Az Gittik Uz Gittik – Pertev Naili Boratav

*“Türkiye’nin önde gelen folklor ve halk edebiyatı araştırmacılarından Pertev Naili Boratav’ın (1907-1998) Az Gittik Uz Gittik adlı kitabı ilk olarak 1969 yılında Bilgi Yayınevi tarafından basıldı. Bu baskıdan sonra yapıt, 1976’da Telkin, 1992 ve 1997’de Adam Yayınları’ndan çıktı. 2006 yılının Ağustos ayında İmge Kitabevi Yayınları, Az Gittik Uz Gittik’i yeni kapak tasarımı ve sayfa düzeni ile okuyuculara sundu. Yapıt, edebiyat incelemesi türünde kabul ediliyor. Kapak resminde “Genç Adam ve At” konulu Osmanlı minyatürünün kullanıldığı kitap 367 sayfa.

Kitap kısa bir önsöz, bir tekerleme, 49 masal, “Kaynaklar-Açıklamalar” ve yazarın, Türk masalı tarihi üzerine yazdığı “Türk Masalı Üzerine” başlıklı denemesini içeriyor. Kitabın ilk sayfasında Boratav, “Anadolu masalcılarının dillerinden yıllar boyunca bir bir derlenmiş” ve kitapta yer almış masalları torunlarına ve “onların kuşağından çocuklara” armağan ediyor. Kitap, yapıtın içeriği hakkında kısa bilgiler veren ve Pertev Naili Boratav’ın 1968 yılında kaleme aldığı bir “Önsöz” ile başlıyor. Boratav, bu bölümde Türk masallarının derlenmesi konusuna neden önem verdiğini bilimsel bir üslupla belirtiyor. Pertev Naili Boratav’ın “masallar unutulmasın, masallar ölüyor, folklor kayboluyor” gibi romantik şikâyetleri yoktur. Boratav, folkloru ve folklor ürünlerinden masalı, 19. ve 20. yüzyıl ulusçu çalışmalarında olduğu gibi kendi ulusunu yüceltmek adına da kullanmayacaktır. Yazar, “Önsöz’de de vurguladığı gibi, 2500’e yakın masal tipini içeren milletlerarası katalogda, Türk masallarının tiplerini görmek ister. Bu masallar karşılaştırmalı masal çalışmaları için birer malzemedir; dolayısıyla Boratav dünya masallarının bir parçası olan Türk masallarını “masal dünyası” içinde değerlendirmek amacı taşıyan bilimsel bir yaklaşıma sahiptir. Boratav, Az Gittik Uz Gittik’teki masalları ve genelde Türk masallarını, tarihin karanlık, arkaik dönemlerini aydınlatan ürünler olarak değil, sanatsallığının yanında evrensel ve yerel unsurları eş zamanlı incelenebilecek, bilimsel çalışmalar için birer veri olarak değerlendirmektedir. Kitapta yer alan masalların bir araya geliş öyküsü anlatılırken, Boratav’ın masal anlatıcısı kadına yaptığı vurgu dikkate değerdir:
“Annem, masal dünyasının büyülü perdesini bana aralayan ilk insan oldu.”

Yıllar sonra, halkımın geleneklerini öğrenmeğe ve incelemeğe girişince, derlemelerim için ilk başvurduğum kişi de yine o olmuştur. Arada geçen uzun süre içinde o, toplumumuzda hayat şartları bir hayli değiştiği için belki, masallarının birçoğunu, anlatma fırsatı bulamayıp unutmuştu; ama dağarcığında ne kaldıysa bize hepsini bağışladı. (10) Boratav, annesinden derlediği en az yüzyıllık ya da daha fazla bir yaş verilebilecek bu masalları birer “belge” olarak adlandırırken, “folklorun tarihle olan ilişkisine ve kadınların tarih içinde bu geleneklerin taşıyıcısı olma özelliklerine dikkat çeker” (Öztürkmen).

Boratav’ın masala ve masal derlemelerine olan yaklaşımını gördüğümüz kısa “Önsöz’den sonra, metinler Yaşar Kemal’in derlediği altı sayfalık bir tekerleme ile başlar. Bu tekerlemeyi 48 masal metni izler. Masalların içinde “hayvan masalları”, “olağanüstü masallar”, “gerçekçi masallar” gibi masal çeşitleri bulunmaktadır. 48 masal, “Masallar” başlığı altında 6 alt bölümde sıralanır. Yazar, masalları bu şekilde ayırmasının nedenini kitapta açıklamaz; ancak bu ayrım, ne masal çeşitlerine ne de derleme tarihlerine bağlı bir ayrımdır. Her ne kadar Boratav, kitabının girişinde bu masalları çocuklara armağan etmişse de kimi masallar içeriğinden ve kullanılan anlatım özelliklerinden ötürü yetişkinler için daha uygundur. Sıralanan masal metinlerinden sonra yedinci bölümde “Karatepeli Hikâyeleri” başlığı altında 19 hikâye yer alır. Yazar, kitabın sonundaki denemesinde, ilk defa yayımlanan “Karatepeli Hikâyeleri” ile ilgili değerlendirmelerini kısaca sunmuş, ancak bu hikâyeleri neden masal başlığı altına yerleştirdiğini belirtmemiştir. Komik unsurları ve “kıssadan hisse” çıkarmamızı sağlayışıyla Nasreddin Hoca hikâyeleri ve Temel fıkraları ile benzerlik gösteren bu hikâyeler, kuşkusuz türler arası bir karşılaştırma yapıldığında masalla benzerlikler gösterecektir; ancak bu hikâyelerin masallarla aynı başlık altında sunulmasının nedeni yazarın kitaptaki yorumlarıyla netleşmemektedir. Bunun yanında “Karatepeli Hikâyeleri”, anlatının kısa ve
akıcı olması, yerli ağızların ve bilinmeyen sözcüklerin çok az olmasından dolayı okunması kolay, aynı zamanda alaya alma anlayışı bugüne yakın olduğu için oldukça eğlenceli metinlerdir. Kitapta, masalların ve Karatepeli hikâyelerinin metinlerinden sonra “Kaynaklar-Açıklamalar” bölümü yer alır. Bu bölüm iki alt bölüme ayrılmıştır. Birinci bölüm olan ?Masalların Kaynakları? başlığı altında masalların ve hikâyelerin hangi derlemelerden alındıkları ve metinlerin şu an bulundukları kaynaklar verilmektedir. “Notlar ve Açıklamalar” başlığı altında ise tekerlemenin, masalların ve hikâyelerin nerede, kim tarafından ve kimden derlendiği, kaynak kişinin anlatıyı kimden, ne zaman öğrendiği, anlatılarda yer alan yerel ağza ait sözcükler ve deyimlerin açıklamaları, anlatıların varyant ve versiyonları, anlatıların diğer türlerle ilişkisi, anlatıların yayıldığı yerler, bu anlatıların nerede incelendiği, nerede yayımlandığı gibi kısa bilgiler verilmektedir.
Kitabın son bölümü olan “Türk Masalı Üzerine” adlı denemesinde Boratav, Türk masalının geçmişten bugüne tarihini inceler. Bu incelemesi hem kronolojik olarak Türk masalı çalışmalarını hem de masalın diğer anlatı türleriyle ilişkisini içerir. Yazar, Türk masalı üzerine bilgilerin ilk kaynaklarından söz ederken Mevlana’nın Mesnevi’sini karşılaştırmalı halk edebiyatı çalışmaları için birinci derecede önemli bir kaynak olarak belirtmiş, Âşık Paşa, Yunus Emre, Kaygusuz Abdal’ın şiirlerinde tekerleme ve masalı aramış, meddah hikâyeleri, menkıbeler, efsaneler, Nasreddin Hoca hikâyeleri, âşık hikâyeleri ile masalın karşılıklı etkileşimi üzerinde durmuştur. Sözlü ve yazılı edebiyat ürünlerinin masalla paylaştığı benzer motif ve konulara işaret eden Boratav, son olarak da masalların konusundan hareketle yazılmış modern hikâye, roman, tiyatro oyunları ve sinema senaryolarına ilişkin görüşlerini belirtmiştir. Boratav, geleneğin etkisinde olduğunu düşündüğü Ahmed Mithat Efendi’nin Kıssadan Hisse’sinden başlayan değerlendirmelerini, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Yakup Kadri, Necip Fazıl, Yaşar Kemal, Nâzım Hikmet, Reşat Nuri Güntekin, Aziz Nesin, Sabahattin Ali gibi yazar ve şairlerin metinlerine gönderme yaparak sürdürür. Yazılı edebiyatta masalın etkilerini değerlendirirken Boratav’ın şu görüşleri birçok halk edebiyatı araştırmacısına ve halk ürünlerinden yeni sanatsal ürünlerde yararlanmak isteyen yaratıcı kişiliklere yol gösterici özelliktedir:
Masalları yalnız bir hareket noktası, bir atlama tahtası olarak alıp, onun geleneklerine -üslup, dil, konu bağlarına- esir kalmadan, onu taklit etmeden, tam bir özgürlükle ve masalı duyguda da düşüncede de aşarak, çağımıza getirerek yepyeni yapıtlar yaratma yolunu çağdaş masalın halk masalından en olumlu yararlanma yöntemi sayarım. (358) Boratav, çağdaş yazarların metinleri ile masalın etkileşimini yorumladıktan sonra Türkiye’de masal üzerine yapılmış bilimsel çalışmaların kısa bir tarihçesini verir. Boratav, bu bölümde Türk masallarının nitelikleri üzerinde durmaz; bunun gerekçesi olarak daha önceki kitaplarında (2006?da İmge Kitabevi Yayınları’ndan çıkan Zaman Zaman İçinde’ye bu konuda bakılabilir) bu konuda yeterince görüş bildirdiğini belirtir; ancak ilk kez yayımlanmasından dolayı “Karatepeli Hikâyeleri’nden kısaca söz eder.
Boratav’ın Az Gittik Uz Gittik adlı yapıtı, içerdiği masallar aracılığıyla hem okura eğlenceli ve sorgulayıcı bir etkinlik sağlamakta hem de araştırmacılara üzerinde daha çok çalışılması gereken belgeler sunmaktadır. Bunun yanında, birçok alandan sanatçıya alternatif sanat yapıtları oluşturmak bakımından etkili bir esin kaynağı olabilir. Kitle kültürünün yerel kültür alanlarını yok etmesinden şikayetçi olduğumuz günümüzde, eğer gündelik yaşamımızda masallardan alıp kullandığımız kodlar daha çok Kül Kedisi’ne, Kırmızı Başlıklı Kız’a gönderme yapıyorsa, bu yine bir halkbilimcinin başarısı sayesinde olmuştur. Sorun Türk masallarının bu kodları yaratamaması değil, Boratav’ın, Az Gittik Uz Gittik’in okunmamasıdır.
AZ GİTTİK UZ GİTTİK MASAL DİYARINA GİRDİK
*Yeliz ÖZAY
Gazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Halkbilimi Bölümü Araştırma Görevlisi

