Bir ayrılık türküsü – Selma Sayar

?Ayrılık?
Bu sözcük uğruna neler söylenmemiş, neler yazılmamış, neler yapılmamış, neler yaşanmamış ki!
Çeşit, çeşit ayrılık vardır.
Nazım ne diyor:
?Kimi insan otların, kimi insan balıkların çeşidini bilir,
ben ayrılıkların??
Kaçamadığımız bu gerçeklik, yani ayrılık, ne yazık ki hep vardır insan yaşamında. Kimi zaman gönüllü ayrılıkların debisinde akarsın; kimi zaman da zorunlu ayrılıkların, sürgünlerin sisli belirsizliğinde, göçün, gurbetin, mülteci olmanın dayanılmaz hüznünü yaşarsın.
Sevgilinden ayrılırsın:

Ben nice ayrılıklar gördüm ömrümce
Kuşlar gördüm; kırılmış kolu, kanadı
Ayrı düşmüş sevdiğinden kuşlar gördüm
Hiç bir ayrılık bana bu kadar komadı

Ayrılığın bir ağrıdır vurur şakalarımda
Ve büyür gözlerimde bir okyanus kadar
Derinden ses verir içimde bir tel
Sonra, birdenbire kırılır, kopar

Yeryüzü çekilir altından ayaklarımın
Geçer başıma çöken bir tavan gibi gökyüzü
Durmadan çalınır kulaklarımda? diyen Ümit Yaşar Oğuzcan gibi,

En yıkıcı ?ayrılık acısını? yaşarsın. Bağrına bir ağırlık çöker. Kovamadığın arsız hüzün titretir her yanını. Firari yüreğin, faili belli acılara boğulur; içte kanayan bir derin gönül yarası olur. Öyle ki zemheri ayazlarda bile soğumaz yanan yüreğin. İlk kez onsuzlukla ölüm, özdeştir. Kuşuna dizilir devrini tamamlayamamış bütün aşklar! Sürgün edilir bütün anılar! Artık aşk; başkaldırıdır, isyandır?

Bu satırları yazarken Ahmet Eroğlu?nun Üç Mevsim Mektupları?nı anımsıyorum. Birinde şöyle diyordu:

Her yanımız sarılmışken, çığ gibi düşen ve üşüşen korkularımızı düşün?
Nazlı seher uykularımızın basıldığını ve ay ışığına asıldığını düşün?
Sevdalarımızın kuşandırılıp, uçurumlara kaçırıldığını düşün?
Kırağı tutmuş kırılgan yerlerimizin yaz yangını, gözlerimizdeki bütün mavilerin sen dargını, bütün kalplerimizin vurgun yorgunu olduğunu düşün?
Ve ruhlarımızdaki şeytanın:
?Bütün yasaklı özlemler güzel, bütün güzeller de yasaklı özlem? dediğini düşün?
Böylece, düşüne düşüne düşlesek ve atsak bir kenara; boynumuzdaki düşün sızısını, sol göğsümüzün altındaki eylül sancısını ve yüreğimizdeki eriyen karların akıntısını?
Sonra birden! Kar altındaki kardelen kadar umutlu ve direngen ?iç isyanımızı? yanımıza alarak, ?şimdi zamana tokat atmanın, yüreğimizi yollara katmanın tam zamanıdır? diyerek, düşlerimizin doğan her güne barışık olduğuna sevinerek…?

Sevdiğin vatanından, köyünden, kentinden ayrılırsın:

Ayrıldığın yerin özlemi basar her yanını; dallanıp, budaklandığın, kök saldığın coğrafyadan ayrılmak kolay mı? O coğrafyanın kendine özgü havası, sesi, kokusu sinmiştir bütün hücrelerine. Gözünü açıp gökyüzüne baktığında, baktığın gökyüzü, o gökyüzü değildir artık. Soluduğun hava, o hava değil; içini ısıtan güneş, o güneş değil; bastığın toprak, o toprak değil; adı, o ad değil; tadı, o tat değildir artık? Ha bire bıraktığın yerdeki anılar ayaklanır, dikilir karşına?

?Ayrılık?
Gün gelir, çatar;
Anadan, babadan ayrılırsın.
Çocuktan ayrılırsın.
Gün gelir, çatar;
Evinden, işinden, eşinden ayrılırsın?

Gezinen bir gölgedir hayat, gariban bir aktör
sahnede bir ileri bir geri saatini doldurur
ve sonra duyulmaz olur sesi, bir masaldır
gürültücü bir salağın anlattığı
ki yoktur hiçbir anlamı der William Shakespeare.

Ayrılık bu!
Yaşamın değiştirilemez gerçeği. Kaçamayız ondan. Gönüllü ayrılıkların, geçici ayrılıkların gidip-gelmelerine alışkınız da, zorunlu ayrılıkların yarattığı zemheri çığlığa, karanlık bir geleceğin bilinmezliklerindeki drama alışmak, ölümün öteki adıdır! Geride bırakılanlar; çocuklar, eş, dost ve akrabalar, anılar, mekânlar, topraklar, yuvalar, kimlikler, iç yaralayan, iç paralayan nice öyküler yaratır?

Ve
Gün gelir, kapıyı çalar; ?son ayrılık?
Bu kez bedenden ayrılırsın; tıpkı yalnız doğduğun gibi, yalnız da gidersin!
Ardından;
?Ölüm Allahın emri, ayrılık olmasaydı? dizelerinin acı haykırışlarını duymadan!

Selma Sayar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir