“Michel Löwy’nin Franz Kafka-Boyun Eğmeyen Hayalperest adlı kitabı, Kafka yorumlarına eleştirel bir toplu bakış sunuyor. Löwy’e göre Kafka üzerine yapılan çalışmaları altı büyük akım altında toplamak mümkün: 1. “Bağlam’ı göz ardı ederek kasıtlı olarak metinle sınırlı kalan dar anlamda edebi okumalar; 2. Biyografik, psikolojik ve psikanalitik okumalar; 3. Teolojik, metafizik ve dinsel okumalar; 4. Yahudi kimliği açısından yapılan okumalar; 5. Sosyo-politik okumalar; 6. Kafka’nın yazılarının anlamının “karar verilemez” olduğu sonucuna genellikle varan postmodern okumalar.? (s.23)
Löwy, bu altı okuma-yorumlama tarzının ilki hariç diğerlerini kendi eserinde neredeyse eşzamanlı olarak kullanıp bütünselliği olan sonuçlara varmaya çalışıyor. Kafka’yı analiz ederken kimi zaman doğrudan eserden, kimi zaman Kafka’nın Yahudi kişiliğinden ya da sosyalist-anarşist tutumlarından hareket ediyor ve farklı düzlemlerde açılıp genişleyen yorumları bir noktada birleştiriyor. Bir noktada birleştirilen analizler, yüz yıllık bir soruya yanıt oluşturuyor: Gerçekten kimdi Franz Kafka’
Löwy, Kafka?yı herhangi bir politik bağlama indirgeme pratiklerinin kendi içinde nafile olduğunun bilincindedir, çünkü ona göre Kafka ?söylem üretmez, kişiler ve durumlar yaratır…? (s.9).
Kitapta, Praglı yazarın anarşist çevrelerle kurduğu kimi kısmi ilişkilerin etkisinde kaldığı belirtiliyor. Bu etkilerden hareketle Kafka?da muazzam bir antiotoriter karakterin şekillendiğini dile getiriyor yazar. Yine bir başka antiotoriterlik unsuru olarak da Kafka?nın aile yaşantısında ?babasıyla? ilişkisini vurguluyor Löwy. Babasından son derece mustarip olan Kafka, neredeyse bütün ömrünü ondan kaçmakla geçirmiş. Dünya üzerinde onun olmadığı bir yer arayan Kafka, bu yeri edebiyatın dünyasında buluyor ve eserlerini kaleme alıyor.
Michael Löwy, Kafka?nın temel eserlerini onun antiotoriterliği üzerinden yeniden okumanın mümkün olduğunu öne sürüyor. Şato?da ?bürokratik despotizmi? enine boyuna anlatırken, anlatının zemininde antiotoriter özgürlükçü bakış açısının bulunduğunu belirtiyor. Kalem odalarında yıllanmış dolapların ağzına kadar dolu çekmecelerinde küflenen ?resmi evrakların? kirli dünyasında, iktidar olanca zalimliği ile yuvalanmıştır. Bu iktidar aşağılayan, despot ve haşince eyleyen ve nihayet direnilmeden kabul edildiğinde, etkisi altına aldığı insanları köleleştirmenin de ötesinde ?köpekleştiren? bir iktidardır. Aile içinde babayla başlayan (Dönüşüm?de babanın G. Samsa adlı karakterin sırtına inecek olan sopayı sallaması) bu köpekleştiren iktidar, karmaşıklaşıp silikleşmeye, kamusal bir mecraya akmakta ve yargılayıp cezalandıran, öldürme hakkına, sürgün etmeye vb. sahip ?idari bir aygıta? dönüşür. Kafka, Şato ve Dava adlı romanlarında bu idari aygıtın saçmalıklarını sıralar peş peşe… Bu tutum Kafka?nın bu idari aygıta olan karşı koyuşudur esasında; M. Löwy?nin kitabına verdiği isim de bu anlamda anlaşılırdır. Kafka gerçeğin buz gibi soğuk despotizmine karşı hayalleri ile direnen, boyun eğmeyen bir hayalperesttir!”