KAYNAKLAR
Boratav, Pertev N. Az Gittik Uz Gittik. Ankara: İmge Kitabevi Yayınları, 2006.
Eco, Umberto . Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti. Çev. Kemal Atakay. İstanbul: Can Yayınları, 1997.
Öztürkmen, Arzu. “Boratav Arşivi Ülkeye Dönmeli” (8 Ekim 2006) 2 Aralık 2006.


 

“Her ne olursa olsun, kurmaca yapıtlar okumaktan vazgeçmeyeceğiz, çünkü onlarda yaşamımıza bir anlam verecek formülü aramaktayız. Sonuçta, yaşamımız süresince, bize neden dünyaya geldiğimizi ve yaşadığımızı söyleyecek bir ilk öykünün arayışı içindeyiz. Kimi zaman kozmik bir öykü arıyoruz, evrenin öyküsünü, kimi zaman da kendi bireysel öykümüzü. Kimi zaman kendi bireysel öykümüzü evrenin öyküsüyle çakıştırmayı umuyoruz.” (Eco 157?58)

Çoğumuz “Az gittik uz gittik. Dere tepe düz gittik. Bir de dönüp baktık ki bir arpa boyu yol gitmişiz,” diyerek ninelerimizin anlatmaya başladıkları ama günümüzde daha az anlatılır olan masalları dinleyerek büyüdük..
Az Gittik Uz Gittik, şimdi kimisi Türkiye sınırları dışında kalan toprakların ve Anadolu masalcılarının dillerinden yıllar boyunca derlenmiş masalları bir araya getiren kapsamlı bir araştırma. Sözlü gelenek içinde kuşaktan kuşağa aktarılan masalları Pertev Naili Boratav titiz bir çalışmayla geçmişte kalmaktan kurtarıp günümüze ulaştırıyor; kendi deyimiyle, onlara “belge” niteliği kazandırarak her yaştan okuru masal dünyasının büyülü perdesini aralamaya çağırıyor.
Az Gittik Uz Gittik’te birbirinden eğlenceli kırk sekiz halk masalının yanı sıra Karatepeli hikâyelerini bulacak ve Keloğlan’dan korkunç devanalarına, astığı astık kestiği kestik padişahlardan gözüpek şehzadelere, bin bir güçlükten sonra muradına eren güzel ve akıllı kızlardan eğlendirirken düşündüren hayvanlara kadar birçok renkli masal kahramanı ile tanışacaksınız.



Az Gittik Uz Gittik (Masal) Kitabından Bölümler


Ayşe, Fatma Kuzular:
Bir koyunun Ayşe ve Fatma isminde iki kuzusu varmış. Her gün otladıktan sonra gelir: “Ayşe, Fatma kuzular! i Memelerim sızılar. ..” diyerek onları emzirirmiş. Bir gün kurt kapıya gelmiş, anneleri gibi melemiş. Kuzular, sesi kalın olduğu için inanmamışlar. Kurt da gidip yumurta içmiş. Sesi incelmiş, ancak kuzular ayaklarını görmek istemişler. O da gitmiş, ayaklarını una bulayıp yeniden gelmiş. Bu sefer kuzular kanıp, kapıyı açmışlar. Kurt da onları yemiş. Anneleri gelince olanları anlamış. Bir kuyu açmış, içini çili çırpı ile doldurmuş. Üstüne bir minder koymuş. Sonra da yola çıkıp, kurdu görmüş ve “Ayşe”m ile Fatma”m öldü, onlar için yemek vereceğim, buyur gel” diyerek davet etmiş. Kurt iştahla gelmiş. Mindere oturunca, kuyuya düşmüş. Koyun, çıh çırpıyı tutuşturunca, kurt yanarak ölmüş.

Tilki:
Tilki, çok acıkınca bir delikten bağa girer. İyice karnını doyurur, fakat bu sefer de girdiği delikten geri çıkamaz. Ölü taklidi yaparak uzanır. Bağ sahibi, gelince yenen üzümlerini ve ölen tilkiyi görür. Söylene söylene kuyruğundan tutup dışarı fırlatır. Tilki hemen kaçar. Ertesi gün, arkadaşlarına ?Ben bir bağ aldım, hadi gidelim? der. Bütün tilkiler doluşurlar bağa, başlarlar yemeye. Bizim tilki hem yer, hem gelip delikte geçip geçemeyeceğini öl-çermiş. Tabii bağ sahibi farkına varıp da gelince, olanları görür. Kurnaz tilki hemen delikten kaçıp gider. Diğerleri kaçamaymca, bağ sahibi bunlara ver eder dayağı.

