Yeni Zelandalı yazar ve şair Sarah Quigley’in Kırmızı Kedi Yayınları’ndan çıkan “Orkestra Şefi” adlı romanı, Şostakoviç’in en önemli eserlerinden biri olan 7. Senfoni’sini, yani “Leningrad Senfonisi”ni yazış sürecini anlatıyor. Faşist kurşunlara geçit vermeyen sevgili kentinin direniş senfonisini…
25 Eylül 1906’da, adı St. Petersburg olan kentte, daha sonra çağının en büyük müzisyenlerinden biri olacak olan Dmitri Şostakoviç dünyaya gelir. Babası bir kimyacı, annesi ise piyanisttir. Şostakoviç, annesinin yolundan gider. Doğumundan 11 yıl sonra, 1917’de, şehrinin sokakları birbirine girmiştir; Şostakoviç, Çarlık askerlerince öldürülen insanları görür, özgürlük ve eşitlik uğruna düşenleri görür, sonra özgürlüğü ve eşitliği görür. Artık Petrograd adıyla anılmakta olan şehrinde devrimin kızıl bayrağı göndere çekilmiştir ve Şostakoviç de ilk bestesini yapmıştır: “Devrim Kurbanlarının Anısına Cenaze Marşı”. İki yıl sonra, henüz 13 yaşında, ülkenin en iyi müzik okullarından biri olan Petrograd Konseravatuarı’na girmeyi başarır. Sonrası zaten çorap söküğü gibi gelir: Şostakoviç, hem dünyada hem ülkesinde, çağının en büyük bestecilerinden biridir! Zaman zaman yere göğe sığdırılamaz, zaman zaman çok ağır eleştirilere maruz kalır. Mtysenkli Lady Macbeth adlı operası, bizzat Stalin tarafından Pravda Gazetesi’nde sert şekilde eleştirilir. Ancak Şostakoviç hep saygı duyulan bir isim olur; aralarında Lenin Nişanı da bulunan birçok devlet nişanı alır, SSCB Yüksek Sovyet milletvekilliği yapar, en önemlisi ise besteleri hem Sovyet halkının, hem de insanlığın hafızasına kazınır.
Bu girişi yapma sebebim, Yeni Zelandalı yazar ve şair Sarah Quigley’in Kırmızı Kedi Yayınları’ndan çıkan “Orkestra Şefi” adlı romanı. “Orkestra Şefi”, Şostakoviç’in en önemli eserlerinden biri olan 7. Senfoni’sini, yani “Leningrad Senfonisi”ni yazış sürecini anlatıyor. Leningrad, Şostakoviç’in, doğduğunda adı St. Petersburg, büyürken Petrograd olan sevgili kentinin, 7. Senfoni’sini yazdığı o kuşatma yıllarındaki adı. Faşist kurşunlara geçit vermeyen sevgili kentinin.
Roman, aslında bir senfoninin yazılış ve hazırlanış öyküsünden fazlasını, Leningrad’ın öyküsünü anlatıyor. “Hayatımın tamamının basso ostinato’su” (s. 138) diyor Leningrad için romandaki Şostakoviç karakteri. ‘Basso ostinato’, direngen bas demek. Leningrad, yalnızca Şostakoviç’in değil, Sovyetler’in ve insanlığın basso ostinato’su olarak tam 872 gün boyunca Hitler’in faşist kuşatmasına karşı direnmiş bir kent. “Leningrad Senfonisi” de İkinci Dünya Savaşı’nın bu en uzun ve en kanlı kuşatmalarından birini yarıp çıkıyor. İnsanlığın barbarlıkla mücadelesinin öyküsünü anlatıyor; Leningrad’ı asla terk etmeyen yurtseverlerin öyküsünü.
Sarah Quigley iyi bir yazar. “Orkestra Şefi”, akıcı ve sade bir dile sahip, iyi kurgulanmış bir roman. Yalnızca Şostakoviç’in üzerinden ilerlemiyor; böylece hem tekdüzelik tehlikesinden kurtuluyor hem de Şostakoviç’in hayatından bir kesit anlatmanın ötesine geçiyor. Üç ana karakteri var romanın: birincisi, tabii ki Dmitri Şostakoviç; diğer ikisi ise Karl Eliasberg ile Nikolay Nikolayev. Bu üç karakter üzerinden tutkunun, yurtseverliğin, açlığın ve inancın öyküsünü okuyoruz. Bu üç karakter bize Leningrad’ı anlatıyor.