Derviş Aydın Akkoç, Radikal Gazetesi Kitap Eki, 05/09/2008
Kitaptan bir bölüm…
BÜRO KÂĞITLARINDAN ZİNCİRLER
Kafka?ya dair hâlâ yeni bir şey söylenebilir mi? Bu kitap bu konuda bir iddiası vardır. Gerçekten de bence Kafka?nın eserinin büyüleyici itaatsizlik gücünü açıklamak için farklı bir gözle bakmanın vakti gelmiştir.
Walter Benjamin Kafka üzerine ünlü denemesinde (ne yazık ki pek dikkate alınmayan) bir uyarıda bulunuyordu: ?Kafka?nın yazılarında ihtiyatla, sakınılma, kuşkuyla, el yordamıyla ilerlemek gerekir.? İleriki saptamalar ihtiyatla ve el yordamıyla adım adım yürüme olarak, doğrulanması gereken bir çalışma hipotezi olarak, bir sonraki araştırmalar için olası çıkış noktası olarak kabul edilmelidir.
Kafka üzerine yorumlar, sürekli büyümekte olan bir belge yığını halinde, hem karmakarışık dilleri nedeniyle hem de sonsuz açıdan ele alma teşebbüsüyle zaman içerisinde bir Babil kulesi biçimini ve havasını almıştır. En ilginç Kafka okumalarının genellikle kadınlardan gelmiş olması bir tesadüf müdür? Hannah Arendt, Marthe Robert, Rosemarie Ferenczi ve Marina Cavarocci-Arbib gibi kadın yazarlar?ı anmak gerekir. Onların çalışmaları, Kafka üzerine ?ikincil literatür?ün önemli bir bölümünün oldukça tekdüze ve belli belirsiz yığınından belirgin bir şekilde ayrılmaktadır. Ben onların analizleriyle her zaman hemfikir olmasam da, kendi düşüncelerimi bir başka yönde geliştirmek için onların kimi katkılarından geniş ölçüde destek gördüm.
Praglı yazar üzerine çalışmaların çoğu altı büyük akımda sınıflandırılabilir:
1. ?Bağlam?ı gözardı ederek kasıtlı olarak metinle sınırlı kalan dar anlamda edebi okumalar;
2. Biyografik, psikolojik ve psikanalitik okumalar;
3. Teolojik, metafizik ve dinsel okumalar;
4. Yahudi kimliği açısından yapılan okumalar;
5. Sosyo-politik okumalar;
6. Kafka?nın yazılarının anlamının ?karar verilemez? olduğu sonucuna genellikle varan postmodern okumalar.
Bu yorumların her biri aynı önemde değildir: Kimilerinde önemli sezgiler olsa da birçoğu edebiyat eserini önceden oluşmuş bir modele indirgemeye çalışmakta ve durumlarla kişileri bir iletinin sembol ya da alegorileri olarak yorumlamaktadır. Ayrıca, bu bolca ikincil literatür üretimi, son yıllarda yaygınlaşmakta olan yeni bir çalışma alanına eklemlenmektedir: Üçüncül literatür, yani Praglı yazarın eserinin çeşitli yorumlarının incelenmesi. Dördüncü bir edebiyat ne zaman ortaya çıkacaktır?
Denemesinin bilinen bir diğer bölümünde Walter Benjamin, Kafka?yı kaçınılmaz olarak ıskalamanın iki biçimi olduğunu saptar: Doğal yaklaşım ve doğaüstü yaklaşım. Başka deyişle, psikanalitik okumalar ile teolojik yorumlar. Bu saptama bana son derece doğru gelmektedir. Bu iki boyut eserde elbette mevcuttur ama bunlar terimin diyalektik anlamıyla aufgehoben?dir: yadsınan-korunan-aşılan. Örneğin Oidipusçu boyut ?babayla şiddetli çatışma- Kafka?nın yazılarında açıkça mevcuttur, ama onun bütün sanatı genel olarak otorite sorusunun sorulduğu hayali bir evrende bu psikolojik boyutu aşmak üzerinedir. Bu durum Yahudilik için de geçerlidir: Yahudi sorunu temel bir çıkış noktasıdır ve evrensel bir sorunsal içinde aynı ölçüde ?yadsınmış-korunmuş?tur. Marthe Robert?in gözlemlediği gibi, ?görünmez duvarlı bir getto?ya kapanmış olan Praglı Yahudilerin durumu Kafka?nın eserinde ?özellikle ölümünden sonra yayımlanan üç romanında- ?son derece daha genel bir durumun şeması? olur. Teolojik momente gelince, kuşkusuz bu da vardır, ama göstermeye çalışacağım gibi dolaylı ve ?negatif? biçimde.
Geriye özellikle edebi okuma kalır. Kafka?nın yalnızca edebiyat için yaşadığı aşikârdır: Edebiyat onun takıntısı, varlık nedeni ve cankurtaran simidiydi. Düşkün bir dünyaya cevabıdır edebiyat. Günlük ve Mektuplar?ı okuduğunda aşikâr olan bu saptamadan yola çıkan birçok yorumcu, edebiyatı onun yazılarının konusu, içeriği, örgüsü yaparak; bu eserleri de karşılıklı olarak birbirlerinde sonsuza dek yansıyan bir ayna oyunu içinde, edebi eserden yola çıkarak hazırlanmış bir tür alegori haline getirerek tuzağa düşmüşlerdir. Oysa, bu çıkarsama yanıltıcıdır. Musil de kendi eserine kafayı takmıştı, ama bu eserin konusu edebiyat değildir ve Kakanya yazılarının bir alegorisi değildir. Kafka?nın romanlarının kozu yazı olarak yazı değildir, birey ile dünya arasındaki ilişkidir. Kuşkusuz ki, herhangi bir hikâyenin konusu edebi eserin kendisi olabilir; Marthe Robert?in Seul comme Kafka adlı eserindeki parlak kanıtlamasıyla, Bir Aile Reisinin Kaygıları adlı ünlü meseldeki ?Odradek? figürü çok muhtemelen buna örnektir. Ama bu okuma şifresini roman ve yazılarının bütününe uygulama isteği boşuna olur.
İkincil literatürün Kafka?nın eserine ölçüsüzce uzanmasını dikkate aldığımızda, bu kapalı piramide niçin bir tuğla daha ekleyelim? Benim katkım daha ziyade ?sosyo-politik? akım içinde yer alır, ama babaya karşı isyanı, (heterodoks Yahudi esinli) özgürlük dinini ve bürokratik aygıtların ölümcül iktidarına (liberter esinli) karşı çıkışı birbirine bağlamayı sağlayan bir ipucu sayesinde -anti-otoritarizm- diğer düzeyleri de birbirine eklemlemeye çalışıyorum. Benjamin 1929 yılında gerçeküstücülük üzerine makalesinde şunu yazıyordu: ?Bakunin?den bu yana Avrupa?da radikal bir özgürlük fikri eksiktir. Bu fikir gerçeküstücülerde görülür.? Bu cümle Franz Kafka?ya kesin olarak uygulanır.
Ben bu ipucunu kronolojik sıraya göre takip etmeye çalışacağım ve genellikle ihmal edilen bazı biyografik verilerden, özellikle Kafka?nın Praglı anarşist çevrelerle ilişkilerinden yola çıkarak tamamlanmamış üç büyük romanı ve en önemli öykülerden birkaçını analiz edeceğim. Mektuplar ve Günlük?ün fragmanlarını, mesel ve öğelerini de, eserin bütününü dikkate almadan, büyük edebi metinleri aydınlatmak için kullanacağım: Dolayısıyla Kafka?nın ilk yazıları -1912 öncesi- ile son yazılarını ?Josefine ya da Fare Ulusu, Bir Köpeğin Araştırmaları, vs.- yorumlamaya çalışmadım. Dolayısıyla bu metinlerin, keza bir miktar mesel, aforizma ve fragmanın benim hipotez alanıma girip girmediğini de söyleyemem.
Kafkaesk labirentteki ?Ariadne ipi?nin, yani özgürlük arzusunun rehberliğine kendimi bıraktığım bu Kafka okumasının yeni olduğunu iler sürerek haddimi aştığımı sanmıyorum. En azından ikincil literatürde benzerini bulamadığımı söyleyebilirim. Kimi yorumlarda daha ziyade bazı yönlere, fragman, sezgi ve bölümlere rastladım. Bunları kimi zaman bağlamlarından kopartarak, kendi argümantasyonumu desteklemek için alıntıladığımı da itiraf etmeliyim. Ama bir elektrik akımı gibi Kafka?nın eserini kat eden anti-otoriter tutku açısından bu eserin sistematik analizine hiçbir yerde rastlanmıyor. Bu okuma şifresi sayesinde puzzle?ın parçaları yerli yerini bulacak ve Kafka?nın bellibaşlı yazıları da çok büyük bir tutarlılık işareti altında ortaya çıkacak gibidir. Elbette ki doktriner bir tutarlılık değil, duyarlılık tutarlılığıdır sözü edilen.
