Ve Durgun Akardı Don – Mihail Aleksandroviç Şolohov

Ve Durgun Akardı Don, Don bölgesinin destanıdır. Eser, bir Kazak ailesi ekseninde Don bölgesini ve savaşın, devrimin ve iç savaşın bölgeye yansıyışını çok yönlü, derinlemesine ama sade bir dille anlatır. Birinci ciltte Don Kazakları’nın Çar dönemindeki yaşam koşulları, gelenekleri, görenekleriyle dile getirilir. Bu cilt, nehir romanın kahramanlarını ve ruh durumlarını da tanıtır. İkinci ciltte, Birinci Dünya Savaşı, 1917 Kerenski Hükümeti dönemi, General Kornilov Olayı ve 1917 Ekim Devrimi’yle, roman kahramanlarının bu olaylardaki durumuna ayrılmıştır. Üçüncü ve dördüncü ciltlerde Don Kazakları’nın ayaklanmaları, Don bölgesinde kurulan bağımsız cumhuriyetler, İç Savaş ve Avrupa’nın bu iç savaştaki rolü irdelenir. Bu kargaşada savrulan kahramanlarla canlı bir belgesel ve çağdaş bir destan sergiler Şolohov, Bozkır çiçekleri kadar canlı ve birbirine benzemez insanlarıyla, yaşanmışlığın sahiciliği ve olağanüstü anlatımıyla Ve Durgun Akardı Don, bütün zamanların en önemli romanlarındandır. (Arka Kapak)
Yayıncının Notu: Rusça orijinal adı “Tihi Don” olan dört ciltlik bu eser, “And Quiet Flows The Don” adıyla yayınlanan (Moskova Yabancı Diller Yayınevi, 1948) ingilizce basımından çevrilmiştir.

?Eski kuşaktan olanlar, Sovyet romanının yeni biçimlenmekte olduğu günlerde ?Ve Durgun Akardı Don?un ilk cildinin nasıl karşılandığını bugün de hatırlarlar. Yazar henüz 23 yaşındaydı. Gürültülü, sevinçli, şaşkınlık dolu ve ?öngörülerin hepsi umut verici olmadığı için? kısmen kaygı da içeren bir olay yaşandı. ?Bu yazarın geleceği ne olacak? sorusu hepimizi heyecanlandırmıştı. Bundan sonraki beş yılda umulmadık başarılar birbirini kovaladı ve her biri Sovyet dönemi Rus edebiyatının büyük yetenek sahibi yeni bir destan yazarı kazanmış olduğunu doğruladı.(…) Şolohov?un yazarlığının ayrılmaz bir parçası olan cesaret Sovyet edebiyatına tarifi mümkün olmayan yararlar sağlamıştır. Hangi dönemi anlatıyor olursa olsun hiçbir zaman hayatın içinde taşıdığı çelişkileri görmezden gelmedi. Eserleri her yönüyle geçmişle geleceğin mücadelesini anlatır. İnsan ister istemez Lev Tolstoy?un gençliğinde benimsediği bir ilkeyi hatırlıyor: ?Asla, doğrudan ya da dolaylı, yalan söylememek; ve asla, söylenmesi gerekeni atlamamak.?? Konstantin Fedin

Fedin, Şolohov?un kahramanlarının okuru etkileyen sahiciliklerinin yer yer trajik yazgılarla son buluşunun altını şöyle çizer: ?Şolohov, hiçbir şeyi geçiştirmez; doğru neyse olduğu gibi yazar. Trajediyi drama ya da dramı eğlenceye çevirmez. Onda trajik durumlar gönül okşayıcı kır çiçeği demetleri arasında gizlenmez. Ama gerçek öylesine güçlüdür ki, hayatın acısı ve kederi, olanca acıklılığına rağmen, mutlulğu hedefleyen irade gücüyle ve mutluluğa erişmenin sevinciyle dengelenip aşılır.?

Fedin?e göre, ?Ve Durgun Akardı Don? un son cildi ?iyimser trajedi?dir. Çünkü yazarın sergilediği trajediyi kavramamıza karşın eserin sonunda yine ışığa çıkmaktayızdır.

Bu kitaba önsöz yazan dönemin edebiyatçılarından Alexander Serafimoviç?in övücü sözleri yanında yer alan öğüt veren ifade, bu genç yazarın edebiyat ortamında yaratığı havayı tahmin etmemizi kolaylaştırır:
?Şolohov?un öyküleri, bir bozkır çiçeği canlılığı ile, yalın ama renkli ve parlak biçimiyle karşımızda yaprak yaprak açılıyor. Onun Kazak dili, renkli, örnek bir dildir. Sözleri kısadır, ama bu kısalık, yaşantı, çaba ve gerçekle doludur.(…) Kısacası her şey, Şolohov?un büyük bir yazar olma yönünde geliştiğini gösteriyor. Yalnız, yazarın okuması, her yazısı üzerinde durması, çalışması ve acele etmemesi gerekli…
Şolohov henüz gencecik bir delikanlı. Edebiyat ufkunda mini mini bir kara nokta gibi görünmeye başlayalı şunun şurasında iki üç yıl oluyor. İçimizde en ileri görüşlü olanlarımız bile onun gücünü bu kadar kısa zamanda, böylesine sağlam bir biçimde gösterebileceğini asla kestiremezdik. Hayır, onun kendi halkını anlatmakla kaldığın, onları kağıt üzerine geçirmekle yetindiğini kabul edemeyeceğim. Her birinin yüzünde kendine özgü kırışıklar bulunan, her birinin kendine özgü burnu, kenarları kırışmış kendi gözleri, kendine özgü konuşma biçimi olan bu soluk alıp veren, bu renkli insan kalabalığı gözlerimizin önünde canlanmıştır bizim. Bunların her biri, kendine göre nefret eder. Her birinin sevgisi başka biçimdedir, her birinin yüreği başka bir biçimde tutuşur bunların ve her birinin mutsuzluğu kendine göredir.
İşte her insan tipine o kendine özgü karakteri, bir başkasında rastlanmayan kendine özgü nitelikleri verebilmek; başkasında rastlanmayan kendine özgü nitelikleri verebilmek; başkasında rastlanmayan bir iç dünyası yaratabilme yeteneği – bu muazzam yetenektir ki, Şolohov’un, şimdi bizim onu gördüğümüz yükseklere çıkarabilmiştir…”

“Durgun Don’, gerek dili, gerek duygu derinliği bakımından tam anlamıyla Rus işi, tam anlamıyla ulusal, dolayısıyla da tam anlamıyla halkın malıdır. Bu eserde duygular – Gregor’un karısı Natalya’nın sevgisiyle kıskançlığı, Gregor’la Aksinya arasındaki aşk – son derece güçlü bir biçimde verilmiştir. Bu tür duyguları işlemekte sanatçılar büyük güçlük çekerler genellikle. Aşkı, yüzyıllardan beri deha sahibi sanatçılar eserlerinde anlatagelmişlerdir; bu romanda yer alan aşk sahnelerini, böylesine güçlü bir biçimde verebildiğine bakılırsa, Şolohov’un yüreğinin de aynı duyguların taze izlerini taşıyor olması gerekir.” Aleksey Tolstoy’un yorumu.

“Durgun Don’, kendisi de bir Don kazağı olan ve hem Birinci Dünya Savaşında, hem de İç Savaşta çarpışan Şolohov’un, Don Kazakları üzerine bir romanıdır. Roman kesin bir biçimde ayrılan dört dönemi işler – Barış, Savaş, Devrim ve İç Savaş; Şolohov’un romanına o senfonik yapıyı kazandıran da işte bu tarih, ya da, daha doğru bir deyimle söylemek gerekirse, bu tarihin Marksist açıdan yorumu olsa gerektirir. Zira böyle bir yorumun yardımı olmaksızın, her biri bir tufan niteliğindeki tarihsel ve toplumsal olayları, o olaylarla iç içe yaşamış bir yazarın o kadar mantıksal ve gerçekçi bir biçimde canlandırabilmesi mümkün olamaz, o olayları yansız bir gözle görebilmek için yazarın kuşaklar boyu beklemesi gerekirdi…
‘Durgun Don’u, Tolstoy’un ‘Savaş ve Barış’ı ile karşılaştırmakta haklıydı Gorki. Görkemli doğa tasvirleri yanısıra, romandaki kahramanların çokluğu ile de, tarihsel gerçekçiliği ve Don Kazakları’nın o ilkel, neredeyse masalsı yaşayışlarını verişteki gerçekçiliği ile de unutulmazlar arasına girmiştir ‘Durgun Don’. ” The New Republic- (15 Ağustos,1934)

Şolohov, ?Ve Durgun Akardı Don? ile Çarlık Rusyası?ndan Sovyetler Birliği?ne geçiş sürecindeki pek çok parçalanmış toplumsal yapıyı ve ilişki biçimini eksiksiz olarak ve kendi dinamikleri içerisinde hareket halinde yansıtarak, devrimin romanını/şiirini yazmıştır.

19.yüzyılın ikinci yarısı Rus romanının en parlak dönemiydi. Tolstoy?la kapanan bu altın çağın 20.yüzyıldaki son örneğidir Şolohov. Belki de ?Durgun Don? demek daha doğru olur. Hemen hemen bütün edebiyat incelemelerinde, Tolstoy?un ?Savaş ve Barış?ı ile karşılaştırılan ?Durgun Don? ve Şolohov?daki Tolstoy etkileri çok açıktır. Savaş sahneleri, kazak hayatı üzerine ayrıntılı gözlemler, savaşın yıktığı hayatlar, yitirilen sevgiler, her iki romanın da en çarpıcı sahneleridir. Ancak önemli bir farkın altını çizmek gerekiyor; Tolstoy?un kişilerinde 19.yüzyıl geleneğine uygun olarak insan psikolojisi toplumsal belirlenimin önündedir. ?Durgun Don?da ise, Şolohov sosyalizmin ruhuna uygun olarak, bireyin gelişiminde toplumsal etkileri vurgular.

Suçkov?un sözleri ile; ?Şolohov?un romanındaki Tolstoy?cu gelenek, bir öykünme değil, geçmişten alınmış bir mirastır; yeni bir toplumsal ve kişisel görüş açısından, yazarın kendi bağımsız düşüncesinden hareketle, tarihsel olaylar ile bunların bireylerin ve kitlelerin düşünce tarzı üstündeki etkisini araştırmaya başladığı çıkış noktasıdır?.

Hikayenin arkasındaki tarih çok net bir biçimde görülür ?Durgun Don?da, ama bu tarihi kuru bir belgeselci yaklaşım ya da tarihin ilerlemeci mantığı içerisinde yansıtmaz Şolohov. Bireysel kaderler, kendilerinin dışında gelişen ve asla önünde durma imkanı olmayan bu muazzam devinim içerisinde belirlenir. Romanın girişindeki o basit köy yaşamı ve inanç biçimlerinin adım adım tasfiye oluşunu, o dönemin siyasal ve toplumsal tarihi içerisinde şiirsel bir hüzünle anlatır yazar. Devrim saflarındadır, ama devrimin pek çok insanın hayatına, geçmişine, geleceğine, sevdiklerine mal olduğunu izlemiş ve romanında yan tutmadan sergilemiştir. Bu nedenle, Toplumcu Gerçekçilik için yeteri kadar olumlu bir tip olmasa bile, kazak köylüsü Gregor, devrim sürecinin bir tipiği olarak kabul görmüş, bireysel yazgısı trajik olarak algılanmıştır.

Siyasi tarihin baş köşeye oturduğu romanın bir diğer teması ise aşktır. Aksinya, Geregor ve Natalia arasındaki üçgen, pek çok aşk romanında rastladığımızdan farklı değildir aslında, ama yazarın bu ilişkileri simgeleştirişi, ilişkilerle toplumsal düzen ve ahlak anlayışı arasında kurduğu özdeşleştirmeler ve bütün bunları resmederken yarattığı tutkulu atmosfer, ?Durgun Don?un yasak aşkını benzersiz kılar.

Yazıldığı yıllarda, edebiyat dışı etkileri ve anlamı, edebi değerlerinin çok ötesindeydi ?Durgun Don?un. Ekim devriminden sonra, edebiyat ve sanatı yeni bir insan tipi ve toplumun yaratılması için çok önemsenmişti. Toplumcu Gerçekçilik akımı, bu ihtiyacın bir ürünüydü. Bir önceki dönemde yetişen ve devrimci hareketle iyi ilişkiler içerisinde olan tek yazar Maksim Gorki, klasik roman tekniğine kattığı sosyalist temalarla, akımın başlatıcısı oldu. Şolohov ise gerçek bir devrim çocuğuydu. Sosyalizmin ve Sovyetler Birliği?nin ihtiyacı olan taze kandı o. Teorik olarak var olan Toplumcu Gerçekçilik, ?Durgun Don? ile pratik örneğini bulmuştu. Yalnızca Sovyetler Birliği için değil, dünya sosyalist hareketi açısından da yeni bir edebi çığır açılıyordu.

“Ve Durgun Akardı Don”un özeti
Türkçe?ye ?Ve Durgun Akardı Don? adıyla çevrilen ?Durgun Don? romanı, Don kıyılarında yaşayan Kazak köylülerini 1900?lerin başından 1918?e kadar uzanan bir zaman diliminde Ekim devrimi ile ilişkileri içerisinde anlatır. Bir yandan I.Dünya Savaşı ve Bolşevik devrimi, diğer yandan sürdürülmeye çalışılan geleneksel hayat arasında sıkışan Kazaklar, belki de Tolstoy?un ?Kazaklar?ından bile daha gerçek ve canlıdır Şolohov?un romanında. Yazar, Rus Çarı?na, dine, gelenek ve göreneklerine bağlılıkları ile tanınan bu topluluğu, Gregor Melekhov adlı genç bir kazakla tipleştirir.
Sıradan bir kazak köyünde çiftçi bir ailedir Melekhov?lar. Oğul Gregor, hem yakışıklı, hem de çapkındır. Kocası askerde olan güzel Aksinia ile ilişkisi vardır, ama ailesi onu genç bir kızla -Natalia?yla- evlenmeye zorlar. Ne Gregor, ne de cephedeki kocası dönen Aksinia mutlu değildir bu durumdan, kaçarlar ve bir çocukları olur. Tam bu sırada I.Dünya savaşı başlamıştır. Gregor cepheye gider. Sıcak savaşın bütün vahşetine tanık olan genç kazak, ordu içerisinde propaganda çalışması yapan Bolşeviklerle ve onların barış çağrılarıyla karşılaşır. Daha savaş bitmeden Çar istifa etmiş, hükümet karışıklıkları başlamış ve Bolşeviklerin gücü artmıştır. Kendileri de bağımsız bir devlet hayali kuran Kazak süvarileri bu karışıklıkta ne tarafı seçeceklerine karar veremez, ayaklanmayı bastırmaya gitmezler; Kışlık Saray düşmüş Devrim gerçekleşmiştir…
Romanın dördüncü cildinde, Şolohov devrimin ardından başlayan iç savaş günlerini ele alıyor. Savaştan bıkıp biran önce köyüne dönmek isteyen Gregor, şimdi Bolşevik saflardadır. Ancak yıllardır süren bu şiddet ortamında filizlenen devrimcilerin yöntemleri de farklı değildir Çar askerlerinden. Gregor, birliğinden ayrılıp Don bölgesine, köyüne dönünce, karşı devrimci bir hareket başlatan kazaklara katılır. Alman kuvvetleri ile de savaşmak zorunda kalan Bolşevikler Don bölgesinde yenilgiye uğrarlar. Ancak Şolohov, gelecekte devrimcilerin kazanacağına ilişkin bir vurgu ile bitirir romanını.

?Kaç uykusuz gecenin sabahına dek onca özlemle beklediği şey sonunda gerçekleşmişti işte. Evinin kapısında duruyordu. Oğlunu kucağında tutuyordu.
Hayatta ona bundan başka bir şey kalmamıştı. Kısa bir süre için daha onu toprağa, donuk güneşin altında parıl parıl uzanmış yatan engin dünyaya bağlayan ne varsa hayatta, hepsi buydu.? ?Ve Durgun Akardı Don?un son satırları.

Kitabın Künyesi
Ve Durgun Akardı Don 4 Cilt Takım
Orjinal isim: Tihi Don
Mihail Aleksandroviç Şolohov
Çeviri: Tektaş Ağaoğlu
Evrensel Basım Yayın
İstanbul 2001
1628 sayfa

Şolohov?un Yaşam Öyküsü
Sovyet edebiyatının ve toplumcu gerçekçi romanın en büyük isimlerinden birisi de hiç kuşku yok ki Şolohov?dur. Mihail Aleksandroviç Şolohov,neredeyse bütün hikaye ve romanlarına konu olan Don Irmağı havzasındaki Rostov ilinin Krulijin köyünde, 24 Mayıs1905 yılında doğmuştu. Babası Orta Rusya?nın Riyazan bölgesinden gelmişti. Annesi yerli bir kazak kızıydı. Şolohov, yedi yaşından başlayarak Voronej?deki bir okulda okudu. Tatillerde köyüne geliyor, köy hayatının işlerini de, eğlencelerini de yaşıyordu. Bu yaşayış ona bölgeyi, gelenekleri, türküleri, bir başka deyişle gelecekte yazacaklarının dilini tanıttı.

Rusya?nın en çalkantılı döneminde geçti çocukluğu.Şolohov lisedeyken önce Birinci Dünya Savaşı?nı sonra 1917 Devrimini sonra da İç Savaşı yaşadı. Artık öğrenciliği sürdüremezdi. On beş yaşında okulu bırakıp Kızıl Ordu?ya katıldı. Kendi yaşadığı toprakları da ikiye bölen İç Savaş, Şolohov?un yaşamını değiştirdi. Devrimcilerle birlikte çarpışmaya başladı. İaşe grubunda görevliydi. Bu grubun depoları sık sık saldırıya uğruyordu. Mihail Şolohov bu saldırıları düzenleyenlerle de yüzyüze geldi. İç savaş bitip, Sovyet yönetimi yerleşince, 1924?te yeniden köyüne döndü ve devlet memuru olarak çalıştı.Şolohov, bölge gazete ve dergilerinde öyküler yayımlamaya başladı. Bu öykülerin bir bölümü 1925 yılında ?Don Hikayeleri? adıyla kitaplaştı.

1928 yılında ?Ve Durgun Akardı Don?un ilk cildi yayımlandı. Don bölgesinin ve insanlarının bir destanı sayılan bu eserin ilk üç cildi beş yılda yazıldı. Bu romanını 1940 yılında dört ciltte tamamladı. Şolohov, ülkenin en büyük ödüllerinden olan Stalin Ödülüne değer bulundu.İkinci Dünya Savaşı boyunca Gerçekler (Pravda) Gazetesinde savaş hakkında yazılar yazmıştır. 1956-1960 yılları arasında toplu eserleri sekiz kitap olarak yayımlanır.Savaşın ertesinde, 1949 yılında SSCB Bilimler Akademisi?ne, 1954?te Sovyet Yazarlar Birliği Prezidyumuna ve nihayet 1961?de Komünist Partisi Merkez Komitesi?ne üye seçildi. 1954?de Lenin Nişanı aldı. İki kere Sosyalist Kahramanlık Madalyası ile ödüllendirildi.1965 yılında ise Nobel Edebiyat ödülü sahibi oldu. Şoholov 20 Şubat 1984?de, Rostov ilinde hayata gözlerini yumar. Mezarı Don nehri kıyısındaki Veşki köyündedir.

Eserleri
Doğum Lekesi, hikaye,1924. Şoholov’un, ilk hikayesi.
Ve Durgun Akardı Don, roman 4 cilt. Şoholov, bu romanı,1926 ile 1940 yılları arasında yazmıştır.Bu roman ile1941’de Stalin Armağanı’nı, 1965’te Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı.
Yarınların Tohumu, roman, 1932
Uyandırılmış Toprak, Şoholov, bu romanı 28 yılda yazmıştır.
Don Kıyısında Hasat, roman, 1960
Don Öyküleri, 1926
Vatan İçin Döğüştüler. Bu eser bitirilemedi.
Mavi Bozkır
İnsanın Kaderi,
hikaye, 1957. Bu eser,1959 yılında Bondarçuk tarafından film olarak çekildi.

1 YORUM

  1. “Halkını ve reelini anlatmak herkesin harcı değil elbet. Aslında tüm Dünya halklarının Rus yazarlara büyük bir minnet borcu olduğunu düşünüyorum. Kazancakis ve Gorki gibi edebi dünyayı gerçek kareler ve siluetler ile önümüze seren anlatım dilini de atlamamak koşuluyla. Aslında bizdeki Fakir’i de onlara benzetebiliriz. Halk ve yaşam ancak öylesi yalınkat ve gerçekçi anlatılabilir.
    Saygılar.”
    Semra Karagöz

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here