Alman edebiyat eleştirmeni, düşünür, kültür tarihçisi, eleştirmen ve estetik kuramcısı Walter Benjamin. Bu kısa tanım onunla ilgili her yerde geçiyor ama her bakımdan da eksik kalıyor. Başucu kitabı olarak değerlendirdiğim YKY tarafından basılan “Tek Yön”, 1928 yılında ilk kez yayımlanmış. Kitabın türü ile ilgili olarak deneme ya da aforizma olduğuna yönelik değerlendirmeler olsa da Adorno bu kitabın “denkbild” toplamı olduğunu düşünüyor.
Denkbild, Almancada düşünme imgesi anlamına geliyor. Kitabın içeriğine bakıldığında Adorno’ya hak vermek gerektiğini düşünüyorum. Benjamin bu kitapta bazen nesnelerle, bazen çocukluktan kalma bellek izleriyle, bazen de rüya imgeleriyle düşünmeye sevk ederken, imgeler üzerinden bazen felsefi, bazen edebi bazen de kültür tarihi üzerine amiyane tabirle yorum yeteneğini konuşturuyor.
Dellaloğlu, Benjamin’le okuru arasında kurulacak ilişkinin epistemolojik değil, ontolojik olduğunu söylüyor, Cogito dergisinin Benjamin sayısında. Ona göre bu tür yazarlarla ancak ontolojik bir ilişki kurulabilir bunun anlamı olağanüstülük, sıra dışılık hatta anormalliktir. Bu “hastalıklı” ilişki özne ve nesne ayrımını iptal eden, erteleyen bir ilişki; biraz mistik, biraz metafizik bir ilişki. Aşk gibi belki de. Bu konuda Dellaloğlu’na katılmamız gerekir. Yazarla aramızda gelişen ilişki onu anlamamızda veya onun varmak istediğine ulaşmamızda bize yardımcı olacaktır. Ona duyduğunuz merak ȃşık olduğunuz insanı, en ince ayrıntısına kadar bilme istememizle aynı duruma dönüşecektir. Çocukken ne yapmış, yaşamı nasıl geçmiş, ölümünü ya da konumuz Benjamin olduğunda intiharını düşündürecektir. Benjamin ile ilgili düşünürken ya da onu okurken sanırım böyle bir ilişki geliştirmek onu anlamayı ya da ona ulaşmayı mümkün kılacaktır. Örneğin; “Tek Yön” kitabında pullar ve mektuplar, antika kaşık, madalyon gibi nesnelerle ile ilgili kurduğu cümleler bana hep babasının bir antikacı olmasıyla ilgili olabilecekmiş gibi gelir. Antikalar, eski eşyalar, Benjamin düşüncesi zaten geçmişin bu günle ilgili olabilecek yönleriyle ilgili değil midir biraz da? Ona göre en yeni olanın bile geçmişle bir bağlantısı vardır ve bu bağlantı Benjamin anlatımında melankolik bir hȃl alır. Bu nedenle Benjamin’in kendi deyimiyle; “Eski mektup tomarlarını gözden geçiren kimseye çoğu zaman, dokunsa dağılacak bir zarfın üstündeki, nicedir tedavülden kalkmış bir pul düzinelerce sayfa okumaktan daha çok şey söyler.” Ya da bir antika kaşık; “Bir şey vardır ki, sadece en büyük anlatıcıların harcıdır: kahramanlarına yemek yedirebilmek.” Gibi bir özelliğe sahiptir.
Benjamin’in söylediklerinde ve yazdıklarında düşünce, sanki masal ve çocuk kitaplarının vaatlerini –kaba bir olgunlukla reddetmek yerine– olduğu gibi alıyor ve böylece bu vaatlerin gerçekleşmesi anlaşılır oluyordu. Onunla ilgili ilgi edinen herkes, tıpkı kilitli kapıların çatlaklarından Noel ağacının ışığını gören bir çocuk gibi hissederdi kendini diyor Adorno. Gerçektende Benjamin okumanın böyle ayrıcalıklı bir yönü olduğunu kabul etmek gerek. Bu günden geçmişe bazen çocukluğa, bazen bir eşyanın zihnimizde uyandırdığı imgeye yöneltilmiş anlatım Benjamin’in bize bıraktığı en önemli hazlardan. Örneğin “Tek Yön” kitabındaki geç kalan çocuk; “Okul bahçesindeki saat hasar görmüş sanki çocuğun kabahatiyle ‘Geç kaldın’ı gösteriyor.” Veya Saklanan Çocuk; “Evdeki bütün saklanacak yerleri biliyor artık ve oralara, her şeyi eski haliyle bulmanın kesin olduğu bir eve döner gibi dönüyor. Yüreği gümbürdüyor, soluğunu tutuyor.” Benjamin bize olmayan bir şeyden değil aslında hepimizin yaşadığı ortak bir hafızanın derinlerinden sesleniyor. Kolektif hafızanın bu güne taşıdığı gündelikler Adorno’nun deyimiyle onun sayesinde; “var olandan kucak dolusu bir hediye”ye dönüşüyor.
Benjamin’in tarihçiliği ile koleksiyonculuğu arasında bir bağlantı kurulabilir. Tarih büyük savaşların, büyük hayatların, büyük anlatıların bilimidir birazda. Küçük olan, ayrıntıda kalan, ezilen tarih biliminin sınırlarında çok yer bulmaz. Gürbilek’in aktarımıyla; Benjamin kültürün sürekliliğini oluşturan değerleri değil, tüketilmiş, bir kenara atılmış nesneleri, kültürel atıkları, tarihin döküntülerini toplar. Bunun anlamı bir bakıma kıyıya itilmiş kültürün tarihini yapmaktır. Bu nedenle olsa gerek Benjamin’in ilgisi; kayıp eşya bürolarına, madalyonlara, eski haritalara, yelpazelere yönelir. Çünkü ona göre bu eşyalar belki de ayrıntıda kalan tarihin izlerini sürmemiz içindir. Örneğin Tek Yön kitabında, eski bir harita onun için şu anlama gelir; “Bir aşkta çoğu insan ebedi yurdunu arar. Ama başkaları, çok azı, ebedi yolcuğu. Bu sonuncular aşkta toprak anayla temasa gelmekten korkan melankoliklerdir. Sıla hasretini onlardan uzak tutacak kişiyi ararlar. O kişiye sadık kalırlar. Ortaçağ’ın complexio kitapları bu çeşit insanın uzak yolculuklara duyduğu özlemi iyi bilir.” Bu örnekle aslında şöyle bir çıkarımda yapabiliriz Benjamin belleğimizde izi kalan kültürel imgelerin yorumcusudur birazda.
Benjamin üzerine söylenecekler bu kısa yazıya sığmayacak kadar çok. Onu daha anlamanın başındayız belki de, geçmişin imgelerini bize melankolik ve hiç kimsenin başaramayacağı kadar yorumcu bir anlayışla sunan bir yazar Benjamin. Kendisini bir melankolik olarak görüyor ve Sontag’ın aktarımıyla modern psikolojik tanımları küçümseyip, geleneksel astrolojik inançları yeğleyerek şöyle diyor; “Ben Satürn yıldızının altında dünyaya geldim. Devrini en geç tamamlayan yıldızın, gecikmeler ve yörünge kaymaları gezegeninin altında…” Devrini en geç tamamlayacak olan yıldız Benjamin, belki de devri hiç geçmeyecek bir yıldız.
Kaynaklar:
Adorno, T. (2004), Walter Benjamin Üzerine, (Çev. Dilman Muradoğlu), İstanbul: YKY.
Benjamin, W. (2012), Son Bakışta Aşk, (Çev. Nurdan Gürbilek), İstanbul: Metis.
Dellaloğlu, B., Odman, A., Yardımcı, S., (2012), “Walter Benjamin’le Olağanüstü Haller”, Cogito, Sayı: 52, s. 11-12, İstanbul: YKY.
Sontag, S. (1991), Sanatçı Örnek Bir Çilekeş, “Satürn Yıldızı Altında”, (Haz. Y. Salman, M. G. Sökmen), İstanbul: Metis.
Emek Erez
edebiyathaber.net (10 Eylül 2014)