Başta afiş olmak üzere grafik üretimler, neredeyse 1968 gençlik hareketinin alametifarikasıydı.?Kaldırımların altındaki kumsal? veya?küçük güzeldir? ya da ?asla çalışma!? gibi 68 sloganları kültür endüstrisi tarumar etsede afişleriyle hatırlanıyor hala. Başta afişler olmak üzere grafik unsurlar bir politik hareketin görsel belleğini oluşturur. Sadece onlar değil, broşürler, pankartlar, çıkartmalar, flamalar ve de sloganlar… Türkiye sol-sosyalist hareketin özellikle 60’lardan sonra ve 70’li yıllarda yükselen dönemlerini bu görsel bellek üzerinden takip etmek mümkün. Hatta o dönemde üretilmiş sloganlar, semboller, ilüstrasyonlar ve amlemler hala kullanılıyor. Siyasetler arasındaki fraksiyon ayrımlarını bile bu görsellik üzerinden takip etmek mümkün. Daha çok sahaflarda bazılarına rastlayabileceğimiz bütün bu görsel belleği derli toplu görmek mümkün artık.
İletişim Yayınları’nın 30. yılı anısına basılan ve grafik tasarımcı ve ressam; ayrıca Dev-Yol’un yıldız yumruk? ambleminin de yaratıcısı Yılmaz Aysan’ın hazırladığı Afişe Çıkmak kitabı 1963-1980 arası dönemde üretilen kitap ve dergi kapaklarından afişlere, sendika ve örgüt logolarından pankartlara zengin bir arşivi sunuyor okura. Geniş bir kadroyla hazırlanan kitap, tasarımı ve özenli baskısıyla arşivin hakkını veriyor. Solun Görsel Serüveni alt başlığını taşıyan kitap, dönemin politik işlerini tasarlayan Abidin Dino, Sait Mağden, Tonguç Yaşar, İnci Tağsavul Özgüden, İbrahim Niyazioğlu, Sadık Karamustafa, Emre Senan, Ferit Erkman, Bülent Erkmen, Orhan Taylan, Tan Oral ve Erkal Yavi gibi tasarımcı, ressam ve karikatürstlerle yapılmış zengin görüşmelerle ve analizlerle ilerliyor. Ayrıca Ertuğrul Kürkçü, Ahmet Soner, Ali Artun gibi dönemin öğrenci eylemlilikleri içinde yer almış insanlarla da yapılan görüşmeler üreticilerin hikayelerini tamamlıyor. Kitap oluşturulurken DİSK’in arşivinden de bol miktarda yararlanma avantajını göstermiş.
ÖNCÜLER
Türkiye’de sol politik grafiğin yükselmesinde Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) 1963’te yayına başlayan yayın organı Sosyal Adalet dergisinin önemi büyük. Sosyal Adalet, 1965 yıllarında Abidin Dino’nun özgün desenlerine hem kapakta hem de iç sayfalarında yer vererek, fotoğraf ötesi bir sanatsal estetik tavır sergilemişti. Halkın yüzde 80’inin köylerde yaşadığı o dönemde, yoksul köylü, amale, kırsal el sanatları fotoğraflarıyla oluşturulan halkçı imge dünyası, ilk defa şehirli ve başkaldıran, protesto eden işçi desenleriyle tanışmış oluyordu. Hatta Dino TİP’in amlemini tekrar tasarlamış, Mehmet Ali Aybar ?insan yüzlü sosyalizm? anlayışıyla ?çark-başak? anmlemini değiştirmek isteyince, diğer partilerin hayvan sembollerine karşı ?oyunu hayvana değil adama ver? sloganıyla ambleme bir figürü yerleştitilmişti. Yine politik sol grafikdeki öncülerden biri de 1961’de yayına başlayan Doğan Avcıoğlu’nun ünlü Yön dergisidir. Özellikle Sait Maden’in kapak tasarımları sol estetiğin ilk örneklerinden biri oluyordu. Yön’e ek olarak 1966-71 tarihleri arasında Doğan Özgüden, Yaşar Kemal, Fethi Naci gibi isimler tarafından yayınlanan Ant dergisinin tasarımcısı İnci Tağsavul Özgüden de yeni anlayışın, ajitatif grafiklerin yaygınlaşmasında öncü olacak; ilerleyen yıllarda üniversite gençliğinin politik ortamda giderek baskın olmasıyla daha dinamik tasarımlar üretilecektir. Özellikle ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nde örgütlenen Devrimci Afiş Atölyesi, öncelikle üniversite içinde faaliyet gösterirken, kısa sürede tüm ülkeye yayılan, her yöreye afiş tasarlayıp gönderen, yüz binlerce afişin üretildiği devasa bir propaganda merkezine dönüşmüştü. Kitaptan öğreniyoruz ki; pek çok gönüllü katılımcıyı bünyesinde barındıran atölye, taleplerle başa çıkmak için bir el kitapçığı ile basit bir tezgahtan oluşan serigrafi takımları hazırlamış ve talep gelen yerlere kendi afişlerini basmaları için göndermişti. Afişe Çıkmak’ta daha bunlar gibi yüzlerce ayrıntı ve hikaye var. Örneğin bugün el ve dünya çiziminin yer aldığı ve hala kullanılan ünlü 1 Mayıs afişinin yaratıcısı ressam Orhan Taylan, Marksizmle Roma’da Akademi’de tanışmış, 1965’te Türkiye’ye döndüğünde TİP’e kaydolmuş ve özellikle sendika afişleri yapmaya başlamıştı. Klasikleşen 1 Mayıs afişini 1976’da, AKM’nin önüne asılan 12×35 metrelik dev boyutlu işçi pankartını ise 1977’de Görsel Sanatçılar Derneği’nden arkadaşları ile DİSK Genel Merkezi’nde bu iş için ayrılan katta gerçekleştirmişti. Ayrıca bugün Taraf gazetesinde karikatürler çizen Tan Oral da sendikalar için çok sayıda afiş yapmış ve bazılarını bizzat kendi basmıştı. Günümüzün önemli grafik tasarımcılarından olan birçok festival afişini tasarlayan Sadık Karamustafa, Devrim İçin Hareket Tiyatrosu’nda hem oynuyor hem de tiyatronun afişleri yapıyordu. Yine günümüzün en önemli tasarımcılarından 90’lı yıllarda birçok şirketin ve bankanın kurum kimliğini tasarlayan, film festivalleri gibi İKSV dahil birçok kültür etkinliğinin görsel dilini oluşturan Bülent Erkmen, 1966’da ODTÜ İdari Bilimler’de okurken sanat klübü kuruyor, köy çalışmalarına katılıyor ve sergiler açıyordu. Hatta devam ettiği Akademi’de okul işgalinde lider konumda olmuştu.
DEVRİMİN İKONASI
Kitapta bunlar gibi yüzlerce ayrıntı var. Ama bence kitabın en ilgi çekici bölümü, Türkiye sosyalist hareketinde devrimin simgesi olmuş, Dev-Genç başta olmak üzere birçok örgütün kullandığı, günümüzde Gençlik Muhalefeti’nin bayrağı olan, sol kolunu kaldırmış, yumruğu sıkılı adamın hikayesi. Bir İkonun Öyküsü bölümünde bu anlatılıyor işte. 1960’lar Brezilyası’nın sosyo-politik problemlerine yoğunlaşan ?Cinema Novo? hareketinin genç üyesi yönetmen Glauber Rocha ?Tanrı ve Şeytan Güneş Toprağında? filmini çeker. Basına dağıtılan görüntü, film şeridinden bir kare kesilerek alınmıştır. 1966 yılında ise bizde 4 sayı çıkan İstanbul Sinematek Derneği’nin yayını Yeni Sinema dergisi Cinema Novo’yu tanıtan bir yazı yayınlar ve bu görsele yer verir. Daha sonra 1968’de yayına başlayan radikal Genç Sinema dergisinin çıkış sayısının kapağında kaynak belirtilmeksizin yine aynı görsel bu kez kadrajlanarak kullanılır. Sonrası çığ gibi gelir; figür sürekli grafikleşerek, lekesel bir tasarıma dönüşerek birçok yayında kullanılır ve 1977’de Dev-Genç’in amblemine dönüşür.
BAŞKA BİR AFİŞ DÖNEMİ
Kitap ilerledikçe Türkiye sosyalist hareketindeki muazzam enerjiye hayran kalmamak elde değil. Maalesef bu süreç 1980 darbesi ile kesintiye uğruyor. Kitabı benim için üzücü kılan ve başka bir ?hafıza?ya çeviren bu yeni dönem zaten. Hepimiz biliyorus ki Evren’in postalıyla ve Turgut Özal’ın neo-liberalizmiyle gelen bu yeni dönem başta finans olmak üzere devasa bir hizmetler sektörünü büyüterek ve ?çağ atlıyoruz? iyimserliğiyle gelmişti.. Medya, reklam ve tasarım gibi alanlar bu neo-liberal hizmetler ayağının tam kalbinde yer alıyordu. Şirketler küreselleşiyor, devlet özelleştirilerek küçülüyor, vitrinleri tüketim malları dolduruyordu. İşte tam bu aralıkta kapitalizm daha önce olmadığı kadarıyla tasarıma, fikire ve reklama odaklanıyordu. İşte bu tuhaf buluşmada üzücü bir buluşma oldu. Neo-liberal hizmetler sektörünün ihtiyaç duyduğu insan kaynağı yetişmiş sol-sosyalist yazar-çizer, gazeteci, sanatçı ve akademisyenlerden devşirildi. Darbenin ve ?çağ atlatan iyimserlik?in oluşturduğu sol kötümserlik bu ?tarihsel kapma?yı mümkün kıldı.. Tabii bunda ekmek kavgasının da önemli itici gücü var. Hepimiz biliyoruz ki, Türkiye reklamcılığının seksen sonrası altın çağı solcular sayesinde yaşanmıştı. Solcuların reklamcı olması mizah dergilerine kadar malzeme olmuştu. Bunun birinci nedeni: reklamcılığın edebi, entelektüel, sanatsal ve yaratıcı bir alan olması ve bunu mümkün kılacak kadroların ancak solun yetiştirmiş olmasıydı. İşte Afişe Çıkmak kitabında yer alan ve Solun Görsel Tarihi’ni dokumuş birçok sanatçı-tasarımcı 1990’lara geldiğinde ülkenin önemli reklamcı ve tasarımcıları haline gelmişti. Daha önce kağıda sınıf mücadelesini, sömürüyü ya da devrim umudunu nakşeden birçok yetenekli ve inançlı insan, kısa sürede kapitalizmin ürünlerine fikir bulan, küresel şirketlerin lansmanlarını yapan, televizyonlara reklam filmleri çeken insanlara dönüşmüştü. İşte bu solun görsel tarihinin bir tür hayaleti olarak rahatsız edici. Bu sadece ekmek ve geçim derdiyle açıklanamaz; ve başka bir tarihsel hafızanın acıtıcı yönünü zorunlu kılar. Zaten kitabı hazırlayan Yılmaz Aysan’da 1990 sonrası büyük reklamcılık şirketlerinin patronluğunu yapmış önemli bir reklamcı olarak biliniyor. Kitap çıktığında sosyalist basın dahil medyada büyük bir ilgiyle karşılandı. Medyanın başını tutmuş birçok eski solcu için gençliklerini hatırlatan geçmişten gelen bir armağandı. Ama geçmişten cansıkıcı hayaletler de gelmekte gecikmedi. Sosyal medyada hızla paylaşılan içten bir mektup Yılmaz Aysan’ın reklam ajansında yıllarca çalışan biri tarafından yazılmıştı.İddialar gerçekten can sıkıcıydı; sigortasız çalışmaktan, Aysan’ın lüks hayat biçimine, alacağını ancak mahkemelerle kurtardığına dair ithamlarda bulunuyordu. İddiaların doğruluğu ya da yanlışlığı bize düşmez elbette. Ama neo-liberalizmin hizmetler kalbine dalmış sol kadroların bu tür yaşadıkları kazalar da bilinmeyen bir şey değil. Yani görsel hafıza bir tarafıyla günahlarıyla da dönüyor. Son olarak kitabı 30. yıl armağanına dönüştüren İleetişim Yayınları hakkında da bir şeyler söylemek gerekiyor. Yayınladığı kitaplarla entelektüel hayata büyük katkılar yapan bu yayınevi, diğer tarafıyla da Türkiye’de sol-liberalizmin, ?yetmez ama evet? anlayışının oluşmasındaki en büyük odaklardan biriydi. Bu anlamda geçmişin hafızasının bu yayınevi üzerinden buyur edilmesi de başka bir uyumsuzluğa dikkat çekiyor. Çünkü yayınevi bu gelenekten oldukça uzakta duruyor bugün. Eğer sol-sosyalist hafızayla yüzleşeceksek bugün bütün bu hayaletlerle birlikte yüzleşelim. Ama umutlanmak için de çok neden var; çünkü o dönemde üretilmiş afişler, grafikler hala mücadelenin içinde, gaz bulutunu da soluyarak yaşıyor. Sadece bunları yapanların önemli bir kısmı başka yerde o kadar.
Ali Şimşek
Not: Yurt Kültür Editörü Ali Şimşek’in 23 Şubat Cumartesi günü Yurt/Kültür’de çıkan yazısıdır.