Gülmek ama gerçekten gülmek felsefe yapmaktır. Güler gibi yapmak gülünç olmaktır bir gerçekliğin karşısında bir çaresizlikten başka bir şey değildir. Gülmeyenler, gülemeyenler hep güler gibi yaparlar. Güler gibi yapmak ağlamak gibi, dizlerini dövmek gibi bir şeydir. Her ağlayanın kendine ağladığını, dizini dövenin kendine yandığını biliriz. Ama gülmek felsefe yapmaktır, bir yorumcu ya da eleştirici kimliğiyle varlığa dokunmaktır. Gülmek onaylamak değil eleştirmektir. Bir şeyin açığını ya da zayıf noktasını görüp ona parmak basmaktır. Gerçek anlamda gülmek, isteyerek gülmek değil, kendini gülmekten alamamaktır, kendini tutamadan gülmektir. İnsan ancak alışılmadık bir çelişki ya da çelişkili karşısında gülme duygusu duyar. Her yepyeni ya da her özgün en başta sanatın konusudur. Karikatür gülmekten başka bir şey yapmayan sanattır. Bize bir anlamı tam bir yetkinlikte sunan her şey, her yeni şey sanattır. Sanat duygusallığın ve düşünselliğin tam bir bütünsellikte açınlandığı yerdir.
Karikatür çizenin birinci işi güldürmek değildir, o kişi birilerini ne yapıp yapıp güldürmek amacıyla çizmez. O yalnızca bir durumu belirlemektedir ki güldüren de işte budur, bu durumdur. Karikatür çizen kişi yalnızca bir çelişkiyi ortaya koymaktadır. Gülme bir sonuç olarak kendini gösterir, bir gereksinim olarak kendini göstermeden birdenbire gerçekleşir. Zaten gülme, gerçek anlamda gülme danışıklı değildir. Örneğin sahnede gülmek durumunda olan oyuncu her şeyden önce bir danışıklı durum içinde olmadığına izleyicileri inandıracak biçimde oyununu oynamak zorundadır, onun danışıklı bir durumu sürdürmekte olduğunu başta kendisi olmak üzere herkes bilse de. Bunu yapamadığı zaman onun canlandırdığına değil kendisine gülerler. Güldürmek isteyip de güldüremeyen gülünç olur.
Bizi güldüren çelişkilerdir. İğne deliğinden geçmeye çalışan bir fil de, bir file batmış olan incecik bir iğne de bizi güldürür. Çölde zengin sofra düşlemleri kuran aç ve susuz adamın durumu da gülünçtür. Zorda kalmış insana gülünür mü? Elbette gülünür, bu gülüş zorunlu olarak içinde biraz acı barındırsa da. Bir insanlık durumu hem acıklı hem gülünç olabilir, acılılık kötü koşullardan, gülünçlük çelişkili koşullardan gelecektir. Zaten her gerçek gülünçte bir acıklı gizlice ya da sessizce kendini duyurur, alttan alta varlığını sezdirir. Neden mi? Çünkü yalnızca düşmüş olana güleriz biz. Yükselmekte olana, en azından yerini koruyana, uyarlıya, çelişki barındırmayana ya da çelişkiye düşmeyene kim güler! Düşmüş olanın durumu hem gülünç hem acıklıdır. Moliè re?de katıla katıla güldüğümüz insanlık durumları gerçekte yakından ya da derinden bakıldığında acıklı durumlar değil midir?
Ancak, çelişkiye yüzyüze geldiğimizde önce gülme duyguları duyarız, acıma belki o çelişkiyi sıkı bir araştırmaya tuttuğumuzda ortaya çıkacaktır. Cyrano de Bergerac?ın durumu gülünç müdür acıklı mıdır? Hem gülünç hem acıklıdır. İnce bir ruh ve kocaman bir burun çelişkisi daha baştan her şeyi altüst eder. Her gerçekçi göz Roxane?a Christian?ı uygun görecektir. Christian da bir başka bakımdan gülünç değil midir? Evet, gülünçtür. Derli toplu hatta yakışıklıdır ama sevgilisine söylemek için iki sözü yanyana getiremez. Yaşamın gelişimi içinde çeşitli süreçler boyunca acı gülünçlünün altından kendini yavaş yavaş ortaya koyacaktır, gülünç görünümüyle Cyrano ve gülünç durumuyla Christian arkalarında nice olay bırakarak göçüp gittiklerinde geriye bir burun ve bir beceriksizlik izleniminden çok bir yazık olmuşluk duygusu bırakacaklardır.
Molière gülünç olanı yakalayabilmek için toplumsal çelişkilere yönelir, bu çelişkilerden giderek gülünç olanın içindeki evrenseli bize göstermeye çalışır. Yaşamdan derlediği pekçok özelliği evrensel insanın nitelikleri olarak genele bağlarken bize şunu anlatmak ister; geçip gidende gülünçlünün varoluş nedeni yatmaktadır, dağılan yaşam değerleri son aşamalarında kendilerini gülünçleştirirler ve böylece evrenseli bir tür olumsuzda açığa çıkarırlar ya da açıklarlar. Onun gülünç diye altını çizdiği şey bir insanın durumu olduğu kadar bir insanlık durumudur. İyi sanatçı odur ki bir insanın durumunda bir insanlık durumunu görür ve dışlaştırır. Bilim ve felsefe gibi sanat da en son açıklamalarını evrenselde gerçekleştirmek ister. Moliè re güldürür ve güldürmek için çok özel değil, çok belirgin, çok köklü çelişkiler yakalar. Bu çelişkiler bir insanlık durumunu gösterdiği kadar bir dönemde bir sınıfın ya da bir kesimin çelişkili yaşam biçimlerini de ortaya koymaktadır.