Karl Eliasberg, ya da kısaca Elias, Radyo Orkestrası’nın şefi. Radyo Orkestrası, Leningrad’ın ikinci orkestrası konumunda. Elias’ın deyimiyle bir “ikinci sınıf, tanınmamış birer çalçene” (s. 171) olan müzisyenlerden kurulu bir orkestra. Yaşlı annesiyle yaşayan ve şehrin ünlü müzisyenleriyle konuşurken heyecandan kekeleyen Elias’ın çekingen kişiliğine uygun bir ‘kaybedenler orkestrası’. Ta ki savaşa kadar… Elias, sağlık sorunları nedeniyle orduya kabul edilmiyor. Ancak, Leningrad’ın en önde gelen orkestrası olan Leningrad Filarmoni Orkestrası’nın üyeleri ve şefi Mravinsky kuşatmanın başlamasıyla beraber kenti terk edince, Leningrad’ın birinci orkestrası durumuna gelen Elias’ın Radyo Orkestrası, farkına varmadan büyük bir görevi üstleniyor: Şostakoviç’in Leningrad’a adadığı 7. Senfoni’sini, kuşatma altında Leningrad halkına sunma görevi! Bombalar altında provalar, savaşa kurban verilen müzisyenler, orkestranın zar zor yeniden toplanması… Aç, ölmekte olan bir halk… Elias üzerinden yalnızca yorgun ve yıkık bir orkestra şefinin ve orkestrasının değil, yorgun ve yıkık bir kentin de ayağa kalkışını görüyoruz.
Bu ayağa kalkışın Şostakoviç ve Eliasberg ile beraber bir diğer öznesi de Filarmoni Orkestrası’nın Leningrad’ı (en azından bir süre) terk etmeyen başkemancısı Nikolay Nikolayev. Adı sanı pek bilinmeyen Elias’ın aksine, Nikolay şehrin en ünlü keman virtüözü, Şostakoviç’in de yakın dostu. O da Şostakoviç gibi kenti terk etmiyor ve kendi orkestrası dağıldığı için Elias’ın Radyo Orkestrası’na katılıyor. Elias’a destek oluyor. Bir de kızı var Nikolay’ın: Sonya. Sonra yıllar önce ölen annesinden kalan çelloya, Nikolay da Sonya’ya tutkun. Eşinin ölümünün getirdiği bunalımı zar zor atlatırken de, kuşatma esnasında kentten gitmek zorunda kalan Sonya’nın özlemiyle boğuşurken de müziğe tutunuyor Nikolay.
Aslında, kariyerleri çok farklı seyretse de, denebilir ki Elias ve Nikolay birer ‘duygu kardeşi’, ikisi de acıların ve yorgunlukların arasında müziğe tutunuyorlar; ve onların bu kardeşliğine katılmak zorunda kalan Leningrad’ın öyküsü, biraz da onların hayatlarıyla özdeşleşiyor. Nitekim, Leningrad da acıların ve yorgunlukların arasında müziğe tutunuyor: 9 Ağustos 1942’de, Hitler’in Leningrad’ın düşeceğini ön gördüğü tarihte, Karl Eliasberg yönetimindeki orkestra Leningrad halkına kendi acılarının, kendi açlıklarının, ama en önemlisi kendi direnişlerinin senfonisini seslendiriyor. Şostakoviç’in 7. Senfonisi, barbar kuşatmayı yarıp Leningrad halkının direncini onurlandırarak insanlığın kalbine ve hafızasına dokunmayı başarıyor.
Sarah Quigley’in “Orkestra Şefi” romanı, ölüm sokaklarda ne kadar çok ve uzun dolaşırsa dolaşsın, boyun eğmeyenlerin her yıkıntıdan dimdik kalkabileceğinin öyküsünü anlatıyor. Çünkü Dmitri Şostakoviç’in 7. Senfonisi bunu anlatıyor. Çünkü hep ikinci sınıf addedilen bir orkestra şefi, savaştan geriye elinde kalan on beş müzisyene amatör ya da emekli müzisyenler ekleyerek bir orkestra kuruyor. Çünkü kentleri gibi yıkık dökük bu orkestra, bombaların ve kurşunların arasında günlerce yılmadan çalışıyor. Ve en sonunda Leningrad’ın düşmediğini, insanlığın hâlâ direndiğini, tam da insanlık savaşının göbeğinde haykırıyor.
Onur Bayrakçeken
Kaynak: http://ilerihaber.org/onur-bayrakceken-yazdi-orkestra-sefi/11738/
KÜNYE: Orkestra Şefi, Sarah Quigley, Çeviri: İlknur Özdemir, Kırmızı Kedi, Şubat 2015, 344 sayfa