Cezasızlık: Engelli Bireylere Yönelik Sessiz Bir Cezalandırma Biçimi – Bölüm 2
Türkiye’de cezasızlık çoğunlukla siyasi davalar, kadın cinayetleri veya iş cinayetleri bağlamında tartışılır. Ancak engellilik alanında yaşanan hak ihlallerinde de cezasızlığın derin ve yıkıcı bir işlevi vardır. Bir engelli çocuğun bakım merkezinde şiddete uğraması, engelli bireyin kamusal alanda ayrımcılığa maruz kalması, işyerinde mobbing ya da eğitimde dışlanma… Bu durumlarda cezalandırmanın gerçekleşmemesi yalnızca failin korunması değil, aynı zamanda mağdurun sessizce cezalandırılması anlamına gelir.
İkinci Travma: Adaletin Yokluğu
Psikanalitik literatür, travmanın yalnızca olayın kendisiyle sınırlı olmadığını, olayın nasıl karşılandığıyla da ilgili olduğunu vurgular. Winnicott’un (1965) “nesnenin yokluğu” kavramıyla açıkladığı gibi, bireyin ihtiyaç duyduğu toplumsal yanıt verilmediğinde yaralanma katmerlenir.
Engelli bireyler söz konusu olduğunda bu durum sıkça karşımıza çıkar. Örneğin, 2022’de Aksaray’daki özel bakım merkezinde engelli çocuklara yönelik şiddet görüntüleri ortaya çıktığında kamuoyu büyük tepki göstermiş, ancak süreç kısa sürede gündemden düşmüştür. Failin ve kurumun ciddi bir yaptırımla karşılaşmaması, aileler için “ikinci travma”ya dönüşmüştür.
Cezasızlık = Değersizleştirme
Psikodinamik açıdan cezasızlık, mağdura “senin başına gelen şey önemli değil” mesajı gönderir. Bu, engelli bireyler açısından zaten var olan “ötekileştirme”yi daha da derinleştirir. Toplumun kolektif bilinçdışında “engellinin hayatı daha az değerli” inancı pekişir.
Soma maden faciası (2014) sonrasında engelli kalan işçilerin, iş güvencesi ve sağlık hakları konusunda maruz kaldığı ihlallerin görmezden gelinmesi de bu değersizleştirmenin örneklerinden biridir. Cezasızlık, mağduru sessizce cezalandırır; fail korunurken engelli birey, hem hak kaybı hem de toplumsal aşağılanma yaşar.
Toplumsal Öğrenilmiş Çaresizlik
Seligman’ın (1975) “öğrenilmiş çaresizlik” kavramı burada yol göstericidir. Bir toplumda cezasızlık kültürü egemen olduğunda, bireyler hak arama yollarının anlamsız olduğuna inanmaya başlar. Engelli bireyler ve aileleri, yaşanan her davada benzer bir tabloyla karşılaşır: uzun süren yargılamalar, düşük cezalar, bazen de tamamen düşen dosyalar… Bu tekrar, mağdurlarda “adalet aramak boşuna” duygusunu pekiştirir.
Örneğin, otobüslerde, işyerlerinde ya da okullarda engelli bireylere yönelik şiddet videoları sıkça sosyal medyada gündem olur; ancak çoğu zaman cezalar ya ertelenir ya da caydırıcılıktan uzak kalır. Bu cezasızlık, failin değil, mağdurun cezalandırılmasıdır.
Bastırılanın Dönüşü: Toplumsal Bellek
Freud’un (1920) “tekrar zorlantısı” kavramı, cezasızlığın toplumsal boyutunu açıklamaya yardımcı olur. Bastırılan suçlar toplumsal bellekte dolaşmaya devam eder. Engellilere yönelik cezasız kalan ihlaller, kolektif bilinçdışında “görülmemiş” olsa da güvensizlik ve öfke olarak geri döner. Bu nedenle cezasızlık yalnızca mağduru değil, tüm toplumu cezalandırır.
Sonuç: Adalet Erişilebilir Olmalı
Engellilik bağlamında cezasızlık, hem bireysel hem toplumsal düzeyde derin yaralar açar. Fail korunurken mağdur, sessizce cezalandırılır. Bu nedenle cezasızlıkla mücadele, yalnızca hukuk devleti meselesi değil, aynı zamanda hak temelli kapsayıcılık ve toplumsal ruh sağlığı meselesidir.
Adalet, herkes için erişilebilir olmadığında, hiç kimse için güvence altında değildir.
Kaynakça (Seçili)
- Freud, S. (1920). Beyond the Pleasure Principle.
- Winnicott, D. W. (1965). The Maturational Processes and the Facilitating Environment.
- Seligman, M. (1975). Helplessness: On Depression, Development, and Death.
- Goodley, D. (2017). Disability Studies: An Interdisciplinary Introduction.
- Türkiye’de bakım merkezlerinde şiddet ve engellilik hak ihlalleri üzerine: Engelli Hakları İzleme Raporları (İstanbul Bilgi Üniversitesi STK Çalışmaları, 2021–2023).


