Sokrates’in ve Erdemin Yenilemezliği Üzerine – Mert Sarı

Sokrates Son Hamlesiyle Atina Kitle Demagoglarının Yasallaştırılmış Nasıl Cinayet Sorumluluğu Altında Bıraktı?
Kent soylu aydınlanmasının değerli düşünürü John Stuart Mill ? doyumsuz bir Sokrates olmak,doyumlu bir domuz olmaye yeğdir?der.
Toy ilk gençlik yıllarından bu yana bir düşünce iyice yer etmişti bilincinde. ?küçük bir davanın kazananı olmaktansa, çok büyük bir davanın yitireni olmak yeğdir.? Friedrich Wilhelm Nietzsche ise üst insana göndermede bulunarak insanlığın kaçınamayacağı yetkinleşme varlığını bütünleme göreviyle yükümlüyor. Ecce Homo adlı yapıtında şöyle diyor Nietzsche: ?Davamın büyüklüğü ile çağdaşlarımın küçüklüğü arasındaki orantısızlık öyle büyüktü ki beni hiç fark etmediler bile?.

Bu yazımdaki temel savım şudur: Erdem asla yenilemez, alt edilemez, sindirilemez, geriletemez. Erdemsizlerin, erdemli bir insana bir iyiliklerin dokunamayacağı gibi bir zarar verebilme yetenekleri de yoktur. Erdemli bir insana hiçbir zarar verilemez, olsa olsa ona kaba kuvvet uygulanabilir. Bu da çaresizliktendir, yenilgiyi kabullenmesidir. Erdem doğal ve toplumsal gerçekliklere duyarlı olandır, hakikatten ve doğruluktan yanadır, hakçadır ve adalet kaygısıdır, erdem özgürleştirir ve özgürlüktür. Nesnel gerçekliğinin sınırlılıkları içinden özgür isteme olanak tanır. Erdem ayrıcalıksız herkesin ortaklaşa yararını amaçlar. Bundan ötürü erdem herkes için iyidir. Ona karşı konuşmak ortak esenliğe, erince karşı konuşmaktır. Geleneksel işlem felsefesi, herkesin esenliğine karşı konuşmak edimine ?küfür? demektedir. Bu genel girişten sonra insanlık tarihinde erdemin yenilemezliğine belki de en iyi örnek sayabileceğimiz Sokrates?in öyküsüne geçmenin tam da zamanıdır.

Sokrates, bir yontu ustası babanın ve bir ebe annenin oğlu olarak İsa?dan önce 470 yılında Atina?da doğdu. Sokrates partal giyimli ve oldukça çirkin görünümlü bir insandı. Sokrates, babası gibi yontuculuk zanaatında yetişti ancak gündelik uğraşıları geçim kaygısını boşladı. Aile sorumluluklarını savsaklaması dırdırcı karısı Santipe?nin zehir zemberek diliyle cezalandırılmıştır. Sokrates asıl etosunu (varoluşsal ülkü) felsefede, bilgelik arayışında görüyordu. Sokrates?e göre herkes kendi iyiliğini ister. İyiliğin ne, nerede olduğunu bilen kişi ise yanlışa düşmez. O halde hiç kimse bile bile kötülük yapmaz. Kötülük bilinçsizliğin bir anlatımıdır. İyinin, doğrunun, erdemin nerede olduğunun belirlenebilmesi ise onların doğru olarak temellendirilmesiyle olasıdır. Açık kavramlara varmakta ve diyalektik bir tartışma yöntemi olan ironi yöntemi kullanılır. İronya yöntemi düzenli ve yöntemli sorgulamayla bir kavramı billurlaşmış bir tanıma taşımaktır. Bir bakıma göreli toplumsal ezberleri bozarak evrensel bir anlama varma çabasıdır. Toplumsal değer yargılarını tartışmaya açmak ise pek çok kesimin yerleşik çıkarlarını sorgulamaya başlamaktır. Sokrates bu yönüyle daha başından Atina?daki çıkar odaklarının öfkesini üzerine çekmeye başlamıştır. O ise kendisine kızıp köpürenlere şöyle karşılık veriyordu: ?Atina site devleti uyuklayan bir at ben ise bir at sineğiyim, onu sürekli rahatsız ederek uyararak uyuşuklaşmış pelteleşmiş uykusundan uyandırıyorum?. Sokrates ?sizlerin bana kızması aslında sizlerin kendi kendinize de zarar veren bir şeydir.?. Yine Sokrates Delpi tapınağının giriş sütunundan etkilenerek ?kendini bil, kendini tanı? demekteydi. Bu ise çağdaş kavramlarla konuşursak sanırım psikoterapik bir farkındalık deyimine bir gönderme yapmaktadır. Kişioğlunun istençli olabilmesi, istemini etkin kullanabilmesi ancak yoğun bir içsel bir farkındalık düzeyiyle olasıdır. Sokrates bir sokak, çarşı pazar, meydanların filozofudur. Felsefe, bir doğru yaşama öğretisidir ve bir yaşama sanatı bilgisidir. Doğru yol yordamların neler olduğunu bilmeksizin doğru bir yaşama yolu izlenemez. Sokrates çarşıda pazarda yakaladığı kişileri tartışmaya kışkırtır, onlara sorular yöneltir. Başka insanları kendi tartışma bağlamına çekebilmek için kendi bilgisizliğinden dem vurur sürekli. Sanırım bildiğim tek şey bir şey bilmediğimi bilmemdir. Birazcıkta aşk sanatından anladığını belirtir. Bu son savını öğrencisi Platon?un Şölen diyalogunda ileri sürdüğü görülür. Sokrates sarsılmaz ve kült varlığıyla Atina gençliğinin en iyilerini çevresinde toparlar, kendisine büyük bağlılık duyan çömezleri arasında Atina?da önde gelen ailelerin çocukları da vardır.

Sokrates, amaca giden her yolun mübah sayıldığı, erdemin kenara bırakıldığı bir demokrasiye inanmıyordu. Halk erkin (demokrasinin) erdemli insanların ortaklaşa esenlik, bilgi, dürüstlük, yeterlilik (ehliyet) gibi değerleri de gözettikleri bir toplumsallıkla olanaklı olabilirdi ancak. Üstüne üstlük keskin bir sınıf farklılaşmasının (özgür yurttaşlar, köleler) geçerli olduğu Atina demokrasisinde eser bile yoktu. Birtakım lafazanlar retorik yeteneklerine (hitabetlerine) etkilenmeye ve telkine açık kitleleri kolaylıkla yönlendiriyorlar. Kendi kişisel çıkar ve amaçları doğrultusunda kullanıyorlardı. Daha Sokrates?ten başlayarak günümüz kuramcıları sayabileceğimiz Hannah Arendt, Jürgen Habermas gibi düşünürlere kadar egemen siyasetin ana sorunu ahlaki konulara duyarsızlık olarak tanımlanmıştır. Lafazanların (demagogların) ve şarlatanların kol gezdiği Atina sitesi demokrasisinde Sokrates seçkinci bir yönetim anlayışına sahipti. Aslında Sokrates halk erkine (demokrasiye) ülküsel olarak inanmaktaydı. Karşı olduğu kuralsızlık, çıkarcılık, ahlakdışı tutumlardı. Sokrates gerçekten de bir at sineği gibi Atina site devletinin kurulu düzenini ve yerleşik çıkarlarını rahatsız etmekteydi. Pek haksız olarak demokratlar partisi olarak adlandırılan kesim yönetimi ele geçirince Sokrates?in durumu da zora girdi. İlkin susması istendi kendisinden, ancak o buna uymadı. Daha sonra ise Atinalı gençleri baştan çıkarmak, para karşılığında felsefe dersleri vermek, toplumsal kargaşa üretmek ve Atina?nın yürürlükteki Tanrılarını tanımamakla suçlandı. Ve hakkında bir dava açıldı. Oysa sözgelimi Sokrates çömezlerinin yiyecek ikramları dışında felsefe dersleri karşılığında bir kuruş para almamıştı. Kendisine özür dilerse bağışlanacağı belirtildi ancak o reddetti. Çarptırıldığı ölüm cezasının infazı öncesinde dostlarının, kendisini tutukevinden kaçırma önerisi de geri çevirdi. Sokrates?in anlayışınca yaşamı boyunca kuralsızlıktan yakınmış bir kişi yasaların ve hukukun üstünlüğü ilkesinin çiğnenmesine razı olamazdı. Sokrates?in kendisine karşı kurulan düzmece mahkeme karşısındaki savunması çömezi Platon?un Apolocya (Sokrates?in Savunması) yapıtında ölümsüzleştirilmiştir. Burada Sokrates?in savunmasının ilkesel bir eksene oturtarak yürüttüğünü izlemekteyiz. Hukuk tarihi bakımından çok önemli duruşma tutanağı da olan savunma ilkeli, bütünlüklü ancak ödünsüz bir hukuksal savunmadır. Haklılığını kanıtlayacak pek çok savına karşın Sokrates suçlu bulunarak oy çokluğuyla ölüm cezasına yargılanır. Ölüm cezasının infazı baldıran zehiri yöntemiyle gerçekleştirilecektir. Sokrates?in, en parlak öğrencisi Platon pfeidros diyalogunda Sokrates?in son saatlerini anlatır. Bu çarpıcı anlatımda bir kez daha Sokrates?in anıtsal kişiliği belirginleşir.

Bu sarsıcı metinler birkaç pasaj alıntılamak isterim doğrusu. Sokrates dırdırcı karısı Santipe2den helallik alır. Birisi büyükçe ikinci küçükçe yaşlarda bulunan çocuklarına son öğütlerini verir. Yıkanıp üzerine temiz giysiler giyinir. Celladının eğer baldıran zehrini ezip hazırladıysa kendisine zehir kupasını getirmelerini söyler. Öğrencilerinden Kripton kendisini uyarır: ?güneş batımına kadar zamanın var Sokrates ve henüz gün batımına çok zaman var? Kripton sözünü şöyle sürdürür: ?senden önceki ölüm mahkumları kendilerine tanınan süreyi olabildiğince aşmaya çalıştılar, adamakıllı yiyip içtiler, hatta kimileri, çok arzuladıkları güzelleri son bir kez koyunlarına bile aldılar.? Sokrates?in yanıtı çarpıcıdır: ?Elbette ben onlar gibi öyle yapmayacağım? ?İnsanın kendisinden alınmış bir şeye inatla yapışmaya çalışmasının hiçbir anlamı yoktur.? Sokrates, kendisine baldıran zehriyle dolu kupasını sunan celladına şu şakaya yapmaktan geri durmaz: ?sana da bir kupa ısmarlayabilme hakkımız var mı?? Tutukluluk günlerinde kendisiyle dost olmuş celladı şöyle yanıt verir: ?Sokrates baldıranı ancak sana yetecek kadar hazırlıyoruz?. Sokrates hiçbir duraksama ve irkilme göstermeksizin baldıran zehrini içer. Hayranları, sevenleri, çömezleri büyük bir feryat figan kopartırlar. Sokrates ?sizler ölen bir insanın yanında sessiz olmak gerektiğini bilmeyen insanlar mısınız? diyerek onları teskin edip avutmaya çalışır. Bu arada baldıran zehrinin etkisi Sokrates?in ayaklarından bedenin üst kesimlerine doğru ilerlemektedir. Baldıran zehrinin etkisi kalbine vurduğunda Sokrates ölecektir. Baldıranın etkisinin kalbine ulaşmasına çok az kalmışken çok önemli bulduğu bir şeyi anımsayan Sokrates yattığı yerden sıçrar. En sevdiği öğrencilerinden olan Kreton?a dönerek ?Kreton, Aysikilop?a bir horoz borcumuz var sakın ödemeyi unutmayın? der.

İşte Sokrates?in doğru bilgiyle erdeme, erdemle de mutlu bir yaşama ve giderek ortak bir esenliğe varmaya amaçlayan bir düşünürün öyküsü. İktidar, güç, çıkar, baskı karşısında susmayan yılmayan Sokrates?in öyküsü. Hiç susmayan, sivri dilli, ödünsüz, ölümsüz Sokrates.

Ey benim sevgili ülkem iktidar sofrasından dökülen kırıntılarla beslenen kitle demagogları. Ey her türlü cüce varlıklı, yanaşma duruşlu, takma ruhlu kalem erbabı! O düzmece vicdanlarınızı Sokrates?in ölçülerine vurun da görün ne kadarlık adam edersiniz.

Mert Sarı

Bir yorum

  1. Kalemine sağlık. Keşke iktidar yalakası dönekler okuyup ta ders alabilseler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir