Okuma grubumuzun sezonun ilk toplantısında, bir sonraki oturumu için Mehmet Eroğlu?nun Düş Kırgınları romanı önerilince kafamda herhangi bir çağrışım yaratmadı. Ama ya-zardan bir şeyler okuduğum konusunda kısa bir duraksama geçirdim. Kitabı alıp ön kapağına baktım, bana yine bir şey anımsatmadı. Arka kapaktaki tanıtım yazısını okuyunca bu kez kuşkuya düştüm. Bana bir şeyler anımsatır gibi oldu. Romanın birkaç sayfasından sonra bir şeyler aydınlanır oldu belleğimde. Hadi romanın adı belleğimden büsbütün silinmiş, ama içeriğiyle ilgili dişe dokunur bir şeyler neden kalmamış? Zorladım beynimin o köşesini. Evet, Karaburun? Hayata yenilmiş, alkolik eski bir devrimci?Ona âşık genç kadınlar?Karışık, okunması zor bir kurgu. Elimdeki basının ön kapağında ?4.basım? yazıyor. İç sayfaya baktım:
4.basım 2005, 1.basım 2005. İlginç. Büyük olasılıkla ilk ya da ikinci basısını okumuşum ve yaklaşık beş, belki altı yıl olmuş. Yaşananlar, inandırıcılığı şöyle dursun, saçma gelmişti. Anlaşılan, yapıtı salt bu yönden değerlendirmiş, bu yargım başka artılarını görmemi önlemiş. Dar bir zamanda üstünkörü okumuş da olabilirim.Yoksa beş altı yılda yazınsal beğenimde, dünya görüşlerimde bu denli değişiklik olmadı.
Bu sefer romanı üst üste iki kez okudum. Gerekliydi. Bunca emekle yaratılmış bir yapıta bu kez haksızlık etmemek için. Peki yapıtı belleğimden silmek isteyecek kadar katı görüşlerim değişti mi? İtiraf edeyim ki hayli dar gözlüklerle bakmış, değerlendirmişim. Okur için zor gelse de özgün bir kurgusu var. Dil akıcı, yetkin. Yazınsal lezzet ilk satırından son satırına dek okurun damağında yerini koruyor. Şiirsel bir lezzet.
Arka kapağındaki tanıtım yazısı romanı şiirsel, akıcı bir dille ustaca özetliyor. Kitabı eline alanı satın almadan göndermeyecek kadar etkileyici. Değerlendirmelerin tümüne katılıyorum diyemem. Ben romanda aşktan başka insanal durumlar, toplumsal sorunlar, temalar buldum; yalnız ben değil okuyan çok kişi bulmuştur. O nedenle, ?Mehmet Eroğlu bu romanında- öteki eserlerinde rastladığımız zengin tema çeşitliliğinin aksine- tek bir konuya, aşk ve sevgi ikilemi üzerine yoğunlaşır?? saptamasına katılmıyorum. Sonra, ?Hem denizde hem karada yaşayan yunus insanlar? ne demek? Birden çok mu bu yunus insan? Bu çoğul eki kitabı okumamış insanda yanlış bir kanı uyandırmaz mı?
KURGU: Yapıtın özgün yanlarından biri de kurgusudur. Zekice bir kurgu, ama okuru biraz yoruyor. Biri şimdiki diğeri beş yıl önceki zaman dilimlerinde yaşananları sık geçişlerle ama ustalıkla vermiş Eroğlu. Bu sık geçişler okurun dikkatini zorlasa da önce yaşananları son- rakilere hayranlık verici bir doğallıkla, inandırıcılıkla bağlıyor yazar. ( Örnek: 197. sayfa)
Eroğlu, romanını beş ana bölümle giriş ve sonsöz bölümlerinden oluşturmuş. Araya Çiğdem?in yazara, Kuzey?in günlüğünden verdiği birkaç sayfayı serpiştirmiş. Bu sayfalarda Shakespear?ın oyunlarındaki tiradları anımsatan bir üslup var. Bu sayfalarda Kuzey?in hüznü, kırılganlığı, yaşama tutunamamışlığının çığlığı kulak tırmalıyor, yürek parçalıyor. Kuzey?in bu çığlığı, Şafak?la tanışmadan önceye aittir. Demek ki o yoğun umutsuzluk bir aşk kırgınlı-ğından da öte bir yıkımla ilgili. (Belki onu ilk terk eden karısı Vildan?la bir yere kadar ilgilidir.) Yani Kuzey?de yıkım süreci çok daha önceye aittir. Zaten Şafak?la tanışmadan önce alkol batağına düşmüştü. (Roman boyunca süren ve büyük bir başarıyla anlatılan bu alkolik
hal anlamlı bir metafordur kanımca.) 1996?da ağabeyinin zoruyla alkol tedavisi görüp içkiye bir süre ara vermiş. Yani düş kırgınlığı çok daha öncelere dayanıyor, çok daha derin kökeni var. Çok daha geniş anlamlı bir aşkın kırgınlığı bu. Bir 68?lidir o.
Kurguda bir başka özgünlük, ustalık: Ana bölümlerde kader arkadaşı Sami Çetin (bir kaç kez), felsefeci İhsan Kaymaz ve son sevgilisi Çiğdem araya girip Kuzey?le ilgili açıkla- malar, yorumlar yapıyor. Bunlar ve yazarın giriş ve sonsöz bölümlerindeki açıklamaları, ya- pıtta yazarın yaşananlarla arasında bir mesafe koymak amacına hizmet ediyor. Yazarın bu teknik oyunlara başvurması bir ilk değil elbet, ama okuru anlatılanlara inandırma gizli amacı-na da bir katkısı oluyor. Sanki, inanılması zor aşk(lar) başkalarının tanıklıklarıyla inanılır kılınmak istenmiş. Bir yararı da şu: Kuzey?in günlüklerinde karşımıza çıkan birinci kişili anla-tım, başkalarının anlatımlarıyla (yine birinci kişili) renkleniyor. Tabii Kuzey?i daha iyi tanı-maya, tanıtmaya da katkısı oluyor.
Kurgusuyla özgün bir roman dedim; peki, başka üstünlükleri yok mu? Hayli var. Her şeyden önce bir edebiyat, bir dil şöleni.Edebiyat, roman sanatının büyüleyici bir ürünü. Yapıt, aşk ana teması temelinde tarihsel bir trajediyle, klasik başka edebiyat yapıtları, ünlü roman kahramanlarıyla, modern sanat, müzikle ilgili göndermelerle renklendirilip derinleştirilmiş. (Gerçi günümüz yazarlarının çoğunda bu çabayı görüyoruz.) Ayrıca kaçak göçmenler ve Kürt sorununu, ana temayla yan yana roman boyunca yürüyen 68 Kuşağının dramını da eklemeli-yiz.
Yer /Mekân: Karaburun denizi, adacıkları, burunları, dağları, göğü, yıldızları, ağustos böcekleri ve de o yazın saat saat değişen havasıyla derin bir gözlem ve anlatım gücüyle önü-müze seriliyor. Okurken biz de sıcaktan bunalıyor, ağustosböceklerinin bitmeyen o sersemle-tici senfonisiyle sağırlaşıyor, denizinin o dupduru sularında serinliyoruz. Doğa betimlemeleri gerçekten insanda hayranlık uyandırıyor.
Dil ve Anlatım: Türkçenin lezzetini duyuyoruz her sayfada. Bunun yanında her biri bir aforizma değerinde yüzlerce cümleyle karşılaşıyoruz. Elbet bunlar romanın derinliğine katkı sunuyor. Ama Kuzey?in bu tür felsefi cümlelerinin dozunun biraz fazla kaçtığı söylenebilir.
Bunlardan ancak birkaçına yer verebileceğim:
?Aşıkken ölüm karşısında olduğu kadar tek başınadır insan.?
?Kendisini itiraf etmek isteyen her kadın tehlikelidir.?
?İnancı arayanlar inançsızlardır. Aşkı arayanlar hiç aşık olmayanlar?Çünkü aşık olan bir daha aşık olmaz?
?İnsanlar ikiye ayrılır: Geçmişinden kopanlar ve bunu asla başaramayanlar.?
?Kentlerin günahlarını orospularla çocuklar öder, dünyanın günahlarını ise filozoflar??
?Yalnızlığınızı terk edin! Göreceksiniz, her şey düzelecek.?
Derin bir gözlem gücü var yazarımızın. Yer/ mekân betimlemelerinde olağanüstü. Ya-kaladığı ayrıntıları çok çarpıcı benzetmelerle, somutlamalarla veriyor. Sessizliği onlarca kez çarpıcı ifadelerle somutluyor:
?Ağustosböcekleri sessizliği çakıl taşları gibi hışırdatıyordu.? (s.31)
??yerini girdap gibi kendi merkezi etrafında dönerek derinleşen garip bir sessizlik ku-yusu aldı.? (s.42)
?Her şey çiçek kokuyor: gece, sessizlik, uysal deniz, Delikli Burun, parmaklarım hatta ay.? (s.49)
?İkimiz de şaşkınız. Kadife bir şala benzeyen bu esnek, dalgalanan sessizliğe
ne zaman, nasıl sarındık??
?Adayı kuşatan sessizliğin yılanınki gibi pulları vardı. Etraftaki sesler, gürültüler üze-rinden kayıp gidiyordu.? (140)
?Neden sonra örümcek ağını andıran gözenekli sessizliği yırttım.? (217)
Ve romanda yer alan nefis doğa betimlemelerine bir örnek:
?Denize arkasını dönmüş bu yamaçta her şey değişikti. Yukarıda garip, şeytanın izleri-ni taşıyan bir gökyüzü asılıydı: Yarı karanlık ufukta hayaletleri andıran gölgeler, tepelere sis gibi çökmüş uzak ışıkların turuncu kemeri?Sıcak, dağlara yaslanmış, geceyi itiyor, geciktiri- yordu. Tepeler erimiş, aşağıya, ovaya damlamak üzereydi.? (s.231)
Diyalog: Romanın göz ardı edilemeyecek bir üstünlüğü de yazarın kişilerini konuşturmada gösterdiği olağanüstü başarı. Diyaloglar öylesine doğal, sahici ki insan bunları okumaya doya-mıyor. Kişilerin söyledikleri çift tırnak içine alınırken bunları yazar alt alta değil yan yana di-ziyor. Bu arada kahramanımızın (Kuzey) bilinç akışını, iç sesini bunların arasına büyük bir ustalıkla sokuşturuyor. Ayrıca kişilerin birbirini bilerek bilmeyerek yanlış anladığında karşı tarafın uyarısıyla, konudan kaçmak isteyeni ana noktaya çağırması vb. Bütün bunlar okura zevkli anlar yaşatıyor. Yapıtın gerçekliğine büyük katkıda bulunuyor. (Örnek vermeyeceğim.)
Zaman: 2003 yazı (şimdiki zaman) ile 1998?in bahar ve yaz mevsiminde yaşananlar anlatılı-yor. Metinler üzerindeki tarihler öyle. Buna diğer kahramanların 2004 yazında, yazara bu olaylarla ilgili tanıklıklarını anlattıkları zaman dilimini de eklemeliyiz. Karaburun?un, Karayel Oteli?nin kışından söz edilmiyor.
Kişiler:
Aşkın/aşkların ana tema olarak yaşandığı bir ortamda o yaşantıya kıyısından köşesin- den karışanlar kanlı canlı insanlardır. İçimizden birileridir. Fındık İbram yani yunus (Roman- da büyük harfle yazılmamış) bile. Bunların başlıcalarını kısaca tanıyalım. Romandaki ağırlıklarının tersine bir sırayla:
Vildan: Edebiyat, edebiyatçı heveslisi şımarık bir zengin kız. Kuzey?in karısı.Karaburun?a geldiklerinden bir yıl sonra sıkılıp kocasını terk edip gider.
Handan: Tombul, güzelce bir kadın. Orta yaşlarda. Çevreye duyarlı, etkin. Anaç, sevecen. Kuzey?i anlayan kadınlardan.
Erica: Turist rehberi, güzel bir Alman. Kuzey?le bir ara ilişkisi olmuş bir ara.
Emin: Doğudaki savaşın travmasını üzerinden atamamış, malülen emekli yüzbaşı. İtirafları ürpertici. Çocuk sahibi olmaktan korkuyor.
İhsan: Emekli felsefe öğretmeni. Felseye düşkün. İçki masalarında sözü kolay kolay kimseye bırakmaz. Biraz sırnaşık ama iyi niyetli.
Fındık İbra(hi)m: Doğanın gadrine uğramış bir ucube. Bir yunus kadar denizle iç içe. Yunan düşmanı. (Nedenleri var.) Bir tek Kuzey?i seviyor. Tabur Defteri?ne kaydedecek kadar ona güveniyor. Kuzey silah alacak, birlikte Yunanlılara saldıracaklar?Yani kafayı sıyırmış.
Bunlara Nermin, Mücella, onun çocuklarını ve Şafak?ın emaneti Benek?i ekleyebiliriz.
Şafak: 25 yaşlarında güzel, akıllı ve de zengin bir kadın. Kuzey?i fark ediyor, nişanlı olmasına karşın Kuzey?le aşk yaşıyor. Birkaç kez gidip geliyor. Son gelişinde kararlıdır. Kuzey?le kal-maya. Ama reddedilir. Kuzey kendisini ona layık görmez. Şafak için aşk, yüreğin en narin ür-perişiyse Kuzey için sevgi bazen vazgeçmektir.
Şakak gururu incinmiş, yıkılmış olarak arabasına binip uzaklaşır. O ruh haliyle döne-meçlerde direksiyon hakimiyetini yitirir, arabasıyla denize uçar. Ama kaybolduğu çok sonra anlaşılacaktır.
Çiğdem: Vildan?ın kızı. O da 2003?te 25 yaşında. Yine güzel, yine zengin bir kadın. Kuzey?i annesine gönderdiği mektuplardan, roman taslağından ve günlüğünden tanıyor. Karaburun?a planlı geliyor. Batmakta olan otele ortak olup durumu düzeltmeye çalışıyor. Kuzey?e o da aşık. ?Sevdiğine değil onu çok sevene gitmek? isteyen biri olmasına ve Kuzey?in, ?Birini se-vebileceğimi düşünmek ancak edebi bir yanılgı olur? demesine karşın?Alkolden kurtarmaya çalışsa da nafile?Yine de onunla sevişiyor ve de ondan bir çocuğu oluyor.
KUZEY: Bütün olayların merkezi. Kuzey?i irdelerken romanın konusunu da irdelemiş olaca- ğız. Kimdir Kuzey? Yazar, kahramanına kendi siyasal geçmişinden bir şeyler katmış, bu belli. Ama ne önemi ne zararı var. Kuzey bir 68?li. Filistin?de bulunmuş; inançlı, cesur bir devrim- ci. 1971 darbesiyle Avrupa?ya kaçıyor. Parti, onunla ilgilenmesi için Sami adında birini gö- revlendiriyor. 1974 affı?1975?te Türkiye?ye birlikte dönüş?Birlikte uzun bir deniz yolculuğu yapıyorlar. 1979?da İstanbul?da faşistlerin çapraz ateşi altında kalıyorlar. Sami ağır yara alırken Kuzey saldırganlardan ikisini yaralıyor, Sami?yi ölümden kurtarıyor. Ama madal- yonun arkası var: Sami?yi sokağa çıkaran kendisi. Bir yara daha, Kuzey?in vicdanında.
Peki, yürüyüşü yarım kalmış bir 68?li olarak yaşadığı aşklardan da önce zaten bir düş kırgınıdır (Hepimiz öyle değil miyiz?) desem iddialı bir yorum olmaz sanırım. Sami?nin bu konuda söyledikler beni hayli destekler: ?Zaten 68?lileri kendilerinden çok daha genç olanlar önemsiyor. Ben? İnsan, Dostoyevskiyen bir suçlulukla yoğrulmuş, öfkeli bir bilinci olan böy-le bir kuşağa nasıl ilgisiz kalabilir? Şu açık ki onların tutkulu, şehvetli bir insanseverliği vardı. Tanrı onları taşınmaz ağırlıkta bir yükle donatmış: vicdanla.(s.156)
Kuzey?in devrimcilikten başka bir yönden de düş kırgını olduğunu ileri süreceğim: Edebiyatta da düşlerini gerçekleştirmemiş. Devrim hayalleri yıkıldıktan sonra edebiyata sarıl-mak istiyor. Bir dergi çıkarmak istiyor; içinde yıldızlar ve deniz olan Düş Kırgınları romanı yazmak da. Şımarık Vildan?la bu hayallerini gerçekleştirmek için Karaburun?a geliyorlar. Yazgıları ortak sakat Sami?yi de yanına alarak. Karayel Oteli?ni işletmeye başlıyorlar.Vildan bir yıl sonra sıkılıp terk eder Kuzey?i, Karaburun?u. Bu darbe onu yıkar. İçkiye bu darbeden önce de bağımlıydı. 1996?da ağabeyinin zoruyla tedavi görür.
Naiftir, kırılgandır Kuzey. Tekneleri Karaburun?da batan kaçak göçmenleri Fındık?la kurtarmaya çalışır. 14 kişiyi de kurtarır ama tanık olduğu ana-kız trajedisi de onu daha da yaralar. ?Ben bir köpek gibi bir köşeye çekilip yaralarımı sağaltmaya çalışırım.? dese de yaşa-ma küsmüş, direnmeyi çoktan bırakmıştır, bir kaybedendir o.
Kuzey, Şafak?ı sevdiği için, onu korumak için ?Kal? demiyor.(Arada 20 yıl gibi ciddi bir yaş farkı da var.) Ama bu trajik son insanı kızdırıyor. Şafak?ın bu trajik ölümü, zaten yenik bir karakter olan Kuzay?de dayanılmaz bir suçluluk, vicdan azabı yaratıyor. Alkolle intihar etmek isteyen Kuzey?i kadınlar bir türlü rahat bırakmıyor. Erica, Handan da listeye adlarını yazdırıyorlar. Yetmezmiş gibi, beş yıl sonra (2003) 25 yaşındaki Çiğdem çıkıyor karşısına. Vildan?ın kızıdır. Kuzey?i annesine düzenli gönderilmiş mektuplardan, yazmayı düşlediği roman taslaklarından tanıyor. Kuzey?i görmeye geliyor. Terk eden annenin kızı terk edilen er-keğe aşık oluyor.Tabii, akla hemen, İnci Aral?ın altı yıl sonra yazdığı Sen Şarkını Söylediğin Zaman romanı geliyor. Orada da terk etmiş annenin kızı, terk edilmiş erkeğe aşık oluyor.
Nedir bu Kuzey?in genç kadınlara, daha doğrusu genç kadınların Kuzey?e bunca düş-künlüğü? Sahi, 3.bölümün başında yazarın Jorge Semprun?dan alıntıladığı sözün romanda çok inandırıcı bir temeli var mı:?Genç kadınlara doğru hep aynı şekilde yürünür; aynı umutla,
aynı kaygıyla; aynı sonsuzluk ihtiyacıyla.? Yoksa yazar, Kuzey?in bu psikolojisine dikkatimi-zi çekmek mi istemiş. Öyle olmalı. Ama Kuzey yaşama küsmüş, her an şöyle ya da böyle inti- harı düşünen biri değil mi? Nitekim, romanın sonunda bu isteğini gerçekleştirmiyor mu?