Bu yorumlanmanın eksiksiz olduğu elbette iddia edilmemektedir. Daha ziyade, Kafka?nın eserinin ?çoğu zaman üstü örtülen- son derece eleştirel ve yıkıcı boyutunu ortaya koyma yönünde bir deneme, bir teşebbüs söz konusudur.
Bu, üzerinde hemfikir olunan bir okuma asla değildir ve Kafka üzerine edebiyat eleştirisinin alışıldık kanon?undan ayrıldığından tartışma yaratmaktan kurtulamayacaktır. Benim çabam Walter Benjamin?in, yalnızca 1934 tarihli Kafka üzerine denemesinin değil, aynı zamanda ve özellikle 1940 tarihli Tarih Kavramı Üzerine tezlerinin de izini güçlü biçimde taşımaktadır. Bu son metinde tarihçiye şu buyruğu yöneltir: ?Her dönemde geleneği ele geçirmeye çalışan konformizmden bu geleneği ayırmaya çabalamak gerekir.? (Tez VI). Bu kitabın bu amaca küçük bir katkı olması istenmektedir.
Burada sunulan ?politik? okuma elbette ki kısmidir: Kafka?nın evreni tek yanlı bir ifadeye indirgenemeyecek kadar zengin, karmaşık ve çokbiçimlidir. Herhangi bir yorum ne kadar akla yatkın olsa da, Kafka?nın eseri rahatsız edici sırrını ve kendine özgü düşçül dayanıklılığını, olağandışının mantığı?ndan esinlenen bir tür ?uyanık görülen düş? gibi tümüyle korumaktadır. André Breton?dan aktarırsak, şiirde daima ?kırılmaz bir gece çekirdeği? vardır?
?Politik? kelimesi aslında hiç uygun düşmez. Kafka?yı ilgilendiren şey, genellikle ?politik? terimiyle ifade edilen şeyin, yani politik partilerin, seçimlerin, kurumların, anayasal rejimlerin binlerce fersah uzağındadır. ?Eleştirel? terimi belki de daha uygundur. Bu eleştirel boyut genellikle bir tür akademik yorumun gölgesinde kalır. Bununla birlikte, Kafka?nın adını bürokratik sistem karşısındaki tedirginlikle eşanlamlı gören milyonlarca modern okurun en derinden hissettikleri şeyin bu olması muhtemeldir.
Bu sistemin baskıcı gücünü belirtmek için Kafka çarpıcı bir imge icat etmiştir: ?İşkence çeken insanlığın zincirleri büro kâğıtlarındandır.? Almanca Kanzleipapier terimini çevirmek zordur. Bazı çevirmenlerin kullandığı ?değersiz, önemsiz kâğıtlar? ifadesi zayıf kalır. Büro kâğıdı, resmi kâğıt, bakanlık kâğıdı daha uygun bir çeviri olabilir. Kanzlei genellikle ?büro? olarak tercüme edilir, ama bu sözcük terimin kökensel anlamındaki zenginliğini vermemektedir. Terimin kökeni Ortaçağ Latincesindeki cancelleria?dadır. Resmi belgelerin hazırlandığı, demir parmaklıklarla ya da engellerle çevrili bir yeri ?Latince cancelli- belirtir. Fani cemaati uzakta tutan, görünür ya da görünmez ama daima çok yüksek cancelli?lerle çevrili yerler olan mercileri belirtmek için Dava ve Şato?da Kafka?nın kalemine sık gelen bir sözcüktür bu. Kanzleipapiere elbette ki yazılı ya da basılı belgelerdir: resmi evraklar, polis fişleri, kimlik kartları, iddianameler ya da mahkeme hükümleri. Demek ki yazı, yönetici mercilerin kendi iktidarlarını kullanma aracıdır. Kafka?nın cevabı da aynı aracı kullanır, ama yordamı kökten tersine çevirir: Kudretlilerin iddialarını altüst eden, edebi ya da şiirsel bir özgürlük yazısı.
?Kâğıttan zincirler? imgesi ikili anlam taşıyor olabilir: Hem resmi belgeleriyle bireyleri köleleştiren bürokratik sistemin baskıcı niteliğini ortaya koyar, hem de eğer insan kurtulmak isterse kolaylıkla yırtılabilen bu zincirlerin geçici karakterini ortaya koyar?
Kafka, radikal karamsarlığı yüzünden, ?György Lukács, Günther Anders ve başkaları tarafından- genellikle kadercilik ve tevekkül aşılamakla suçlanmıştır. Oysa, 27 Ocak 1904?te dostu Oscar Pollak?a yazdığı bir mektupta, edebiyatın rolüne dair kavrayışını şöyle açıklıyordu: Bir kitap ancak ?kafatasımıza inip bizi uyandıran bir yumruk [?], içimizdeki camdan denizi parçalayan bir balta? ise önem taşır diye yazmıştı. Bu pek bir tevekkül çağrısına benzememektedir?
***
“Bu kitap Kafka üzerine denemelere eklenen bir yenisi değildir. Michael Löwy’nin önerdiği Kafka okuması, Kafka üzerine geleneksel edebiyat eleştirisinin bildik içeriğinden tamamen farklı ve tartışma yaratıcıdır. Löwy, Franz Kafka’nın yaşamı ve eserlerinden yola çıkarak, babaya isyan, heterodoks Yahudi esinli özgürlük dini ve bürokratik aygıtların canice iktidarına karşı çıkış temalarını birleştirecek ipucunun peşinde koşmaktadır.
Praglı yazar Kafka’nın anarşist çevrelerle bağları gibi genellikle ihmal edilen biyografik olgulardan ve tamamlanmamış üç büyük roman ile en önemli hikâyelerinin analizinden yola çıkan, ayrıca fragmanlar, meseller, Kafka’nın mektupları ve günlüğünden yararlanan Michael Löwy, geçtiğimiz yüzyılın ve yirmi birinci yüzyılın gerçeğini kâhince keşfetmiş, neredeyse bütün dünya dillerine Kafkaesk sözcüğünü miras bırakmış bu büyük yazarın eserlerindeki kökten anti-otoriter ve son derece liberter damarı ortaya sermektedir.” Kitabın Tanıtım Yazısı
Franz Kafka Boyun Eğmeyen Hayalperest
Yazar: Michael Löwy
Yayınevi: Versus Kitap
Çeviren: Işık Ergüden
Sayfa Sayısı: 125 sayfa
Michael Löwy ‘in Hayatı
Löwy, 1938?de Brezilya?da kimya mühendisi ve öğretmen anne-babanın oğlu olarak doğdu. Ailesi 1934’te Avusturya’dan Brezilya’ya göç etmiş Yahudilerdi. 1960?ta burs alarak gittiği Fransa?da yaşıyor. Burada Lucien Goldmann’la birlikte çalıştı ve Marksist düşünce alanında adını duyurdu.
Bir süre İsrail ve İngiltere’de öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1969’da Paris’e döndü ve Paris VIII üniversitesinde Nicos Poulantzas’ın asistanı olarak çalışmaya başladı. Doktora tezini Lukacs üzerine yazdı. Halen Paris merkezli Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi’nde (CNRS) sosyoloji alanında çalışıyor. Son 20 yıldır özellikle dinin sosyolojisi üzerine çalışıyor. Marksizmin yanı sıra Troçkizm, ulusalcılık ve enternasyonalizm üzerine çalışmaları bulunuyor.
Dünyayı Değiştirmek Üzerine-Karl Marx’tan Walter Benjamin’e Siyaset Felsefesi Denemeleri, Latin Amerika Marksizmi, Marksizm ve Din-Kurtuluş Teolojisi Meydan Okuyor, Che Guevara’nın Düşüncesi-Devrimci Bir Hümanizm ve Ulusal Sorun Enternasyonalizm ve Küreselleşme başlıklı kitapları Türkçe’de yayınlandı.