Aslında ateşin bir doğal varlık olmaktan çok bir toplumsal varlık olduğuna belki yeterince işaret edilmemiştir. Bu işaretin haklılığını anlamak için ne ilkel toplumlarda ateşin rolü üstüne değerlendirmeler geliştirmeye, ne de yana durmasının teknik zorlukları üstünde ısrar etmeye ihtiyaç var; uygar bir zihnin yapısını ve eğitimini irdeleyerek pozitif psikoloji yapmak yeter. Hakikaten, ateşe saygı öğretilmiş bir saygıdır; doğal bir saygı değildir. Parmağımızı mumun alevinden çektiren refleks bilgimizde bilinçli hiçbir rol oynamaz. Hatta bıkıp usanmadan, bir çeşit düşünmenin reflekse, bilginin en kaba duyuma karışmasının bir örneği olarak sunulduğu temel psikoloji kitaplarında ona bu kadar önem verilmesine şaşılabilir. Gerçekte toplumsal yasaklamalar hepsinden önce gelir. Doğal yaşantı nesnel bilgiyi temellendirmek için fazla karanlık, yersiz ve zamansız bir kanıt getirerek ikinci sırada yer alır. Yanma, yani doğal ketlenme, ancak çocuğun gözünde toplumsal yasaklamaları teyid etmek suretiyle baba zekasının değerini artırır. Dolayısıyla ateşin çocuk tarafından tanınmasının temelinde doğal olan ile toplumsal olanın bir karışımı vardır ve toplumsal olan bu karışımda hemen her zaman üstün konumdadır. Yanma ile batma karşılaştırılırsa bu belki daha iyi görülür. İkisi de reflekslere yol açar. Peki neden sivri uçlar da ateş gibi korku ve saygı konusu değildir? Bu kesinlikle sivri uçlara ilişkin toplumsal yasaklamalar ateşe ilişkin yasaklamalardan daha zayıf olduğu içindir.
Demek ki alev karşısındaki saygının gerçek temeli şudur: Çocuk elini ateşe yaklaştırırsa, babası parmaklarının üstüne cetveli indirir. Ateş daha yakmadan vurur. Bu ateş ister alev isterse ısı olsun, ister lamba isterse de fırın olsun, ana babaların uyanıklığı değişmez. Bu yüzden ateş önce bir genel yasaklama konusudur; bundan da şu sonuç çıkar: Toplumsal yasaklama ateş hakkındaki ilk genel bilgimizdir. Ateş hakkında ilk öğrenilen şey ona dokunmamak gerektiğidir. Çocuk büyüdükçe yasaklar manevileşir; cetvelin sesini öfkeli ses, öfkeli sesin yerini yangın tehlikelerinin anlatılması, gökyüzü ateşi üstüne efsaneler alır. Böylece doğal olay, saf bilgiye hiç yer bırakmayan, karmakarışık ve müphem toplumsal bilgiler içine sokulur.
Bu durumda, ketlenmeler ilk bakışta toplumsal yasaklamalar olduğuna göre, ateşin kişisel bilgisi sorunu becerikli itaatsizlik sorunu olur. Çocuk da babasından uzakta, babası gibi tapmak ister, küçük bir Prometheus gibi kibrit araklar. Doğru tarlalara koşar, arkadaşlarının yardımıyla bir oyuğun içinde okuldan kaçanlar ocağını kurar. Şehir çocuğu üç taş arasında yalımlanan bu ateşi hiç bilmez; ne kızarmış yaban eriğini tatmıştır, ne de kızıl korların üstüne konmuş yapış yapış sümüklüböceği. Şehir çocuğu, etkisini sık sık duyduğum bu Prometheus karmaşasından kurtulmuş olabilir. Ateş’in babasının aslında pek zavallıca olan efsanesinin her zaman ilgiyle karşılanmasını bize yalnız bu karmaşa anlatabilir. Yine de bu Prometheus karmaşası ile klasik psikanalizin Oidipus karmaşasını birbirine karıştırmakta acele etmemek gerekir. Şüphesiz, ateş üstüne kurulmuş hayaletlerin cinse yönleri özellikle belirgindir, ilerde onları da açıklığa kavuşturmaya çalışacağız. Fakat, karmaşaların nasıl birbirine yakın olduğunu sonradan görmek pahasına da olsa, bilinçdışı kanaatlerin bütün renklerini farklı ifadelerle belirtmek belki daha iyi olur. Öyle ki burada önerdiğimiz nesnel düşüncenin psikanalizinin üstünlüklerinden biri, ilkel içgüdülerin cereyan elliği bölgeye göre daha az derin olan bir bölgenin irdelenmesi olsa gerek, bu bölge arada yer aldığı için aydınlık düşünce üstünde, bilimsel düşünce üstünde belirleyici etkisi vardır. Bilmek ve üretmek, güçlülük iradesiyle mutlaka ilişki kurmadan, kendi başına nitelenebilir ihtiyaçlardır. İnsanda gerçek bir anlama iradesi vardır. Pragmatizmin ve Bergsonizmin yaptığı gibi anlama ihtiyacı yararlılık ilkesinin hükmü altına konunca küçümsenmiş olur. Bu yüzden, bizi babalarımız kadar, babalarımızdan da çok, ustalarımız kadar, ustalarımızdan da çok bilmeye iten bütün eğilimleri Prometheus karmaşası adı altında toplamayı öneriyoruz. Zaten atalarımızda ve ustalarımızda hayran olduğumuz zihin düzeyine erişmeyi ancak nesneyi kullanarak, nesnel bilgimizi yetkinleştirerek umabiliriz. Daha güçlü içgüdülerle üstünlük kurmak elbette daha çok kişiyi imrendirir, fakat daha az raslanan zihinler de psikologlarca irdelenmelidir. Yarar gözetmeyen anlama bir istisna olsa bile, insana özgü bir evrimin ayırd edici niteliği olmaktan geri kalmaz. Prometheus karmaşası zihin hayatının Oidipus karmaşasıdır.
Gaston Bachelard
ATEŞiN PSiKANALiZi
Fransızcadan Çeviren: Aytaç Yiğit
Bağlam Yayınları