Sema Kaygusuz: Çaresizlik diye bir şeyin olmadığını, çaresizliği bizim uydurduğumuzu, bizim birbirimize ettiklerimiz yüzünden doğan bir şey olduğunu anlıyorsun.

Barbarın Kahkahası“…O zaman çaresizlik diye bir şeyin olmadığını, çaresizliği bizim uydurduğumuzu, bizim birbirimize ettiklerimiz yüzünden doğan bir şey olduğunu anlıyorsun.” (Sayfa 33, Barbarın Kahkahası)

Deniz kıyısında taş sektirmek gibi kimi kitaplar. Zıplaya zıplaya kaya kaya gider taş suyun üstünde. Taşı sektiren de taş da deniz de hatta suyun dibindeki yosun da bilir o taşın dipte bir yerlere çökeceğini.
Barbarın Kahkahası’nda Sema Kaygusuz kusursuz bir taş sektirici gibi. Her bir sözcüğü okuyucunun zihnine defalarca çarpıyor ve gidip kalbinin en derinlerine oturuyor.

Ağzında kekremsi bir tat. Burnunda kesif bir sidik kokusu. Hangimiz işedi?

Mavi Kumru Moteli

Denize uzun uzun boşaltılan bir mesane açıyor sahneyi. “…Çabucak… denize diyeceği bir şey varmış da kelimesini ancak mesanesinden dökebilirmiş gibi en uzağa attırarak işemeye başladı. …”

“… Turgay, denize işeyen… bir adam olmaktan öte kendini çalıştıran etten bir metronomdu. …”

Turgay’ın bir akşam vakti okey oynayan kadın misafirlerin bakışlarının eşliğinde yaptığı bu boşaltma eylemi bütün romanın ana izleği de oluyor. Yıllardır saklanan sırlar, yıllardır taşınan ilişkiler, ağırlıklar, yükler, acılar dökülüyor defalarca boşaltılan mesanelerden.

Üç tarafı denizlerle dört bir köşesi yozluklarla döşeli bir ülkenin bildik sayfiye yerlerinden birinde geçiyor Barbarın Kahkahası. Mavi Kumru Moteli’nde değişik tıynette, değişik yaş gruplarından insanlar konaklıyor.

Kahramanların iki kişilik dünyalarında, diyaloglarında sürekli dedikodu dönüyor. Hatta öyle ki Melih’le uzun yıllara dayanan ilişkisini didikleyen İsmail’in söylediklerinde cisimleşiyor durum. “Resmen suratıma karşı dedikodumu yapıyorsun lan!”

Kocaman şapkası ve defteriyle dedikodusunu yazılı hale getiren Simin; başkalarının cinsiyetçiliğine, eril diline karşı çıkarken dilinin ne denli aşağılayıcı olduğunun farkına varamayan Eda; kadınlarla olan sıkıntısı farklı şekillerde ortaya çıkan Selçuk; Allah’la, inançla olan problemleriyle Alikâr, faşist Okan, hınk dedi başçısı Serpil, sakil otorite Ferhan. Karakterlerin başkaları hakkında söyleyecek hep bir şeyleri var. Yorumluyorlar, çekiştiriyorlar. Değiştirmek, dâhil olmak için ise hiçbir şey yapmıyorlar.

“Diye, diye, diye, diye, diye… bıkıncaya kadar devam ettiler.”

Kelimenin olumsuz anlamında ‘merak’ ediyorlar. Olgunun ne olduğuna dair bir duygu bu. Öncesi, sonrası, sebepleri hakkında bir merak değil ne yazık ki. Zulme uğrayan, dayağı yiyen, yalnız bırakılan umurlarında değil aslında.

“…Seyirci kaldıkları zorbaca yüzme dersini bölemedikleri gibi, çocuğa cesaret veremeyecek kadar uzakta, edilgen birer seyirciydiler. … tahammül erbabı oldukları şu kıyasıya ergenlik törenine ağzı sıkılıkla tanıklık ettiler.”

Müdahil olmadıkça sidiğe kesiyor ortam. Amonyak kokusuyla daha fazla bencilleşiyorlar. Rüşvet alıyorlar, yozlukta el artırıyorlar. Bayağılaşıyorlar. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi kahvaltılarına dönüyorlar.

Sema Kaygusuz bir motelin pek gündelik gibi gözükmeyen birkaç gününde bir ülkeyi anlatmış. “Küçük” lafzının aşağılayıcılığından “orta sınıf” tanımlamasına sığınarak kurtulmaya çalışanları dökmüş kâğıda. Küçük burjuvaziyi; onun doymak bilmez iştahını, zulüm karşısındaki görmezlenmesini, başkalarının acılarına perdesini sımsıkı kapayışını. Her şeyi bilen, kendisi için hep daha fazlasını isteyen halini anlatmış. Vasatlığını, vasatlığını, vasatlığını…

“Okan dayanamadı, “Hangi katliammış bu?”

Ölgün bakışlarla Okan’a döndü Simin. Canının yandığını saklamıyordu. “Ne fark eder?

Barbarı Büyütmek

Daha fazla kan dökmeye meyilli, gittikçe çocuk olmaktan çıkıp bir savaşçı olmaya doğru evrilen bir barbarı hep birlikte büyütüyor Mavi Kumru ahalisi. Babasının kıyıcılığının bir adım önüne geçmeye çalışan ergeni sessizlikle yüceltiyorlar.

Sema Kaygusuz’un romanı okununca bitmiyor. Sarsıyor, tekmeliyor, yanağınızı ısırıyor, içinizi buruyor. Çaresizce çırpınan balığa, sırta vurulmuş dağ keçisine, ters çevrilmiş kaplumbağaya döndürüyor okuyucuyu.

Gerçek bir edebi eseri okumak insanın içini kamaştırıyor. Tıpkı “…limon deyince ağzın sulanması gibi…” Ancak ter içinde soğuk ‘limonatanı’ yudumlarken, barbar kahkahasına devam ediyor. Limonatayı ilk püskürten barbarı pataklasın.

Güzella Bayındır
http://kitapeki.com/ 30 Aaralık 2015

Barbarın Kahkahası
Yazar: Sema Kaygusuz
Yayınevi: Metis Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 152
Baskı Yılı: Nisan 2015

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir