Akıl sahibi öznenin, bilinçli kişinin kendisini başkalarından ayırmasına ve kendisini öne sürmesine yarayan güç ?ben?dir. Bu bir yönden kendini diğer kişilerden farklı olarak görme bilincidir. (2) Dolayısıyla bu bilinç kişiye sahip olduğu özelliklerin farkına varma olanağı sağlar.
Bu makalede Rene Descartes ve Immanuel Kant?ta dile getirilen ?ben? konusu ana hatlarıyla açıklanmaya çalışılmıştır. İlk önce Descartes?ın düşünce sistemi açıklanmış ve daha sonra ise Kant?ın bu sistemi farklı açılardan nasıl ele aldığı ifade edilmiştir. Bu iki düşünür arasındaki farklılıkların açıklanmasıyla da yazı sonlandırılmıştır.
Descartes?ın Öznesinde, Ben
Geçmişten günümüze bu konu farkı yönlerden ele alınmıştır. Geleneksel ya da modern dönemde çeşitli yöntemlerle anlaşılmaya çalışılmıştır. Modern dönemin kurucusu kabul edilen Descartes, incelenmesi uğraş gerektiren ?Ben? konusuna çeşitli açıklamalar getirse de yeterli olamamıştır. Çünkü bu ben konusu hâlâ kilitli bir sandık gibidir. Descartes?ın ?Cogito Ergo Sum (Düşünüyorum, o halde varım) argümanı insanı önemli bir varlık olarak dile getirir. Öyle ki insan artık evrende küçük bir zerre değil, tam aksine adeta merkez haline gelmiştir.
?Ben? çeşitli zamanlarda merak uyandırmıştır. Descartes?ın argümanının nüvesi Yunus Emre?nin bir şiirinde de kendisini hissettirmiştir.
Bir ben vardır bende
Severim ben seni candan içeri
Yolum vardır bu erkândan içeri.
Beni bende demen bende değilim
Bir ben vardır bende benden içeri.
Nereye bakar isem dopdolusun
Seni nere koyam benden içeri.
Yunus Emre?nin bu şiirinde de ifade ettiği gibi ?Ben?, insanın bizzat kendisinde bile bulunamayan özelliktedir. Çünkü dış görünüşteki ?Ben?imizle içsel olan ?Ben? aynı şey değildir. Konunun başlangıcında da ifade edildiği Descartes?la açıklanması yapılan özne, çözümlenemeyen birçok noktasını da beraberinde getirir. Öyleyse Descartes bu konuyu hangi açıdan ele almıştır?
?Cogito Ergo Sum? Çerçevesinde, Ben
Descartes?ın bu önermesindeki ?Düşünen Ben?, varlığından şüphe edilmeyen bir varlık olarak açıklanan bir özne basamağını oluşturur. Bütün felsefi arayışın ?Ben?den başlaması ve ?Ben?e dayandırılması özne metafiziğinin temelini inşa eder. Düşünmenin önemi ?Ben?e birincil fonksiyon olarak yüklenmektedir.
Descartes?ın düşünmeyi dile getirmesi kesinliğinden şüphe edilmeyen sonuçlar bulmaya yöneliktir. Doğruluk arayışında şüpheyi bir metod olarak kullanır. Doğrunun ölçütü öznenin kendisidir. Doğru ve kesin şeylerin bulunmaya çalışılması öznede ?iç dünya? kavramında aranılarak elde edilmeye çalışılmıştır. Bu kavram beraberinde dış dünyanın da varlığını akla getirmektedir.
Descartes Felsefenin İlkeleri?nde ?Ben? konusunu ana hatlarıyla çizmeye çalışmıştır. Birçok açıklamayla özneye modern bir özellik katılmıştır. Bu özne artık kuşkulanan, anlayan, yadsıyan, isteyen, istemeyen, tasarlayan, duyan vs. bir varlıktır. Özü ya da doğası düşünmek olan ve varolmak için hiçbir yere gereksinmeyen ve maddi hiçbir şeye bağlı olmayan bir töz tanımlamasını da ?Ben?le bütünleştirir. Dolayısıyla ruhtan ya da düşünceden elde edilen şeyler bedenle elde edinilenden önce gelmektedir. Burada Descartes duyuların bizi aldatabileceğini söylemektedir. Ayrıca burada ruh ile düşünmeyi bütün olarak düşünmüştür. Bu şekilde olduğunda ancak kesin bilgilere ulaşılabileceğini dile getirmiştir.
Descartes?ın ?Cogito Ergo Sum? önermesi Kant?ta ?aşkınsal ben? olarak farklı bir çerçevede alınmıştır.
Kant?ın Öznesinde, Aşkınsal Ben
Aşkınsal ben konusu transandantal idealizm çerçevesiyle açıklanmaya çalışılmıştır. Bu idealizm şeklinde bilgiyi elde etmede hem aklın hem de deneyimin önemli olduğu ifade edilir. Akıl anlama yetisiyle bize veriliyor olan nesneleri alır ve bunlara ait kavramlar oluşturur. Bilgi ise bu fenomenler dünyası ile sınırlanmıştır. Numenler ise olumsaldır. Bu alan fenomenler gibi olgusal değildir. Kant fenomenler dünyasının gerçek olduğunu ifade etmiştir. Çünkü bu alanı zaman ve mekan formları çerçevesinde deneyimlemek mümkündür. Dünyaya ilişkin bilginin mümkün olabilmesi iç duyu deneyimimizin a priori sezgileri çerçevesiyle gerçekleştirilir.
Kant?ın transandantal idealizminde tamalgı konusunu ele alınır. Bu konuda geçen ?Ben?lik, kendisine bir birlik ve eylemde ya da etkinlikte bulunma yetisine sahiptir. Tamalgı birçok şeyden önce gelmektedir. Yani verilere düzen kazandırarak onları anlamlı hale getirir.
Kant?a göre bir bilginin nesnelerle ilişkisini sağlayan şey sezgidir. Ama sezginin olabilmesi için önce nesnelerin verilmiş olması gerekir. Nesnelerin bizi etkileyişini tasarımlayarak alma yetisi Kant?ta duyarlık olarak ifade edilir. Duyarlık yoluyla nesneler alınır, anlak ile düşünülür ve bundan sonra da kavramlar kategoriler aracılığıyla oluşur.
Kendinin bilinci (tamalgı) yalın ?Ben? tasarımıdır ve eğer öznedeki tüm çoklu salt bu tasarım yoluyla kendiliğinden etkin olarak verilecek olsaydı, o zaman iç sezgi anlıksal olurdu. İnsanda bu bilinç öznede çoklunun, önceden verili olanın iç algısını gerektirir ve bu çoklunun kendiliğindenlik olmaksızın anda veriliş kipi bu ayrım nedeniyle duyarlık olarak adlandırılmalıdır. Kendinin bilincine varma yetisi anda yatanı araştıracaksa anın kendisini etkilemelidir ve ancak böyle bir yolda kendinin sezgisini üretebilir. (3)
Anlama yetisi duyarlık ile akıl arasında bir işleve sahiptir. Düşünme gücünün bir etkinliğidir. Akıl anlama yetisinin tersine bilinmesi mümkün olan bilgilerin sınırları çerçevesinde kalmayıp, daha kuşatıcı bir yetkinliğe ulaşmaya çalışır. Fakat bu, çelişkiye düşmesine de neden olur.
Kant?ın felsefesinde insan nedenler dizisini başlatan bir öznedir. Bu özne aklı olan bilinçli bir varlıktır. Bu varlık hem fenomenler hem de numenler dünyasına bağlıdır. (4)
Kısaca Descartes ve Kant?ın ?Ben? konusuna getirmiş olduğu farklı yaklaşımlar ifade edilmeye çalışılmıştır. Kant Saf Aklın Eleştirisi?nde Descartes?ın ?cogito? argümanından düşünen bir özne olarak ?Ben?in çıkmayacağını söylemektedir. Bu argüman benliğin yalın ve tinsel bir töz olduğunun sonucunu vermemektedir.
Rimbaud?un ?Ben, başkasıdır? önermesinden yola çıkılarak Kant?ın felsefesinde bulunan Ben?in zaman içerisindeki değişimleri deneyimlenir. (5) Ancak Descartes?ta bulunan düşünen bir şey olarak benlik Kant?ın felsefesindeki gibi bir ayrım içerisinde değildir. Eğer Düşünüyorum?un bir belirlenim olduğu sonucu çıkarılırsa, bu belirlenmemiş bir varoluşu gerektirir. ?Varoluşun var olabilmesi için, varlıkların ayrılık ve farklılık şeklindeki bölünüşlerinin de varolması gerekir. (6)
Kant?ın açıkça gösterdiği gibi, ruhun yalın bir töz olduğuna ilişkin bilgiyi ?düşünüyorum? tanımlamasından çıkarmak mümkün değildir, çünkü düşünüyorum sadece bir öznenin varolduğunu ispatlamaktadır, fakat onun mahiyetinin ne olduğunu verememektedir.
Makalenin Yazarı: Sara Serçemeli (1) (*)
Notlar:
(1)(*)Sara Serçemeli, Kocaeli Üniversitesi Felsefe Bölümü.
(2)Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, (İstanbul: Paradigma Yayınları, 2010), 213.
(3)Immanuel Kant, Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, (İstanbul: İdea Yayınevi, 1993), 63.
(4)Macit Gökberk, Felsefe Tarihi, (İstanbul: Remzi Kitabevi, 2010), 358.
(5)Gilles Deleuze, Kant?ın Eleştirel Felsefesi, çev. Taylan Altuğ, (İstanbul: Payel Yayınevi, 1995), 27.
(6)Wilhelm Keller, İnsan Doğası, çev. Akın Kanat, (İzmir: İlya Yayınları, 2001), 53.
Kaynakça
Cevizci, Ahmet. Felsefe Sözlüğü, (İstanbul: Paradigma Yayınları, 2010).
Descartes, Rene. Felsefenin İlkeleri, çev. Mesut Akın , (İstanbul: Say Yayınları, 1992).
Gökberk, Macit. Felsefe Tarihi, (İstanbul: Remzi Kitabevi, 2010).
Deleuze, Gilles. Kant?ın Eleştirel Felsefesi, çev. Taylan Altuğ, (İstanbul: Payel Yayınevi, 1995).
Kant, Immanuel. Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, (İstanbul: İdea Yayınevi, 1993).
Keller, Wilhelm. İnsan Doğası, çev. Akın Kanat, (İzmir: İlya Yayınları, 2001).