Ahmed Arif, yokluğu, umutsuzluğu varlık ve kavuşma umuduna çevirmeye çalışmıştır.
Dilimizin en sarsıcı kelimelerindendir sen. Bir kere dile geldi mi sesin şiddetine göre her şeyi derleyip toparlar, duyguları içine alır, dilediğini uzağa fırlatır fakat en çok da ?ben?deki bütün gücü üstüne çekip yüklenir sonra da iki varlığın tek toplamı olur. Hele şiirde, en çok da orada yüklüdür sen. Çağrışımların, anıların, iştiyakların, beklentilerin, içlenişlerin özüdür. ?Benim yönümdense ?kaç defa söyliycem bunu ben- SENden gayrı tüm erdem ve nimetlerin gözümde bir çöp kadar bile değerli olamayışıdır. Her neysem, şair, usta, mahpus, sürgün, acemi, yiğit ya da korkak, SENinle değerlendirebilirim. SEVİYORSAM, sen olduğun içindir. UTANIYORSAM, senden utanabilirim ancak. YİĞİTSEM, seninle yiğit olunur elbet. Korkuyorsam, sensizliğin korkusudur bu?.? Dikkatli okurun, iki ayrı öznenin sende bir tür çift özneyi yüklenmiş tek özneye dönüşmesi gözünden kaçmayacaktır bu cümlelerde. Sen, ünlemin ötesinde ünlemenin saf diline bürünecektir.
Ahmed Arif?in Leylâ Erbil?e 1954-59 yılları arasında yazdığı mektupların ana ateşleyeni tutkudur fakat salt tutku bu mektupları tek başına okumayı kolaylaştırabilir mi? İlginç olan, Arif?in kendisine bir ?sen? yontması, ona inanması, ona bağlanması ve ona teslim olmasıdır. Sen, her bakımdan yeterince irdelenmemiş bir konudur bizde. Sen, sen ile sensizlik arasında bir varlık ve yokluk sarkıtı gibi belli belirsiz damlamaktadır dibine. Sen?in varlığa düşen gölgesi ne kadar yakıcıysa sensizliğe düşen ateşi de o denli yıkıcıdır. Ahmed Arif, sensizliği, yokluğu, uzaklığı, umutsuzluğu bir tür varlık ve kavuşma umuduna çevirmeye çalışmıştır. Kitaptaki mektuplar ile şairin şiirleri arasında yapılacak paralel ve çapraz okumalar, yarattığı sen fenomeninin ondaki cevher etkisini açığa çıkarabilir. Sonuçta bir sen şiiridir onunki. Seni anlatabilmek seni, der hep. Sen sökülüp alındığında, bu şiir sanki özünü de yitirir.
Mektuplar, çıplak, saf, yalın ve çelişik içerikleriyle dilin de kaynağı sayılırlar. Ki Ahmed Arif, abartısız, burada kullandığı dille, Türkçenin özel nesir yazarları arasında sayılmalıdır artık. İşte tam da burada, dönüp dolaşıp yüzümüze yalımını savuran çarpıcı bir gerçeklikle karşılaşırız, yeniden. Cumhuriyet, kendi gerçek şiirini ite kaka, öteleye saklaya, çöğürden çitler kurmanın peşine düşmüştür ya! İşte o çit, Ahmed Arif vesilesiyle bir kere daha yıkılır. Kürt Ahmed Arif, Türkçenin en içli ve güzel şairlerinden birisi olmakla kalmaz, Kürt Ahmed Arif, Türkçe nasıl duyulur, mektuba ve yazıya nasıl ateşler içinde aşkla dökülür onu da miras bırakır, ibretle, herkese. Bu, Alevi ve Kürt Cemal Süreya?nın ironik kaderiyle paydaş bir durumdur.
Hesapsız, yapayalnız, çaresiz
Sen, bu bağlamda tarihseldir ve sadece Leyla Erbil değildir. Hiç de olmamıştır aslında. Bakmayın şairin ?Ya sen olmasaydın! Büsbütün iğrenç bulacaktım evreni? demesine. Üstelik ?kurban olur, çoban dururum dillerine senin? diye her bir gerekçeyi çıkarabileceği en üst ifade düzeyine taşımasına da aldanmayın. Leylâ Erbil?in el yazısını yorumlarken; ?senin el yazın! Kalender, sade ve aceleci el yazın.? İfadelerinde saklıdır asıl şair. Sen?in içrek ikliminde, sade, alabildiğine hesapsız, yapayalnız, çaresiz, kalender ve aceleci kişiliğini dışa vurur kendisinin, şairin, Ahmed Arif?in. Son yüzyılın gerçek şairleri de böyledirler, kalender, sade ve aceleci. Bu çizginin izdüşümü tarihsel bağlamda yeterince ayrıştırılmamıştır, mesele budur.
Ahmed Arif her zaman Leylâ Erbil?e nazaran daha çok okunan ve bilinen bir isim oldu. Her ikisinin de kendi evrenlerindeki özgünlükleri başka bir yana, bu mektuplar edebiyat içi psikoloji okumaları açısından da ilginç veriler taşıyor. Bir yanda, ?kayb, berbat ve sessizim?Sessiz ve dolu: Allahtan ki sen varsın.? ?Leylam, Merhametsiz Ömrüm? diyen şairin bıktırırcasına yakarışı diğer yanda ise sessizliğin som heykeli. Ses ile sessizliğin parlayan hançeri. Kabzası hep sen?
Ömer Erdem
(09.10.2013, http://kitap.radikal.com.tr/)
Kitabın Künyesi
Leylim Leylim
(Ahmed Arif’ten Leylâ Erbil’e Mektuplar)
Ahmed Arif
İş Bankası Kültür Yayınları / Türk Edebiyatı
İstanbul, Eylül 2013
240 s.