“Modernizm ile Marksizmin eskimiş diye görülüp saldırılara uğradığı bir zamanda, Eugene Lunn’un bu iki akımın en yaratıcı etkileşim yıllarını ele alan zengin ve ayrıntılı çalışması, her ikisinin de hâlâ önemli bir gizligüce sahip olduğunu hatırlatıyor bize. Marksist estetik tartışmalarına değin bundan daha güvenilir ve titiz bir kılavuz isteyemezdik.”
Martin Jay
“Zekâyla ve kılı kırk yaran bir özenle yazılmış olan bu kitap, birbirinin çağdaşı dört eleştirmeni tarihsel bağlama oturturken, Marx’ın bölük pörçük haldeki estetiğine ve modernist sanata dair derli toplu ve sağlam bir inceleme sunuyor. Marksist estetik alanındaki en verimli gelişmelere odaklanan Marksizm ve Modernizm çok iyi araştırılmış, dört dörtlük bir yapıt.”
Terry Eagleton
Bugün modernizm tartışması birçok disiplinin ilgi konusu haline gelmiş durumda. Sanat felsefesinden etnolojiye, ekonomiden antropolojiye değin birçok bilim dalının en başat tartışma konularından biri durumundadır modernizm.
Marksist sanatın peşinde – Bora Erdağı
(04/03/2011 tarihli Radikal Kitap Eki)
Bazı çalışmalar ele aldığı konuyu sadece belirli açılardan aydınlatmakla kalmaz, okuruyla yıllar süren bir birliktelik üretir. Eugune Lunn?un ?Marksizm ve Modernizm?i bu tür çalışmalardan biri. Hem ele aldığı konuyu oldukça açıklayıcı bir şekilde tartışıyor hem de temel tarihsel referansları ve bu referansların dolayımıyla oluşmuş başkaca tartışmaları anlaşılır bir bütünlük içinde derleyip sunuyor, okuruna belirli bir bakış açısı empoze etmeden tartışmaların içine çekiyor. Bu da özellikle okura Marksizm ve modernizm bağlamında ortaya çıkan kamplaşmaları, birbirini dışlamadan ama bir biri içine de gelişi güzel konumlandırmadan ya da tipik bir eklektisizme düşürmeden nasıl ele alabileceği konusunda bir imkân sağlıyor. Böylesi bir durum Marksist estetiğin peşinde olanlar için önemli bir kolaylık.
?Marksizm ve Modernizm? üç bölümden oluşuyor. İlk bölüm ?Gelenekler? başlığını taşıyor. Burada Marx?ın yazıları ile klasik modernizm tahayyüllerinin tarihsel ve kavramsal dağarcığının birbiriyle ilişkisi ortaya konuyor. İkinci bölüm ortodoks eğilimler içinde gerçekçilik tartışmasını geliştirmeyi başarmış Lukacs ve Brecht üzerine odaklanıyor. Lukacs ve Brecht?in gerçekçilik hakkındaki yaklaşımları, her ikisinin tarih önünde, özellikle de Stalinizm ve Nazizm önünde vermiş oldukları sınavlar, bu sınavların yaratmış olduğu tartışmalar, teorik ve pratik yansımaları ile birlikte değerlendiriliyor. Üçüncü bölümde ise Benjamin ve Adorno?nun modernizm konusundaki yaklaşımları, kitle kültürü, avangard sanat ve Marksist ortodoksinin revizyonu konusunda geliştirdikleri tutumlar ile bu tutumlar açısından her iki düşünür arasında çıkmış tartışmalar ortaya konuyor.
?Marksizm ve Modernizm?i, ?Estetik ve Politika? adıyla derlenmiş Bloch, Lukacs, Brecht, Benjamin, Adorno arasında muhtelif tarihlerde ve temalarda gerçekleşmiş mektuplaşmalar seçkisine, Eagleton?ın ?Estetiğin İdeolojisi?ne ve Jameson?un ?Marksizm ve Biçim?iyle birlikte okumak yararlı olabilir. Böylece Lunn?un çalışmasının gündemi ve ortaya koyduğu değerlendirmelerin yerindeliği saptanabilir. Lunn?a göre Marksist estetik alanı Marksizmin birçok pratiğinden farklı şekilde daha az dogmatiktir. Bu yüzden Marksist estetik içindeki gelişmeler ve yaklaşımlar daha zengindir. Lunn bu zenginliğin kaynağında söz konusu düşünürlerin mekânsal ve tarihsel köklerinin bulunduğunu, bu köklerin Marksist köklerle birlikte ele alındığında ise gerçek zenginliğin, mevcut dinamik yapının geliştiğini ileri sürüyor. ?Büyük korku ile büyük umudu birleştiren bir bakış, öte yandan, onların kültürel hayatla ilgili yazılarına yarar sağlamıştır. Lukacs, Brecht, Benjamin ve Adorno?nun bu ikili perspektifleri 1905?ten sonraki on yıllar içinde kültürel avangard?ın tarihsel beklentileriyle aynı düzeydeydi. Bu sırada insanlığın ?gün doğumunda? ya da ?gün batımında?, bir Menschheitsdämmerung (insanın alacakaranlığı) içinde yaşanmakta olduğuna dair belirsiz bir duygu vardı. Belki de modernizmin anlamını bu duyguyla araştırıyorlardı.?
Lunn modernizmin estetik formları ile toplumsal perspektifin belli başlı yönleri arasında şunları sayar: 1) Estetik öz-bilinçlilik ya da öz-düşünümsellik, 2) eşzamanlılık, bitişiklik ya da montaj, 3) paradoks, muğlâklık ve belirsizlik, 4) insansızlaştırma ve bütünleşmiş tekil öznenin ya da kişiliğin çöküşü. Bu estetik formlar her dört düşünürün de modernizm ile kurdukları bağı açıklamayı sağlamaktadır. Örneğin, Benjamin ile Brecht arasında Kafka denemesi üzerinden çıkan tartışma, yine Lukacs?ın Kafka üzerine düşünceleri ile Adorno?nun bütün bunlara getirdiği eleştiriler, Lunn?un estetik formların Marksist estetiğin temel kavramlarını oluşturduğunu göstermektedir. Her ne kadar Marx doğrudan sanata ya da estetiğe dair bütünlüklü bir inceleme yapmamış olsa da, onun çalışmalarında ortaya çıkan çerçeve hem sanat hem de kültür incelemelerine yönelik tutumlar geliştirmeye olanak sağlamaktadır.
Marx?a göre sanat hem ekonomik ve siyasal ihtiyaçlara göreli özerkliğe sahiptir hem de nesnel dünyayı dönüştürerek üretme faaliyetinin bir parçasıdır. Bu haliyle de onun çalışmalarındaki estetik değerlendirmeler, sanat eserlerine yaptığı göndermeler sadece biçimsel bir kaygıyı değil, aynı zamanda içerik ile ilgili kaygıya da işaret eder. Lunn Marx?ın bu yaklaşımını benimseyen her dört düşünürden hareketle, onların sanatı kavrama biçimlerini şöyle özetlemektedir: ?Modernist kültürün önemli yönleri? toplumsal felce ve şeyleşmiş bilince direnmek ya da bunların üstesinden gelmek için kullanılacak yeni biçimsel stratejileri de pekâlâ içerebilirdi: Örneğin, ?mesafe koyma? teknikleri, doğrusal zamana metaforik saldırılar, rutinleştirilmiş dile ya da atomize edilmiş deneyimlere karşı koymak yoluyla. Böyle bir görüşle, 20. yüzyıl bağlamında zamanının en iyi sanatına Marx?ın diyalektik yaklaşımını, hem sanatın değişen statüsünün bir ürünü hem de yabancılaşmaya karşı bir öneri olarak geliştirmek mümkün olur.?
Lukacs, ?Tarih ve Sınıf Bilinci?nden önceki Yeni Kantçılık, Nietzsche, Simmel etkisiyle gelişen bir modernite eleştirisi yapar. Sonra Hegelci Marksizmin yolunu açan ve üreten diyalektik, şeyleşmeyle bilinç çerçevesinde gerçekçiliğin ve aklın sorgulaması yönelir. Lukacs modern batı edebiyatı üzerine yaptığı incelemelerde klasik burjuva gerçekçiliğinin sosyalist bir edebiyat için kendinde barındırdığı imkânlara dikkat çeker, parça-bütün ilişkisinin sağlanması açısından edebi biçim olarak romanı öne çıkarır ve hümanizmayı önemser. Brecht?e göre Lukacs?ın tutumu ?modern toplumsal üretimin kolektif gerçekliklerini gözden saklıyor ve şeyleşmiş çağdaş bilincin kapsamını kavramıyordu. Tarihsel gelişime estetik panzehirler etkili olamazdı.? Bu yüzden ?Brecht, Nazi hareketi ve rejiminde hümanist ?kültür? ile faşist ?barbarlık? arasında bir mücadele yerine, kapitalistler ve proleterler arasında Marksist anlamda daha katı bir çatışma gördü. Lukacs?ı liberal anti-faşistlerle aynı çizgiye getiren, romantik akıl-dışıcılıkla klasik hümanizm arasındaki ideolojik mücadeleyi yirminci yüzyıla uyarlama anlayışı yerine, Brecht, Nazi idealist retoriği ve bu retoriğin kitlelerin, özellikle alt orta sınıfların maddi sorunlarını gözlerden gizleme kapasitesi üzerine yoğunlaştı.? Brecht?in Lukacs?a getirdiği bu eleştiri bazen ırksal konuları sınıfsal konulara indirgemesine yol açar. Adorno da Brecht?in bu indirgemeciliğini kaba bularak eleştirir. Lukacs ve Brecht arasındaki siyaset ve gerçekçilik tartışmasının yerini, Adorno ve Benjamin?de alternatif Marksizm ve modernizm tartışmaları alır. Her iki düşünürde modernist yazarlar olmalarına rağmen, ?kapitalist toplumdaki avangard ve ticarileşmiş ?kitle? sanatının tarihsel anlamları üzerinde? uzlaşmaktan uzaktırlar. Adorno?nun Benjamin?e yönelik ?saldırganca? yorumları incelendiğinde, Adorno?nun bu tutumunun sadece kendi bakış açısıyla ilgili olmadığı görülür. Bu tutumda Benjamin?in Brechtci gerçekçilikle flörtü ve Horkheimer?ın Benjamin?e bakışındaki sertlik belirleyicidir.
Nihayetinde Lunn bu dört düşünür arasında ortaya çıkan tartışmaları zenginleştirici bulur. Her bir düşünürü sadece sanat yorumcusu olarak görmez, aynı zamanda 19. yüzyıldan 20. yüzyıla değin köklü kültürel öngörülere sahip estetisyenler olarak görür: ?Bu kitapta, konuya ilişkin tamamen farklı birçok Marksist perspektifi izleyerek, modernizmin çeşitliliğinin ve birliğinin tarihsel bakımdan anlaşılmasına az da olsa katkıda bulunduğumu umuyorum.?
Kitabın Künyesi
Marksizm ve Modernizm
(Lukacs, Brecht, Benjamin ve Adorno Üzerine Tarihsel Bir İnceleme )
Eugene Lunn
Çeviri: Yavuz Alogan
Dipnot Yayınları / Kuram Dizisi
Şubat 2011,
456 sayfa