Zombi Emek – Vampir Sermaye

piyasanın ucubeleriDavid McNailly özellikle 2008 ekonomik krizinin ardından zombi ve vampir hikâyelerindeki artışı gözlemleyerek girişmiş çalışmasına. Yazara göre ekonomik kriz sonrası yapılan betimlemelere de korku figürleri damgasını vurmuştu: Analistler zombi kapitalizminden, zombi iktidarından bahsetmeye başlamış, büyük yatırım bankaları “kokusu paraya benzeyen her şeye o kanlı ağzını doymak bilmemecesine dayayan koca bir vampir” olarak tanımlanmaya başlamıştı. Böyle bir dönemde kapitalist ilişkilerin ucubelikle ilişkilendirilerek yeniden tanımlanması günlük bir hadise hâline gelmişti.

Popüler kültür ürünü olduğu düşünüldüğünden olsa gerek, “alt türler” ile “iyi edebiyat” arasına bir mesafe konuldu senelerdir. Bir romanın polisiye, gerilim ya da korku türlerine ait olduğu öne sürüldüğünde okuyucuda nitelikle ilgili bir kuşku uyandırması oldu. Oysa böyle bir kuşkunun nesnel bir sebebi olduğu tartışmalı. Moretti, alt türlere dair bu önyargıyı: “Kitle edebiyatı, pek çok eleştirmenin –hâlâ- söylediğinin aksine, hepsi birbirine benzeyen ürünlerden oluşan anlamsız bir yığın değildir. Nice sürprizlere gebedir, üstelik sırf kendi içindeki anlamlardan dolayı değil, farklı türden eserlere düşürdüğü ışık sayesinde de” diyerek bertaraf eder mesela. Aynı zamanda bu türlerin de alttan alta hegemonya mücadelesinin sürdüğü alanlar olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Geçtiğimiz günlerde Dipnot Yayınları’ndan çıkan David McNally’nin Piyasanın Ucubeleri-Zombiler, Vampirler ve Küresel Kapitalizm adlı kitabı korku edebiyatı üzerinden kapitalizm, sömürgecilik ve küreselleşme tartışmalarını yürüterek literatüre önemli bir katkıda bulunuyor. Kitaba geçmeden önce ise birkaç hatırlatma yapmakta fayda var.

Ekonomik Kriz ve Ucubeler

Korku anlatıları, popüler kültürün önemli ögelerinden biri oldu, uzun yıllardır. Gotik edebiyatla birlikte tekinsiz ve doğaüstünün edebiyata sızışı, bir alt tür olarak korku edebiyatının ve daha sonrasında ise sinemasının önünü açtı. Özellikle ekonomik ve siyasal kriz dönemlerinde yükselişe geçen bu anlatıların hem egemenlerin hem de madunların korkularını bir potada erittiğini söyleyebiliriz. Egemenlerin korkusu tabi ki egemenliklerini yitirmek! Ezilenlerin korkusu ise istikrarsızlığın kendilerine daha fazla ölüm ve zulüm olarak geri dönmesi. Korku hikâyeleri çoğunlukla kargaşanın yaratacağı belirsizlik hâlinin yol açtığı çaresizliğe vurguyu önüne çıkarır. Söz konusu türe ait hikayeler bu anlamda ele alındığında muhafazakâr bir bakışı destekler gibi görünebilir. Ancak ötte yandan bu noktadan bir umudun da beslendiğini iddia edebiliriz.

David McNailly özellikle 2008 ekonomik krizinin ardından zombi ve vampir hikâyelerindeki artışı gözlemleyerek girişmiş çalışmasına. Yazara göre ekonomik kriz sonrası yapılan betimlemelere de korku figürleri damgasını vurmuştu: Analistler zombi kapitalizminden, zombi iktidarından bahsetmeye başlamış, büyük yatırım bankaları “kokusu paraya benzeyen her şeye o kanlı ağzını doymak bilmemecesine dayayan koca bir vampir” olarak tanımlanmaya başlamıştı. Böyle bir dönemde kapitalist ilişkilerin ucubelikle ilişkilendirilerek yeniden tanımlanması günlük bir hadise hâline gelmişti.

Modern Ucubelik

David McNally, kitabında analistlerden, ekonomistlere, edebiyatçılardan sinemacılara kadar pek çok kişinin ucubelere ilgisinin artışının tarihsel kökenlerine iniyor önce. Kapitalizmin egemen olma sürecinde ilkel birikime dayanarak yükselişinin emekçi kitlelere yansıması, sömürü ve baskının arttırılması olmuştu. Emekçinin sadece günlük hayatına, toplumsal ilişkilerine ve ruhsal varoluşuna değil bedensel bütünlüğüne de saldırılıyordu. Yazar bu noktada kapitalizmin doğduğu İngiltere’de, çit yasaları, kara yasa, aylaklık yasası vb. yasalarla günlük ve uzun süreli çalışmaya direnen yoksulların direncinin nasıl kırıldığını anlatıyor. 1700’lü yıllarda artan otopsi ve bedenin teşrihi uygulamalarıyla baskıcı yasalar arasındaki bağın Mary Shelley’in Frankenstein’ını nasıl ortaya çıkardığını öğreniyoruz kitaptan. Aynı zamanda Dickens ve Shakespeare’in ucube bedenler üzerine yazdıkları da tartışılıyor. Bedenin ıslahı ya da bedenin işgali anlamına da gelecek bu sürecin uç noktası ölü bedenlerin ekonomisinin ortaya çıkması. Anatomistlerin insan bedenini teşrih etme arzusuyla birlikte beden, sadece ücretli emeğin sonucu olarak değil, cansız olarak da metaya dönüştürülüyor. Bu dönüşümün doğrudan sonucu ise toprak, aile ve cemaat bütünlüğü parçalanmış yoksul kitlelerin bedenlerinin de parçalara ayrıldığı bir düzenin yaratılması.

