İspanyol yönetmen Pedro Almodovar sinema eğitimi almamış olmasına karşın sinemayı kısa film çekerek tanıyan ve ilk filmi “Pepi, Luci, Bo y otras chicas del monton” ile izleyicisine ulaşan ve ardısıra kendi prodüksiyon şirketini kuran sıradışı bir yönetmen. Kuşkusuz bu sıradışılığın gerekçesi onun sinema dilindeki tematik farklılaşma…
Franco faşizminden başlayarak İspanya’nın tarihsel değişimlerine tanıklıkları kadar “Annem Hakkında Herşey” filminde ötekiliği ve öteki olanı kavrama uğraşısı da önemsenmesi gereken bir sinemasal devrim sayılmalı. 1999 yapımı film travesti bir babayı oğlunu yitirdikten sonra aramaya çıkan bir annenin öyküsü üzerine kurulmuştu. Konuş Onunla ise adeta bir devam filmi olarak bir klinikte başlayan bi dostuğun sıradışı öyküsünü aktarırken aslında yaraların kapanmadığı bir iletişimsizlik duvarının da örüldüğü iki erkeğin dünyasına göndermeler yapıyor. ” What have I done to deserve this” ise alt sınıfa ait temizlikçi bir kadının kocasıyla sevgisiz ilişkisinin, parçalanmış aile tablosunun içinde apartmanda oğluyla kurduğu yüzeysel ilişkinin ve ilişkisizliğinin verilerini kara mizah üslübuyla yapmaya çalışan 1984 yapımı bir film. Kadının yalnızlığı teması, kadının ev ve hayat içinde bir cinsel meta olarak kabulü filmin temel belirleyenleri olarak karşımıza çıkıyor.
Cannes’da hak ettiği ödülü de alan “Dönüş” ise Almodovar’ın kadınlara dair bakışının da altında çizerken filmin kahramanı Raimunda’nın kırılgan ruhunda kocasından sonra tek ve güçlü kadın imgesinin aslında ne kadar yıpranmaya hazır ve parçalanmaya açık olduğu da izleyiciye sunuluyor kuşkusuz.Taşranın yalnız kadınlarının öyküsünü aktaran film ölüm-yaşam temalarını da bu açıdan farklı bir yorumla aktarıyor. Almodovar sinemasının başyapıtları arasında irdelenmesi gereken bir diğer film de kuşkusuz “Kötü Eğitim”. Enrique Goded’in yeni filmi için konu sıkıntısı yaşadığı bir zamanda okul arkadaşı Ignacio’nun elinde okul anılarına onu götürecek bir senaryoyla gelmesi üzerine şekillenen film, yine “öteki” ve dini eğitim veren bir erkekler okulunda “yasak aşk” temasının irdelendiği cesur bir film sayılmalı. Gerçekliğin senaryodan farklılaşması ve iki arkadaşın çocukluktan başlayan aşkları farklı sorgulamalarla karşımıza çıkıyor bu sefer.
Temelde toplumsal katmanların farklı uçlarını sinemasal evrene taşıyan Almodovar’ın kadınlar ve erkekleri ayrı ve yalnız dünyaların içe kapalı kabuklarında sergilediği filmlerinde belki de “erkeklerin” dünyaları kadar “kadınların” da dünyası bir dramatik öğe olarak hem kara mizahın hem de trajik öykülerin ana örgüsünü oluşturuyor. Bireysel ve cinsel özgürlük temasının ana ağırlığı taşımasına karşın Almodovar filmleri İspanya tarihiyle de yer yer hasaplaşmayı öngörüyor bu açıdan.
Dönüş’te de söz konusu olan “kasaba” teması bu noktada İspanya’nın yerel dokusuna yazarın yaptığı bir gönderme sayılabilir. Sonuçta ‘Dönüş’ ölüm hakkında, anne-kız ve komşuluk ilişkileri mevzularına temas eden bir komedi. Tuhaf bir kasabada, La Mancha’da ölüler ve diriler birarada mutlu mesut yaşarlar. Fakat aynı zamanda Maura’nın neden geri döndüğünü anlattığı sahne başta olmak üzere her sahne biraz hüzünlüdür, ama bu hüzne hep bir Almodovar neşesi eşlik eder. Kasabanın kadnları üzerine Almodovar’ın film karesine yansıyan aktarımları da bu açıdan ilginçtir: La Manchalı kadınlar meselelerini hep kendi aralarında hallederler. Polise gitmezler çünkü onlar çok fazla soru sorar. Televizyondan pek hazzetmezler, bağımlılık yapar. Gidenler gider, bazıları döner. Ama her şey hep kendi aralarında kalır.Tüm bu belirlemeler ışığında sinemada yeni bir gerçekçiliğin adımları sayılması gereken Almodovar sineması kadınlar ve erkekleri, hem toplumsal hem de bireysel özgürlükler, bireyin toplumla hesaplaşma süreci açılarından algılamayı yeğlemiştir. Sinema dili açısından alaycılığı elden bırakmayan Almodovar, sinemada tip ve karakteri yüceltmeyen ve sıradanı anlatmayı yeğleyen usta bir sinemacı olarak izlenmeli ve filmlerine önyargısız ve geniş bir pencereden bakılmalıdır sanıyorum.
Erinç Büyükaşık