Yaşam ve ölüm üzerinde söz sahibi olmak, bir nevi ?tanrılaşmak?. Mutlak bir güce sahip olduğuna inanarak, insanların yaşamlarını noktalamak yada küçük bir virgülle yola devam etmek. Yanlış anlaşılmasın, kimseyi yok etmeye niyetim yok, fakat insan, eğer elinde böyle bir güç olsaydı, acaba? demekten kendini alamıyor. ?Tek bildiğimiz, hiçbir şey bilmediğimiz? şiarıyla, doğru sandığımız bütün kavramları bir kenara koyarak, aklımızda ki soruları çoğaltacağını bile bile, yine Chuck Palahnıuk?ın bir romanına gidersek eğer, neye inanacağımızı şaşırırız elbet.
Bildiğiniz ?ninni?lerden değil bu, yani konu, tahmin edilenin aksine, huzur ve sessizlikle uyutulması düşünülen bir çocuk hiç değil. Bilinen fakat bilinmeyen, ?ninni?den yola çıkarsak şayet, ?bir kapıyı kapamanın en kestirme yolu, kendini detaylara gömmekse? ve biz ?tüm? romanlara böyle bakıyorsak, bir kere daha düşünelim, roman karşıtı romanlarla daha öncede karşılaştık. Çerçeveyi biraz daha genişletelim, işte asıl kuşatılmışlık orada gizli, yani kendi bilincimizde. Eminim yalan da değil hani, hepimizin aklına gelmiştir, biraz daha, hatta daha fazla ?güç?, insanı mutlak bozacağını bildiğimiz şu, ille de öldürmeyip süründüren, yaşatan ?güç?.
Ve çok ilginç bir anektod, yazar ?Ninni? romanını, babası Fred Palahnıuk?ın öldürülmesinin hemen ardından yazıyor. Baba Palahnıuk, bir gazete ilanıyla tanıştığı sevgilisinin, cinsel istismar suçundan hapse giren eski sevgilisi tarafından öldürülüyor. Babasını öldüren katile, idam cezası verilmeli mi? verilmemeli mi? gerilimi altında kalan yazarın, satırlarına dökülen konuda, bilinçli yada değil, elbette bu oluyor, ?yaşam ve ölüm hakkı.?
Bir şarkının aklınıza takılışı gibi. Hayatın sizce olması gerektiği gibi. Geçmişinizin sizinle birlikte geleceğinizin her gününe dahil oluşu gibi.
Kahramanımız gazeteci Carl Streator, tanıştıktan sonra bütün hayatını mahvettiğini düşündüğü emlakçı Helen Hoover Boyle için, onu tanımlamak adına bu lafları eder. Helen, kimsenin görmek istemediği evlerle uğraşan, haklarında çokça korkulu hikayeler anlatılan evlerin satışını yapmaya çalışan, bir emlak komisyoncusudur. Bu tür evler, emlak komisyoncularınca ?yorgun evler? olarak tanımlanmakta ve intihar yada cinayet olayları ile anılmaktadır. Aslına bakarsanız böylesi evleri bulmak için, Helen ve sekreteri Mona özel bir çaba sarf etmekte ve altı ayda bir satılan bu evlerle kazanç yollarını artırmaktadırlar. Kahramanımız gazeteci Carl Streator ile Helen?in tanışmaları ise, seri şekilde gerçekleşen bebek ölümlerinin araştırılması görevi ile uğraşan ve konuya dair bir yazı dizisi hazırlamaya çalışan gazeteci sayesinde olur. Ölümler ve Helen?in sattığı evler arasında ilginç bir bağlantı olduğunu fark eden gazeteci Streator, sebebi belli olmaksızın ölen tüm bebekler arasında da kimi ortak noktalar yakalar. Editörünün sadece, ani bebek ölümleri ile ilgili beş bölümlük bir yazı dizisi hazırlamasını istediği gazeteci Streator?un amacı, bebeklerini kaybeden ailelerin ruh hallerini anlatarak, kısaca insanların bu durumla nasıl başa çıktıklarını anlatmak olduğu halde, kendini ardı ardına gerçekleşen cinayetlerle, bambaşka bir konunun içinde bulmuştur.
Çünkü ölen her bebeğin başucunda, hep aynı kitap ve bu kitapta da hep aynı sayfa açıktır. Kitabın adı ,?Dünyadan Şiir ve Tekerlemeler?, her zaman 27. Sayfada açık kalan şiirse, eski bir Afrika şiiridir, başka bir deyişle bu bir ölüm şarkısıdır. Ve ölüm bir büyüyse, mutlaka bunu bilen sadece o değildir, başkaları da olabilir.
Tabii ki dünya bazı insanlar olmadan daha iyi bir yer olabilirdi. Evet, ufak tefek ayarlar sayesinde Dünya mükemmel bir yer olabilirdi. Biraz temizlik sayesinde. Doğal olmayan seleksiyon sayesinde.
İnsanların ve özellikle bebeklerin ölümleri ile başlayan derin araştırmalar, Helen ve Streator?un piyasada olan bütün ?ölüm şarkısı?nı içeren kitapları yok etme girişimleri ile devam eder.
Yaşamaktan kaçınmanın en iyi yolu durup izlemektir. Detayları arayın. Rapor edin. Olaya dahil olmayın. Bırakın da Büyük Birader, sizin yerinize şarkılar söyleyip, dans etsin.
Ona ölüm şarkısı deniyordu. Bazı kadim kültürlerde, kıtlık yada kuraklık zamanlarında, yaralanmalarda, kısaca hayatın devamının güçleştiği anlarda kullanılan bir ?ninni?ydi o. Sefalet ve acıyı sonlandırmak için kullanılıyordu. Böylesi bir inanış gerçekten var mıydı? bilemiyorum. Tamamı kurgu yada yazınsal bir gerçeklik olabilir. Oldukça farklı bir kurgu olduğuna inandığım bu konunun, aslına bakarsanız bir yere kadar, önemi de yok. Belki de kiminize göre bir ?deli saçması?.
Kendimize sormamız gereken soruların çoğalmakta olduğu gerçek olan, peki ya bizim hayatlarımız, değiştirmeyi hiç düşünmediğimiz kadar harika mıydı? Hakkında söz sahibi olamadığımız ve her daim dışarıdan güdümlü hayatlarımız. Bizim rolümüz her zaman iyi birer izleyici olmak ve insanlığın yok oluşunu kör düğümlü dillerle izlemek miydi? Sanırım yazarın diğer tüm romanlarında olduğu gibi, bu romanında da yapmaya çalıştığı hep bu oldu. Daha fazla soru sormak. İnsanlığın türlü halleriyle düşünelim, belki de hepimiz, sallanmakta olan birer gevezelik kulesinin üyeleriydik. Ah şu dram kolikler. Ah şu huzur fobikler.
Yazının Yazarı: Canan Koçak
Kitabın Künyesi
Ninni (Lullaby)/ Chuck Palahniuk
Ayrıntı Yayınları / Yeraltı Edebiyatı Dizisi
Baskı Tarihi: 2007
256 sayfa