Kuyruğu Zilli Tilki:
Bİr zamanlar kuyruğu zilli bir tilki varmış. Seyahate çıkacağı için, zilini bir çam ağacına asmış. Tam on dört yıl sonra da gelip zilini geri istemiş. Çam vermeyince, kesmesi için baltaya gitmiş. Balta olmazlanınca, baltayı yakması için ateşe gitmiş. Ateş razı gelmeyince, ateşi söndürmesi için suya gitmiş. Su razı gelmeyince, suyu içmesi içm öküze gitmiş. Öküz razı gelmeyince, canavara öküzü yemesi için gitmiş. Canavar razı gelmemiş, bu sefer de canavarı parçalamaları için, çoban köpeklerine başvurmuş. Köpekler da önemsememişler. Bu defa da çobana, köpekleri dövmesi için gitmiş. Çoban gülüp geçmiş. Çobanın çarıklarını yemesi için, fareye gitmiş. Fare kabul etmeyince, onu yemesi için kediye gitmiş. Kedi, ?Ben güzel ekmekler yiyorum, neyime lazım fare? deyince; kediyi kocakarıya şikâyet etmiş. Kocakarı, kediyi dövmek için peşine düşünce; kedi fareye atlamış, fare çarığa atlamış, çoban köpeklere, köpekler canavara, canavar öküze, öküz suya, su ateşe, ateş baltaya, balta çama atlamış ve ?tak, tuk? çamı yere düşürmüş. Tilki de çama asılı olan zilini alıp, yoluna devam etmiş.

Tilki ile Yılan:
Yılanla tilki arkadaştırlar. Bir sudan geçerken, yılan tilkinin üstüne biner. Tam yolun ortasında tilkinin boynundan sıkarak öldürmek ister. Tilki, işi anlamazlığa vurup, ?başını uzat da bir öpeyim? der. Yılan başını uzatınca da, ısırıp öldürür. Sonra, ölü yılanı yere uzatıp, ?Eğri büğrü arkadaşlığın sonu budur? diyerek yoluna devam eder.

Kral Padişahının Kızı:
Bir bizim Padişah, bir de Kral Padişahı varmış. Bizim Padişah, Kral Padişahının kızını oğluna almak istiyormuş. Ancak, iki sene harp ettiği halde, bir türlü kızı oğluna alamamış.
Oğlan bunu duyunca, altına bir küheylan, heybesinin iki gözüne de altın doldurarak, kızı almak için yola koyulmuş. Yolda, önüne çıkan bir ejderhayı oklayıp öldürünce içinden bîr kız çıkmış. Kızı alıp babasının yurduna götürmüş. Meğer kız, periler padişahının kızı imiş. Oğlana, ?Dile benden ne dilersen?? diye sorunca, oğlan da, kız tembihlediği için, ?koynundaki cevizi? demiş ve almış. Kız, cevizin marifetlerim bir bir anlatmış. Sonra oğlan oradan ayrılmış.
Yolda bir dervişe rastlamış. Koynundaki cevizin marifeti ile güzel bir sofra kurmuş, yemişler. Sonra dervişin, istediğini getiren asası ile oğlan cevizi değiştirmiş. Bir müddet yol aldıktan sonra, asayı gönderip cevizi dervişin elinden geri almış. Sonra, yine yolda bi dervişe denk gelmiş. Bu dervişin ise asa ile cevizden daha fazla işe yarayan kabağı varmış. Kabakla cevizi değiştirmişler. Oğlan, dervişten ayrıldıktan sonra, yine asayı gönderip cevizi geri getirtmiş. Sonra, bu sefer de insanı görünmez yapan külaha sahip bir derviş ile karşılaşmış. Cevizle, külahı değiştirmiş. Yine aynı şekilde asayı gönderip, cevizi getirtmiş. Bizim oğlan alıştı ya, yine karşılaştığı başka bir dervişin seccadesi ile cevizi değiştirip, sonra yine asası ile kendisine getirtmiş.
En son elde ettiği marifetli seccadeye binmiş ve Kral-Padişahının sarayının yanına inmiş. Kendisini görünmez yapan külahı giyerek padişahın kızının yanına kadar gitmiş. Külahı çıkarınca görünmüş ve kızla kaynaşmışlar. Sonra, oğlan ile kız, seccadeye binerek kaçmışlar. Padişah, ordusu ile bunları takip etmiş. Oğlan, kabağın içindeki Arap?a seslenerek kendisine Kral-Padişahı incitmeden getirmesini söylemiş. Arap, kralı getirmiş. Kral-Padişahı kızını vermeye razı olmuş. Oğlan, kız ve ordusu ile beraber babasının memleketine varmış. Fakat babası oğlunu Öldürmek ve hem kıza, hem de elindeki sihirli eşyalara sahip olmak istemişler. Bunun üzerine oğlan, babasını ve onunla işbirliği yapan anasını Öldürtmüş. Kendisi de tahta kurulmuş. Böylece mesut, bahtiyar yaşayıp gitmişler.

Kara Tavuk:
Vakti zamanın birinde çok fakir bir hamal varmış. Fakirlikten iyice bunalınca, yollara düşmüş. Yolda rastladığı bir derviş, ona bir kamçı vermiş ve bu kamçı ile, tepenin başındaki köşkte bulunan huriyi kendisine, ?Kara Tavuk?u verinceye kadar dövmesini tembihlemiş. Nitekim adam söyleneni yapmış ve kızdan aldığı tavukla, evine dönmüş. Sabahleyin tavuk yumurtlamış. Adam yumurtayı satmak için pazara giderken, yolda onu gören bir keşiş bin Ura vererek yumurtayı almış. ?Her gün bana getir, paranı al? demiş. Böylece hamal, kısa zamanda Karun kadar zengin olmuş.
Bir gün hacca gitmeye niyetlenmiş ve çocuklarını hanımına bırakarak yola düşmüş. Bu arada keşiş hastalandığı için, keşişin oğlu yumurtaları almaya geliyormuş. Bu arada, adamın karısı ile de işi pişirmişler. İş Öyle bir hale gelmiş ki, kadın oğlanın aşkından, önce yumurtaları bedava vermeye, sonra da kara tavuğu kesmeye razı olmuş. Bu arada çocuklarından kurtulmak için de yemeklerine zehir koymuş. Aşçı tembihlediği için, çocuklar yemekte kavga çıkarıp kaçmışlar.
Gele gele, kuş uçurulup, padişah seçilen bir ülkeye gelmişler. Kuş devamlı gelip küçük oğlanın başına konuyormuş. Mecburen çocuğu padişah yapmışlar. Padişah olan çocuk, anasını ve babasını bulunduğu memlekete getirtmiş. Bu arada, baba da hacdan dönmüş. Kadının ifadesini alarak yaptığı suçlan itiraf ettirmişler. Oğlan, anasının boynunu vurdurtmuş. Babasına da kendilerine yardım eden aşçı kadını almış. Kendisi de evlenmiş. Kırk gün kırk gece düğün yapmışlar.


