Otizmin Gözünden “Gölge Yansıtma” ve Normalin Sınırları

Engelli Bireyin Dersi: Düşmanlık, Kendi İçimizdeki Anlaşılmayan Kaostur

Yazar: Âkil Bîçare (Ne Zaman Ki Birini Yargılarsın, Bil Ki Kendi Ruhunun Karanlığını Görmüşsündür.)


Aziz İnsanlar, Ey Farklılığı Yaşayanlar ve Onu Yargılayanlar!

“sağlamcı” (ableist) toplum, farklı bireye karşı yürüttüğü günlük bir savaş vrdır ne kadar farkındasınız !!!

I. Gölgenin Yansıtılması: “Uyumsuzluk” Neden Kötülük İlan Edilir?

Jung’a göre, politik grupların yaptığı en doğal şey, kendi kabul etmedikleri kusurları karşı gruba yüklemektir (Gölge Yansıtma).

  1. Engelli Beden = Batı’nın Gölgesi sağlamcı toplum, kontrolsüzlüğü, duygusal yoğunluğu, ritüel dışı davranışları ve yavaşlığı bastırmıştır (eril bilinç). Bu bastırılmış özellikler, sistemin gözünde **”karanlık” ve “istenmeyen”**dir.
    • Yansıma: Otizmli bireyin kontrolsüz stimming hareketleri, ani duyusal tepkileri veya sosyal normlara uymayan iletişim ritimleri, toplumun kendi bastırılmış içgüdüsel kaosunun yansımasıdır. Toplum, bu davranışları görünce “Eyvah! Kötülük/hastalık/problem orada!” der ve hızla yargılayarak kendi düzenini korur. Oysa yargıladığı şey, kendi içinde taşıdığı ve bastırdığı o kontrolsüz enerjidir.
  2. Sağlamcılığın Kibri: Toplumun, otizmli bireyin farklılığını bir kusur olarak görmesi, tıpkı politik arenada “tek doğru yol biziz” demeleri gibi, “Kozmik Kibir”dir. Sağlamcı zihin, “Benim normal algım, tek geçerli hakikattir!” diyerek, farklı biliş biçimlerini (otistik zihin) “hatalı,” “eksik” veya “düzeltilmesi gereken” olarak damgalar.

II. Literalizm Tuzağı: İletişimin Kuruması

Jung, kutsal metinlerin sembolik anlamının yitirilip harfiyen okunmasının (literalizm) ruhu kuruttuğunu söyler. Bu durum, sosyal iletişimde kendini gösterir:

  1. Sosyal Literalizm: Otizmli bireylerin iletişimde mecazları, sosyal imaları ve metaforları anlamakta zorlanması veya dünyayı aşırı somut algılaması, aslında Jung’un eleştirdiği “literalizm”in” tam tersine, doğal bir zeminini oluşturur.
  2. Nörotipik Literalizm: Asıl sorun, nörotipik toplumun, empatiyi, duygusal yakınlığı ve farklı ritimleri sembolik olarak okuyamamasıdır. Toplum, sadece “göz teması,” “hızlı yanıt” ve “sosyal maske” gibi harfi harfine (literal) davranışları talep eder. Bu katı literalizm, otantik iletişim kurma yeteneğini öldürür. Sonuç: Toplum, farklılığın dilini kaybettiği için, onu hastalık ilan eder.

III. Kurtuluş: Sınırsız İnsanlık ve Tevazu

otistik bireyin topluma verebileceği en büyük ders :

  1. Sınırların Aşılması: Gölge Yansıtma ve Kozmik Kibir zihniyetinden kurtulmak, kendi gölgeni (kendi kontrolsüzlüğünü ve korkunu) tanımayı gerektirir. Sağlamcı toplum, ancak tevazu göstererek, “Benim ‘normal’ tanımım, tek ve mutlak hakikat değildir” demeyi öğrendiğinde, engelli bireyle gerçek bir ilişki kurabilir.
  2. Öz’e Dönüş: Engelli bireyin varoluşu, bize bu gerçeği zorla hatırlatır: Hepimiz aynı psişenin, aynı yeryüzünün vatandaşlarıyız. Farklılığın dili, bize, her şeyi tek bir kalıba sokma arzusunun ne kadar kibirli ve yıkıcı olduğunu gösterir.

Sonuç: Engelli ve otizmli bireyin maruz kaldığı günlük yargılamalar, Ortadoğu’daki politik savaşlarından farksızdır. Her ikisi de, “Tek doğru yol ve tek doğru zihin” kibrine karşı verilen varoluş mücadelesidir. İyileşme, yargılamayı bırakıp, farklılığın getirdiği bilgeliğe saygı duymaktan geçer.