Kategori: Orhan Pamuk

Vatanseverlik ve Toplumsal İdeal: İslam Bey ile Ka’nın İdeolojik Yolculukları

İslam Bey’in Vatanseverlik Anlayışı ve Rousseau’nun Toplumsal Sözleşmesi Namık Kemal’in Vatan yahut Silistre eserinde İslam Bey, vatanı uğruna fedakârlık yapmayı göze alan bir karakter olarak belirir. Onun vatanseverliği, bireysel çıkarları kolektif bir ideale tabi kılan bir etik duruş sergiler. Bu duruş, Jean-Jacques Rousseau’nun toplumsal sözleşme teorisiyle örtüşür. Rousseau, bireylerin özgürlüklerini

OKUMAK İÇİN TIKLA

Cenk Hikâyeleri ve Kara Kitap Üzerinden Mitolojik Anlatıların Yapısal ve Kültürel İncelemesi

Mitolojik Anlatıların Yapısal Çözümlemesi Murathan Mungan’ın Cenk Hikâyeleri, mitolojik anlatıları arkaik bir estetikle yeniden kurgularken, Lévi-Strauss’un yapısal mitoloji teorisi bu metinleri çözümlemek için güçlü bir çerçeve sunar. Lévi-Strauss, mitlerin evrensel bir dil oluşturduğunu ve bu dilin ikili karşıtlıklar (doğa/kültür, insan/hayvan) üzerinden işlediğini savunur. Cenk Hikâyeleri’nde, destansı savaş anlatıları, insanlığın varoluşsal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi: Nesneleşen Arzu ve Kimlik Arayışı: Kemal ile Aylin’in Varoluşsal Yörüngeleri

Kemal’in Takıntılı Aşkının Kökenleri Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi adlı eserinde, Kemal’in Füsun’a duyduğu takıntılı aşk, Freud’un narsisizm teorisi üzerinden incelendiğinde, bireyin öznesel arzusunun nesneye yansıtılması olarak yorumlanabilir. Freud’a göre narsisizm, bireyin libidosunun kendi benliğine veya idealize edilmiş bir nesneye yönelmesiyle şekillenir. Kemal’in Füsun’u bir sevgi nesnesi olarak değil, kendi eksikliğini

OKUMAK İÇİN TIKLA

İstanbul’un Hüznü: Bir Medeniyetin Yası mı, Çatışan Kimliklerin Yansıması mı?

Şehrin Melankolik Ruhu Orhan Pamuk’un “hüzün” kavramı, İstanbul’un sokaklarında, taşlarında ve insanlarında yankılanan derin bir duygusal dokuyu ifade eder. Bu hüzün, yalnızca kişisel bir keder değil, kolektif bir varoluşsal durumdur. İstanbul, Bizans’tan Osmanlı’ya, oradan modern Türkiye’ye uzanan tarihsel katmanlarıyla, bir medeniyetin kayboluşuna dair bir yas tutar. Ancak bu yas, sadece

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kara Kitap’ta “Üç Silahşörler”in Çok Katmanlı Okuması

Orhan Pamuk’un Kara Kitap romanında “Üç Silahşörler” bölümü, Türk entelektüel dünyasının karmaşık dokusunu, toplumsal dönüşümleri ve bireysel arayışları çok katmanlı bir anlatıyla ele alır. Adli, Bahti ve Cemali’nin hayali kimlikleri, Celal’in köşe yazıları üzerinden bir ayna tutar; bu ayna, yalnızca geçmişin ve bugünün değil, aynı zamanda insanlığın evrensel sorularının da

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kara Kitap’ın Üç Silahşörler Bölümünde Kuram, Kavram ve Tarihsel Doku

Orhan Pamuk’un Kara Kitap adlı eserinde “Üç Silahşörler” bölümü, postmodern anlatının karmaşık katmanlarını, kimlik arayışının derin çelişkilerini ve Türk entelektüel tarihinin izlerini ustalıkla işler. Bu bölüm, hayali yazarlar Adli, Bahti ve Cemali üzerinden kuramsal, kavramsal, psişik, politik ve tarihsel soruları birbiriyle harmanlayarak okuru anlamın sınırlarında gezdirir. Postmodern Anlatının Aynaları “Üç

OKUMAK İÇİN TIKLA

Orhan Pamuk, “Cevdet Bey ve Oğulları” romanında, insanın geçmişin etkisinden tamamen kurtulup kurtulamayacağını nasıl ele alır?

Orhan Pamuk’un ilk romanı olan “Cevdet Bey ve Oğulları”, üç kuşağın hikâyesini anlatırken, insanın geçmişten kurtulup kurtulamayacağı sorusunu derinlemesine irdeler. Roman, Cevdet Bey’in kişisel ve ailesel tarihi üzerinden, geçmişin bireyler ve toplum üzerindeki etkisini psikolojik bir dille ve ayrıntılı bir şekilde ele alır. Pamuk, bu temayı karakterlerin iç dünyaları, aile

OKUMAK İÇİN TIKLA

Orhan Pamuk: Roman okurken kafamızda neler olup biter?

Romanlar ikinci hayatlardır. Fransız şair Gerard de Nerval’in rüyaları gibi, romanlar da, hayatımızın renklerini ve karmaşalarını gösterir ve tanıdığımızı hissettiğimiz kişilerle, yüzlerle, eşyalarla tıkış tıkış doludur. Roman okurken de, tıpkı rüya görürken olduğu gibi, karşılaştığımız şeylerin harikuladeliği bazan bizi öylesine çarpar ki, nerede olduğumuzu unutur; tanık olduğumuz hayali olayların içinde,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Orhan Pamuk: Dostoyevski’yi dünyanın en önemli romancılarından biri olarak görüyorum.

