“Mesafelerin ayırdığı ama duyguların birleştirdiği iki şairin” hem edebi hem insancıl mektuplarından oluşuyor Kalp Zamanı…
Ne kalır bu mektuplardaki aşkı aradan çıkarsak, geriye tam olarak ne kalır? Belki tam olarak, Celan’ın Bachmann için kurduğu şu son cümle kalır; “İyilikler diliyorum! İçtenlikle.” Böylesine siner dil ve böylesine kuraklaşıp soğur. Oysa o değil midir daha önceden; “Sana rastladığımda benim için hem tensel hem ruhsal olandın. Bu ikisi birbirinden asla ayrılamaz, Inbeborg” diyen. Yine de evet evet yine de bir çizgi, bir ünlem hatta bir soru işareti kullanıp, Ingeborg Bachmann’ın mektuplarını devreden çıkarsak, onun âşık ve tutkulu dilini çekip alsak ne kalır diye sormalıyız.
Çoşkuyu yaratan, bizi insana, insanın şiiri aşka bağlayan odur, Bachmann’ın ısrarlı tutkusudur. Altını çizebileceğimiz satırlar, düşünüp gönül düşüreceklerimiz de öyle…
“Benim için sen Hindistanlısın ya da daha uzak, karanlık, kahverengi bir ülkeden; benim için çölsün sen, denizsin, sır olan her şeysin… Beni Seine Nehri’ne götür, küçük balıklara dönüşene ve birbirimizi yeniden tanıyana kadar bakalım sularına… Dün ve bugün seni, istersen şöyle diyelim, ikimizi çok düşündüm…Sonbaharda arkadaşlarım bana senin şiirlerini hediye ettiler. Üzücü bir andı, çünkü yabancılar getirmişti onları bana, senden bir kelime bile olmadan.” Böylesi nice açık ve coşkun cümleyle doludur işte Bachmann’ın dili. Sanki bile isteye, ısrarla, düşünerek, kollayarak, kendisini düşürmeden, muhatabını yücelte yücelte kurar bu dili. “Sevgilim, sen,” diyebilir. Bu okunası ve hayranlık duyulası çeviriye imza atan İlknur Özdemir’in söylediği gibi “mesafelerin ayırdığı ama duyguların birleştirdiği bu iki şairin derinlikli ve hem edebi hem insancıl mektupların” iklimine can veren hep Bachmann gözüküyor.
Edebiyatın odak isimleri
Kitabı değerli kılan pek çok yön var. Aynı zamanda Max Frisch, Gisele Celan’ın da mektupları, Celan-Bachmann dünyasına insani, politik hatta yer yer trajik boyut getiriyor. Gisele Celan’ın 23 Ocak 1958 tarihli, Bachmann’a yazdığı mektup unutulur cinsten değil mesela. “Elinizi sıkmak isterdim, Ingeborg” , “biliyorsunuz acı çektim, ama siz benden daha çok acı çektiniz, daha çok’”diyen o’dur. Sanat belki bu kadar inceltebilir insanlar arasındaki ilişki çıkmazlarını.
Üstelik arada kalmış, gönderilmemiş, “tutulmuş” mektuplarla da karşılaşıyoruz. “Tutulmak” burada en çoğul anlamıyla ve bütün çağrışımlarıyla açığa çıkıyor. İşte bu gönderilmemiş mektuplardan birisinde, Bachmann, onca kucaklayıcı dili, belki bıkkınlık belki umutsuzluk ve şüphesiz önleyemediği acıyla bir yana bırakır ve talihsizliğin büyüğünün içinde olduğunu düşündüğü Celan için; “Şimdiye kadar karşılaştığım bütün haksızlıklar ve hakaretler arasında en kötüler, senden gelenlerdi- onlara küçümseyerek ya da kayıtsızlıkla karşılık vermeyeceğim için, onlara karşı kendimi savunamayacağım için, sana karşı duygularım hep güçlü kaldığından, beni savunmasız kıldığından…”
Ruhları kadar hayatları da hep genç bu iki özne hâlâ dünya edebiyatının odak isimleri arasındalar . Mektuplar ise “büyük ve hem dramatik hem dokunaklı bir yaşam belgesi” olmayı sürdürüyor. Zaman zaman nesir aradan çıkıp şiir devreye girer. “Ağız seviyesindedir, büyüyor karanlık.” Hatta tek cümle tek söz yeter. “Seni düşünüyorum, Ingeborg. Yarın Saat On Üçte, Paul”. Tek cümlenin mermeridir bunlar, davet mi emir mi çaresizlik mi belli olmayan. Çağdaş dünyanın çoktan elimizden aldığı mektup için ise dönüp düşünülecek pek çok sebep var üstelik. Bir de çevirmen, Corona şiirini dipnot olarak ekleseydi hatta bizzat kendisi çevirseydi! Aşk bir kez daha şiir olup mermerleşmez miydi o zaman?
Ömer Erdem
29.03.2015 http://kitap.radikal.com.tr/
Kalp Zamanı
(Mektuplar)
Orjinal isim: Herzzeit.Ingeborg Bachmann – Paul Celan. Der Briefwechsel
Ingeborg Bachmann, Paul Celan
Çeviren: İlknur Özdemir
Kırmızı Kedi Yayınevi
2015, 320 sayfa