da eğitim aldı. Bir yıllık bir turneyle İrlanda?yı gezdi. 1957’de ilk oyunu Oda’yı yazdı. İlk iki perdelik oyunu “Doğum günü Partisi” 1957’de Bristol Üniversitesi’nde, 1958’de West End’de sahnelendi. Eleştiriler korkunçtu, ama o yine de gerilimli komedi yazma ustalığını geliştirmekte ısrar edecekti.
Yazarlığının yani sıra insan hakları savunuculuğu ve savaş karşıtlığı konusunda aktivist tavrıyla bilinen Pinter, 2003’te savaş karşıtı şiirlerinden oluşan bir derleme yayımladı ve Irak’a karsı girişilen müdahaleyi eleştiren bu şiir seçkisiyle Birinci Dünya Savası?nda ölen sair Wilfred Owen anısına konulan ödüle layık görüldü.
Savaş, insan hakları konusunda aktivist olan Pinter, Hasankeyf’i korumak için Ilisu Barajı?na karsı bir kampanya da başlatmıştı. 2005’in Mart ayında artik oyun yazmayacağını, şiir yazacağını açıklayan yazar Bush ve Blair’i Irak Hârekatı?ndan dolayı son derece sert bir dille eleştirdi ve Avam Kamarası?nda yaptığı konuşmada “Gerçek su ki, Bay Bush ve çetesi ne yaptıklarını iyi biliyorlar ve Blair de göründüğü kadar gözü boyanmış bir aptal olmasına rağmen, onların ne yaptığını iyi biliyor. Bush ve şirketi, dünyayı ve dünyanın kaynaklarını kontrol etmeye kararlı, bu kadar basit. Ve bu uğurda kaç kişiyi öldürdükleri umurlarında değil” dedi.
“Ödüllerin açıklandığı saatten itibaren nutkum tutuldu. Umarım Stockholm’e gittiğimde sözcükleri birleştirmeyi başarabilirim” diyen Harold Pinter’in Türkçeye ?Kapıcı’, ?Doğum Günü Partisi’, ?Oda’, ?Gitgel Dolap’, ?İhanet/Aldatma’, ?Ay Işığı’, ?Proust Senaryosu’ adli eserleri çevrildi. Türkiye ziyaretinin ardından bu coğrafyaya ait ?Bir Tek Daha’ ve ?Dağ Dili’ adli iki oyun yazdı. ?Gitgel Dolap’ ve ?Aldatma’ ise yazarın Türkiye’de sahnelenen oyunlarındandır…
“Pinter çağının sorunlarına karsı duyarsız bir yazar olmadı. Edebi ürünleriyle olsun, konuşmalarıyla olsun politikanın içinde oldu. Devlet iktidarının kötüye kullanılmasına karsı çıktı. İnsan hakları ve demokrasiyi siyasi düşüncesinin temeline yerleştirdi. Amerika’ya karsı Küba Dayanışma Kampanyası?nın üyesi oldu.” 7
* * * * *
“Pinter, yazdığı oyunlarla XX. yüzyılın son dönemini derinden etkileyen bir oyun yazarıdır…” 8
Pinter’in oyunları soyadına atıfla ?Pinteresque’ denilen kendine özgü bir tarz yarattı. Genellikle bir odada geçen oyunlarında sessizliği, gizemi ve kısa konuşmaları kullanarak bir gerilim ve tehdit havası oluşturuyordu. Erotik fanteziler, takıntılar, kıskançlık ve nefretten örülü diyaloglar kuruyordu…
“Absürd tiyatronun son yapı taşlarından biri olan Pinter; Camus ve Sartre absürddeki yabancılaşmayı insanlar arasındaki durum uyumsuzluklarında gösterirken, bu yabancılaşmayı dile ve davranışlara kadar çekmişti. Yani artik insanlar hiçbir şekilde birbirlerini anlamazlar ve anlayamazlardı, üstelik kötücüldüler. Ayni kodlarla hareket ediyor, ayni dili konuşuyor, ayni kültürden geliyor olsalar bile bu onları ancak ve ancak birbirlerinden daha da uzaklaşmaya itiyordu. İnsan yalnızdı ve çaresizdi. Pinter iste tüm bunları, art niyet, cinsel fantezi, takıntılı davranışlar, kıskançlık, aile içi sevgisizlik ve zihinsel rahatsızlıklar gibi temaları isledi oyunlarında… O da bütün absürdcüler gibi, oyunlarında bir çözüm üretmiyor, seyirciyi koltuğunda rahatsız etmeyi seviyordu. Yazdıklarında hiçbir politik gönderme yoktu. O sadece dilin kendisiyle oynuyor ve insan doğasını insana anlatıyordu. (…)
Pinter’in oyunları genellikle tek mekânda geçer. Karakterleri kaynağı bilinmeyen kişiler veya mekânlar tarafından tehdit altındadır ve genellikle hayatta kalma ve benlik savası verirler. Oyunlarında kelime seçimleri, cümle yapıları bir sairin uyak kaygısından bile daha yoğun olarak karsımıza çıkar. Sesler, sessizlikler, kelimeler, cümleler özenle, hesap edilerek birbirine uyarlanır. Mantıksal çözümlerin peşinden gitmeyi reddeder, bunun yerine, insan yaşamında uyumsuz olanla karsılaşmasını, varoluşsal tehdit altında kalışını göz önüne sermeyi tercih eder. Karakterleri de kelimeleri silah gibi kullanıp hayatta kalmaya çalışırlar.” 9
Yapıtları gibi, “Politik tutumu son derece belirgin olan Pinter, ayni zamanda kısa ve uzun oyunlarında da, Joseph Losey için yazdığı senaryolarında da bireyin ?çağdaş toplum’daki sıkışmalarını, yabancılaşmalarını tümüyle kendine özgü bir anlatım ve dille irdelemiş bir yazardır.” 10
* * * * *
Tüm bunlarla birlikte “Dünyanın neresinde olursa olsun Pinter, yıllardır mağdurlara dikkat çekti.” 11
Ötekilerle daima omuz omuza olan “Pinter’in bir kitapta yer alan iki kısa oyunu da Türkiye ile ilgilidir. ?Bir Tek Daha’yi Londra’da tanıştığı iki Türk kadının işkence karsısındaki duyarsızlığına kızarak yazan Pinter, ?Dağ Dili’nde de Kürtçe yasağını ele alır…” 12
Taraf olmaktan bir adim dahi geri atmayan “Pinter, yazarlığının yanında su özellikleriyle de ünlüdür:
? Vatandaşı olduğu İngiltere?de askerlik görevini yapmayı, ?savaşa karşıyım’ gerekçesiyle reddetmiş, bu yüzden cezaya çarptırılmıştır.
? Çeşitli ülkelerdeki insan hakları ihlâllerine karşı etkinliklere katılmıştır. (O arada Arthur Miller’le birlikte 1985’te Türkiye’ye gelmiş, Barış davası hükümlülerinden yana tavır almış, Kürt sorunuyla ilgili girişimlerde bulunmuştur. Ankara’daki Amerikan Büyükelçiliğinde çağrılı bulunduğu bir davet de tartışmalı bir şekilde sonuçlanmıştır. Pinter bunu ?Büyükelçilikten bizi kovdular. Ama ben bundan gurur duydum’ diye anlatmaktadır.)
?
? Pinter, Irak Savası?na karşı kampanyaların da en aktif katılımcılarından biri olmuştur. İngiltere?nin savaşa katılması yüzünden Blair’e şiddetle hücum etmiştir. (…)
Yazarın yazarlığı, sanatçının sanatı elbette önemlidir ama, düşüncelerinin, duygularının özgürlüğü de önemlidir.
Yazarlar, sanatçılar, yasadıkları dünyadan daha iyi bir dünyanın arayışı içindedirler. Bu arayış sırasında, elbette çevrelerinde görüp de beğenmedikleri her şeye karşı tavır alabilmelidirler.
Görüşleri yanlış bile olsa, bunu açığa vurmaktan çekinmemelidirler.
Her türlü baskıya direnebilmelidirler.
Verdikleri eserler, bu tavırlarıyla daha da değer kazanır. Ödül kararlarında, bu kriterin de islemesi normaldir. Hatta faydalıdır. Bununla, edebiyatın ve sanatın özgürlüğü teşvik edilmiş olur.” 13
* * * * *
“İyi de Onu en iyi ne anlatır/ betimler mi?” Elbette, dedikleri-görüşleri-yazdıkları…
Ve 2005 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Harold Panter der ki…
“Gerçek ile gerçek olmayan ya da hakiki ile sahte arasında kesin ayırımlar yoktur. Bir şeyin hakiki veya sahte olması mutlaka gerekmez, o şey hem hakiki hem sahte olabilir. Bu iddialarımın geçerli olduğu ve gerçeği sanat yoluyla keşfetmeye uygulanabileceği kanısındayım. Bu nedenle, onları bir yazar olarak savunurum, ama bir yurttaş olarak savunamam. Yurttaş olarak, ne gerçektir, ne değildir sorgulamak zorundayım. Tiyatro sanatında hakikatin anlaşılması daima zordur. Onu hiç bir zaman kolay keşfedemezsiniz, ama ister istemez ararsınız. 14
Siyasetçilerin kullandığı dil bu alanda verdiğimiz örneklerin hiç birisine girmez, çünkü, gördüğümüz kadarıyla politikacıların çoğu gerçekle ilgilenmez, iktidarla ve o iktidarı korumakla ilgilenir. O iktidarı sürdürmek için halkın hakikatten, hatta bizzat kendi hayatlarına ait hakikatlerden yoksun bırakılması özellikle önem taşır. Su hâlde, etrafımız çepeçevre yalanlarla çevrilmiştir ve biz yalanla beslenmekteyiz.
Buradaki herkes gayet iyi biliyor ki, Irak?ın işgal edilmesinin mazereti Saddam Hüseyin’in son derece tehlikeli bir kitle imha silahları kitlesine sahip olduğu, bunlardan bazılarının 45 dakika içinde ateşlenebilecekleri ve korkunç yıkımlara yol açabilecekleri seklindeydi. Bize bunun gerçek olduğu söylendi. Ama değildi. Irak?ın El Kaide’yle ve 11 Eylül 2001 saldırılarıyla ilişkili olduğu dile getirildi. Bunun da gerçek olduğu söylendi. Ama değildi. Irak?ın dünya güvenliğini tehdit ettiği söylendi. O da doğru değildi…” 15
“Irak halkına işkence, misket bombaları, inceltilmiş uranyum, şayisiz rasgele ölüm, sefalet ve aşağılama götürdük ve buna, ?Ortadoğu?ya özgürlük ve demokrasi götürmek,’ dedik…” 16
“Irak savasında on binlerce kişinin ölmesinden sorumlu olan Bush ve Blair, Uluslararası Adalet Divanı?na çıkarılmalı..
.
ABD ebedi iyi güç maskesine bürünerek tüm dünyada iktidarını gürültüsüz ve umursamaz biçimde uyguluyor. Bu hipnoz eylemini akıllıca, zarif ve hayli basarili olarak yerine getiriyor…” 17
“En azından 90 ülkede sistematik olarak işkence uygulanıyor. Her gözaltına almada ve tutuklamada işkence yapılıyor…” 18

Dipnotlar
1 Roger Garaudy.
2 “Talih, cesurlara yardim eder.”
3 Sparta’li Khilon, W. Kranz, Antik Felsefe, Metinler ve Açıklaması, çev: S.Y. Baydur, Sosyal Yay., 1984, s.24.
4 “Alışkanlığın gücü ne büyük”.
5 “Dilinize hâkim olun”.
6 “Nobel’in Adi Harold Pinter”, Radikal, 14 Ekim 2005, s.25.
7 Altan Öymen, “Portre: Harold Pinter”, Radikal, 16 Ekim 2005, s.11.
8 Semih Çelenk, “Nobel’i Savaş Karşıtı Pinter mi, Yoksa Oyun Yazarı Pinter mi Aldı?”, Varlık Dergisi, No:2005/11-1178, Kasım 2005, s.72.
9 Bengi Heval Öz, “Biz Pinter’i Tanıyoruz”, Cumhuriyet Dergi, No:1022, 23 Ekim 2005, s.4.
10 Celâl Üster, “Nobel’de Siyaset ve Edebiyat”, Radikal Kitap, Yıl:4, No:240, 21 Ekim 2005, s.4-5.
11 Gündüz Vassaf, “Arkadaşım Harold Pinter”, Radikal, 15 Ekim 2005, s.23.
12 Atilla Birkiye, “Pinter’a Yazdırdığımız Kitap”, Radikal Kitap, Yıl:4, No:240, 21 Ekim 2005, s.6.
13 Altan Öymen, “Nobel Niçin Pinter’a Verildi?”, Radikal, 16 Ekim 2005, s.11.
14 Yazar tiyatroda gerçek dışılık kapsamında kendi piyeslerinden örnekler veriyor. (b.n.)
15 Harold Pinter, “Sanat, Doğru ve Siyaset”, Güney Dergisi, No:35, Ocak-Şubat-Mart 2006, s.22-25.
16 Harold Pinter, (2005 yılında Wilfred Owen ödülünü alırken yaptığı konuşmada) “Özgürlük Adına İşkence ve Sefalet”, Sosyalist Demokrasi Gazetesi, No:20, 28 Ekim 2005, s.8.
17 “Pinter: Bush ve Blair Yargılansın”, Radikal, 9 Aralık 2005, s.25.
18 Harold Pinter, “Bir Tek Daha’daki Olgular, Seyirciye Anlatmak ve Açık Seçik Göstermek İstediğim Gerçeklikler”, Varlık Dergisi, No:2005/11-1178, Kasım 2005, s.74.

Harold Pinter’in Hayatı
Harold Pinter 2005 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi İngiliz oyun yazarı, senarist, şair, tiyatro yönetmeni, aktör. İngiliz Tiyatrosunun 20.yüzyılın ikinci yarısındaki temsilcisi olarak görülür.
10 Ekim 1930?da Londra?da Yahudi bir terzinin oğlu olarak dünyaya geldi. 2. Dünya Savaşı?nın başlaması üzerine 9 yaşında terk ettiği Londra?ya 12 yaşında geri dönebildi. Savaş dönemindeki bombalamaların etkisini üzerinden hiçbir zaman atamadı. Okulda özellikle Franz Kafka ve Ernest Hemingway?in kitaplarını okudu. Londra?da Hackney Downs Dil Okulu?ndaki eğitimi sırasında okul tiyatrosunda Joseph ve Romeo gibi karakterleri canlandırma olanağı buldu ve kariyer olarak oyunculuğu seçti. 1948?de Kraliyet Akademi Dramatik Sanatlar Okulu?na burslu olarak girdi ancak 2 sene sonra okulu bıraktı. Askere gitmeyi reddettiği gerekçesiyle para cezasına çarptırıldı. 1950?de ilk şiirlerini Harold Pinta takma adıyla yayınladı. [[1951]’de Drama Okulu’na girdi. Çeşitli tiyatro gruplarında oyuncu olarak çalıştıktan sonra oyun yazarlığına başladı. 1957?de Bristol Üniversitesi?nin Tiyatro bölümü için Oda adlı oyununu dört günde tamamladı. Bunu, aynı yıl yine Bristol Üniversitesi Tiyatro bölümü tarafından sahnelenen Doğum Günü Partisi adlı oyunu izledi. Kapıcı (1957), Git Gel Dolap (1960), Yuvaya Dönüş(1965), Eski Günler (1971), Issız Topraklarda (1975), İhanet (1978) oyunları ile tanındı.

Oyunlarında genelde insanların gündelik konuşmalarının çözümlemesini yaptı. İnsanlar üzerindeki baskıyı işledi. İlk eserlerinde işçi sınıfına mensup insanların içinde bulundukları olumsuz koşullara, maddi zorluklara ve bunun ruhlarına yansımasına ve onların hayal kırıklıklarına değindi.

Pinter’ın oyunları soyadına atıfla Pinteresque denilen kendine özgü bir tarz yarattı. Genellikle bir odada geçen oyunlarında sessizliği, gizemi ve kısa konuşmaları kullanarak bir gerilim ve tehdit havası oluşturuyordu. Erotik fanteziler, takıntılar, kıskançlık ve nefretten örülü diyaloglar kuruyordu.

Pinter, 29 tane oyun yazdım, artık diğer yazın türleri üzerine çalışacağım diyerek 74 yaşında oyun yazmayı bırakmıştır.

Pinter, film senaryosu da yazmış ve bazı edebi eserleri filme uyarlamıştır. Hizmetçi, Kaza, Arabulucu filmlerinin senaryosunu yazdı. John Fowles’ın Fransız Teğmenin Karısı adlı romanını (1982), ve kendi yazdığı İhanet’i sinemaya uyarladı.

1978?de bir şiir kitabı yayınladı. Son olarak, 2003?te savaş karşıtı şiirlerinden oluşan derlemesini yayımladı. Irak?a karşı girişilen müdahaleyi eleştiren bu şiir seçkisi ile Wilfred Owen Şiir Ödülü?ne değer bulunmuştu.

1973?de Şili Devlet Başkanı Allende?nin devrilmesinden sonra insan hakları konusunda aktif olmuştur, ancak oldukça tartışmalı görüşlere sahiptir. 1999?da Kosova krizinden Nato?nun müdahalelerini ülkedeki korku ve karışıklığı arttıracağı gerekçesiyle eleştirdi ve “Miloseviç’i Serbest Bırakın” kampanyasına katıldı. Amerika’ya karşı Küba Dayanışma Partisi’nin üyesi oldu. Amerika ve İngiltere’nin Irak’ı işgalini eleştirdi ve 2004’te İngiltere Başbakanı Tony Blair’e karşı başlatılan kampanyaya katıldı.

Harold Pinter, 1985 yılında meslektaşı Arthur Miller ile 12 Eylül baskısı altındaki aydınlara destek olmak için Türkiye’ye gelmiştir.Türkiye ziyaretinin ardından bu coğrafyaya ait ‘Bir Tek Daha’ ve ‘Dağ Dili’ adlı iki oyun yazmıştır. Sanatçı, dört yıl önce Hasankeyf’i korumak için Ilısu Barajı’na karşı bir kampanya da başlatmıştı.

Nobel ödülü alana kadar birçok ödülün sahibi olan Pinter, on dört üniversiteden onur derecesi almıştır.

Pinter iki defa evlendi. Şimdiki eşi, roman ve tarih yazarı Lady Antonia Fraser’dir.
Harold Pinter, 24 Aralık 2008 tarihinde yakalandığı kanser hastalığına yenik düştü.

Bazı Oyunlar
* Doğumgünü Partisi (The Birthday Party, 1957)
* Kapıcı (The Dumb Waiter, 1957)
* İnce Sızı (A Slight Ache, 1958)
* Eve Dönüş (The Homecoming 1965)
* Eski Zamanlar (Old Times, 1970)
* Issız Topraklar (No Man’s Land, 1974)
* Aldatma (Betrayal, 1978)
* Alaska Diyarı (A Kind of Alaska, 1982)
* Dağ Dili (Mountain Language, 1988)
* Ay Işığı (Moonlight, 1993), ISBN 975-7468-57-6
* Küller Küllere
* Bir Tek Daha

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir