Şöhretler günümüzde, dikkat dağıtma kültürünün bir parçasıdırlar. Bilinci, hem yapısallaşmış eşitsizlik gerçeğinden hem de Tanrı’nın ölümünün ardından gelen varoluşun anlamsızlığından uzaklaştırmak için toplumun, dikkatinin dağıtılmasına gereksinim vardır. Din, gerçek inananlara sonsuza dek kurtuluş vaat ederek bu hayattaki yapısallaşmış eşitsizlik sorununa bir çözüm sağlar. Tanrı ‘nın ölümü ve kilisenin gözden düşmesiyle, kurtuluş arayışındaki kutsal destekler zayıflamıştır. Bu boşluğu şöhret ve gösteri doldurur. Bunlar, yüzeysel olana, aşırı gösterişli olana, meta kültürünün egemenliğine değer biçen dikkat dağıtma kültüne katkıda bulunurlar. Dikkat dağıtma kültü bu nedenle, kültürün parçalanmasını maskelemek üzere tasarlanmıştır. Meta kültürü bütünleşmiş bir kültür üretemez, çünkü her bir metayı, bir anlığına farklı ve eninde sonunda yerine başka bir şey konulabilir diye etiketler. Benzer biçimde, şöhret kültürü de aşkın bir değer üretemez, çünkü aşkınlık yönündeki her hareket sonunda metalaştırılma yoluyla yerleşik düzenin egemenliği altına girer.
Şöhret kültürü, bir sahte esriklik kültürüdür, çünkü yarattığı tutkuların kaynağı gerçek tanınma ve aidiyet biçimleri değil, sahnelenmiş sahiciliktir. Buna verilebilecek karşılıklar, yalnızca, materyalizm ve rnateryalizme karşı başkaldındır. Ancak her ikisi de dini inanç açısından vazgeçilmez olan kutsal şeylerle boy ölçüşebilecek birleştirici inançlar ve pratikler yaratmaya muktedir değildir. Öyleyse dikkat dağıtma kültü, hem modern yaşamın anlamsızlığını saklamanın hem de meta kültürünün gücünü pekiştirmenin bir vasıtasıdır. Şöhret, anıtsal yükselme ve büyü imgeleri sunar. Bunun psikolojik sonucu ise bize maddi koşullarımıza uyum sağlamamızı ve yaşamın anlamı olmadığını unutmamızı buyurmasıdır. Ya bir rol modeli olarak şöhrete uyum sağlayarak ya da “başarılı olamadıklarına” göre kitlelerin, şöhret tapınağında yerlerini almış yaldızlı azınlıktan açıkça daha değersiz olduğu çıkarımını kabullenerek kendimizi uydururuz. Her durumda dikkatleri yaşamın doğru içeriği hakkındaki daha derin, belki de çözümsüz sorunlardan başka yöne çekmek için şöhretin tarzını benimseme yönünde güçlü bir eğilim vardır. Bu bakımdan şöhret kültürü, maddi gerçekliği ve özellikle toplumsal eşitsizlik ve etik adalet meselelerini bulandıran, estetikleştirilmiş bir hayat yorumu üretir.
Şöhret kültürünün enerji veren bir güç mü yoksa aptallaştıran bir güç mü sayılacağı konusundaki ikilik, literatür boyunca yinelenir. Ama bunun, işe yaramaz tartışmalara yol açan kafa karıştırıcı bir ikilik olduğu söylenebilir. Her bir örnek olayda bir şöhretin toplum üzerindeki etkisi, ampirik çözümleme konusudur. Örneğin, Prenses Diana’nın kara mayınları kampanyasına katılmasının kamunun bu konuda önemli ölçüde bilinçlenmesini ve kaynakların harekete geçirilmesini sağladığı ciddi bir tartışma konusu değildir. Asıl konu, bu sonucun görünüşte gereğinden fazla gösterişli ve kendi çıkarına hizmet eden bir kişiliğin başarısı olup olmadığı da değildir. Kampanya acıların azaltılmasına yardımcı oldu ve bu azalma, eldeki öteki araçlarla bu kadar kolay sağlanamazdı.
Şöhret
Chris Rojek
İngilizceden çevirenler: Semra Kunı Akbaş – Kürşad Kızıltuğ
Ayrıntı Yayınları