Dostoyevski’nin eserlerini diğer klasiklerden farklı kılan özellik 150 yıl sonra sanki dün yazılmış gibi hâlâ aynı zevkle okunabilmesi. Çarlık Rusyası’nın 150 yıl önceki toplumsal koşulları, günlük ayrıntıları, siyasal dertleri üzerine kurulu olmuş olsalar da bu romanları bugünkü dertlerimizden bahsediyor gibi okuyabiliyoruz.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kırmızı Saçlı Kadın’ın eleştirel okuması

Kırmızı Saçlı Kadın’ın birinci bölümünü bitirdikten sonra Orhan Pamuk’un en iyi kitaplarından biri olduğunu düşündüm. İlk bölümde Pamuk’un çok sevdiğim sohbet eder gibi anlatımıyla; aşk, baba oğul çatışması ve 80 sonrasının büyüyen İstanbul’unu oldukça etkileyici biçimde okudum. Damağımda yoğun bir Masumiyet Müzesi tadıyla devam ettim. İkinci bölüm de güzel başladı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Orhan Pamuk: Sessiz Ev’de anlattığım hikayeyi, onu bazı biçim ve yöntemlerle anlatmanın zevki için de seçtim.

“Bence, keyif ve istekle yazılmış bir romanın başarı şansı, görev duygusuyla yazılmış bir romandan çok daha yüksektir. Belki Sessiz Ev’deki yapısal değişikliğin anlattığım hikâyeden kaynaklandığını da söylemeliyim, ama eksik de olur bu söz. Sessiz Ev’de anlattığım hikayeyi, onu bazı biçim ve yöntemlerle anlatmanın zevki için de seçtim. Anlatacağım hikâyeyi seçerken

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kırmızı Saçlı Kadın’da Rastlantılar ve Saplantılar

Orhan Pamuk, “Kafamda Bir Tuhaflık”ı 2015 yılında yayımlamıştı. Sadece bir yıllık bir aranın ardından yeni romanını da tamamladı. Okuyucuları açısından bir sürpriz olabilir ama sürenin kısalması -Orhan Pamuk’un kariyeri ve deneyimi göz önüne alındığında- şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı olan, okuyucusunun karşısına bu kariyere hiç yakışmayacak bir romanla çıkması…

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kırmızı Saçlı Kadın – Orhan Pamuk

Kırmızı Saçlı Kadın romanında İstanbul yakınlarındaki bir kasabada 30 yıl önce yaşanan aşk hikayesi anlatılıyor. 1980’lerin ortasında geleneksel usulle kuyu kazan Mahmut Usta ile çırağı ‘küçük bey’ Cem zor bir arazide su ararlarken, kasabanın hemen dışındaki sarı çadırda esrarengiz bir tiyatrocu kadın her gece eski masal ve hikâyeleri yeniden anlatmaktadır.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Orhan Pamuk’un Kara Kitap romanı üzerine – Tahsin Yücel

Kötü bir yazar iyi bir romancı olabilir mi? İlk bakışta olmazmış gibi geliyor insana. Ama bunca yıldır Orhan Pamuk’un yapıtlarını göklere çıkaran ünlü eleştirmenlerimize, özellikle de şu son aylarda aynı yazarın Kara Kitap adlı romanı konusunda yazılanlara biraz olsun değer veriyorsanız, bu soruyu “Evet, bazı bazı”, “Evet, neden olmasın?” ya

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dostoyevski’nin ilk romanı İnsancıklar, edebiyat tarihinin tuhaf vakalarından biri – Orhan Pamuk

“Ah şu masalcılar! Yazacak yararlı, hoş, kişiye haz veren bir şey bulamazlar da, ne kadar pislik varsa dökerler ortaya!.. Yetkim olsa yazmayı yasak ederdim onlara! Ne biçim şeylerdir yazdıkları? Okurken ister istemez düşünüyor insan… Kafasını kaşıyor, inan olsun yasak ederdim onlara yazmayı! Basbayağı yasaklardım.” [Kn. V F Odeyevski]

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yazarların sevdiği Aziz Nesin öyküleri

Aziz Nesin 99 yaşında. Sezen Aksu, Ahmet Ümit, Orhan Pamuk, Sırrı Süreyya Önder ve Müjdat Gezen gibi birçok ünlü isme hiciv ustasının en sevdikleri öyküsünü sorduk, anılarını dinledik. Siyaset Meydanı’nda önemli bir siyasetçi hararetle konuşuyor. Karşısında oturan Aziz Nesin’e bakarak “Ne büyük bir millettir ki kendisine aptal diyen sayın yazarı multimilyarder

OKUMAK İÇİN TIKLA

Budala – Fyodor Mihailoviç Dostoyevski

“1868 yılında yazılan Dostoyevski’nin Budala adlı eseri, Suç ve Ceza ile Karamazov Kardeşler’in arasında yazılmış bir romandır. 1867’de, kırk altı yaşında Snitkina’yla evlenen Dostoyevski, hem alacaklılardan, hem de yardım isteyen akrabalardan kurtulmak için karısıyla birlikte yeniden yurtdışına çıkmıştır. Rusya’dan dört yıl uzak kalacaktır. Alçaltıcı bir yoksulluk içinde geçen bu dönem

OKUMAK İÇİN TIKLA