Empedokles’in Sevgi ve Nefret Diyalektiği: Doğanın Çekişmelerine Bir Işık

Empedokles’in sevgi (philia) ve nefret (neikos) kavramları, Antik Yunan düşüncesinde doğanın işleyişini anlamak için ortaya atılmış bir diyalektik çerçevedir. Bu kavramlar, evrendeki birleşme ve ayrışma süreçlerini açıklamak için kullanılır ve doğadaki çekişmelerin temel bir dinamiği olarak görülür. Bu metin, Empedokles’in bu diyalektiğinin doğadaki çekişmeleri açıklama gücünü, farklı disiplinler üzerinden derinlemesine

OKUMAK İÇİN TIKLA

Terapistin Şiddet İçeren Evliliklerdeki Rolü: Çok Katmanlı Bir İnceleme

Şiddet içeren evlilikler, bireylerin ve ilişkilerin karmaşık dinamiklerini yansıtan, toplumsal, bireysel ve tarihsel unsurların kesiştiği bir alandır. Terapistin bu bağlamdaki rolü, yalnızca bireylerin ruhsal iyilik halini desteklemekle sınırlı kalmaz; aynı zamanda güç dengesizliklerini anlamak, travmayı ele almak ve toplumsal normların etkilerini sorgulamak gibi geniş bir sorumluluk taşır. Bu metin, terapistin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Rus Masallarında Adalet ve Otorite: Otokrasiyle Diyalog

Rus masallarında çarın adil olması gerektiği teması, Rusya’nın otokratik geleneğiyle karmaşık bir ilişki kurar. Bu tema, adalet arayışını yüceltirken, otoritenin mutlaklığına dair tarihsel bir gerilimle yüzleşir. Masallar, halkın kolektif bilincini yansıtır ve çarın adaletini idealize ederek otokratik yapıyı hem meşrulaştırır hem de eleştirir. Bu diyalog, Rus toplumunun otoriteye duyduğu bağlılıkla,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sethe ve Beowulf Üzerinden İnsan Deneyiminin Derinlikleri

Sethe’nin Geçmişiyle Yüzleşmesi Toni Morrison’ın Sevgili romanındaki Sethe, kölelik deneyiminin bedeninde ve zihninde bıraktığı izlerle mücadele eder. Julia Kristeva’nın “simgesel yara” kavramı, Sethe’nin travmasının yalnızca kişisel değil, aynı zamanda kolektif bir anlatıya işaret ettiğini gösterir. Bu yara, kölelik tarihinin silinemez bir damgası olarak işler; iyileşmesi mümkün olmayan bir belleğin taşıyıcısıdır.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Nöroçeşitlilik ve Üretkenlik Miti: Kapitalizm Bedenimizi ve Zihnimizi Nasıl Standartlaştırır?

İlk yazımızda, otizme “hastalık” demenin ya da “sendrom” olarak etiketlemenin, aslında kapitalist ideolojinin insanı nasıl tanımladığıyla ilgili olduğunu konuşmuştuk. Şimdi ise konuyu biraz daha gündelik hayattan örneklerle, daha yakından inceleyelim: Kapitalizm, bedenimizi ve zihnimizi neden bu kadar standartlaştırmaya çalışıyor ve farklı olana neden “problem” gözüyle bakıyor? Giriş Bir düşünün: Bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kozmik Yalnızlık ve Kolektif Otoriteye Yöneliş

Evrenin Sessizliği ve İnsan Bilinci Sonsuz evrenin derinliklerinde insan, kendi varoluşsal yalnızlığıyla yüzleşir. Kozmik korku, evrenin sınırsızlığı karşısında bireyin anlam arayışını boşa çıkaran bir duygudur. Fermi Paradoksu’nun ima ettiği gibi, zeki yaşam formlarının yokluğu, insan türünü evrende yalnız bir varlık olarak konumlandırır. Bu durum, bireyde anlamsızlık hissi uyandırır ve psikolojik

OKUMAK İÇİN TIKLA

Moğol İstilaları ve Küreselleşme Sorunsalı

Birleşen Dünyanın İlk Adımları Moğol istilaları, 13. ve 14. yüzyıllarda Avrasya’yı sarsan bir dizi askeri sefer olarak, tarihin en büyük imparatorluklarından birini ortaya çıkardı. Cengiz Han’ın liderliğinde başlayan bu hareket, yalnızca fetihle sınırlı kalmadı; ticaret yollarını, kültürel alışverişi ve iletişim ağlarını dönüştürerek dünyayı birleştirdi. Bu, küreselleşmenin ilk biçimi olarak değerlendirilebilir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Masallar ve Toplumsal Cinsiyet: Uyuyan Güzel Üzerinden Bir İnceleme

Masallar, nesiller boyu aktarılan anlatılar olarak toplumsal normların, değerlerin ve rollerin şekillenmesinde önemli bir rol oynar. Özellikle toplumsal cinsiyet rolleri, masalların karakterleri, olay örgüleri ve sembolleri aracılığıyla bireylerin bilinçaltına yerleşir. “Uyuyan Güzel” masalı, pasif kadın imajının kristalleştiği bir örnek olarak, bu rollerin sorgulanması için terapötik bir araç olarak kullanılabilir. Bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Otistik Ressamın Fırçasındaki Bilinçdışı: Yansıma mı, Yaratım mı?

Otistik bir ressamın eserlerinin bilinçdışının doğrudan yansıması olup olmadığı sorusu, sanatın, zihnin ve insan deneyiminin karmaşık doğasını sorgulayan çok katmanlı bir meseledir. Bu metin, otistik bireylerin sanatsal üretim süreçlerini, bilinçdışının rolünü ve eserlerin toplumsal, tarihsel, dilbilimsel, antropolojik, etik ve felsefi boyutlarını derinlemesine incelemektedir. Otistik ressamların eserleri, yalnızca bireysel bir ifade

OKUMAK İÇİN TIKLA

Anadolu’nun İlk Düşünce Kıvılcımları: İyonyalı Filozofların Arkhe Arayışı ve Mitostan Logosa Geçiş

Doğanın İlk Soruları İyonyalı filozoflar, özellikle Thales ve Anaksimandros, doğayı anlamak için evrensel bir ilke olan “arkhe”yi ararken, insanlığın düşünce tarihinde köklü bir dönüşüm başlattı. Thales, suyun her şeyin kökeni olduğunu öne sürerken, Anaksimandros daha soyut bir kavram olan “apeiron”u (sınırsız) önerdi. Bu girişimler, doğa olaylarını mitolojik anlatılarla değil, gözlem

OKUMAK İÇİN TIKLA

Toplumsal Düzenin Çelişkili Yüzleri: Fonksiyonalizm ile Çatışma Teorisinin Karşıtlığı

Toplumsal düzen, insan topluluklarının bir arada varoluşunu sağlayan temel bir kavram olarak, farklı kuramlar tarafından farklı biçimlerde ele alınmıştır. Émile Durkheim’in fonksiyonalizmi ve Karl Marx’ın çatışma teorisi, bu kavramı anlamlandırma noktasında köklü bir karşıtlık sergiler. Fonksiyonalizm, toplumu birbiriyle uyumlu parçaların iş birliğiyle işleyen bir organizma olarak görürken, çatışma teorisi, toplumsal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Şiirsel Sinemada Ulusal Kimlik: Parajanov ve Tarkovsky’nin Mit ve Tarih Kullanımı

İki Vizyonun Kesişim Noktası Sergei Parajanov’un The Color of Pomegranates (1969) ve Andrei Tarkovsky’nin Mirror (1975) filmleri, şiirsel sinemanın en çarpıcı örnekleri arasında yer alır. Her iki yönetmen, görsel estetik ve anlatı yapısını kullanarak ulusal kimlik, tarih ve mitolojiyi yeniden inşa eder. Ancak bu filmler, mit ve tarihi farklı yollarla

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bilincin Çok Yönlü Analizi

Zihnin Kökeni Bilinç, insanın kendini ve çevresini algılama, düşünme ve anlamlandırma yetisidir; ancak kökeni, nörobilim, psikoloji ve felsefenin kesişiminde hâlâ çözülememiş bir bulmacadır. Nörobilim, bilinci beyindeki nöral ağların etkileşimiyle açıklar. Özellikle prefrontal korteks ve talamus arasındaki bağlantılar, bilinçli farkındalığın temelini oluşturur. Psikoloji, bilinçaltı süreçlerin ve bilişsel önyargıların bilinci şekillendirdiğini öne

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sanatın Sonu mu, Yeniden Doğuşu mu? Hegel ve Duchamp Üzerine Bir İnceleme

Tin ve İnsanlığın İlerleyişi Hegel’in tin felsefesi, insan bilincinin tarihsel gelişimini bir diyalektik süreç olarak ele alır. Tin, mutlak bilginin kendini açığa vurduğu bir alan olarak, sanatı, dini ve felsefeyi insanın özgürleşme serüveninin aşamaları olarak görür. Hegel’e göre sanat, tinin duyusal biçimlerde kendini ifade ettiği bir evredir; ancak modern çağda,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Lacan’ın “Gerçek” Kavramı ile Freud’un “İd”i Arasındaki Farkların Derinlemesine İncelemesi

Lacan’ın “Gerçek” kavramı ile Freud’un “id”i, insan bilincinin ve deneyiminin farklı boyutlarını ele alan iki temel psikanalitik kavramdır. Bu metin, bu iki kavram arasındaki farkları bilimsel bir bakış açısıyla, derinlemesine ve çok katmanlı bir şekilde incelemeyi amaçlar. Lacan’ın Gerçek’i, dilin ve sembolik düzenin ötesinde kalan, kavranması zor bir alan olarak

OKUMAK İÇİN TIKLA

Retro-Futurizmin Neon Işıltısı: Cyberpunk 2077 ve 1980’lerin Gelecek Hayalleri

Cyberpunk 2077, 1980’lerin bilimkurgu estetiğini ve gelecek vizyonlarını yeniden canlandırarak retro-futurizmin çağdaş bir yorumunu sunar. Bu oyun, neon ışıklı şehir manzaraları, mega şirketlerin egemenliği ve insan-makine sınırlarının bulanıklaşmasıyla, 1980’lerin teknolojik iyimserlik ve distopik kaygılarının bir yansımasıdır. Retro-futurizm, geçmişin geleceğe dair hayallerini bugünün merceğinden yeniden inşa ederken, Cyberpunk 2077 bu hayalleri

OKUMAK İÇİN TIKLA

John Steinbeck’in Fareler ve İnsanları’ın Lennie Small’ı: İnsanın Çelişkili Doğasının Yansıması

John Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar adlı eserinde Lennie Small, yalnızca bir karakter değil, aynı zamanda insan doğasının karmaşık, çelişkili ve evrensel yönlerinin bir temsilidir. Lennie, fiziksel gücün, masumiyetin, bağımlılığın ve trajik kırılganlığın birleştiği bir figür olarak, bireyin toplumla, kendi arzularıyla ve çevresel koşullarla olan ilişkisini sorgulamaya olanak tanır. Bu metin,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dünyasız Düşünce ve Dilin Yok Oluşu: Brassier ve Blanchot Üzerine Bir İnceleme

Ray Brassier’in “dünyasız düşünce” kavramı, Maurice Blanchot’nun Ölüm Hükmü eserinde dilin yok oluşuna dair sunduğu perspektifi radikalleştirir. Bu radikalleşme, insan merkezli anlam dünyalarının çözülmesi, dilin öznel bağlamlardan koparak nesnel bir yokluğa işaret etmesi ve varlığın ontolojik sınırlarının sorgulanmasıyla ortaya çıkar. Brassier’in spekülatif gerçekçilik çerçevesi, Blanchot’nun dilin sınırlarını zorlayan anlatısını, evrensel

OKUMAK İÇİN TIKLA

Zihinsel Engelli Bireylerin Özerklik Sınırları: Kantçı Etikte Bir İnceleme

Bu metin, zihinsel engelli bireylerin Kantçı etik çerçevesinde özerk özneler olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği sorusunu çok katmanlı bir yaklaşımla ele almaktadır. Kant’ın özerklik kavramı, aklın evrensel yasaları doğrultusunda kendi kendine yasa koyma yetisi üzerine inşa edilmiştir. Ancak zihinsel engelli bireylerin bilişsel kapasiteleri, bu tanıma ne ölçüde uyum sağlayabilir? Bu soruya yanıt

OKUMAK İÇİN TIKLA

Wagner’in Tristan Akoru: Bastırılmış Cinselliğin Sesi mi?

Richard Wagner’in Tristan und Isolde operasında yer alan Tristan akoru, müzik tarihinde bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Bu akor, yalnızca tonal yapısıyla değil, aynı zamanda taşıdığı derin anlamlarla da dikkat çeker. Soru, bu akorun bilinçdışındaki bastırılmış cinselliğin bir sembolü olup olmadığıdır. Bu metin, akorun müzikal, psikolojik, toplumsal, tarihsel ve

OKUMAK İÇİN TIKLA