Yas – M. Şehmus Güzel

karanfilYasla birlikte yaşamayı öğreneceğiz mutlaka. Ankara’da vurulanlarla, Paris’tekiler çocuğumuz, torunumuz, kardeşlerimiz, yakınlarımız, akrabalarımız, yoldaşlarımız, yol arkadaşlarımız. Onlar bizler de olabilirdik. Ölüm çünkü artık serseri mayın gibi dolaşıyor aramızda. Yas tutuyor ve ağlıyoruz: Hem onlara hem onlar olabilecek kendimize. Yas ve ağlamak dayatınca Adnan Yücel’in şiirlerine sarılırım. Onlar da bana. “Ağlarız birlikte” o zaman. Şiirler ağlamaz diye bir kural yok henüz. Varsa bile, olsa bile hükmü kalmadı artık.

Şimdi tam sırasıdır sizlere de, canlarım, kardeşlerim, Adnan Yücel’den birkaç satır okumalıyım. Emin olabilirsiniz, benim cenaze törenimde de Adnan Yücel okunmasını isterim. İşte buraya aynen yazıyorum: Vasiyetimdir. Adnan Elezizlidir ve “acıya kurşun işlemez” de aynen şunları söylüyor:

“Aç ve kavruk bir memeden
Direnmeyi yudum yudum
emen
Bir çocuk gibi öğrendik
Ve direndik
Acıya kurşun işlemez artık
Biz yaşamayı zulümsüz sevdik”

Çocuklarımızın, torunlarımızın, gençlerimizin, kadın ve erkek ve çocuk ve kızlarımızın en hakiki, en çarpıcı, en belirleyici özelliği içten ve yapmacıksız olmaları, söylediklerine ve yaptıklarına harbiden inanmalarıdır. İşte görüntüleri, sakin, genç ve umut dolu yüzleri, kimi şark çibanlı, kimi Fas’tan bir aile anısı gibi taşıdığı kınalı elleri benli şafak yüzlü, kimi Kütahyalı, kimi Poitiers’li, kimi Eskişehirli, kimi Parisli, kimi Denizlili, tek ağızdan çıkan güvenilir sözleri, şirin ve gülümseyen gözleri, pırıl pırıl zihniyeti ve ülkelerimizi baştan sona, kuzeyden güneye, doğudan batıya yürümeye yeminli ayakları, birlikte, hep birlikte halaya duruyor. Birlikte türkü söylüyor, birlikte slogan atıyor, birlikte gülüyorlar. Birlikte dans ediyor, birlikte hoplayıp zıplıyorlar: Yaşam aşkı ve gençlik. Gençlik, özen, bakım, sevgi ve aşk dolu yürüyüşleri, dansları, duruşları. Onlar ki 1 Mayıs’larda, Newroz’larda, Gezi Direnişlerinde, Barış ve Kardeşlik gösterilerinde, Mayıs 68’lerde, Haziran’larda omuz omuza yürümüş: Bu sokak senin, bu meydan benim, bu caddeler hepimizin diyerek. Ah o akıp giden gösterilerimiz, yürüyüşlerimiz: Tazelenecek:

“Bir kez yazıldı bu acının şiiri
Yazılıp geçti suların tarihini
Gücünüz yetmez artık
Nehirleri durduramazsınız.”

Hayata ve paylaşmaya hoş geldiniz. Yapmacıksız, gerçek sevgi, dostluk, mutluluk, barış ve kardeşlik duygularıyla yüklü, tertemiz giyimli, bayramlıklarına bürünmüş kadın ve erkek ve çocuk, yanaklarınızdan, gözlerinizden, alınlarınızdan öpmek, ayaklarımı sizinkilerle ahenğe getirmek ve sizlerle halaya durmak. Arzumdur. Sizlerle birarada olmakla içimdeki güneşin ışığı ve gülüşü yayılır, güller açar. Çoşkuma çoşku katarsınız. Eminim.
Sözüne ve özüne sadık, nazik, anlamaya çalışarak, dayanışma içinde ortakça üretmek, ortaklaşa yaratmak. Hep birlikte tüketmek, eşit eşite.
Yürüyerek tartışmak da mümkün. Yürüyerek tartışmak ta mümkün evet. Bilhassa yürümek. Yol uzun olabilir, yeter ki güneş sözünde dursun, bir gün varacağımız yere varacağız. Bunun ötesi yok:

“Dışarıda konuşmak yasak
Oysa çok boyutlu bir dergahta
Alabildiğine bağırmaktı susmak
Ve betonu toprak gibi
Avuçlayıp
Tohum tohum patlamaktır
Yaşamak.”

Gidenlerin sureti şimdi Eyfel Kulesi’ndedir. Ankara Gençlik Parkı’ndadır. Malatya’nın kaysı ağaçlarındadır. Bordeaux bağlarındadır.Tunceli dağlarındadır. Korsika plajlarındadır. İzmir’de Kordon’da, İstanbul’da Taksim Meydanı’ndadır. Paris’te Republique Meydanı’ndadır. Tarsus’tadır. Grenoble’dadır. Diyarbakır surlarındadır. Aix-en-Provence bulvarlarındadır. Sesleri oralarda duyulur. Yeniden halaya kalkarlar. Yeniden ve yeniden. Asla yenilmeden. Vurulanlar yaşayanların anılarında canlanır. Yasaksız toprakların çocuklarıdır onlar. Yasaksız topraklara yüz sürmüş, suyunu katıksız ve helal ana sütü gibi içmişlerdir. Eyfel Kulesi’nden ve Surlardan kimi zaman taklacı bir güvercin kanatlanır güneye doğru: Ezilenlerin kurtuluşunu simgeleyen özgürlük kıvılcımları içinde. Telgraf direklerinde serçeler sıralanır: Kuzeye duyurmak için: “Nar Ülkesinde Mor Günler”de gebe analar yeni doğacak çocuklarına gidenlerin isimlerini koymak için sözleştiler. Duyduk duymadık demeyin. Deri kaplı Kitab’a, Kitabımıza, yazılıdır. Bu canlar bizim canlarımızdır. Bu isimler bizim isimlerimizdir. Sicilimize yazılı. Sizler gittiniz. Bizler kaldık. Nöbet sürüyor. Biz nöbetteyiz. Anılarınızla:

“Bizi bu deprem günlerinde
İnan ki bir şiirsiz yaşamak
Bir de sensiz (sizsiz) savaşmak
Öldürür.”

Gerisini Tarih yazar. Bize susmak düşer. Sizlerle her zaman.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here