1
Sanayi tarihinin ve sanayinin yapılaşmış nesnel varoluşunun, özsel insanal güçlerin açık kitabını, somut olarak varolan insanın ruhbilimini nasıl oluşturduktan görülüyor. Somut olarak varolan insan şimdiye değin insanın özüyle bağlantısı içinde değil ama her zaman yalnızca dışsal bir yararlılık bağlantısı içinde tasarlanıyordu. Çünkü –yabancılaşma içinde hareket edildiğinden– bu insanın özsel güçlerinin gerçekliği olarak ve insanal cinsil etkinlik olarak, ancak insanın evrensel varlığı, din ya da evrensel soyut özüyle tarih (siyaset, sanat, edebiyat, vb.) tasarlanabiliyordu. Günlük maddi sanayi içinde (–bu sanayi sözkonusu genel hareketin bir parçası olarak tasarlanabildiği gibi, bu hareketin kendisi de sanayinin tikel [sayfa 114] bir parçası olarak tasarlanabilir, çünkü tüm insanal etkinlik şimdiye kadar emek, öyleyse sanayi, yani kendine yabancılaşan bir etkinlik biçimine büründü–) karşımızda somut, yabancı, yararlı nesneler biçimi altında, yabancılaşma biçimi altında, nesnelleşmiş insanın özsel güçlerini görürüz. Bu kitabın, yani tarihin en somut, en anlaşılabilir biçimde varolan parçasının kendisi için kapalı kaldığı bir ruhbilim, gerçek bir bilim, içerik bakımdan gerçekten zengin bir bilim durumuna gelemez.
Marx, 1844 Elyazmaları, Sol Yayınları, Ankara 2005, s. 179-180.
2
Kuramsal bilmecelerin çözümünün ne derecede bir praksis işi olduğu ve praksis aracıyla gerçekleştiği, doğru praksis’in ne derecede gerçek ve olumlu bir kuram koşulu olduğu, örneğin tapıncakçılık dolayısıyla ortaya çıkar. Tapıncakçının duyulur bilinci, Yunanlının bilincinden ayrıdır, çünkü onun duyulur varoluşu da ayrıdır, insanın doğa duyusu, insanal doğa duyusu, öyleyse doğal insan duyusu da, henüz insana özgü emek tarafından üretilmediği sürece, duyarlılık ile tin arasındaki soyut düşmanlık zorunludur.
Marx, 1844 Elyazmaları, s. 192.
3
Görmüş bulunduğumuz gibi insan kendini kendi nesnesi içinde, yalnızca bu nesnenin onun için insanal nesne ya da nesnel nesne durumuna gelmesi koşulu ile, yitirmez. Bu da ancak, nesne onun için toplumsal bir nesne, o kendisi için toplumsal bir varlık, toplum onun için bu nesnede varlık durumuna geldiği zaman olanaklıdır.
Öyleyse bir yandan toplumda her yerde nesnel gerçeklik insan için özsel insanal güçler gerçekliği, insanal gerçeklik [sayfa 115] ve bunun sonucu insanın kendi öz özsel güçlerinin gerçekliği durumuna geldiği ölçüde, tüm nesneler onun için kendi kendisinin nesnelleşmesi, onun bireyselliğini doğrulayan ve gerçekleştiren nesneler, kendi nesneleri durumuna gelirler, yani o kendisi nesne durumuna gelir, nesneler ne biçimde onun nesneleri olurlar; bu, nesnenin doğası ile buna karşılık düşen özsel gücün doğasına bağlıdır; çünkü olumlamanın tikel, gerçek biçimini oluşturan şey, işte bu ilişki belirleniminin ta kendisidir. Bir nesne, göz için, kulak için olduğundan başka türlü algılanmıştır ve göz nesnesi kulak nesnesinden başka bir nesnedir. Her özsel gücün tikelliği, onun tikel özününyöyleyse tikel nesnelleşmesi biçiminin, nesnel, gerçek, yaşayan Varlığının da ta kendisidir. Demek ki insan, kendini nesnel dünyada sadece düşünme ediminde değil ama bütün duyular ile de olumlar.
Öte yandan, bu işleri öznel olarak alırsak: insanın müzik duyusunu uyandıran şey, ilkin müziktir; müzikçi olmayan kulak için en güzel müzik hiçbir anlam taşımaz, bir nesne [değil ]dir, çünkü benim nesnem ancak benim özsel güçlerimden birinin doğrulanması olabilir, öyleyse benim özsel gücüm öznel yeti olarak kendisi için neyse, o da benim için ancak o olabilir, çünkü benim için bir nesnenin anlamı (onun ancak kendisine karşılık düşen bir duyu için anlamı vardır) benim duyumun uzandığı yere kadar uzanır. Toplumsal insanın duyulan, toplumsal-olmayan insanınkilerden işte bu nedenle başkadırlar, ancak insanal özün nesnel olarak açılmış zenginliği sayesindedir ki insanın öznel duyma yetisinin zenginliği ilkin ya geliştirilmiş, ya da üretilmiştir, [bu sayededir ki -ç.]bir kulak müzikçi olur, bir göz biçim güzelliğini görür, kısacası duyular insanal zevke elverişli bir duruma gelir, kendilerini insanın özsel güçleri olarak olumlayan duyular olurlar. Çünkü yalnızca beş duyu değil, ama tinsel duyular, pratik duyular (istek, sevgi, vb.) denilen duyular da, kısacası, insanal duyu, duyuların insanlığı, ancak kendi nesnelerinin varoluşu sayesinde, insanallaştırılmış doğa sayesinde oluşurlar. Beş duyunun oluşması, [sayfa 116] dünyanın şimdiye değinki tüm tarihinin işidir. Henüz kaba pratik gereksinimin tutsağı bulunan duyunun, ancak sınırlı bir anlamı vardır. Açlıktan ölen insan için yiyeceğin insanal biçimi değil, ama yalnızca yiyecek olarak soyut varlığı vardır; o pekâlâ en kaba biçimi altında bulunabilir ve bu beslenme etkinliğinin hayvanal beslenme etkinliğinden ne bakımdan ayrıldığı söylenemez. Kaygı ve yoksulluk içindeki adam en güzel oyun karşısında bile duyusuzdur; maden tecimi yapan biri madenin güzelliği ya da kendine özgü doğasını değil, ama yalnızca terimsel değeri görür; madenbilimsel duyusu yoktur onun. Demek ki insanal özün nesnelleşmesi kuramsal bakımdan olduğu kadar pratik bakımdan da insan duyusunu insanal kılmak için olduğu kadar insan ve doğanın özünün tüm zenginliğine karşılık düşen insanal duyuyu yaratmak için de zorunludur.
Marx, 1844 Elyazmaları, s. 177-179.
Karl Marks-Friedrich Engels
Yazın ve Sanat Üzerine
Sol yayınları
alıntılar mı yoksa yazarın kendi düzenlemesi mi bilmiyorum ama ilk paragrafın dili çok fena!!