Zombi Emek-Vampir Sermaye

Kitabın ikinci bölümünde McNally, 1800’lü yıllara gelindiğinde muzaffer burjuvazinin, toplumsal ve bireysel parçalama işlemini devam ettirdiğini, güvenlik politikaları, savaş ve sömürgecilikle iktidarını genişlettiğini ve bir vampir iştahıyla tüm dünyaya yayılışını anlatmış. Bu bölümde, Marx’ın metinlerinden yola çıkarak değer, meta fetişizmi, para ve emek kavramlarını “zombi emeği” ve “sermayenin ucube zorbalıkları”nı göz önünde bulundurarak değerlendiriyor yazar. 19. yüzyılın tespitlerinin geç kapitalizm döneminde de geçerliliğini koruduğunu ve fakat geç kapitalizmin de kendine özgü dinamikleri olduğunu unutmamız gerektiğini hatırlatıyor McNally.

Böyle bir hat, aynı zamanda gelişmekte olan ekonomiler ve sömürgelerde yaşananların kendine özgülüğünü ve vahşiliğini anlamakta da ön açıcı olmuş. McNally, Afrika’daki sömürge deneyimi ve sömürgecilik sonrası kapitalizminin günahlarını, eski – yeni cadılığı ve Afrika vampirlerini ele alarak açığa çıkarıyor. İnsan kaçakçılığı, kan ve organ ticareti, yoksul bedenlerin bir meta olarak dolaşıma sokulması Afrika geç kapitalizminin gerçeklikleri. Ezenlere ve beden politikalarına karşı Afrika’nın büyük kentlerindeki yoksul ayaklanmalarının yaygınlaşması, Afrika edebiyatının beslendiği önemli alanlardan biri hâline geldi. Bu noktada McNally, Ben Okri’nin eserlerini inceleyerek “hayatta kalabilmek için bedensel güçlerini, bizzat yaşamsal enerjilerini satmaya zorlanan insanların biçare gerçekliğinin” yansıtılmasını masaya yatırıyor.

Kitabın nihai amacı, korku hikâyelerinin eleştirel okumasını tarihsel bir perspektifle ele almanın olanaklarını yaratmak. David McNally’nin bu anlamda başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Beden politikalarının sadece zor ve iktidar teknolojileri yoluyla dolaşıma sokulduğuna dair vurgunun ise çalışmanın eksik halkası olduğunu vurgulayalım: Beden politikaları aynı zamanda ideolojik süreçlerin de dolayımından geçiyor çünkü. Bu eksikliğe rağmen kitabın sonuç bölümündeki ikaz bile kitabı okumak için yeterli bir neden yaratıyor: “Şayet vampirler bizi ele geçirip uysal hizmetkârlara dönüştürebilecek korkunç varlıklarsa, zombiler de çoktandır ölü olabileceğimiz, yabancı güçlerin güçsüz temsilcileri olabileceğimiz konusunda bizi uyararak, lanetli benlik imgemizi temsil eder… Zombi imgesinde, kapitalist toplumun gerçekten de bir yaşayan ölüler gecesi olduğuna ilişkin rahatsız edci bir korku saklıdır”.

Doğuş Sarpkaya
30 Mart 2016 http://kitapeki.com/

Kitabın Künyesi
Piyasanın Ucubeleri – Zombiler, Vampirler ve Küresel Kapitalizm
Yazar: David McNally
Çeviri: İdil Çetin
Yayınevi: Dipnot Yayınları
Baskı Yılı: 2015
Sayfa Sayısı: 393

Doğuş Sarpkaya
1980 İzmir doğumlu edebiyat eleştirmenidir. Lisans eğitimini Ankara Üniversitesi DTCF Antropoloji bölümünde, yüksek lisans eğitimini Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yetişkin Eğitimi anabilim dalında tamamlamıştır. İlk yayınlandığı dönemlerde meraklı bir okuyucusu olduğu BirGün Kitap Eki’nde önce yazar nihayetinde ise editör olmuştur. Aynı zamanda Ayrıntı Dergi yayın kurulu üyesidir. Yazıları Karşı Düşler, Refleks, Lacivert, İzafi, 14 Şubat Dünyanın Öyküsü, Redaksiyon, Ayrıntı gibi dergilerde yayımlanmıştır. Ankara’da yaşamaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir