Geçtiğimiz yüzyılın en önemli özgürleşme kuramlarından birini sunan Umut İlkesi, hem Frankfurt Okulu ile bağıntısında hem de Sartre’ın da içinde yer aldığı Marksist Hümanizm akımı içinde tanımlanagelen ama her zaman “aykırı” olan bir filozofun, Bloch’un ana eseridir. Tanrıtanımaz bir dinin içinden konuşan, zamanla/tarihle peygamberâne bir ilişki kuran, bir umut ve gelecek felsefesini, gelecek bir özgürlük krallığı düşünü sunan Bloch’un ütopyasının sosyalist bir ütopya olduğunu biliyoruz. Ama onun “reel sosyalizm”in ütopyayı gelecek kavramının dışında bırakan pozitivizminden de köklü bir şekilde ayrıldığını da biliyoruz. Düşlemek, umut etmek ve eylemek arasındaki bağıntıyı, belirlenimci bir “yapma” iradesinde değil, özgürleştirici bir “isteme”de bulduğu için Bloch, tarihi insanlığın saklı düşlerinin hikâyesi olarak okur…
Bloch’un ütopya kavramında sadece politik bir dönüştürme/ değiştirme arzusunu değil, aynı zamanda insanın değer yaratma kapasitesini de görmesi, onun gerçeklik kavramını pozitivist bir zeminde değil, yani olgusallık zemininde değil, hakikilik/sahicilik kavramının işaret ettiği zeminde yani ahlaksal alanla ilişkisinde tanımladığının göstergesidir… Sahicilik, özgürlük bilincinin eylemin kılavuzu olmasında değil, eylemin bizzat kendisinin bu bilinci görünür kılan şey olmasında bulunur…
Gelecek kategorisinin epeydir insanlığın ufkundan çıktığı, insanlığın fasit bir şimdiye kapandığı zamanlarda Bloch’u okumak, daha iyi bir yaşam arzusunun, aslında geleceğe açılan kapının kendisi olduğunu görmeyi/hatırlamayı sağlayabilir. Edebi, hatta şiirsel, kimi zaman da “sırlı” bir dille kelimelere dökülen bir insanlık hikâyesini, tarihe tanıklığın felsefi tarzının büyük örneklerinden birini okurken, bu “sırlı” dilin Türkçede dile gelmesinin zorluğunu aşmanın da büyüklüğü fark edilecektir. Nilgün Toker
Umut İlkesiyle Sınırları Aşmak – Sadık Usta
(17.09.2012, Aydınlık Kitap Eki)
Ünlü Alman düşünürü Ernst Bloch’un toplam 3 cilt olan başyapıtı Umut İlkesi’nin 2. cildi geçtiğimiz günlerde İletişim Yayınları tarafından ve Tanıl Bora’nın çevirisiyle yayımlandı. Bloch’un bu kadar gecikmiş olarak Türkçeye kazandırılmış olması, ülkemiz adına bir talihsizliktir. Çünkü Bloch, hem felsefeye, hem güncel siyasete hem de ütopya kavramına yaptığı özgün katkıları dolayısıyla Türkiyeli okurun dikkatle incelemesi gereken önemli bir filozoftur. Düşünceleri derindir, dili ise ağır. Her ne kadar çevirmen bazı kavramları isabetli seçmemiş olsa da ki bunların başında ?arzu manzarası? kavramı gelir, gene de o zorlu bir işi başarmıştır.
Bu üç ciltlik eser Bloch’un geçmiş yüzyılın başlarından itibaren ilmek ilmek dokuduğu ütopya ve umut kavramlarına dair felsefi yazılarını içermektedir. Sonradan Bloch bu çalışmasıyla felsefeye yeni bir ufuk kazandırdığını ileri sürecektir, ancak eser, alışılmışın dışında bir sistematiğe sahiptir; daha doğrusu eserdeki yazılar bir sistematikten yoksundur. Eser hem bu biçimiyle, hem geçmiş yüzyılın 20’li ve 30’lı yıllarına ilişkin kültürel ve toplumsal eleştirileriyle hem de üslubuyla Nitzsche’yi hatırlatır. Nitzsche 19. yüzyılın sonlarından itibaren Batı’nın derinleşen toplumsal krizine, saldırgan ve karamsar bir üslupla, ama bir o kadar da etkili kültür eleştiriler yöneltmekteydi. Onun düşünceleri ve üslubu, yükselen kapitalizmin saldırgan üslubunu yansıtıyordu. Bloch’unki ise ezilenlerin ihtiyacına uygundu: Çünkü o, umut ve iyimserlik dağıtmaktaydı. Ama o iyimserliği veya kör bir umutla yaymaz, maddi zemini sağlam olan bir umut ve iyimserlikle yapardı.
Onun öğretisi sadece umut etmeyi öğretmez, aynı zamanda etkin olmak, aktifleşmek ve militan tutum almak için de enerji sunmaktaydı. Nitekim o, eserinin önsözünde görüşlerinin böyle anlaşılması için özellikle vurgu yapar.
TEK BOYUTLULUĞA TUTUM
Bloch’a göre felsefe, Kant ve Hegel’le önemli bir birikim yaratmıştı, ancak esas atılım, 19. yüzyılda Marks’la birlikte yapılmıştı. Ne var ki Marksist felsefe 20. yüzyılın başlarından itibaren donuklaşmış, tekdüzeleşmiş, tek boyutluluğa doğru meyletmiş ve böylece kitleleri kucaklama yeteneklerini de sınırlamıştı. Ekonomik, siyasi ve toplumsal krizin derinleşmesiyle şaşkınlığa uğrayan kitlelerse umutsuzluğa kapılarak gerici ideolojilerin peşine takılmaktaydı. Bloch’a göre bu süreç sadece bugünü öngörmeyen, aynı zamanda geleceğe de uzanan, insanlara umut ve iyimserlik aşılayan, henüz gerçekleşmemiş olmakla birlikte, potansiyel olarak var olmakta olanı yaratan yeni bir felsefeyle tersine çevrilebilirdi. O ortaya attığı umut ilkesiyle bu felsefeyi yaratmaya adaydı.
