Kategori: Anlatı

Sigmund Freud’un yaşamla ilgili 17 sözü “Yaşamın amacı ölümdür.”

Sigmund Freud (d. 6 Mayıs 1856, Příbor, Moravya – ö. 23 Eylül 1939, Londra, Birleşik Krallık), psikanaliz öğretisini geliştirmiş olan Avusturyalı nörolog. Kişiliğin 5 farklı dönemden geçerek geliştiğini öne süren Psikoanalitik Kuram’ın kurucusu olan Sigmund Freud, psikologluğu dışında çok önemli bir nörolog, bilim adamı, filozof ve yazar da aynı zamanda.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Tarık Akan: Yılmaz Güney – Bir ‘Yol’ Hikâyesi

Biri gelip kepeneğin başlığım kaldırdı: “Sen Tarık Akan mısın? Yahu kalk ayağa da bir görelim…” Gözümü açtım. Karşımda bir başçavuş dikiliyordu. “Kalk,” diye tutturmuştu. Hadi bakalım, istersen kalkma. Hem 1981’de Yılmaz Güney’in Yol (Bayram) filmini çekiyorsun, hem bu başçavuştan mermi ve silah almak için keyfinin olmasını bekliyorsun; sıkıysa kalkma.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Tarık Akan: Düşündük taşındık, yalnızca ‘mutluyuz’ demeyi kararlaştırdık.

Filmin sonlarına doğru duruşmalar başladı. Ağustos 1981 olmuştu. İşte gene Selimiye’nin koridorlarında bekliyordum. Yanımda Burhan Apaydın vardı, ikimizden başka da kimse de yoktu. Tutuklanacağımla ilgili kaygımdan kurtulamıyordum. Burhan Ağabey rahattı, bu oturumda bir şey olmayacağını, korkmamamı söylüyordu, ama yapamıyordum. Asker salona çağırdı.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Tarık Akan: Bir Dakika, Beni Nereye Götürüyorsunuz?

“Sana hiçbir şey olmayacak, göreceksin bak. Elini kolunu sallayarak dışarı çıkacaksın.” Uçak havaalanına yaklaşırken Müjdat (Gezen) beni yatıştırmaya çalışıyordu. Onu duymuyor gibiydim. Tutuklanacak olursam onun neler yapması gerektiğini düşünmeye çalıştım; tanıdık birkaç kişinin adını saydım. “Onları hemen ara, avukatımı devreye sok,” dedim; bir de bütün gazeteleri aramasını tembihledim.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Acı ve Karanlık Bir Hikaye: Radyum Kızları: “Eğer 250.000 doları kazanırsam cenazeme bir sürü gül alabilirim değil mi?”

Onsekiz yaşında bir genç olan Mae Kaene, 1924 yılının yaz aylarında pek çok yaşıtı arkadaşının çalıştığı Waterbury Saat Fabrikası’nda işe girmişti. İş oldukça kolay görünüyordu: Kol saati kadranını bir fırça ile karanlıkta parlayan boya ile boyamak… Ücreti de fena sayılmazdı, 40 saatlik haftalık çalışma karşılığı 18 dolar alacak, üstelik de

OKUMAK İÇİN TIKLA

Vedat Türkali’nin evinde geçirdiğim 3 gün ve “sevdalınız komünistti” – Adil Okay

Sürgün yıllarımda tanışmıştım Vedat Türkali’yle. Paris’ten kalkmış, onun da sürgününü yaşadığı Londra’ya, 80. doğum gününe denk düşürdüğü “Güven” romanının galası için davetli olarak gitmiştim. Vedat Türkali 80 yaşına ve yılların sürgün hayatına rağmen dimdik ayaktaydı. Beni ve iki arkadaşımı üç gün evinde ağırladı.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Vedat Günyol İçin Çağrışımlar – Cemal Süreya

1) Orda bir adam var. Vapurdan iniyor; Karaköy’deki posta kutusunu açıyor; sonra merdivenleri ikişer ikişer çıkarak kalabalığa karışıyor. Yaşına karşın dimdik bir adam. Yüzü sanki bir yazarın değil de bir gökbilim profesörünün yüzü. Bertrand Russell’i de anımsatıyor biraz. İdealist filozof Russell’i değil, hani şu mahkemesi olan Russell’i. Var öyle bir adam. Var

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hatay meselesi ve Dersim hadisesi – Musa Anter

Adana’da bulunduğum sıralarda beni etkileyen iki büyük siyasi olay geçti. Biri Hatay meselesi, diğeri Dersim isyanıdır. O vakit, Suriye Fransızların müstemlekesiydi. Ancak bu müstemleke, Fransa’nın diğer müstemlekelerine benzemiyordu. Çünkü Birinci Dünya Harbinden sonra Suriye Osmanlı Imparatorluğu’ndan koparılınca, o zamanki Cemiyeti Akvam, yani Milletler Cemiyeti idaresince, yirmi yıl müddetle ve emaneten

OKUMAK İÇİN TIKLA

12 Eylül 1980 – Musa Anter

Bolu’dan, kasabamız Akarsu’ya bir komando taburu gelmişti. Gece saat 03’te, yatağımdayken kapım tekmelenmeye başlandı. Açmaya vakit bırakmadan cam ve çerçeveler aşağı indirildi. İçeriye bir yüzbaşı, bir teğmen ve bir yığın mavi bereli girdi. Ben yatağımdan çıkmadan, yüzbaşı çamurlu çizmeleri ile yatağıma çıktı ve başucumdaki tüm kitapları yüzüme, suratıma vurarak yerlere

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dostoyevski’nin Puşkin Konuşması – Konstantin Mochulsky

Moskova’daki Puşkin anıtının açılış töreni 26 Mayıs 1880’de yapılacaktı. Dostoyevski ve Turgenyev, büyük şair hakkında konuşmak üzere Rus Edebiyatını Sevenler Topluluğu’ndan davet aldı. Karamazov’un yazarı, zorlu çalışmasını böldü ve hayatı boyunca hayranlık duyduğu, manevi yol göstericisi ve büyük Rus dehası olarak gördüğü Puşkin hakkında bir konuşma hazırladı. Pobedonostsev’e gönderdiği mektupta Dostoyevski şöyle der: “Puşkin hakkındaki konuşmamı, fikirlerimi keskin

OKUMAK İÇİN TIKLA

1862’de Dostoyevski ve Avrupa Gezisi üzerine- Edward Hallett Carr

( . . . ) Haziran 1 862’de, Dostoyevski yurtdışına ilk gezisini yapmak üzere Petersburg’dan ayrıldı. Berlin, Dresden ve Cologne’den geçerek Paris’e geldi; Londra’da sekiz gün kaldı -lngiltere’ye tek gidişiydi bu-, sürgünde olan ve o sırada Paddington’da, Westbourne Terrace’de oturan Herzen’i ziyaret etti, sonra Paris’e döndü, Cenevre’ye gitti, orada Strakhov ile karşılaştı. lki arkadaş, İtalya’ya geçtiler,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Musa Anter: Falih Rıfkı Atay’dan hem hoşuma giden ve hem de okuyucularımı düşündürecek üç fıkrasını anlatayım

40’lı yıllarda Feneryolu Bedirhani Murat Paşa Köşkü’nde oturuyordum. Yeni evliydim. Büyük oğlum Anter 3 yaşında, kızım Rahşan da 1 yaşında idi. Bugün Adana zenginlerinin eline geçen Çiftehavuzlar’daki meşhur Ragıp Paşa Köşkü o vakit Marmara Yat Klübü idi ve müdürü de Falih Rıfkı Atay’dı. Çarşamba günleri ailelere açıktı. Giderdik. Falih Rıfkı’yı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bilge Karasu ile tanışma anlarından – Tomris Uyar

