Yılmaz Güney üzerine yazdığım üç kitapta ( İnsan Yılmaz Güney, 1994. Özgür Yılmaz Güney, 1996. Yılmaz Güney Hazinesi, 2004) ona ve yaptıklarına ilişkin birçok kitabın dökümünü de sunuyorum. Bu kitaplar sadece Yılmaz Güney?i ve sinemasını anlatmakla yetinmiyor, o günlerin siyasi havasını, Güney?in devrimci yoldaşları ve bizzat gerçekleştirdikleri bağlamında aktarıyor.
Kitaplarımı yazdığım zamanlarda Güney?i tanıyan bütün dost ve arkadaşlarına değişik nedenlerden ulaşmam maalesef mümkün olmamıştı. Bunlardan biri Arif Keskiner, ikincisi de kardeşi Abdurrahman Keskiner?di.
Arif Keskiner, üçüncü kitabımı yazdığım günlerde (2001?in sonu, 2002?nin başı olmalı) bilgim olmayan, belki henüz yayınlanmamış olan, Çiçek Gibi (2. Baskı, Doğan Kitap, İstanbul, 2002) isimli kitabında Güney?in İstanbul?daki ilk yıllarını son derece akıcı, yaşandığı gibi, yani hem eğlenceli, ve hatta gözlerinizden yaş gelene kadar güldürücü, hem zaman zaman hüzünlü ve her zaman dostça, ?gardaşça? anlatıyor. Daha önce okumamış olmama üzülüyorum.
Yılmaz Güney?in sinema dünyasındaki en yakın arkadaşlarından olan Arif Keskiner, çok sevdiği Güney?in yaptıklarını, özlemlerini, yaşadıklarını, birlikte geçirdikleri günleri ve geceleri alışılmışın dışında bir tarz, buna isterseniz Arif Keskiner tarzı yani ?çiçek gibi? diyelim, edebî ve yalınlıkla aktarıyor.
Önce Güney?in Adana yıllarını onun lise arkadaşı Hülagü Tunç?a anlattırıyor (s. 175-176). Bu satırlar Güney?in sinema sevdasının en iyi anlatıldığı satırlardır.
Sonra Güney?in İstanbul?daki ilk dönemine ilişkin anılar başlıyor. Yaşar Kemal, Atıf Yılmaz, Orhan Kemal ve diğerleriyle anlatılanlar, Mersin İdman Yurdu destekli ?Adana Okulu?nun İstanbul?daki o günlerdeki yaşantısının içeriden yansıtılmasıdır ve pek çok ders yüklüdür. Arif Keskiner 1938?de Adana?nın Osmaniye kasabasında doğmuştur. Yaşar Kemal orada arzuhalcilik yapmış, hapis yatmış, linçten kurtulmuştur ve oraları iyi bilir. Yılmaz Güney de iyi bilir : O kasabaları sinema sinema dolaşan insandır çünkü. Geçerken belirtmeliyim ?pursantaj memurluğunun? anlam ve önemini ve nasıl uygulandığı bu kitapta en iyi biçimde anlatılıyor. (s. 176). Pursantaj?ın Fransızca ?pourcentage?dan geldiğini ve anlamının ?yüzdelik? olduğunu, o zaman pursantaj memurunu da ?yüzdelikçi? olarak çevirebileceğimizi belirteyim.
Güney?in İstanbul?daki ve sinemadaki ilk yılları hapis ve sürgünle kesintiye uğruyor. Keskiner kardeşler ve dostları en yakın destekçileridir o günlerinde. Bu bağlamda Nevşehir Hapishanesi?ne Güney için bir daktilo gönderilmesi hikayesi son derece ilginç. Boynu Bükük Öldüler orada bu daktiloyla yazılacaktır.
Güney, Konya sürgününden İstanbul?a dönüşünde, Agâh Özgüç, Remzi Cöntürk, Arif Keskiner gibi dostlarıyla çilingir sofrasında buluşur buluşmaz ne yapacağı konusundaki kararını şöyle açıklıyor ve onun yönetmen olmasını arzulayan, öneren arkadaşlarını şaşırtıyor :
?Ben kararımı verdim arkadaşlar. Artist olacağım. Bunun için bana beş takım elbise lazım. Sizden ricam, bir terzi bulalım, sizler de kefil olun. Şu elbiseleri diktirelim. Siz gerisini bana bırakın.? (s. 184-185).
Bütün arzusu bu kadardır. Daha önce veya daha sonra ?beş takım elbiseyle? bu işi bitiren başka insan da henüz görülmedi.
Sonrasını biliyoruz. Ama yine de daha iyisini öğrenmek, Yaşar Kemal?le, Ahmet Arif?le, Atıf Yılmaz?la, Tuncel Kurtiz?le ve daha pek çok ustayla, sinema sanatcısıyla, ressamla, kadın ve erkek, birkaç adım yürümek, bir iki bardak bir şey içmek, iki üç satır sohbet edebilmek için Keskiner?in kitabını mutlaka okumalıyız. İlk okuyuşumdan beri ikidebir yeniden ve yeniden okuyorum. Kaçıncı kez okuduğumu bilmiyorm. Ama sayfalar epey aşınmış, o nedenle artık kitabın yeni bir örneğini almalıyım.
Kitapta son derece orijinal fotoğraflar bir aile albümü gibi sunuluyor, onlar da ayrı bir alem : Çetin Altan?ı Taksim?de, Türkiye İşçi Partisi?nin (TİP) ?sosyalist bir parti? olduğunu açıkladığı mitingde, Ahmet Arif?i başka bir mekanda çoşkulu bir biçimde görmek için hoş bir fırsat.
Bu kitabı okuyarak o günlerin İstanbullu gençlerinin TİP?e gösterdikleri yakın ilgiyi ve onların birlikte yaptıklarını, geceleri geç saatlere kadar parti için çalıştıklarını dinlemek ve öğrenmek te mümkün. Bu bağlamda ?Makinist Fikret?in öyküsü epey çarpıcı. Soyadını ?Kızılbayrak?tan ?Albayrak?a çevirmek zorunda kalması da önemli.
Keskiner?in İstanbul yaşamında en önemli kahraman Dev Adam?dır. Bu Dev Adam sayesinde ?Hayatımın Üniversitesi? dediği ?Kulis?in ?bordo kadifesi? bir daha kapanmamak üzere açılır, Corc hizaya çekilir (Meraklısı için s. 105?ten itibaren. Yıllar sonra Corc?a Tarık Akan?ın ?kıyağını? da es geçmez yazar.) Keskiner hayatının mesleğini de burada başlar öğrenmeye. Dev Adam?ın ismini söylemem ama isterseniz yazdığı kitaplardan birinin ismini hatırınız için kulağınıza fısıldayabilirim : İnce Memed. Şışşşt aramızda kalsın : Dev Adam acaip küfürbazdır. Keskiner?in yalancısıyım.
Keskiner kadirbilir, geçmiş zamanların arkadaşlarını asla unutmaz. Bunlardan birinin ismi Ergin Günçe?dir ve onun sayesinde Nâzım Hikmet?i ve şiirini keşfeder ve hayran olur. Böylece sosyalist hareket bir militan daha kazanır. Daha da önemlisi Ergin Günçe?nin Keskiner?i Dev Adam?a takdimidir. Keskiner, Ergin?i unutmaz ve unutulmaması için olmalı onun bir şiirini de ?patlatır? (s. 105). Çünkü Ergin Günçe şairdir. Keskiner bütün iyi dostlarını anlattıktan sonra en sevdikleri şiiri eklemeyi hiç ihmal etmiyor. İyi de ediyor, böylece okuyucu da onları bir kez daha okumak, bir kez daha anımsamak olanağı buluyor.
Yaşar Kemal için şunları yazıyor : ?Ben o günden sonra Yaşar Kemal?in oğlu olarak büyüdüm. Ona ve inançlarına saygılı olarak… Aynı düşüncelerin ışığında yürüdük aynı partide. Aynı idealleri paylaşarak… Hâlâ görmesem, sesini duymasam rahatsız olurum. Özlerim.? Evet baba sevgisi böyle olur Osmaniyelilerde.
Kitapta o yılların gençleri, sanatcıları, gazetecileri, yazarları, şairleri üzerine binbir anektod bulunuyor. Bunlardan birkaçı az bilinen az bulunan cinsten ressam ve sanatcıyı, yazar ve şairi tanıtıyor ve çok çok iyi oluyor : Behçet Sefa (anektodları müthiş, lakabı olağanüstü ama yazmam, şişşşşşt duyan muyan olur), Ömer Uluç ve Sevim Burak (hem çöpçatan, hem ?iğneleri? elinde iğnelemeye hazır ve nazır), ?Hayalet Oğuz?, Durnev ve kardeşi Pertev, ?Cimcime?, ?Karga? Rauf, ?Fuaye? Adnan Halat, Kâmuran Aksu, Eğemen Bostancı ve daha pek çok isim…
Kitap harika kısacası. Edebî değerini bir parça görmek için küçük bir alıntı yapmak istiyorum :
?Taksim tramvay durağına zor atmışız kendimizi. Oradan oraya sırılsıklam olmuşuz. Sanki yağmur kovayla dökülüyor. Tramvaylar gece seferlerini tamamlamış. Dolmuşlar da çalışmıyor. Sadece taksi. Ben de Rauf?ta kalacağım. Yağmur o kadar şiddetli ki önümüzden geçen arabaları ancak geçtikten sonra fark edebiliyoruz. Bu arada bir ışık huzmesine bile bağırıyoruz.
?Taksi taksi!? ? (s. 94). Bundan sonra sahneye Behçet Sefa çıkacak ve bir daha inmeyecek. Mutlaka okunulası sayfalar. Harika.
Bu kitap sayesinde 1950?lerin ikinci yarısından itibaren İstanbul?da geçerli genel ve kent kültürüyle de tanışıyoruz. Kitap, kültürümüzün gelişmesine katkıda bulunuyor : Örneğin ?dızdıcılar?ın anlamını öğreniyoruz ve daha neler neler…
Keskiner bu kitabında gençlik anılarını aktarıyor. Bu anıların seçme olması, seçilerek yazılmış olması doğal. Yazar herşeyi anlatmıyor. Bu da anlaşılır bir şey. Önemli olan anlattıklarının dünya kadar şeyi kalıcılaştırması ve bizlere, okuyucularına ve okuyacaklara emanet bırakmasıdır. Bu da az şey sayılmamalı.
NOT : Keskiner anılarını yazmayı sürdürdü ve burada andığım birinci kitabına aynı yayınevi tarafından yayınlanan şu iki kitabı ekledi :
Elbette Çiçek (2006), Yine mi Çiçek (2007). Bu kitapları okuma olanağım olmadı. Okuyunca haber veririm. Söz.
Yazan: M.Şehmus Güzel
Kitabın Künyesi
Çiçek Gibi
Arif Keskiner
Doğan Kitap
Yayın tarihi: Şubat 2002
5. baskı: Haziran 2007
Sayfa sayısı: 352