Güzellik, Güçlük… Yaşlılık – Zafer Köse

iktidar-zayıflıkCanlı türlerinin hemen hepsinde, bireyler yaşlandıkça, içinde yer aldıkları toplulukta fazlalık haline geliyorlar. Özellikle göç eden veya sıkça yer değiştiren toplulukların, gruba yük olacak yaşlı bireyleri terk ettiği biliniyor.

İlkel Topluluktan Uygar Topluma kitabında Alâeddin Şenel’in anlattığı gibi, insan türü bu konunun dışında kalmıyor.

İnsanlığın avcılık-toplayıcılık döneminde fiziksel etkinlik ve dolayısıyla gençlik sağ kalmak için belirleyici önemdeydi. Topluluk dışı tehditlere karşı bir arada bulunmak gerekliydi ama herkes geçimini büyük ölçüde kendi emeğiyle sağlıyordu. Zaten diğerleriyle paylaşılacak bir “artık değer” üretilemiyordu.

Özellikle insanın tarım alanında ilerlemesi ve yerleşik hayata geçmesiyle, bilgi biriktirme yeteneği gelişti. Üretim çeşitlenip teknoloji günlük hayatın bir parçası haline geldikçe, insanın biyolojik yönünden çok kültürel yönü belirleyici olmaya başladı. On bin yıl önce yaşayan bir insanla bugün yaşan bir kişi arasında, biyolojik olarak hemen hiç fark yok. Davranış ve algıdaki ciddi farklar ise, kişilere önceki kuşaklardan aktarılan kültürel değerlerle açıklanabilir.

Yaşlanmanın insana saygınlık kazandırması, toplumda kültürel birikimlere verilen önemin göstergesi olarak ortaya çıkıyor.

GELENEK VE KAYNAK

ilkel-topluluktan-uygar-toplumaSorunların çözümü için ortak hareket etmek, dayanışmayı büyüterek daha güzel bir hayat yaşamak, sevme yeteneğini geliştirmek… Bütün bunlar için, kişileri besleyen geleneksel değerler gerekiyor.

Toplumsal gelişmeyi sağlayan asıl unsur, elbette yenilik üretmek. Bu da, bir anlamda geçmişin ürünü olan hayata eleştirel yaklaşmakla sağlanabiliyor. Yani aktarılan bilgi ve değerler, ancak sorgulanabiliyorsa hayatı güzelleştirmeye ve kolaylaştırmaya kaynaklık edebiliyor.

İşte geleneğin böyle bir kaynak haline gelmesinin önündeki en büyük engel, yine gelenek. Çünkü gelenekler bir yönüyle insanların “başka türlü” değil de “eskisi gibi” yaşamasını telkin ediyor. Bir tür baskı aracına dönüşüyor.

Geleneğin bu çelişkili niteliği, onunla mücadele etmeyi gerektiriyor. Hem ondan beslenen hem de ona direnen bir hayat! Kültür yapıtlarını, ilişkileri, kişiliği bu şekilde yaratmak!

Bazı örneklerde ve büyük sanatçılarda görüyoruz; geleneğe karşı böyle bir direniş, aynı zamanda geleneğin bir parçası, bir yaratıcısı olmayı sağlıyor. Derinlerdeki köklerden de güç alıp güncel koşullara başkaldıran bir bilinç çıkıyor ortaya. Kendini hem koruyan hem de sürekli gelişen gelenekler böyle yaşıyor.

ÖYLEYSE

Her kuşağın hayata sıfırdan başlamadığı ortada. Her insan, kendi ömrünü aşan bir birikimle yaşıyor. Varoluşun biyolojik değil, daha çok kültürel bir değer olarak görüldüğü toplumlarda, yaşanan yıllar kişiye saygınlık kazandırır. Öyleyse diyebiliriz ki:

Yanlış bir toplumda doğru yaşlılık çok zor yaşanır.

Kuşaklar dolusu birikimin ve bin yıllardan süzülmüş değerlerin önemsenmesi, kişilere yaşlılığını ömrün en güzel, en anlamlı dönemi olarak yaşama fırsatı veriyor.

gecekondubyemrekuntBireysel kaygıların en aza indiği dönemdir yaşlılık. Bir ailenin veya grubun üyesi olmayı aşıp kişisel varlığını kabul ettirmek gibi, kendini kanıtlamak gibi dertler geride kalmıştır. Üreme bir tutku olmaktan çıkmış; bireysel ve türsel varlığın devamı için biyolojik çabaların önüne kültürel çabalar geçmiştir. Artık, onaylanmak için çırpınmak, yerini, görüşünü merak edenlere yol gösterme çabasına bırakabilir.

Gençleri anlayan, onlara hoşgörü ve şefkatle yaklaşırken geleneksel değerleri de sunan, çevresindekilerin hayatına değer katan bir yaşlılık! Genç taklidi yapmayan, yaşının hakkını veren bir kişi. Böyle bir yaşlılığın önündeki başlıca engel, herhalde, gençlik yıllarındaki kaygılara takılıp kalmaktır. Öyleyse, diyebiliriz ki:

Yanlış bir gençliğin yaşlılığı doğru yaşanamaz.

Zafer Köse
zaferxkose@gmail.com

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here