Pertev Naili Boratav’ın Yaşam Öyküsü

Pertev Naili Boratav (1907-1998), Türkiye’de halkbilimi ve halk edebiyatı araştırmalarının akademik düzeyde kurucularındandır. 18 kitap ve 150’den fazla makaleye ek olarak, geride çok önemli bir arşiv de bırakmıştır.
Pertev Naili Boratav, daha bir lise son sınıf öğrencisi iken, sonraları Türkiye’nin önde gelen sosyal bilimcilerinden biri olacak olan öğretmeni Hilmi Ziya Ülken’in yönlendirmesi ile başladığı derleme çalışmalarını, kesintisiz bir biçimde 70 yıl devam ettirmiştir. Boratav’ın kendisinin ya da onun yönetiminde eşi Hayrünnisa Boratav’ın ve asistanlarının topladığı bu malzeme ülkemizde halkbilimi alanının en önemli arşivlerinden biridir. Arşiv, Türkiye’nin birçok yöresinde yapılmış masal, halk hikayesi, türkü, halk tiyatrosu, etnobotanik, halk tıbbı ve astronomisi, şarkı, tekerleme, şiir, fıkra, atasözü başta olmak üzere halkbiliminin hemen tüm alanlarına ait malzeme ile çeşitli incelemeleri kapsamaktadır. 1927 yılından itibaren toplanan bu malzemede Kerem ile Aslı’dan Köroğlu Destanı’na kadar uzanan 40 kadar halk hikayesinin yanı sıra, İç Anadolu, Doğu Anadolu, Çukurova, Batı Karadeniz ve Güney Batı Anadolu’nun çeşitli illerinden derlenmiş 2 bin kadar halk masalı, yüzlerce çocuk oyunu, Batı Anadolu ve Trakya ağırlıklı destanlar önemli bir yer tutmaktadır. Bu özellikleriyle Arşiv ülkemizde sözlü kültürün son 100 yıl içindeki en önemli yazılı kaynaklarından birini oluşturmaktadır.

Pertev Naili Boratav’ın Çağrı Mektubu

Bu mektubu Türk halk bilimi ve halk edebiyatına ait zengin bir bilgi hazinesinin yeniden Türkiye’ye kazandırılması için bir çağrı olarak kaleme aldım. Destekleyeceğinizi umuyorum. Neredeyse yetmişbeş yıl önce bir lise öğrencisi iken halk bilimi ve halk edebiyatı malzemelerini doğrudan halktan derlemeye başladım. Sonraki yıllar bu çabaya öğrencilerim, asistanlarım, eşim, çok sayıda gönüllü araştırıcı da katıldılar. Halkımızın inançları, gelenekleri, görenekleri, masalları, menkıbeleri, türküleri, şiirleri, tekerlemeleri, oyunları üzerinde Türkiye’nin çok çeşitli yörelerini içeren zengin bir arşiv oluşturdum. Elli yıl kadar önce Türkiye üniversitelerinde kaynatılan bir cadı kazanı sonunda, bir TBMM kararı ile Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ndeki görevimden uzaklaştırıldım. Bilimsel çalışmalarımı Fransa’da CNRS’te sürdürmek zorunda kaldım. Arşivimi Fransa’ya taşıdım. Fırsat buldukça Türkiye’ye gelerek, Balkanlardaki Türk topluluklarına, yurt dışındaki arşivlere ulaşarak halk bilimi ve halk edebiyatı derlemelerimi sürdürdüm. Doksan yaşındayım. Çeşitli araştırmalarımda, yayınlarımda bu arşiv malzemesinin sadece bir bölümünü kullanabildim. Arşivimin benden sonra yitip gitmemesi son yıllarımın ana sorunlarından biri olmuştur. Sonraki bilimsel kuşakların ve kamuoyunun yararlanmasını sağlamak üzere bu malzemeyi sahiplenecek Türkiye’den hiçbir kişi veya kurum uzun yıllar ortaya çıkmadı. On yıl kadar önce Paris Nanterre Üniversitesi’nden Prof. Dr. Altan Gökalp arşivimin kendi üniversitesine emaneten verilmesini önerdi. Üniversite yetkilileriyle “istek vukuunda arşiv malzemesinin Türkiye’ye kopyalanarak aktarılmasına müsaade etmeleri” koşuluyla anlaştık. Elimdeki dosyaların önemli bir bölümünü Nanterre Üniversitesi’ne devrettim. Türk halk bilimi ve halk edebiyatı üzerindeki bu çok zengin bilgi birikimi şu anda bir Fransız üniversitesinin tasarrufu altındadır. Üniversite ilgilenen araştırmacılara arşivi açabilmekle birlikte, kaynak kısıtları nedeniyle malzemenin tümünün katologlanmasını, bilgisayar ortamına geçirilmesini sağlayamamıştır. Bu arşive şu anda Türkiye’deki araştırıcılar, ilgililer fiilen ulaşamamaktadır. Önümüzdeki yıllarda durumun düzeleceğine ait herhangi bir belirti de yoktur. Sözünü ettiğim bilgi hazinesini, değişen ve modernleşen toplum koşullarında, çalışılan araştırmalar ile tekrar derlemek ve edinmek de imkansızlaşmıştır. Sorun, benim yarım yüzyılı aşan emeğimin heba olması değildir. Halk kültürümüzün tekrar ulaşılamayacak ürünlerinin heba olmasıdır. Yapılması gerekenler nelerdir? Birinci olarak, Nanterre Üniversitesi’ndeki arşiv malzemesinin tümünün tercihen scanning, olmazsa fotokopi yoluyla Türkiye’ye aktarılması gereklidir. İkinci olarak, malzemenin bilimsel normlara uygun bir biçim ve nitelikte sınıflanması ve katologlanması; bunun için de uzmanların bulunması ve bu işe tahsisi gerekir. Öncü olarak, arşiv bilgilerinin araştırıcıların kullanımına imkan verecek kurumsal mekanlarda ve koşullarda bulundurulması gereklidir. Ve sonuncu olarak da bu aşamaları üstlenebilecek, kısacası konuyu tümüyle sahiplenecek bir kurumun veya kurumların ortaya çıkması gereklidir. Tarih Vakfı’nın bu tür bir sahiplenmeye aday olmasını memnuniyetle karşılıyorum. En azından bir üniversite ile yapılacak işbirliğinin de çok yararlı olacağını düşünüyorum. Sözü geçen aşamaların hepsi, farklı boyutlarda finansal kaynak gerektirmektedir. Bu arşivin halen Fransa’da bulunmasının ana nedeni, neredeyse yarım yüzyıl önce beni Türkiye dışında çalışmaya zorlayan etkenlerdir; yani o dönemin devlet güçleridir. Belki de bugünün hükümetleri, Kültür Bakanlığı aracılığıyla, arşivin tekrar Türkiye’ye kazandırılmasına katkı yaparak bir “telafi” yükümlülüğü hissederler. Türkiye’ye, Türk halkına ait bir bilgi hazinesinin tekrar “sahibine” dönebilmesi için katkılarınızı, desteklerinizi bekliyorum. Saygılarımla…

Pertev Naili Boratav Eylül 1997, İstanbul

Pertev Naili Boratav (1907-1998) en kısa tanımı ile folklor ve halk edebiyatıyla uğraşan bir bilim adamı idi. Bugün Bulgaristan sınırları içinde bulunan ve o yıllarda küçük bir Osmanlı kasabası olan ve babasının kaymakam olarak görev yaptığı Darıdere’de doğmuş, Fransa’nın başkenti olan Paris’te, 46 yıldır yaşadığı gönüllü gurbet kentinde ölmüş ve orada gömülmüştür.
Pertev Naili Boratav, İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirmiş, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde yetişmiş, bu fakültenin 20’li yıllardaki öğretim kadrosundan yararlanmış ve etkilenmiş, “iyi” bir öğrenci olmuştu. Üniversiteyi bitirmek için hazırladığı tez, başta Köprülü’nün yani Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar’ın (1919) yazarının ve fakültenin diğer hocalarının eserlerini, dünyanın her yerinde Türkoloji ile uğraşanlarca takip edilen Türkiyat Mecmuası’nı yayımlayan Türkiyat Enstitüsü Yayınları arasından çıkacaktı. Hem de hocasının yazdığı bir sunuş yazısı ile.
Boratav’ın eski öğrencilerinden ve Türk folklorunun günümüzdeki önde gelen bilginlerinden İlhan Başgöz, bir yazısında o yıllarda İstanbul Üniversitesi’nde görevli bulunan Georges Dumezil’den (1898-1986) de etkilendiğini ileri sürmüştür. Bilindiği gibi dinler tarihi, etnoloji ve filoloji uzmanı Dumezil, Türkiye’de Kafkas dil ve kültürleri üzerine birçok araştırmalar, az sayıda konuşanı bulunan dillerle ilgili derlemeler ve gramer çalışmaları yapmış ve ülkemizi çok sevdiğini birkaç kez ifade etmiştir.
Boratav, yetişmesi 1920’li yıllara rastlayan kuşağın iyi öğrenim görmüş olanlarını temsil ediyordu. Yabancı dil öğrenme imkânı bulması, iyi bir lise öğrenimi görmesi ve Türkolojinin iddialı hocaları yanında yetişmesi onun için şans olmuştur. Yetişmenin çok çalışmakla, yaptığı işi sevmekle ve olanak bulmakla da ilgisi olduğunu unutmamak gerekir.
Pertev Naili Boratav, II. Dünya Savaşı öncesinde devlet tarafından uzmanlık eğitimi alması için Almanya’ya gönderilir (1936). Bir süre sonra da “açık fikirliliği”, “Nazi karşıtlığı”, “demokrat bakış açısı” ile Türkiye’de tırmanış içinde bulunan “tutucu” çevrelerin dikkatini çeker, bursu iptal edilerek geri çağrılır. 1938’de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ne “Halk Edebiyatı Doçenti” olarak atandığı yıllarda bu geri çağrılmanın izleri birtakım beyinlerde yer edecek ve hayatı boyunca kendisini izleyecektir.
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi yılları hem sıkı çalışma hem de çok sayıda kitap ve makale yayınlama bakımından oldukça verimli geçti, ancak tam olgunlaşmaya ve asistanlarıyla, hevesli öğrencileriyle ve yurda dağılmış olan mezunlarla organize olmaya başlayacak olan kültür hareketi aynı üniversitede görev yapan iki bilim insanıyla, Niyazi Berkes ve Behice Boran’la birlikte “dersleri kaldırılmak suretiyle” engellendi (1948). Her üçü için de yeni bir dönem başlıyordu. Berkes yurt dışında öğretim üyeliğine devam edecek, Boran ise siyasete atılacaktı.
Boratav’a gelince, o, derslerine dönebilmek için büyük bir hukuk savaşı verecek, yargı önünde aklansa bile üniversiteye dönemeyecek, görev istekleri geri çevrilecek, “açığa alınmış” bir öğretim üyesi olarak bu sıfatını “emekli” oluncaya kadar koruyacaktı.
1952-1998 yılları arasındaki 46 yıllık Fransa dönemi, gurbette ama özgür bir akademik ortam sağladı. Ülkesine gidememek acı çekmesine, köklerinden kopuş ise bir süre eser verememesine sebep oldu ama çalışmalarını engelleyemedi. Fransızca ve Almanca Türk masalları bu yılların ilk dönemine ilişkin çalışmalardır. Bu dönemin Türkiye’deki yankıları Zaman Zaman İçinde (1958) ve Az Gittik Uz Gittik (1969) adlı masal kitaplarında bilgece kendini gösterdi. 1960 sonrasının bilim dünyamıza halk kültürü çalışmalarında yeniden canlanma ve bu konulara yeniden yönelme anlamında da katkısı oldu.
Bu dönemde amatör halk kültürü derleyicilerini ve üniversitelerde bu dalda yeniden uyanmaya başlayan çalışmaları olumlu yönde etkileyen iki kitaplık dizinin ilki yayımlandı: 100 Soruda Türk Halk edebiyatı (1969). İkinci kitap ise daha sonra yayımlanacaktır: 100 Soruda Türk Folkloru (1973).
80’li yıllar, eski eserlerinin yeni basımlarının yapıldığı, 70 sonrasında yurt çapında yeniden yaygınlık ve canlılık kazanan halk kültürü araştırmalarının üniversitelerde de öne çıktığı bir dönem oldu. Folklor ve Edebiyat’ın eklerle zenginleştirilmiş yeni basımları; Köroğlu Destanı, Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği, Az Gittik Uz Gittik, Zaman Zaman İçinde, Pir Sultan Abdal, Ahmet Şükrü Esen derlemelerinden oluşturulan üç eser (Ağıtlar, Türküler, Destanlar) bu yıllarda yayımlandı. Nasreddin Hoca ise kendi elinden çıkan son çalışması oldu.
1997’de kamuoyuna yayımladığı açık mektup ile yaptığı “Çağrı” uzun yıllardan beri oluşturduğu arşivin hiç olmazsa bir kopyasının Türkiye’ye getirtilmesi ve burada bilim adamı ve araştırmacıların hizmetine açılmasına odaklanmıştı.
Bu çağrıya verilmiş en güven verici cevap Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı’ndan gelmiş olmalı ki üyesi bulunduğu bu kurumun arşiviyle ilgili çalışmalarda kendisine vekâlet etmesine karar verdi, bunu yasal yollarla belgeledi.
Ölümünden sonra yazılan ve peş peşe yayımlanan iki yazıda, toprağın derinliklerine kök salan ve dalları da kökleri kadar geniş bir alana yayıldığından gölgesi o ölçüde geniş bir alanı kapsayan ulu çınara benzetilmişti.
Çınarın yıkılmasının, daha doğru bir söyleyişle ayakta “kurumasının”, folklor ve halk edebiyatı araştırmalarımızın üniversite düzeyindeki gerçek öncüsü olan Boratav’ın 16 Mart 1998’de Paris’te ölümünün ardından, 70 yıl boyunca kendisinin ve öğrencilerinin derlemeleriyle oluşan ve eşi Hayrünnisa Boratav’ın yardımıyla ayakta duran arşivin ne olacağı tartışması yeniden gündeme geldi.
Arşiv, üç bölüme ayrılmıştı. Birinci bölüm İstanbul’da, Boğaziçi Üniversitesi’nde Arzu Öztürkmen’in gözetimi altında geçici olarak korunuyordu. İkinci bölüm derleme ağırlıklıydı ve Boratav tarafından Nanterre Üniversitesi’ne yıllar süren bir daktilo etme aşamasının ardından verilmişti. Üçüncü bölüm ise Paris’teki evinde bulunuyordu.
Arşivin birinci ve üçüncü bölümü orijinal durumu ile, ikinci bölüm ise mikrofilm olarak Tarih Vakfı’na Temmuz 1998’de ulaştı. Hazırlanan projeye göre 2 halkbilimci ve 1 arşivciden oluşan 3 kişilik bir ekip 15 Temmuzda göreve başladı. Projenin tam kapasiteyle hayata geçirilmesi ve destekçiler aranması için yapılan tanıtım çalışmaları büyük ilgi gördü. Destekleme ve Danışma kurulları yaptığı gönüllü çalışmalarla Tarih Vakfı’nın omuzladığı büyük işi kamuoyuna tanıtmak için özel bir gayret gösterdi.
Şu anda arşivin kaba tasnifi tamamlanmak üzere, bu arşivden yapılacak yayın hazırlıkları ise ilk ürünlerini Mayıs 1999’da verecek.
Boratav, masal kitaplarıyla ve diğer yayın ve etkinlikleriyle Türk halk kültürünü dünyada tanıtma gayreti içinde olmuş, bu gayretle elde edilen sonuçlar kültürel değerleri sevdirme bakımından büyük önem taşıdığı için, Türkiye’yi dış dünyada tanıtmaya yönelik etkinlikler yapmak zorunda olan resmî kurumların çalışmalarından daha büyük bir etki gücüne ulaşmıştır. Şimdi sıra geride bıraktığı arşiv malzemesinin sınıflandırılıp bilim adamlarının hizmetine sunulması ile yayımlanmamış ya da tükenmiş kitaplarının yayımlanmasına, kitaplaşabilecek dağınık yazılarının toparlanmasına geldi. 60 yıllık eşinden uzun gurbet yıllarında aldığı mektuplarla kendisinin yazdığı mektuplar; dostlarından, meslektaşlarından gelen mektuplarla bunlardan bazılarına verdiği cevaplar, yazılı ve yazısız kartpostallar büyük bir “mektup” külliyatı oluşturacak zenginlikte.
Çok azı yayımlanmış ikibinden fazla masal, elliye yakın halk hikâyesi, yazma ve nadir basmalardan derlenmiş binlerce halk şiiri, geleneklerle, geleneksel uygulamalarla ilgili sayısız derleme ve okuma notu, çalışma taslağı, Pertev Naili Boratav Arşivi’nin halk anlatı geleneğinden gelen eşsiz sözlü ve yazılı zenginlikler ile bilim insanı oluşunun verimleri arasındadır.
Toplumumuzun Boratav’ın arşivine ve eserlerinin yeniden yayımlanmasına ilişkin desteği, onun 70 yıllık emeğine vereceği küçük bir karşılık, geleneksel değerbilirlik ve kendi kendisine sahip çıkma olacak. Halk kültürümüzün açık deniz kaptanı ise çizdiği rotanın doğruluğundan emin olarak huzur içinde yatacaktır!

Pertev Naili Boratav: Halk Kültürü Öncüsü, M. Sabri KOZ
Öğrencilik yıllarımda 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı (1969) hem dersler için hem de bu alanda çalışmak isteyen bir heveskâr olarak “el kitabı”m idi. Daha sonra yayımlanan dizinin ikinci kitap da öyle oldu: 100 Soruda Türk Folkloru (1973) Bu kitaplarının açtığı kapıdan geçince, konuyla ilgili pek çok yenilikle ve dünyanın değişik ülkelerinde yapılmış çalışmaların kendi kültürümüze uygulanıp uyarlanmasıyla tanış oldum. Satır satır çizilmiş bu ilk baskı kitabı, gözden geçirilmiş son baskılarıyla birlikte değerli bir anı olarak saklarım.
Türk Dili dergisinin “Halk Edebiyatı Özel Sayısı”nda (S. 207, Aralık 1968) Bilge Karasu’nun çevirileriyle yayımlanan, toparlansa bir kitap olabilecek yazıları da bu yıllarda birkaç sığınıktan biriydi bizler için. Bu yazıları okuduktan sonra, geniş bakış açısıyla kavranıldığında Türk halk edebiyatı konularının nasıl ele alınacağını, kaynak kullanmanın ve bunları araştırmaya iyi yerleştirmenin önemini, eski bilgileri yenileriyle karıştırarak sonuca gitmenin yollarını sezmeye, öğrenmeye ve ufak ufak uygulamaya başlamıştım.
Artık belleğimde bir yaşamöyküsü, bir bilimsel kimlik de belirginlik kazanmaya başlamıştı. O bir bilim adamları kuşağının bize ulaşmış temsilcilerindendi. Lise yıllarında (İstanbul Erkek Lisesi) öğrencisi olduğu Hilmi Ziya Ülken’in yüreklendirmesiyle halk kültürü derlemeleri yapan Boratav, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde M. Fuat Köprülü’nün önde gelen öğrencilerinden biri idi. Diğer hocaları, sınıf ve üniversite arkadaşları arasında Türk edebiyatına, halk kültürüne ve tarihine değerli hizmetlerde bulunmuş pek çok bilim adamı vardır. Bende oluşan kimliğin gittikçe açılan kanatları bir yere kadar özgürce çırpınıyor, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ndeki derslerinde ve yurt çapında yürüttüğü derleme çalışmalarında aldığı başarılı sonuçlar dikkati çekiyordu.Hoca’nın DTCF’deki çalışmaları, dünyada soğuk savaşın hız kazanmaya başladığı yıllarda siyasal sebeplerle verilen kararlar sonucu kesintiye uğrayıncaya kadar çağdaş yöntemlerle Türkiyeli bilim adamları yetiştirmeye yönelik bir kültür hareketi olarak tarihteki yerini alıyordu. Bu yıllarda Boratav’ın öğrencisi olmuş öğretmen kökenli halk kültürü araştırmacıları, 40’lı yılların sonlarından itibaren günümüze kadar etkili olmuşlardır.
1950’li yılların başından itibaren onu Fransa’nın seçkin bilim kurumlarında bilimsel çalışmalarına devam eder buluruz. Sessiz, güvenli, gururlu, biraz buruk ama küskün ve kırgın değildi insanına, yurduna, kültürüne… Onu yakından tanıyanların kendisini “melek-haslet” diye nitelemeleri boşuna değildi… Görevini ölünceye, beyni artık ben yokum deyinceye kadar sürdürdü; bugün ise eserleri ve Tarih Vakfı Bilgi-Belge Merkezi’nde korunan “ünlü” arşivi ile yol göstermeye devam ediyor.
Onu ilk kez İstanbul’da Bayezit Sahaflar Çarşısı’nda 70’li yılların başında gördüm… Konuşmadık, tanışmadık; yalnızca uzaktan gösterildi bana.
Asıl tanışıklığımız I. Uluslararası Türk Folklor Kongresi sırasında gerçekleşti. Galatasaray Lisesi’nde yapılan kongreye, Türk halk kültürünün iki önemli ismi P. N. Boratav ve İlhan Başgöz de çağrılmışlardı. Bildirilerinin özetleri bu amaçla çıkarılan kitapta da yer almıştı. Ne yazık ki ilk gün, şimdi artık ayrıntısı üzerinde kafa yormanın gereksizliğine inandığım sebeplerle kongre kapsamı dışına çıkarıldıkları açıklanmıştı. Bu açıklama ve sonuç ilk kongrenin havasına, heyecanına ve temelinde sevgi ve hoşgörüye yer veren Türk halk kültürüne pek yakışmamıştı… Kongre’ye bildiriyle katılan bilim adamlarından bir grup bildirilerini çektiler, benim de adım sonradan yazılan kimi yazılarda, bildiri sahibi olmadığım halde bunlar arasında anıldı.
O günlerde bir basın toplantısı yapmıştı hocamız ve ilerlemiş yaşına rağmen göz yaşlarını tutamamıştı konuşurken. Her yıl dünyanın en saygın üniversitelerinden ve diğer bilim kuruluşlarından davetler aldığını ve birçoğuna katılma imkânı bulduğunu söyleyen Boratav, Fransa’dan bu ülkelere bir Türk olarak gittiğini ve her zaman Türkiye’yi temsil ettiğini, bir uluslararası kongre geleneği olarak Türk bayrağı asılmasına özen gösterdiğini söylemiş; ardından da kendini tutamayarak ağlamaya başlamıştı… Demek ki 30’larda başlayan “süreç” devam ediyordu…
İşte bu gelişmelerle açılan yara hiç kapanmadı nedense, ileri geri konuşmalar, yazışmalar ve yakınmalar çok oldu. Beş yılda bir yapılan bu kongelerin altıncısını da geçtiğimiz yıl yaptık ve olayın gerçekten unutulmadığını, unutulacak gibi olmadığını belki de farklı biçimlerde hâlâ sürüp gittiğini ibretle gördük…
Ama hoca, yaşarken çoktan unutmuştu bile bunları ya da en azından olanları yeniden deşmenin gereksizliğini düşünmüştü.
Bu olayların ardından Türkiye’de 70’li yılların başından itibaren gelişen, yayılan ve yeniden önem kazanan halk kültürü hiçbir zaman gündemden düşmeyen bir olgu haline dönüştü. Üniversiteler (İstanbul Üniversitesi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Erzurum Atatürk Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi vd.), çeşitli devlet kurumları (Konservatuvarlar, TRT, Milli Folklor Enstitüsü [> Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü], Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın değişik birimleri) ile Türk Ocakları, Halk Bilgisi Derneği, Halkevleri, Türk Dil Kurumu ve başta öğretmenler olmak üzere değişik meslek gruplarından heveskâr araştırmacılar halk kültürü araştırmalarının bugünlere gelmesinde görev aldılar. Resmî ve özel arşivler oluşturuldu, kitaplar ve dergiler yayımlandı.
AKM’de yapılan Pertev Naili Boratav’a Saygı Sempozyumu’nda kendisine söz verildiğinde, kulaklarının çok az işittiği, belleğinin neredeyse bütün gücünü yitirdiği o günlerde (1997) salonda bulunanlara “Yoldaşlar!” diye seslenmesini, “Türk halk kültürü için yaptıklarının gençler eliyle devam ettirilmesini” isteyişini hiç unutamam. 1975’te hissettiklerimle o konuşmayı dinlerken hissettiklerim hemen hemen aynı doğal tepki ile kendini ifade ediyordu: Kızgınlık ve titreme.
Boratav Hoca, 16 Mart 1998’de aramızdan ayrıldı. Geride bıraktığı yayımlanmış kitap ve makaleler ile koca bir arşiv onun 91 yıllık ömrünün 70 yıllık dönemini nasıl geçirdiğini gözler önüne serecek durumdadır. Onu saygıyla, sevgiyle ve rahmet dilekleriyle anıyor; yurdunu bu kadar çok seven birçok kişi gibi onun da gurbet elin topraklarında kalmış olmasını bize o kendine özgü gülücüklerle verdiği ve hak edilmiş bir ceza olduğunu da düşünmüyor değilim.
Ölümünden sonra yazdığım iki yazıda onun için “Koca Çınar” ve “Açık Deniz Kaptanı” sıfatlarını kullanmıştım. Bu yazıda ise öncülüğünü ve iyimserliğini öne çıkararak andım onu.
Boratav’ın öncülüğü, diğer öncülerden biraz farklıdır. Pek çok öncüde görülen karmaşa ve acemilik onda görülmez. Bakış, değerlendirme ve bilgi eksikliğinden kaynaklanan kimi yanılmalar bir yana 1931’de yayımlanan Köroğlu Destanı adlı mezuniyet tezini 1984’te ana metne dokunmadan bazı küçük eklerle yayımlaması da bunun bir göstergesidir. 1988’de yayımlanan Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği’nin (ilk bs., 1946) ikinci basımına yazdığı şu satırlar onu anlamamız için önemli bir ip ucudur:
“… Ben, bilimde gerçeklere erişmek için en sağlam ve verimli yöntemin, birlikte yürütülen ya da birbirini izleyen ortak çalışmalar olduğuna inanırım. Yarım bıraktığım işi, nöbeti benden devralacak olanların tamamladığını görmek, göremesem bile bunun bir gün nasıl olsa gerçekleşeceğini bilmek beni sadece mutlu kılar…” Bu mutluluğu bizler de onu yetiştiren dil ve kültür ortamının mensupları olarak tattık, tadıyoruz; yaşadık, yaşıyoruz. Boratav adı halk kültürü tarihimizde bir “öncü” ve “solmayan bir bahar dalı” olarak hep kalacak…
Pertev Naili BORATAV
(Darıdere [bugün Zlatograd, Bulgaristan], 2 Eylül 1907-Paris, 16 Mart 1998)
Asıl adı: Mustafa Pertev’dir. Kaymakam Abdurrahman Naili Bey ile Sıdıka Hanım’ın oğludur. İlköğrenimini Arapsun (Gülşehri), Develi ve Mudurnu’da (1912-1919); ortaöğrenimini Kumkapı Fransız Koleji (1919-1924), Gelenbevî ve İstanbul Lisesi’nde (1924-1927) tamamladı. İstanbul Lisesi’nde sosyolog Niyazı Berkes’le sınıf arkadaşı idi. Lisede Hilmi Ziya Ülken’den psikoloji ve sosyoloji, Hasan li Yücel’den de edebiyat dersleri aldı. Halk kültürü ve halk edebiyatı araştırmalarına lise son sınıf öğrencisiyken Hilmi Ziya Ülken’in verdiği ödevle, babasının kaymakamlık yaptığı Mudurnu ve yöresinden yaptığı derlemelerle başladı.
1927’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Şubesi’ne girdi. M. Fuat Köprülü başta olmak üzere Ragıb Hulûsi, Yusuf Şerif, O. Rescher, Ali Ekrem, Ferid Kam ve İsmail Hakkı Baltacıoğlu ve Gerges Dumezil’in öğrencisi oldu. Burayı Köroğlu Destanı başlığını taşıyan bir tez hazırlayarak 1930’da bitiren ve aynı yıl Yüksek Muallim Mektebi’ni de bitiren Boratav, bir süre M. Fuad Köprülü’nün Türkiyat Enstitüsü’nde asistanlığını yaptı. Konya Lisesi Edebiyat Öğretmenliğine atandı. Bu görevdeyken 1935’te Almanca Öğretmeni Hayrünnisa Hanımla evlendi.
1936’da eşiyle birlikte Almanya’ya giden Boratav, burada bazı Türklerle, Yahudi aleytarlığı ve ırkıçılık ortamı içinde ters düştüğü için ihbar edildi ve bir yıl sonra yurda çağrıldı. Bir yıl süreyle Siyasal Bilgiler Okulu’nda “İdare memuru” ve “Kütüphaneci” olarak görev yaptıktan sonra 1938 Martında Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ne atandı. 1941’de Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği adlı teziyle doçent oldu, 1946’da profesörlüğe yükseltildi.
İlk sayısı Ocak 1941’de yayımlanan Yurt ve Dünya dergisinde 21. sayıdan itibaren “imtiyaz sahibi” olarak görülen Boratav, burada siyasal tavrını, kültür ve sanata, özellikle de folklor ve halk edebiyatı konularına bakışını belirleyen yazılar yayımladı.Bu yazılar üzerine, resmi ve gayriresmi tepkiler, eleştiriler, ihbarlar ve yönetici kadrolarca alınan önlemler yoğunlaştı. Boratav, 12 Temmuz 1948’de Behice Boran ve Niyazi Berkes’le birlikte açığa alınarak ders verdiği kürsü kapatıldı.
Üniversite dışında kalınca 1948-1952 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri’nin Stanford Üniversitesi’ndeki Hoover Kütüphanesi’nin “Türkiye Bölümü”nün kuruluşunu Türkiye’den yönetti. 1952’de Fransa’ya gitti ve 1972’ye kadar Centre National de Recherche Scientifique’te uzman olarak çalıştı. 1976’ya kadar da Ecole Pratique des Hautes Etudes’de “Türk folkloru seminerleri” verdi. Daha sonra Centre National de Recherche Scientifique’te “fahri araştırma uzmanı” olarak çalıştı, Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sosiales’de “Osmanlı Arşiv Belgeleri” üzerine seminerler yönetti.
Halk Kültürü ve halk edebiyatıyla ilgili ilk yazıları Halk Bilgisi Haberleri ve Atsız Mecmua’da yayımlanmıştır. Sonraki yıllarda, İslâm Ansiklopedisi’nin Türkçe ve Fransızca baskılarında yazılar, maddeler yayımladı. Türkiye’de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Ar, İnsan, Milliyet Sanat, Oluş, Türkiyat Mecmuası, Ülkü; Avrupa’da Fabula, Oriens ve Turcica sıkça yazı yayımladığı dergiler arasındadır.
Boratav’ın çalışmalarına topluca bakıldığında Türk folklor ve halk edebiyatı araştırmaları bakımından birçok konuda yerel ve uluslar arası anlamda öncülük ettiği görülecektir. Özellikle Türk destanlarının incelenmesi konusunda oldukça erken sayılabilecek bir dönemde ortaya koyduğu Köroğlu Destanı adlı çalışmasıyla, kimi görüşleri daha sonra değişmiş olsa da, örnek bir araştırma ortaya koyduğu dikkati çeker.
Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği, onun destandan halk hikâyesine geçiş döneminin sözlü-yazılı-basılı anlatıları olan Türk halk hikâyeleri ile ilgili çalışmalarının topluca sergilendiği bir kitaptır.
Le Tekerleme (1963) ile bu alanda çalışacaklara yol gösteren Boratav, yazılı ve sözlü metinlere yalnızca onları çözümleyen bir araştırmacı gözüyle yaklaşmaz, kalıplaşmış söz değerlerinin incelenmesine katkı sayılacak denemeler ortaya koyar.
“Türk Halkbilimi” başlığı altında topladığı 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı (1969) ve 100 Soruda Türk Folkloru (1973) adlı kitapları ilk basımlarından günümüze kadar araştırmacıların, öğrencilerin ve meraklı okurların el kitabı olarak büyük ilgi gördü. Bu kitaplarda uyguladığı tasnif yöntemi ve konulara bakış açısı bu bilim dalının gelişip yaygınlaşmasında çok etkili oldu.
Boratav’ın kitap, makale, bildiri ve ders notları dışında Türk halk kültürü ve halk edebiyatına bir armağanı da kısaca “Boratav Arşivi” diye anılan yetmiş yıllık birikimidir. Yaklaşılan 1927-1997 arasında oluştuğu varsayılan bu arşivde Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde çalıştığı yıllarda kendisinin ve eşinin çalışmaları; öğrencileri, asistanları ve dostlarının katkısıyla oluşturulan “Halk Edebiyatı Arşivi”, ders verdiği kürsü kapatılınca henüz resmi bir kimlik kazanmamış olduğundan kişisel arşiv haline getirilmişti. Daha sonraki çalışmalarla bu arşiv oldukça zenginleştirilmiş ve ölümünden sonra, daha önce kamuoyuna yaptığı çağrı ve vasiyeti doğrultusunda dağılmış olduğu yerlerden orijinal ya da kopya olarak derlenip toplanmış ve Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı’nın Bilgi Belge Merkezi’nde koruma altına alınmıştır. Burada 2000’den fazla masal, 50 kadar halk hikâyesi, sözlü ve yazılı kaynaklardan derlenmiş âşık metinleri, araştırmalarının çeşitli aşamalarına ilişkin el yazısı notlar, daktilo edilmiş metinler ve kişisel belgelerle ses bantları, fotoğraflar bulunmaktadır.
1993’te Kültür Bakanlığı tarafından “Türk Folkloruna Üstün Hizmet Onur Ödülü”, 1997’de Truva Folklor Araştırmaları Derneği’nin ödülü verildi. Boratav için Türkiye Yazarlar Sendikası ve Truva Folklor Araştırmaları Derneği’nce kendisinin de bir konuşma yaptığı ve oturumlar boyunca hazır bulunduğu “Pertev Naili Boratav’a Saygı Sempozyumu” düzenlenmiş ve 16 bildiri sunulmuştur. Sağlığında kendisi için biri Fransa’da, diğeri Amerika’da iki armağan yayımlanmıştı. Ölümünden sonra ise Türkiye’de Pertev Naili Boratav’a Armağan (Haz. Metin Turan, Ank., 1998) yayımlandı.


ESERLERİ:
Masallar: Contes turcs, [Türk Masalları, Fransızca], Paris, 1955; Zaman Zaman İçinde. Tekerlemeler, Masallar, İst., 1958 (yb. İst, 1992; Benli Bari [Türk masalları, Macarca], Budapeşte, 1960; Türkische Volksmärchen, [Türk Halk Masalları, Almanca] Berlin, Akademie-Verlag, 1967; Az Gittik Uz Gittik, Ank., 1969 (yb. İst., 1992); Uçar Leyli. Masallar I (Haz. Muhsine Helimoğlu Yavuz), İst., 2001.
1992); Uçar Leyli. Masallar I (Haz. Muhsine Helimoğlu Yavuz), İst., 2001. İnceleme-Antoloji: Köroğlu Destanı, İst., 1931 (yb., İst., 1984); Folklor ve Edebiyat [I], İst., 1939 [genişletilmiş yb.: Folklor ve Edebiyat I (1982), İst., 1982]; Bey Böyrek Hikâyesine Ait Metinler, 1939; Halk Edebiyatı Dersleri I, Ank., 1942 (yb. İst., 2000); İzahlı Halk Şiiri Antolojisi ( Halil Vedat Fıratlı ile), Ank., 1943 (yb. İst., 2000); Pir Sultan Abdal (Abdülbaki Gölpınarlı ile), Ank., 1943 (genişletilmiş yb., İst., 1991); Folklor ve Edebiyat [II], Ank., 1945 [genişletilmiş, yb.: Folklor ve Edebiyat (1982) II, İstanbul, 1983]; Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği, Ank., 1946 [yb. İst., 1988]; Typen türkischen Volkmärchen (W. Eberhard ile), Wiesbaden, 1953; Jeux de force et d’adresse des provinces de France, Paris, 1959; Le “Tekerleme”. Contribution á l’étude typologique et stylistique du conte populaire turc, Paris, 1963 (eklerle genişletilmiş çevrisi: Tekerleme. Türk Halk Masalının Tipolojik ve Stilistik İncelemesine Katkı, Çev.: İsmail Yerguz, Eklerle bs. hz.: M. Sabri Koz, İst., 2000); Er-Töshtük, Paris, 1965; Türk Halkbilimi I. 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı, İst., 1969 (sürekli basılıyor); Türk Halkbilimi II, 100 Sourda Türk Folkloru. İnanışlar, Töre ve Törenler, Oyunlar, İst., 1973 (yb. var); Mahtumkul Firaqui. Poéme de Türkmenie (Louis Bazin ile), Paris, 1975; Nasreddin Hoca, Ank., 1996; Üniversitede Cadı Kazanı. 1948 DTCF Tasfiyesi ve Pertev Naili Boratav’ın Müdafaası (Yayına Hazırlayan: Mete Çetik), İst., 1998,
Yayına Hazırlama: Ahmet Şükrü Esen, Anadolu Ağıtları (Rémy Dor’la), Ank., 1982 (yb. İst., 1997); Ahmet Şükrü Esen, Anadolu Türküleri (A. Fuat Özdemir’le), Ank., 1986 (yb. Ank., 1999); Anadolu Destanları (A. Fuat Özdemir’le), Ank., 1991 (yb. Ank., 1999).
Çeviriler: Folklor (A. Van Gennep), Ank., 1939 (yb., Halk Edebiyatı Dersleri ile, İst., 2000); Euthyphron (Platon), Ank., 1942; Küçük Hippias (Platon; O. Apelt-M.Croiset ile), Ank., 1943; Danton’un Ölümü (G. Büchner), Ank., 1944; Seyahat Tabloları (H. Heine; Hayrünnisa Boratav ile), 1945-1948; Toprak Arabacık (Şûdraka; W. Ruben ile), Ank., 1946. MSK.

2 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir