Sanat, her zaman iktidarların korkulu rüyası olmuştur. Genelde iktidarla sanat arasında sürekli bir savaş vardır ve sanat iktidarları her zaman yenmiştir.İktidarların sanat korkusu; toplumdaki beğeni düzeyini geliştirmesinden, yaşama biçimine, geleneklere ve inançlara müdahale etmesinden kaynaklanmıştır. Kendi kurulu düzenine çomak sokan, ezber bozan, bilinenin ve alışılanın dışında daha iyi ve daha güzel bir şeylerin olduğu konusunda toplumda bir bilinç oluşturan, farkındalık yaratan; bilinç oluşturmakla kalmayıp dönüştürücülük işlevini yerine getiren sanat, kendi anarşizmini içinde taşıyarak kurulu düzene karşı çıkar. Bu da iktidarların egemenliğine doğrudan müdahaledir ki; iktidarlar anarşizmi sevmez. Kendi yandaşları ve yalakalarıyla yola çıkanların de geleceği yoktur. Çünkü gelecek, devinim, değişim, özgürlük ve devrim ister. Bu özelliklerin tümü yaratıcılık gerektirir ki; bütün inançlara göre şirk, bütün geleneklere göre anarşist, bütün iktidarlara göre korkudur.
***?Tükürürüm böyle sanatın içine?yle gün ışığın çıkan, yıktırılan heykellerle azgınlaşan ve bugün ?Siz kendinizi ne sanıyorsunuz??la özelde tiyatroculara ama genelde tüm sanat alanlarına ve sanatçılara savrulan bir tehditle karşı karşıyayız.?Maaşını ben veriyorum, benim istediğimi yapacaksın? mantığı, iktidarın sanatın yaratıcı ve dönüştürücü yapısından korktuğunun kanıtıdır.İktidar, eğitimi, yargıyı, polisi, silahlı kuvvetleri, bürokrasiyi, medyayı ele geçirerek bir korku imparatorluğu kurmuştur. Bu da yetmemiş olacak ki, bir de bilgisizlik imparatorluğu kurma telaşı içindedir. Bu korkuyu besleyen de sanattır. Ancak bu kez sert kayaya çarpmıştır. Çünkü tiyatrolar (genelde sanat) kendilerini tanrıya emanet ederek gidilen ibadethaneler değildir. Tam tersi; düşünen beyinlerin, özgür iradenin, yaratıcı düşüncenin vicdan mahkemeleridir. Orada her suç yargılanır, haklı ve gerçek hiç bir zaman mahkum olmaz.
Mehmet Taşar