HAREKET VE UMUT İLKESİ
Bloch felsefi tezlerini, yeni bir anlam kazandırdığı madde kavramına dayandırır. Ona göre madde denen kavram, sonuçta soyut ve kişiliksiz bir kavramdır. O, süreç içinde, yani hareketle ve dönüşümle birlikte varlık olur ve kişilik kazanır. Hareket olmadan madde olmaz, madde olmadan de hareket çıkmaz. Hareket bir bakıma maddenin gerçekleşmesinden başka bir şey değildir.
Bloch’a göre maddenin gerçek çehresi onun mevcut halinde değil, fakat henüz gerçekleşmemiş olan, ancak gerçekleşmeyi içeren kırılgan halinde, buna sınırında da demek mümkündür, ortaya çıkar. Bu durum aynı zamanda insana kendini yeniden var etme olanaklarını da sunmaktadır. Bir bakıma madde, olabilme potansiyelidir. Her maddi varlık, ancak kendi hareketi içinde, ama öylesine ve sadece an’ı içeren haliyle değil, aynı zamanda geleceği de içeren haliyle kavranabilir. Hareket Bloch’a göre sıradan bir devinim değil, fakat maddenin bir konumdan bir başka konuma bilinçli geçişidir. İnsan bilinci ise bu hareketin daha bir bilinçle yapılmasını, yani umudun gerçekleşmesini düzenleyen bir rol oynar. Bloch’un bahsettiği umut, tabii ki kör bir inanç değildir; fakat özneyi harekete geçiren, onun enerjisini ateşleyen, ihtiyaçtan kaynaklanması nedeniyle de özlemlere ve arzulara dair tasarımları somutlayan bir kıvılcımdır.
UMUT İLKESİNDEN DEVRİMCİ BİLİNCE
Her maddi varlığın oluşumu bir tesadüftür, ancak o aynı zamanda bilinçli ve zorunlu bir hareketin ve devinimin eseridir de. Dolayısıyla varlıkların kavranması, ancak onun geleceği de içeren hareketinin kavranmasıyla mümkündür. Nasıl ki Hegel tinin fenomenolojisini inceleyerek felsefeyi devrimcileştirmişse, Bloch da maddenin geleceği içeren hareketinin kavranmasını sağlayarak devrimcileştirmektedir.
“Umut İlkesi”nin antropolojik zemini Bloch’a göre hareketi etkin kılan tin değil, fakat maddenin özünde bulunan arzu ve ihtiyaçtır. İnsanın temel özelliklerinden biriyse onun ihtiyaçlarını gidermeye meyilli olmasıdır. Bunu da arzu demetiyle, rüya ve fanteziyle ve en çok da özlemle dile getirir ve hatta bunun yerine getirilmesi için canını ortaya da koyar. Bloch insanoğlunun henüz sahip olunmayan istek ve arzularına yönelik çabasını onun en önemli antropolojik özelliği sayar.
İnsanoğlunun karşı karşıya kaldığı ilk şey yoksunluktur, ihtiyaçtır. O mutlu olması için ihtiyaç duyduğu şeye sahip değildir. Bu gerçekleşmediği sürece de mutlu olamayacaktır. Temelinde ihtiyaç bulunan arzu, bilinç sıçramasıyla mevcudu parçalayan bir umut ilkesine dönüşmektedir. İnsanoğlu henüz gerçekleşmemiş olan arzusunu, umutla gerçekleştirir; bir bakıma o kişiliğine, ona bu kişiliği kazandıracak olan umut tarlasından geçerek kavuşur. Bloch’a göre “umut ilerici bilincin tayin edici bir unsurudur”; insanoğlu bu bilinçle nesneyi dönüştürür ve böylece verili düzeni devrimcileştirerek ortadan kaldırır.
FELSEFEDE YENİ AÇILIM İDDİASI
Marks Feuerbach Üzerine yazdığı Tezlerinin 11. sinde “bütün filozofların dünyayı açıkladığını, ancak önemli olanın dünyayı değiştirmek olduğunu” vurgulamıştı. Marks insan pratiğinin önemine vurgu yapmıştı, ancak buna ilişkin ayrıntılı analizlere girişmemişti. Bloch ise Umut İlkesi ile Marks’ın 11. Tezini derinleştirdiğini ileri sürmektedir.
Aslında bilimsel sosyalizmi derinleştirme ve insanoğlunun derin yabancılaşmasını ortadan kaldırma arzusu, sosyalist saflarda 20. Yüzyılın başından itibaren yoğunluk kazanmaktaydı. Kitlelerin bilinciyle, ideolojisiyle (din ve mitoloji), psikolojisiyle, örgütlenme ve hareket tarzıyla ilgili bir dizi yeni eserin yayımlanması 20. yüzyılın başına denk gelir. Aslında felsefi bir eser olan “Ne Yapmalı”yı Lenin 1903?te yazar; Bloch sosyalist saflardaki nobranlığı ve tek boyutluluğu aşmak için kitle örgütlenmesinin ve pratiğinin ince bir analizi olan ütopya, umut ve gelecek kavramına yönelir. O umut felsefesiyle, ya da bir başka ifadeyle antropolojik felsefesiyle Marksizm’e yeniden gündüz düşlerini ve fantezisini verdiğini ileri sürer.
Gramsci 20’li yıllardan itibaren mitoloji, ideoloji ve hegemonya üzerine önemli notlar tutarak, kapitalizmin krizine devrimci bir yanıt arar. Mao, 1930?ların ortalarından itibaren “çelişme ve pratik üzerine” başlıklı felsefi yazılarıyla ÇKP saflarındaki metafizik bakış açısını aşmayı dener. Freud bu tutumu bir başka açıdan, psikanaliz alanından yaparak, gösterir. Hemen hemen aynı yıllarda Kıvcımlı’nın da Türkiye’de Türk sosyalistlerinin pek alışık olmadığı yaratıcı açılımlara ve kavramlara yönelmesi bir tesadüf olmasa gerekir.
30’lu yılların sosyalistleri ki bunlar ister Avrupa’da, ister Türkiye’de isterse de Çin’de olsun, yükselen gerici dalgayı aşmak için yeni bir arayış içine girmektedirler. Hepsinin amacı kitleleri kazanacak, umutlandıracak ve onlara doğru yolu gösterecek teorik açılımlar sunmaktır. Bloch bu kuşak içinde en öne çıkmış olanların başında gelir.
GÜNDÜZ DÜŞLERİ
Bloch “Umut İlkesi”ni “gündüz düşleri” kavramına dayandırmaktadır. Her canlı gece düşü örmektedir, ancak insanoğlunun ayırt edici özelliği onun gündüz düşleri görmesidir. “Gündüz düşleri” kavramı, aslında kökleri 18. yüzyıla kadar giden felsefi bir kavramdır. Rousseau ve John Locke gibi filozoflar, insan düşünün ve fantezisinin önemini anlamışlar ve bu yöntemi felsefi ve edebi eserlerinde kullanmışlardı. İnsanoğlu bir bakıma ?gündüz düşleri? ve fantezileriyle hem özlem ve ihtiyaçlarını dile getirmekte hem de mevcut düzeni eleştirmektedir. Bu yöntemin Türk yazarlarca da kullanıldığına 19. yüzyıldan itibaren daha yoğun bir şekilde yazılan siyasi rüyalarla şahit oluyoruz. Doktor Abdullah Bloch’un öğretisi sadece umut etmeyi öğretmez, aynı zamanda etkin olmak, aktifleşmek ve militan tutum almak için de enerji sunmaktaydı. Nitekim O, eserinin önsözünde görüşlerinin böyle anlaşılması için özellikle vurgu yapar. Umut ilkesiyle sınırları aşmak Cevdet ve İsmail Hakkı da neredeyse kelimesi kelimesine gündüz düşlerini, 1912 yılında yayımladıkları “Pek uyanık bir uyku” başlıklı ütopyalarında dile getirmişlerdi. Sonradan bu kavram tıpta ve özellikle de psikanalizde sık sık kullanılır olmuştu. Bloch’a göre gece rüyası bilinçaltına aitti, gündüz düşleri ise bilinçli arzunun bir aracıydı.
İnsan darda kaldığında, hem özel hem kamusal anlamda gündüz düşleriyle dolar. Beklentiler umutla yeşerir ve yaşanır. “Kimisi çöküşün önüne geçmek için umut eder, kimi ise geceyi yırtan aydınlığı.”
UMUDUN DİYALEKTiĞİ
Bloch varlığı diyalektik süreci içinde incelemekteydi. Ona göre henüz olmayan şey, bir hiçlik değildi, fakat henüz varlıktaki yokluktu. Yokluk ise ortadan kaldırılarak varlık haline gelebilirdi. Yokluk, salt var olmayan değildi, fakat içinde varlığı, daha doğrusu var olmaya aday olanı barındıran bir olasılıktı. Bloch henüz var olmayan, ama doğmakta olanı, bir bakıma umut ilkesiyle “deliğinden çıkarmaktaydı.” Bu da etkin bir pratikle, geleceğe uzanan hamlelerle, “yarın’ın vicdanını taşıyan, gerçekten yana taraf tutan, umudun bilgisine sahip” olan tarafından gerçekleştirilecekti.
Bloch’a göre insanoğlu geleceğe dönük yaşar, geçmiş sonradan gelir; bugün hemen hemen hiç yaşanmaz, çünkü o, geçmişle gelecek arasında erimektedir. Hayat an’lardan değil, fakat diyalektiğin belirlediği süreçlerden oluşur. Gelecekse hem korku hem de umut içerir.
UMUT VE ÜTOPYA
Bloch tarihte, ütopya kavramını popülerleştiren ve onu felsefenin vazgeçilmez bir kavramı haline getiren ender düşünürlerden biridir. Engels 1880 yılında yazdığı “Ütopik sosyalizmden bilimsel sosyalizme” başlıklı ünlü kitapçığıyla, sosyalist saflarda tehlikeli bir hale gelen ütopist yaklaşımları eleştirmişti. O günün ütopik sosyalist düşünürleri, toplumların neden ve nasıl dönüştüklerini kavrayamıyor ve bu nedenle toplumsal dönüşümlerin ya aklın zaferiyle ya da halktan kopuk küçük kuvvetlerin olağanüstü eylemiyle gerçekleşeceğini sanıyorlardı. Ayrıca bu düşünürler, toplumsal yapı ile ekonomik gelişmenin birbiriyle olan kopmaz ilişkisini göremiyor ve buradan hareketle geleceğe dair olur olmaz fantastik tasarılar üretiyorlardı. Sosyalist saflardaki bu eğilimi eleştirmekle birlikte Engels eserinde, ütopyaların ve özellikle de ütopyacı düşünürlerin tarihte oynadıkları olumlu role dikkat çekmişti.
Engels’in ütopik sosyalistleri eleştirmesi nedeniyle sosyalist saflarda özellikle de 20. yüzyılın başlarından sonra ütopya kavramına mesafeli durulmaktaydı. Bloch bu mesafeyi ortadan kaldırmakla kalmamış ve hatta ütopya kavramının akademik dünyaya girmesini sağlayan öncü bir rol de oynamıştı. Bloch’a göre ütopya, “özne ile nesne arasındaki mesafenin ortadan kalktığı ve her ikisinin de bir potada eridiği an’dı.” Aslında ortadan kaldırılan özne ile nesnenin ayrılığı değil, fakat aralarındaki tek yanlı hakimiyet ilişkisidir.
Bütün hayatı boyunca ütopya kavramı üzerinde yoğunlaşan Bloch, tarihten bu yana ortaya çıkan ve mevcut verili düzenin temellerini sarsan bütün kitle eylemlerini ve özellikle de ortaçağın karanlığını yırtan Alman köylü isyanlarının ütopyacı bir karakter taşıdıklarını belirtiyordu. Thomas Müntzer üzerine yazdığı incelemesinde Bloch, köylü devriminin dini söylemelerinden dolayı küçümsenemeyeceğini ve ayrıca köylü isyanlarının dini bir kisve altında yürütülmesinin onların bir zaafı değil, fakat olumlu taraflarının olduğunu vurguluyordu, çünkü bu sayede öncü devrimciler, hem milyonlarca köylüyü devrimcileştirmişler hem de onları hakim sınıfların denetiminden kurtarmışlardı.
Mevcut olanı aşma çabası gösteren her hareketin, topluma sunduğu yeni toplum tasarısıyla ütopya diyarına ayak bastığını belirten Bloch, bu görüşleriyle sonraki yıllarda ortay çıkacak olan ütopya teorisyenlerini de kuvvetle etkilemişti. Hatta o, dinlerin bağrındaki ütopyacılığı “keşfederek”, sadece Paul Tillich, Martin Buber gibi ünlü dini-sosyalist düşünürleri etkilemekle kalmadı, aynı zamanda 1970’li yıllarda Güney Amerika’da boy verecek olan özgürlük teolojisinin de temellerini atmıştı.
ÜTOPYANIN DÜŞÜNCEDEKİ KÖKENİ
Bloch’a göre insanoğlu mevcut sorunlarına yoğunlaşırken, düşünsel anlamda bir artı-değer üretir. Bu insanoğlunun geleceğe dair tasarılarından başka bir şey değildir. Kitle hareketlerinin aşırılıkları olarak görülen devrimci eylemler ve tasarıların kökeni işte bu düşünsel artı-değerlerdir. Marks ve Engels de yazışmalarında devrimler dönemindeki mevcut durumu kat be kat aşan kitle pratiklerinin nedenleri üzerine kafa yormuşlardı. Bloch bunun kaynağını insan düşüncesinin ütopik yanında görür. Ütopyanın diyalektik karakteri, onun kendisini her türden aşma pratiğinden uzak tutmasına ve sürekli, henüz gerçekleşmemiş olanın, ama olasılıklar dahilinde olanın mekanını gasp etmesine neden olur. Bugün bizim, içinde bulunduğumuz toplumsal şartlar göz önüne alındığında gerçeklerden kaçışın bir ifadesi olmayan ütopyaya daha fazla ihtiyaç duyduğumuz çok açık. Ütopya sadece fantazya dünyası değildir, aynı zamanda sınırları zorlamak, düşünceyi kanatlandırmak, yaratıcılıkları teşvik etmek ve yeni imkan ve yöntemler keşfetmektir. Tabii ki en önemlisi de kitlelerin uğruna savaşacakları yeni dünyaları umut etmelerini sağlamaktır. Ernst Bloch herkese nasip olmayan uzun ve çalkantılı bir yaşam sürdü. Kapitalizmin 19. yüzyıldaki en azgın gelişme dönemlerinden tutun da onun çürümeye yüz tuttuğu 50?li ve 60’lı yıllara kadarki bütün bu sürece bizzat tanıklı yapmıştı. Kapitalizme ve onun çürüyen yüzü olan emperyalizme karşı etkin bir mücadele yürüttü. Birinci Dünya Savaşı patlak verince askere gitmeyerek, ona tutum aldı; Hitler yükselirken onun yarattığı tehlikeye dikkat çekti; 2. Dünya Savaşı’na karşı dünya çapında yürütülen aktif mücadeleye etkin bir şekilde katıldı, sonradan ABD’nin Vietnam savaşına karşı çıkanların da başında bulundu. Ama o aynı zamanda sosyalist yaşamın ve sosyalist düşüncenin tekdüzeleşmesine, tek boyutlu hale getirilmesine ve özellikle de sosyalist düşünceden fantezi ve düş gücünü dışlayan ve aykırı düşünceyi yasaklayan tutumlara karşı şiddetle karşı çıkmıştı.
Bloch, Hitler’in iktidara gelmesiyle başarısızlığa uğrayan SPD ve KPD’yi en çok düş gücünden ve yaratıcılıktan uzak bulmaktan dolayı eleştirmekteydi. Aynı eleştirilerini bir kez de Doğu Alman Cumhuriyeti’nde yapacaktı. Ama yaptığı eleştirileri her defasında onun vatanını kaybetmesine neden olacaktı. O, Umut İlkesi’nin önsözüne boşuna Lenin’in düş gücüne, resmi söylemin dışına çıkan ve yaratıcı düşüncelere önem veren sözlerini almamıştır.
Bloch’un düşünceleri ki bunlar kısmen spekülatif yanlar taşırlar, çok önemlidir ve herkes tarafından bilinmelidirler, ama onun hayatı da bilinmelidir, çünkü onun hayatı herkes için derin dersler içerir. Ama sanırız en önemli dersse şudur: Saflarındaki entelektüel ve aydın birikimiyle kavga eden, onların aykırı fikir ve düşüncelerine tahammül edemeyen, farklılıkların giderilmesini zaman sürecine bırakmayan ve onları, sonuçta herkesin devrimci ve ahlaklı kalmak için ihtiyaç duydukları toplumsal kavgadan dışlayan partiler, akımlar, devletler ve iktidarlar bu tutumlarıyla en çok kendi varlık zeminlerini tahrip etmektedirler. “Umut İlkesi”nin Türk okuruna kazandırılması önemli bir başarıdır. Ancak bunun açığa vurduğu bir zaafta meydandadır. Devrimci kesimlerin felsefeye ve özellikle de devrimci teoriye büyük ihtiyaçları vardır. Felsefe ve teoriye yeni açılımlar getiren ürünlere ilgisiz davranmak, bunları görmemek ya da keşfetmemek büyük bir gaflettir. Ne yazık ki bu türden önemli eserlerin büyük bir kısmı neo-liberal sol çevreler tarafından yayımlanmaktadır. Bu da bizim acımazdan bir başka önemli derstir.
Yaşamı ve eserleri
1885 yılında Almanya?nın bir işçi kenti olan Ludwigshafen’de orta halli bir Yahudi ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Ernst Simon Bloch, yaşamının ilk yıllarında işçi sınıfı davasıyla tanışma olanağına kavuştu. Liseden sonra Münih Üniversitesi’nde felsefe, müzik, fizik ve Alman dili ve edebiyatı okuyan Bloch, bu sayede herkese nasip olmayan bir birikim de edinmişti. O öğrenimini gördüğü disiplinler sayesinde hem doğa bilimlerinde hem de sosyal bilimlerde derinleşme olanağı bulmuştu. Doktora tezinin konusu ise “Bilgi Teorisi”dir ki bu sayede hem özne-nesne ilişkisinde derinleşmiş hem de pratiğin ve umudun toplumsal dönüşümdeki devrimci rolünü keşfederek, antropolojik felsefesinin teorik zeminini inşa etmişti. Birinci Dünya Savaşı’nda sosyalizmle tanışan Bloch aynı zamanda bir barışseverdir ve askere alınmamak için İsviçre’ye göç etmişti. Orada araştırmalarını derinleştiren Bloch, aynı zamanda Avrupa’nın ünlü aydınlarıyla da tanışma olanağı bulmuştu. Sigmund Freud, Georg Lukacs ve Max Weber gibi aydınlarla dostluklar kurmuştu. 1918 yılında, sonradan Umut İlkesi’nin temel tezlerini oluşturacak olan Ütopya’nın Tini başlıklı çalışması yayımlanınca kitap, hızla birkaç baskı yapmış ve genç bilim adamına ün ve şöhret kazandırmıştı. Ardından Bloch, Weimar Cumhuriyeti döneminde Almanya’ya geri dönmüş; Almanya Komünist Partisi’ne üye olmuş ve ilk yazılarını gazeteci olarak kaleme almıştı. Bu dönemde Theodor Adorno, Walter Benjamin, Bertolt Brecht, Otto Klemperer gibi dönemin ünlü aydınlarıyla kader arkadaşlıkları kurmuştu. 1924 yılında, Hitler henüz tehlikeli değilken, onun Almanya ve dünya açısından yarattığı tehlikeye dikkat çeken “Hitler’in Şiddeti” başlıklı önemli yazısını kaleme almıştı.
Hitler’in yükselişini inceleyen Bloch, komünist saflarda tartışma yaratacak olan “tarih ve vatan” yazılarını kaleme almıştı. Bu yazılarda Bloch, komünistlerin de “führer” kavramını, dini ve ulusal sembolleri ve hatta mitolojik simgelerden biri olan “3. Reich” kavramını kullanmaları gerektiğini belirtmişti. Ekim Devrimi’ni daha başından itibaren destekleyen Bloch, hem teoride Leninist bir tutum almış hem de siyaseten 30?lu yılların zorlu döneminde Stalin’e arka çıkmıştı. Savaştan önce Avrupa’nın birçok ülkesinde yaşamak zorunda kalan Bloch, artık daha fazla Avrupa’da barınamayınca 1939 yılında ABD’ye göç etmişti. 1948 yılına kadar Amerikan üniversitelerinde ders veren Bloch, bu arada önceki yazılarını geniştirerek bunları kitaplaştırmıştı. Umut İlkesi başlıklı başyapıtı da bu kapsamda 3 cilt olarak yayımlanmıştı. Nitekim Doğu Alman Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte 1948 yılında Leipzig’e gelmiş ve üniversitede profesör olarak felsefe dersleri vermeye başlamıştı. 1955 yılında Doğu Almanya’nın en yüksek devlet nişanıyla onurlandırılan Bloch, Bilimler Akademisi’nin da saygın bir üyesi olmuştu. Ne var ki 1953 yılından itibaren aykırı görüşleri nedeniyle şimşekleri üzerine çekmişti. En son 1956 yılında Macaristan’daki işçi ayaklanmalarının bastırılması üzerine eleştirel görüşlerini açıktan ifade eden yazılar kaleme almıştı. Verdiği dersler büyük ilgi görüyor, görüşleri birçok aydın ve sanatçı üzerinde etkili oluyordu; o, Doğu Alman sosyalist muhalefetinin filozofu olarak tanınıyordu. Bunun üzerine parti kararıyla önce dersleri iptal edilir, ardından da zorunlu olarak emekliliğe sevk edilir. Ancak o, görüşlerini açıklamaktan çekinmedi. 1961 yılında Batı Avrupa’ya yaptığı bir seyahat sırasında Berlin duvarının inşa edilmesini öğrenince, bunu protesto etmiş ve sonra da Doğu Almanya’ya dönmekten vazgeçmişti. Tanınmış olması nedeniyle Tübingen Üniversitesi ona kapılarını açmıştı. Almanya’nın birçok kentinde konferanslar veren Bloch, 1968 gençlik hareketine yönelik eleştirileri olmakla birlikte onun üzerinde etkili olan yaşlı aydınların da başında gelmektedir. Öğrenci lideri Rudi Dutschke ile yakın bir dostluk kurmuş ve onu felsefesinin devamcısı olarak görmüştü.
Ancak Dutschke, gerici basının da kışkırtmasıyla 1971 yılında bir silahlı saldırı sonucu öldürülecektir. 1977 yılında Almanya, son yüzyılın gördüğü en seçkin aydınlarından birini kaybetmişti. Cenazesi binlerce öğrencinin eşliğinde mezara taşınmıştı.
Bazı önemli eserleri:
-Ütopyanın Tini (1918)
-Devrimin Teologu olarak Thomas Müntzer (1921)
-Özgürlük ve Düzen (1947)
-İzler (1930)
-Bu Çağın Mirası (1935)
-Ibn-i Sina ve Aristotelisçi Sol (1949)
-Umut İlkesi I-III (1954-59)
-Doğal Hukuk ve İnsan Onuru (1961)
-Hıristiyanlıktaki Ateizm (1968)
-Materyalizm Sorunu, Tarihi ve Özü (1972)
KİTABIN KÜNYESİ
Umut İlkesi – Cilt: 2
Ernst Bloch
Çeviri: Tanıl Bora
İletişim Yayınevi / Politika Dizisi
İstanbul, 2012, 1. Basım
811 sayfa
İÇİNDEKİLER
ÇEVİRMENİN NOTU / T ANIL B ORA 11 38 DAHA İYİ BİR DÜNYAYI RESMEDEN BİNALAR, MİMARÎ ÜTOPYALAR 13
I. ESKİ İNŞA SANATININ FİGÜRLERİ / Pencereden bakış 14 ? Pompei duvarındaki düşler 15 ? Şenlik tezyinatı ve barok sahne inşaatları 16 ? Masalda arzu mimarîsi 22 ? Resimde arzu mimarîsi 25 ? İnşaat loncaları veya tatbikattaki mimarî ütopya 31 ?
Mısır veya ölüm kristali ütopyası, Gotik veyayaşam ağacı ütopyası 40
? Eski inşa sanatında rehber mekânların başka ve tekil örnekleri 45
II. BOŞ MEKÂNIN İNŞASI / Yenievlervesahiciaçıkhk54
? Şehir planları, ideal şehirler ve tekrar sahici “berraklık: Bereketin kristale nüfuzu 59
39 ELDORADO VE EDEN, COĞRAFİ ÜTOPYALAR 69
İlk ışıklar 69 ? İcat etmek ve keşfetmek: Coğrafî umudun karakteri 70 ? Tekrar masallar, Altın Post ve Gral 76 ? Phaik adası,feci Atlantik, dünyevî cennetinyeri 81 ? St. Brendan?ın denizyolculuğu, rahip-kraljohannes?in imparatorluğu; Amerikan, Asya cenneti 88 ?
Kolomb Orinoko deltasında;dünyanın kubbesi 100 ? Güney ülkesi ve Thule ütopyası 106 ? Başkayıldızlarda daha iyi meskenler; hic Rhodus !!!? Kopemik bağlantısı, Baader?in ?merkezdünya?sı 115 ? Coğrafyanın ayıklığa doğru uzatma hattı;yeryüzünün zemini, emekle dolayımlanmış 120
40 RESİMDE, OPERADA, ŞİİRDE TASVİR EDİLEN ARZU MANZARASI
Hareketli el 126 ? Çiçek ve hah 126 ? İnsandan ölü-doğa 127 ? Gemilerle Kitera?ya 128* Van Eyck?te, Leonardo?da, Rembrandt?ta perspektif ve geniş ufuk 130* Şiirde ölü-doğa, Kitera ve geniş perspektif: Heinse, Gül romam,Jean Paul 134 ? Estetikteperspektifin arzu manzarası; maddelerin derinlik ve umut boyutunun ölçüsüne görederecesi 141 ? Pazargününden “kalanın ressamları, Seurat, Cezanne, Gauguin;Giotto?nun destan ülkesi 147 ? Şiirde destan ülkesi: Dante?nin Paradiso?sunda semavi gül, Faust?un gökyüzünde aşkınyüksek dağlar 156* Şatafat, Opera?da cennet ve oratoryo 164
? Müziğin ruhunun iç mekâna ve sınırsıza teması: Kleist?in ideal manzarası; Sistineli Meryem 173
41 SUB SPECIE AETERNITATIS VE SÜREÇTE ARZU MANZARASI VE BİLGELİK
Ölçüyü arayış 177 ? Aslî maddede veyasada ?Aslolan? 179 ? Kant ve akledilebilir ülke; Platon, Eros ve dünya piramidi 182« Bruno ve sonsuz sanat eseri;Spinoza ve kristal olarak dünya 188 ? Augustin ve hedefin tarihi; Leibniz ve aydınlanma süreci olarak dünya 195* Nöbetteki kavram veya ödev olarak ?Aslolan? 206 ? İki istek belirten önerme: Öğretilebilir erdem, kategorik emir210 ? Anaksimander?in önermesi veya aynıya kesilen dünya 219 ? Derinlikteki hafiflik, ışık- varlığın neşesi 225
42 SEKİZ SAATLİK İŞGÜNÜ, BARIŞ İÇİNDE DÜNYA, SERBEST ZAMAN VE ACELESİZLİK
Açlığın kamçısı 232 ? Burjuvazinin koruganlanndan 234 ? Hayırseverlikle dört koldan teskin 238 ? Burjuvapasifizmi ve barış 241 ? Teknik olgunluk, devlet kapitalizmi ve devlet sosyalizmi; Ekim Devrimi 245 ? Serbest zamanınyanılsamaları: İş için idman 254
? Serbest zamanın baki kalan daha eski biçimleri, bozulmuş ama ümitsiz de değil: hobi, halk şenliği, amfiteatr 257 ? Serbest zamanın çevresi: Ütopik Buen Retiro ve Pastoral 265 ? Vazgeçilmez, ancakyan yarıya araştırılmış hedef olarak serbest zaman 271
BEŞİNCİ BÖLÜM (Kimlik)
İFÂ ÂNININ ARZU İMGELERİ (AHLÂK, MÜZİK, ÖLÜM İMGELERİ, DİN, ŞARK ÜLKESİ DOĞA, EN YÜKSEK İYİ)
43 KENDİSİNE KARŞI DÜRÜST OLMADAN 281
44 EV VE OKUL GÖSTERİR YOLU 282
45 KENDİNİN YÖN VERİCİ İMGELERİ, İNSANA BENZER OLMAK İÇİN 285
46 TEHLİKELİ VE MUTLU YAŞAMIN YOL GÖSTERİCİ LEVHALARI 289
Ne çok şey açık daha 289 ? Fazla sıkı giyinmiş 290 ? Vahşi, pervasız av 291 ? Fransız mutluluğu ve sevinç 292 ? Mutluluk macerası 294
47 İRADE ZAMANLARININ VE TEMÂŞÂNIN, YALNIZLIĞIN VE DOSTLUĞUN, BİREYİN
VE CEMAATİN YOL GÖSTERİCİ LEVHALARI 295
Düzgün bir insan 295 ? Fabius veya müteredditfail 296 ? Sorel,
Makyavel veya eyleme geçecek güç vefeleğin çemberi 298 ? Kopuş sorunu, yol ayrımındaki Herkül, Dionisos-Apollon 305 ? Vita activa,
Vita contemplativa veya seçilmiş iyi yanın dünyası 311 ? Yalnızlık ile dostluğun çifte ışığı 317 ? Birey ve kolektifin ikili ışığı 326 ?
Biraradalık tarafından ?kurtarılan birey 331
48 GENÇ GOETHE, FERAGAT ETMEYİŞ, ARİEL 335
Tahrip arzusu 335 ? Wertherce mutluluk ve acı 336 ? Talep,
Prometheus, llk-Tasso 338 ? Yüceliğinyönelimi, Faust gotiği ve dönüşüm 343 ? Ariel ve şairfantezisi 349 ? Demonik olan ve “kendi kendini anlatan alegorik-sembolik “kapalılık 354 ? Yalnız hasreti bilen: Mignon 358 ? Yeteneklerimizin ön duyguları olarak arzular 363
49 SINIRI AŞMANIN YOL GÖSTERİCİ FİGÜRLERİ; FAUST VE İFÂ ANI İÇİN İDDİALAŞMAK 366
Islak olmayan saman 367 ? Lavta çalmak ve bardakları boşaltmak 368 ? Don Giovanni, bütün kadınlar ve düğün371 ? Faust, makrokozmos, Eğleşsene, ne güzelsin 380 ? Faust, Hegel?in fenomenolojisi ve hadise 386 ? Odysseus Ithaka?da ölmedi, gayrı meskün dünyaya gidiyordu yalnızca 393 ? Hamlet, mühürlü irade; Prospero, sebepsiz sevinç 398
50 SOYUT VE DOLAYLI SINIR İHLALİNİN
YOL GÖSTERİCİ LEVHALARI, DON QUIJOTE VE FAUST ÖRNEĞİNDE
Mayalanan irade 406 ? Don Quijote?un hazin sureti ve altın illüzyonu 408 ? Akraba şeyler: Antonio karşısında Tasso?nun haklılığı ve haksızlığı 426 ? Ses katmanında şeytanî-Prometheci olan 429
51 MÜZİKTE ?ÖTESİNE GEÇMEK? VE EN YOĞUN İNSAN DÜNYASI
Körlerin saadeti 434 ? Peri kızı Syrinx 434 ? Tuhafkahraman veperi kızı: Symphoniefantastique 436 ? İnsanî ifade, müzikten ayrılamayan 438 ? Kanon veyasalar dünyası olarak müzik;küreler âhengi, daha İnsanî kılavuzyıldızlar 448 ? Ses ressamlığı, tekrar doğanın eseri, müziğin yoğunluk ve ahlâkı 460 ? İçi boş alan; sonatların vefüglerin öznesi 470 ? Cenaze marşı, Requiem, ölümün ardından resmi geçit 480 ? Marseillaise ve Fidelio?daki an 485
52 KENDİLİK VE MEZAR LAMBASI VEYA EN KUVVETLİ GAYRI-ÜTOPYAYA:
ÖLÜME KARŞI UMUT İMGELERİ
I. GİRİŞ/ Ölmekten konuşmamak 489 *Bu dünyada artık sabahı kalmamış gecenin ütopyaları 490
II. ÖLÜM VE ZAFERE DAİR DİNSEL KONTRPUANLAR / Ölüm hakkında sırf iyi şeyler 495 ? Gölgeler ve Yunan alaca “karanlığı 497 ? Geri dönüşün onaylanması; Orfeusçu çember 499 ? Ruhun iksirleri ve semaya gnostik seyahat 503 ? Mezarda Mısır seması 510 ? İncil?de diriliş ve kıyamet 514
? Muhammed?in seması, etin gücü, sihirli bahçe 524 ? Saf sükûnet semadan kurtuluşu da arar, arzu imgesi Nirvana 527
III. AYDINLANMIŞ VE ROMANTİK ÖTENAZİLER / Kuvvetli zihin olarak serbest zihin 534 ? Terse dönmüş veyeni
yakılmış meşaleyle delikanlı 535 ? Evrende çözülme, doğaya öldürücü dönüş 540 ? Buzul, toprak ana ve dünya tini 545
IV. BAŞKA SEKÜLERLEŞTİRİLMİŞ KARŞI HAMLELER, NİHİLİZM, İNSANLIĞIN EVİ / Hâlâ hiçliği boyamak 550 ? Ödünç bir imanın dört işareti 551 ? Mecazi ölümsüzlük: eserde 556 ? Trajedinin kalemi olarak ölüm 562 ? Sosyalist bilinçte ölüm hiçliğinin kayboluşu 568
V. YAŞAM SEVİNCİ VE HER BİR ŞEYDE FRAGMAN / Ölümearaştırmaseyahati574 ‘Var-Olmamaanı; ölümegiden dünya dişilik 575
53 DİNSEL SIRRA, ASTRAL MİTOSA, HURUCA İNSANİ DAHLİN ARTMASI; ATEİZM VE KRALLIK ÜTOPYASI 581
I. GİRİŞ/ lyiellerde582 ‘Tekrardelilik,gizlipatika583 ‘Reisve büyücü;her dinin kurucuları olur 588 ? Dinsel Humanum?da da, huşu uyandırıcı olan 594
II. KURUCULAR, MÜJDELER VE CUR DEUS HOMO/ Yabancı öğretmen: Kadmos 606 ? Cezbe halindeki selâmetin şarkısı: Orfeus 606 ? Apolloncu tanrıların ve onların maiyetinin şairleri: Homeros ve Hesiod;Romalı devlet tanrıları 608 ? Prometeus?a olan çiçek açmamış inanç ve trajik ayin: Aesyklos 617 ?
Astral mitosun balık-adamı ve ay kâtibi: Oannes, Hermes Trismegitos- Thot 622 ? Dünyevi-semavi dengenin ve dünyanın görünmez ritminin (Tao) müjdesi: Konfüçyüs, Laotse 628 ? Müjdenin birparçası olan kurucu: Musa, onun huruç tanrısı 639 ? Musa veya dinde ütopyanın, ütopyada dinin bilinci 645 ? Savaşçının kendini adayışı, yıldızların ışığıyla karışık: Zerdüşt, Mani 653 ? Akozmos?la sınırlı, Nirvana?yla bağlantılı, selâmete erdiren kendini adayış: Buda 662 ? Musa?nın ve Huruç?un ruhunu taşıyan, onun müjdesiyle örtüşen kurucular: İsa,
Kıyamet, Krallık 669 ? İsa ve Baba;halaskâr olarak cennetteki yılan; üç dilek gizemleri: yeniden diriliş, semaya seyahat, geri dönüş 681? Fanatizm ve Allahın iradesine teslimiyet: Muhammed 692
II. SAHİCİ DÜNYA-DIŞILIK OLARAK YERYÜZÜNÜN ÇEKİRDEĞİ / Mevcutbulunmayan ?Ne lçin??inyolu 696 ? Değiştirilemez ve değiştirilebilir kader veya Kassandra ve İşaya 698 ? Bilinmeyen insanın ütopik olarak tözselleştirilen ideali olarak tann;Feuerbach, tekrar Cur deus homo 702 ? Ateizme rücu;tanrının içinde tahayyül edildiği ve ütopyalaştırıldığı mekân meselesi 711? Dinsel açıdan ?Eğleş hele?: Mistisizmde Anında?nın birliği 720 ? Mucize ve mucizevî olan;
Nike?nin ayağını bastığı nokta olarak an 726
54 ARZUNUN NİHAİ İÇERİĞİ VE EN YÜKSEK İYİ 736
Güdü ve gıda 736 ? Üç dilek ve en iyisi 737 ?En yüksek iyinin çeşitlemeleri olarak değer imgeleri;Cicero vefilozoflar 740 ? ?Eğleş hele? ve en yüksek iyi, dünya sürecinde bir yön gösterici imge sorunu 747 ? Yeniden itki ve gıda veya öznellik, malların, değerlerin ve en yüksek iyinin nesnelliği 751 ?En yüksek iyiyle alakalı salınma ve katılık (akşam rüzgârı, Buda heykeli, krallıkfigürü) 761 ?
Niteliklerin sayısı ve şifresi;doğada en yüksek iyinin anlamı 777
55 KARL MARX VE İNSANLIK; UMUDUN MADDESİ
Doğru mimar 785 ? ?İnsanı aşağılanmış, köleleştirilmiş, terk edilmiş, aşağılık bir varlık haline getiren bütün koşullan alaşağı etmek? 786 ? Sekülerleşme ve ayakları üzerine oturtma kuvveti 791 ? İleriye dönük düş, ayıklık, şevk ve bunların birliği 798 ? Kesinlik, tamamlanmamış dünya, vatan 804
ÇEVİRMENİN NOTU
Umut ilkesi?nin özgün metninde dipnot yoktur. Kitaptaki bütün dipnotlar, İngilizce çevirideki (The Principle of Hope, çevirenler Neville Plaice, Stephen Plaice ve Paul Knight, MIT Press, Cam-bridge-Massachusetts 1995) notlardan da yararlanılarak çevir¬men tarafından konmuştur.
Köşeli parantez içine alman ifadeler de çevirmenindir.
Eski ve Yeni Ahit metinleri, Kitabı Mukaddes Şirketi?nin ya-yımladığı Kitabı Mukaddes?in İstanbul 1991 basımından aktarıl-mıştır. Kuran?dan aktarılan metinler Salih Akdemir?in Son Çağrı Kur?an çevirisindendir (Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2004).
Müzik terimleriyle ilgili katkısı için Eser Öykü Dede?ye, Eski Yunancalar için Nilgün Toker?e, esrarengiz bazı kelimeleri çöz-mekteki yardımı için Haşan Fehmi Nemli?ye teşekkür ederim. Der-viş Aydın Akkoç?a titiz okuması için özel teşekkür borçluyum.
TANİL BORA