Kuzey 1996?dan önce de yıkılmış, umudunu yitirmiştir. Bunu Çiğdem?in birkaç sayfasını ya-zara verdiği günlüğünden anlıyoruz. Bu sayfalarda Kuzey gururludur ama ölümü aramaktadır. Kibirli bir dille, Shakespeare?in oyunlarındaki tiratları anımsatan bir üslupla yakarır:
Gezgin bir ayyaşın güncesinden, sayfa 4:
?Ölüler ölmez?Ölülerin yaşayanlarla kıyaslandıklaların-
da tek üstünlükleri de budur.? (Nietzsche)
?Ey varoluşumuzun onulmaz hüznü, ey hiçliğimin vahşi boşluğu, ey kader! Bırak ve beni sarhoşluğuma terk et. Ey günbatımının yaygaracı kızıllığı, ey kıyı denizlerinin uğursuz boraları, ey batının karayeli, ana karanın poyrazı; ey ağustosböceklerinin kösnül şarkıları?
Bırakın peşimi.
?..
Ey savaşmadığı savaşların gazisi sarhoş! Kalk, gitme vakti geldi: Bir yıldan ötekine, kentten kente, utançtan utanca, kadından kadına sürecek büyük geri dönüşe, kutsal yolculuğa hazırlan?Korkma, yalnız değilsin: Böyle uzun yolculuklara yoldaşlık eden ölüm olacak yanında?
Ey ölüm, ölümüm, bırakma beni?? (s.7)
Peki, yaşanan bu aşklarda beni ikna etmeyen nedir? Vildan?ın ihaneti bir yıkımdır. Şafak?ın Kuzey?i bile ikna etmeyen aşkı? Beş yıl sonra yine 25 yaşında bir kadın, Çiğdem; üstelik Vildan?ın kızı Kuzey?e aşık olma kuyruğuna giriyor. Yazar, kadınların kırılgan bir erkeğe, üstelik 68?li, zaafına mı dikkatimizi çekmek istemiş, bu aşk(lar) daha geniş anlamda bir metafor mu? Bilmiyorum. Ama Kuzey?deki o bunca kadını cezbeden şey beni ikna etme-
di. ?İnsan var olduğuna inanmak için mi kendini anlatır? Öyle ise susacağım..? diyen birinin kadınları bu kadar büyülemesi?.. Sami?nin, Kuzey?in asıl aşkı Şafak?la ilişkisi üzerine yaptığı açıklama kuşkusuz anlamlı:?Kuzey, Şafak?la ilişkisini bir kadınla bir erkeğin arasındaki aşktan, sevgililikten, dostluktan, adına ne derseniz deyin, öyle bir konumdan, kurtarıcı ile kurtarılmayı bekleyen kurban arasındaki fedakarlık gösterisine dönüştürmüştü. Nasıl yaşadıysa öyle aşık oldu: Kendini kendisi yerine koyamadı. Hep öteki oldu. Şovalye rolünden aşık adama dönüşemedi?? Olabilir, buna itirazım olamaz.
Ama Pierre Schoendoerffer?den alıntı şu satırlar Kuzey?in yaşamını özetler.
?Bir düşler kıyımıdır yaşam; çiğnenmiş, ihanete uğramış, satılmış, bırakılmış, unutul-muş bir düşler mezarlığıdır?Ne israf??
Selman BÜYÜKAŞIK
İzmir/ Aralık 2011
Kitabın Künyesi
Düş Kırgınları
Mehmet Eroğlu
Agora Kitaplığı / Türkçe Edebiyat Dizisi
Kapak Tasarımı : Mithat Çınar
Dizgi : Sibel Yurt
İstanbul, 2005, 4. Basım
256 sayfa