Sanatçının Değeri
Bazı arkadaşlar yakınıyorlar. Diyorlar ki, bugünkü toplum bize önem vermiyor. Biz sanat yapıyoruz ya, anlayan dinleyen yok. Biz kırk kişi biribirimizle gelin güvey oluyoruz. Büyük kitlelere ulaşamıyoruz. Onların da bize baktığı, aldırdığı yok. Üstelik de toplumda hor görülür bir halimiz var.
Bütün bunlar doğru.

Şöyle bir dönüp de ardımıza, tarihe bakacak olursak, çoğunluk, sanatçılar
toplumdaki hakim zümrelerle yakından ilgililer. Onların yanındalar. Onlar da
sanatçıya toplumdaki gereken değerini verirler. O günkü toplumlardaki
hakim kişilere karşı koymuş, başka yönlere gitmiş sanatçılar yok mu? Elbette
var. Sanatın namusu onların yüzü suyu hürmetine duruyor. Başlarına gelen
belanın da hesabı yok.

Bence güzel bir örnek var. Dadaloğlu örneği. Dadaloğlu, güneyde bir
aşirettendir. Bu aşiret padişaha isyan eder. Padişah Allahın gölgesi, büyük
güçtür. Aşiret isyan edince, dili, isyanın övücüsü Dadaloğlu olur.
O kutsal padişaha veryansın eder:

Aşağıdan iskan evi geliyor
Kötüler de koç yiğide gülüyor
Malım mülküm seyfi gözlüm kalıyor
Kahpe Osmanlılar size aman mı?

Der.
Daha da hışımlanır.

Hakkımızda devlet etmiş fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir

Bütün bunları, bu hışımı Dadaloğlunun diliyle aşiret söyler. Sırtını, içinde
bulunduğu aşirete dayamış Dadaloğlu söyler. Pir Sultan da öyle. Öteki bütün
karşı koymuş şairler de öyledir.

Yoksa kendi başına, tek başına, içinden kopup gelen karşı koymayla
Dadaloğlu padişaha karşı gelemez, yukarıdaki sözleri edemezdi.
Dadaloğlunun aşirette yeri büyüktü. Kozanoğlundan, öteki beylerden sonra
Dadalın sözü edilirdi aşirette.

Devrimize gelince, hele bizim toplumumuz gibi toplumlara gelince, iş
değişiyor. Bu toplumlar daha düzenini bulmuş toplumlar değillerdir. Hiçbir
şey asıl değerini bulmuş değildir. Yani değerleri değişme halindedir.
Bu toplumlar, hiçbir şeye doğru dürüst değer vermediği gibi, sanatçıya da
asıl değerini verip, yerine koyamaz. Bunu böylece bilmek, yerinmemek,
kırılmamak gerek.

Bizdeki aydınlar dediğimiz toplulukta değerler gelişip yerini bulmamışsa,
sanatçı hor görülüyorsa, gereken saygıyı görmüyorsa, ne yapmalı, oturup
ağlamalı mı? Bir düşünce geliyor akla, halka yönelmeli, diye. Halkın da
çoğu, bilmem ne kadar yüzdesi, okuryazar değil. Bir sanat eğitimi yok.
Büyük değişmeler yüzünden o halk ki, yüzyıllardan beri getirdiği sanat
geleneğini bile yitirmiştir. Sana mı bakacak?

Kaldık mı ortada dımdızlak, sipsivri? Kendi kendimize, kırk kişimizle bir
arada kaldık mı?

Durulmuş toplumlarda bile sanatçı artık yerini bulmuş, ne yapacağını, nasıl
karşı koyacağını öğrenmiş kişidir. Müstakil bir kişiliktedir. Söyleyeceği sözü,
toplumun kötülüklerine karşı koyma gücü vardır. Yani çok namuslu bir
kişidir.

Devrimizin sanatçılarını, bundan önceki sanat geleneğinden ayırmamız
gerekir. O namuslu sanatçıdan, küçülmeyenlerden söz ediyorum. Doğrunun,
güzelin, iyinin yanındadır. Yalnız kalsa da, yukarıdaki sözlerime aykırı gibi
gözükse de, değildir, sanatçı en geri toplumda bile yalnız kalmaz, kendisini
destekleyecek düşünce arkadaşları bulur, hak bildiği yolda gider.

Bugün sanatçının penceresi yalnız kendi sokağına açılmıyor. Bir dünya
düşüncesinde. Şimdi sırtını dayadığı yer de burası. Kendi toplumunda hor
görülse bile, sanatın hor görülmediğini biliyor. Değerini yerine koyuyor.
Denebilir ki, hiçbir yerden ilgi görmeyen sanatçı işini görebilir mi? Toplum
ne kadar bozulmuş olursa olsun, kendisini besleyecek kadar da olmasa,
sanatçı azıcık ilgi görür. Ya da gördüğünü sanır. Ama çoklarınca da hor
görülür. Saygı görmez.

Kendisine yaranmayan sanatçıyı hor görmek de bir kısımlarının ödevi.
Öyleyse sanatçı, bütün bunları bilerek, sanatının büyük ateşinde, dünyanın
yanı başında, öteki arkadaşlarıyla birlikte, hak bildiği yolda…

Yaşar Kemal
7.2.1960

Baldaki Tuz
Yapı Kredi Yayınları

Previous Story

Yaşar Kemal: Deveye Demişler ki…

Next Story

Yaşar Kemal: “Umutsuzluk geri kafalılıktan, düşünememekten doğar.”

Latest from Denemeler

Orwellvari Bir Cehennem – Ulus Baker

Çağımız, kitleler karşısında duyulan bir korku içinde. Bu korku bir taraftan devletçi bir mutlakçılığın imgelerini, öte yandan kamu vicdanının elektronik bir denetimini de birleştirmekten

İnsan ve Dans – Sevcan Atak

İnsan kendi bilincine vardıktan sonra kendini var etme ve öz savunma mekanizması olarak toplumsallığını oluşturmuştur. Bir yandan doğadan, doğanın bağrından geldiği için onu taklit
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