Önce, dergide geçen ay yayımlanan öyküme dönmeliyim.* O öyküyü yazarak genç yaşta onulmaz bir hastalık sonucu ölen eski öğrencime gönül borcumu ödemiştim – geç de olsa; adımı vermem gerekmiyordu ama onun ölüm haberini bana telefonda ileten “dostum”un adını da vermemiştim. Bilge Karasu’nun adı bile öyküye taşıyamayacağı bir ikinci dramatik ağırlık

OKUMAK İÇİN TIKLA

Musa Anter’in Hatıralarında Neyzen Tevfik

Aslen Çerkesdir. Amcasının oğlu ve kendisi gibi içki düşkünü Kemal Efendi, Fırat Yurdu’nda aşçım idi. Bu bakımdan “Çerkes” di diyorum. Yoksa Neyzen’in ağzından değil milliyetini, insanlığını bile dinlemek mümkün değildi. Adana Lisesi’nden beri hâlâ arkadaşlığımı sürdürdüğüm, Rodos Adası’ndan İhsan Ada, Neyzen’in çok yakını idi. İhsan Ada bir ara Vatan’da yazı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Musa Anter’in Hatıralarında Halide Edib ve A. Adnan Adıvar

Denilebilir ki, yahu Musa sen kim Halide Edib ve Ahmed Adıvar kim? Ama öyle düşünmemek lazımdır. Bazen fakir bir adam define bulur veya toto-lotodan para çıkar, aniden zengin olur. İşte ben de böyleyim. Zıvıng’ın mağara çocuğu, kimleri bulup zengin olmadı ki! İşte şimdi anlatacağım Adıvar ailesi de bulduğum en değerli

OKUMAK İÇİN TIKLA

Louis Aragon: Ömrümün tam yarısını okumakla geçirdim. Eğer bu kadar çok okumasaydım, bu kadar çok da yazamazdım.

Ömrümün tam yarısını okumakla geçirdim. Daha çocukluğumda, anam babam kitaplıkların kapısını kilitledikçe ve beni kitaplardan uzaklaştırabilmek için ne edeceklerini bilemedikçe ben habire okuyordum. Sekiz yaşımda, dokuzuncu sınıfta, lise programındaki kitapları okumuş bitirmiştim. İtiraf etmeliyim ki, işe çocuk kitaplarıyla başlamadım Fenelon’un Tele;naque’ında öğrettiler bana okumayı, ve çok geçmeden, bizim evde, taşradaki akrabaların kitaplıklarında, en az salık verilebilecek

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Dostoyevski’ye ölüm cezası verilmiştir.” 22 Aralık 1849

Darağacı 21 Aralık 1849, tutukluların kendilerine verilen cezadan henüz haberleri yoktur. Artık sorguya çekilmiyorlar. Her çeşit kesin bildiri yasaktır. Yakında bırakacaklar mı acaba? 22 Aralık, sabahın saat altısına doğru genç adamlar, gittik­çe yaklaşan bir uğultuyla uyandılar. Emirler. Ökçelerin şakırtıları. Bir bacağa çarpan kılıç kınının çınlaması. Kilit içinde bir anahtar dönüyor. Kapı açılıyor. Bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Zülfü Livaneli: En hayırlı evlatlarını yiyen bu ülkede bir gözüm gülerse öteki ağlıyor. Engel olamıyorum.

Metin Altıok – Zülfü Livaneli Bir şeyi fark ettim: Dostum Metin Altıok üzerine yazı yazmak çok zor geliyor bana. Bir türlü elim varmıyor. Bunun nedenini merak ettim; üzerinde çok düşündüm ve sonunda buldum ki, ben, Metin’i bir türlü solgun bir anıya dönüştürmeyi başaramamışım. Ne öldüğünü kabul edebiliyorum, ne artık var olmadığını.

OKUMAK İÇİN TIKLA