Evet, saptanılan doğru o kadar da görülmeyecek cinsten değildir, gene de onu görebilmek için özel bir göz olmak gerekecektir. Gülünç Kibarlar?da Molière ?Nitelikli insanlar hiçbir şey öğrenmeden her şeyi biliyorlar? derken bir doğruyu ortaya koymaktadır, ne var ki bu doğru kendi içinde tam bir karşıtlığı ortaya koyar, çünkü öğrenmeden bilmek olası değildir. Burada tam bir düşmüşlük yansımaktadır. Moliè re gülünç olmanın belli insanlarla sınırlı olmadığını Kadınlar Okulu?nda şu sözlerle duyurur: ?Evet ama başkasına gülen / Bir gün de kendisine gülerler diye korkmalıdır.? Gülünç düşmüş olana gülenin yarın gülünç düşmeyeceğini kim söyleyebilir? Yazarın Hekim Aşkı Oyununun ikinci perdesinde şu sözü işitiriz: ?Siz dört hekimle ne yapmak istiyorsunuz bayım, bir insanı öldürmek için bir tek hekim yetmez mi?? Biraz sonra da şunları işiteceksiniz: ?Dört hekim ve iki eczacıyla öldü.? Olumsalın olan?ı aşmasındaki gülünçlük aynı oyunda şu sözlerle dile getirilir: ?Olabilir mi bilmiyorum, ama olduğunu iyi biliyorum.? Gülünç olan gündelik gerçekliğin en belirgin özelliklerinde bile kendini gösterecektir. Hastalık Hastası?nda şu sözlerle karşılaşırız: ?İnsanlar ilaçlarından ölürler hastalıklarından değil.?
Zayıflıklar, kurnazlıklar, bilgisizlikler yeni yetkinlikten uzak oluşlar bize çabucak gülünçlüğü getirir. İnsan yaşamında bu kaynaklardan beslenen binlerce çelişki bize her zaman gülme koşulları sağlayacaktır. Her gülünçlüğün altında ya bir kurnazlık, ya bir zavallılık, ya bir çokbilmişlik ya da buna benzer bir şey vardır. Gülünç olan yenik düşmüş olandır. Tutarlıya, hiçbir açık vermeyene, dağ gibi direnene, tam anlamında eksiksize gülemezsiniz. Gülmek istiyorsanız birilerinin bir açığını yakalamanız gerekir. O yüzden öfkeyle birini gülünç etmek isteyenler bir açık bulamadılar mı daha da öfkelenirler. Yetkinlik her zaman yücelik duygusu verir, gülünçlülük duygusu vermez. Yaşam da yetkinliklerden çok eksikliklerle, eksikli oluşun getirdiği tutarsızlıklarla, tutarsızlıkların getirdiği çelişkilerle örülmüştür. Frak giymiş bir eşek gülünçtür, semerlenmiş bir insan da gülünçtür. İnsan yaşamının yüzeylerinde de derinlerinde de nice çelişki vardır. Sanatçı onu bir gerçekliğin anlatımı olarak gün ışığına çıkarır ve dikkatimize sunar. Gülmek yaşamı yorumlamaktır yani felsefe yapmaktır. Karikatür çizen kişi gerçek bir filozoftur. Her filozof gibi o da bizim görmediğimiz görür. Demiryolu olmayan yerde tren bekleyen adamı biz göremeyiz ama o görür.
Hiçbir sanat, komedi sanatı da, karikatür sanatı kadar dolaysız değildir bu güldürme işinde. Karikatür gidimli düşünceye değil, tam tamına Descartes?çı anlamda anlık sezgiye açıktır. Birden bakar ve çelişkiyi görürsünüz. Karikatür sanatçısı bir vuruşta felsefe yapar. Anlık sezgi böylece karikatürün temel niteliği olur. Komedide gülünçlü olmayan aralar vardır, sus?lar gibi araya giren doğallıklar ya da çelişkili olmayan durumlar vardır. Çelişki karikatürde tek bir ögede kendini ortaya koyar. Bu şaşmaz tekfikirlilik karikatürün çarpıcı gücünü oluşturur. Karikatür ayrıca biçimbozmayı öbür sanatlardan daha büyük ölçüde ve daha büyük bir yetkiyle kullanır. Biçimbozmalarla sağlanan anlatım kesin ve çarpıcı olacaktır. Öbür sanatlarda yadırganmayan biçimbozma karikatürde hiç yadırganmaz. Karikatür özdeyiş gibidir, bir anlatır ama tam anlatır.
AFŞAR TİMUÇİN