Yazar: Özgür Atlas

Yasalar Adil mi, Yoksa Bir Yanılsama mı?

Hiç “yasalar hepimiz için eşittir” lafını duyup da içten içe gülümsemedin mi? Hani, trafik cezası yiyenle dev şirketlerin vergi borcunu affettirenlerin aynı kefeye konulduğu o meşhur adalet hikâyesi. Amerikalı psikolog Dennis R. Fox yıllar önce tam da bunu tartışmış: Yasaya olan inancımız, aslında büyük bir yanılsama olabilir mi? Ona göre

OKUMAK İÇİN TIKLA

Carl G. Jung’un “Arketipler ve Kolektif Bilinçdışı” Kitabının İlk Bölümünün Eleştirel Bir Analizi Bölüm 1

Bu metnin temeldeki sorunlu, idealist ve materyalist-tarihsel gerçekliği mistifiye eden bir yapı mı olduğunu anlamaya çalışalım. Jung’un teorilerinin, nesnel gerçeklikle ilişkisini ve toplumsal koşulları göz ardı eden- edebilecek taraflarını, insanlık sorunlarının kaynağını ve çözümünü a-historik, doğuştan var olduğu iddia edilen ruhsal yapılarla açıklamaya çalışan taraflarını analiz edelim. Nasıl mı ?

OKUMAK İÇİN TIKLA

Erkek Psişesinin Bilinçdışı Dişil Yönü: Anima Nedir ?

Kaynaklara göre anima, bir erkeğin psişesinin (ruhsal yapısının) bilinçdışı dişil yönünü temsil eden doğal bir arketiptir. Bu, erkeğin bilinçli eril tavrını dengeleyen ve tamamlayan, içsel bir dişil figürdür. Jung’a göre anima ile yüzleşmek ve onu anlamak, bir erkeğin psikolojik olgunlaşma ve bütünleşme (bireyleşme) sürecindeki en önemli ve zorlu adımlardan biridir.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Jung’un Freud’dan ve Adler’den Farkları

Jung, kendi dönemindeki psikoloji anlayışını, özellikle Freud ve Adler’in öncülük ettiği okulları, sınırlı, kişiselci ve materyalist olmakla eleştirir. Kendi teorik temelini oluştururken, psikolojinin sadece kişisel deneyimler ve bastırılmış içeriklerle sınırlı kalamayacağını, insan ruhunun daha derin, kalıtsal ve evrensel bir katmanını da içermesi gerektiğini savunur. Jung’un Eleştirileri Jung’un eleştirileri birkaç ana

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Hiç engelli görünmüyor ve durmuyor” Söylemi

Bu ifade, aslında toplumun engelliliğe dair yüzeysel algısını gösteriyor. İnsanlar, engelliliği sadece gözle görülen, fiziksel bir durum sanıyor. Oysa engellilik çoğu zaman görünmez; nörolojik, psikiyatrik ya da kronik rahatsızlıklar da engellilik kapsamına girer. Ama bu söz, hem önyargıyı hem de derin bir güvensizliği yansıtıyor: “Gerçekten engelli mi, yoksa rapor mu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kişisel Bilinçdışı Kompleksleri, Kolektif Bilinçdışı Arketipleri Oluştururlar.

Kişisel Bilinçdışı ve Kompleksler Kişisel bilinçdışı, bilinçdışının daha yüzeysel bir katmanıdır. Bu katman, her bireyin kendi yaşam deneyimlerinden oluşur ve bu nedenle tamamen kişisel bir nitelik taşır. Kısacası, kişisel bilinçdışı, bireyin yaşamı boyunca edindiği, bastırdığı veya unuttuğu anılar, düşünceler ve deneyimlerin biriktiği alandır ve bu alanın temel yapı taşları komplekslerdir.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kolektif Bilinçdışının Arketipleri

C.G. Jung’un “Kolektif Bilinçdışının Arketipleri” adlı eseri, onun en temel teorilerini ortaya koyduğu için oldukça önemlidir. 1. Kolektif Bilinçdışının Tanımı Jung, teorisini Freud’un bilinçdışı kavramından ayırarak başlar. 2. Arketiplerin Doğası ve İfadeleri Kolektif bilinçdışının içerikleri arketipler olarak adlandırılır. 3. Dini Dogmalar ve Sembollerin Kaybı Jung’a göre, din ve dogma, kolektif

OKUMAK İÇİN TIKLA

Cezasızlık: Engelli Bireylere Yönelik Sessiz Bir Cezalandırma Biçimi – Bölüm 2

Türkiye’de cezasızlık çoğunlukla siyasi davalar, kadın cinayetleri veya iş cinayetleri bağlamında tartışılır. Ancak engellilik alanında yaşanan hak ihlallerinde de cezasızlığın derin ve yıkıcı bir işlevi vardır. Bir engelli çocuğun bakım merkezinde şiddete uğraması, engelli bireyin kamusal alanda ayrımcılığa maruz kalması, işyerinde mobbing ya da eğitimde dışlanma… Bu durumlarda cezalandırmanın gerçekleşmemesi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Cezasızlık: Ötekine Yönelik Bir Cezalandırma Biçimi Olarak Politik-Psikolojik Bir Okuma Bölüm 1

Türkiye’de sıkça duyduğumuz bir kelime: cezasızlık. Failin işlediği suçun yaptırımsız kalması, davaların sürüncemede bırakılması, dosyaların zamanaşımına uğraması ya da hukukun seçici bir şekilde uygulanması… Çoğu zaman bu, “failin korunması” olarak görülür. Ancak psikodinamik bir perspektiften bakıldığında cezasızlık yalnızca bir boşluk değildir; ötekine yöneltilmiş, sessiz ama derin bir cezalandırma biçimidir. İkinci

OKUMAK İÇİN TIKLA

Her Şey Anneye mi Bağlanır? Psikodinamik Perspektiften Bir Yanılsama

Psikanalitik düşüncenin bazen “her şey anneye bağlanıyor” gibi algılanması, aslında çok sık görülen bir yanlış anlama. İç sıkıntısı yaşadığımızda, çoğu zaman ilk soru şu oluyor: “Çocuklukta annemizle ilişkimizde ne vardı?” Bu yaklaşım kulağa sanki hayatımızdaki bütün yollar annemize çıkıyormuş gibi geliyor. Psikodinamik kuramın derinliğini yanlış anlamanın tipik bir sonucu bu:

OKUMAK İÇİN TIKLA

Arzu Her Zaman Gerçekleşmek Zorunda Değil ?

İnsan hayatında arzular güçlüdür. Bazen “deli gibi istiyorum” deriz; içimizde kontrol edilemez bir dürtü gibi yükselir. Bu, bilinçdışımızda taşıdığımız arzuların yoğunluğunu gösterir. Ama işin ilginç yanı şu: Arzu ile özdeşleşmek her zaman mümkün değildir. Arzu ve Olgunluk Arasındaki Fark Çocuklukta ya da erken gençlikte arzu ile eylem arasındaki mesafe kısadır.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hayali Bolluk ve Gerçek Yoksulluk: Paylaşımın Yerine Sözün İktidarı Geçerse Ne Olur ?

Adaletli Paylaşımın Yerine Geçen Masallar Bir toplumun ürettiği değer, o toplumun bütün üyelerinin hakkıdır. Ancak iktidarlar üretimde değil, paylaşımda cimri davrandığında bu değerler adil biçimde halka ulaşmaz. Böyle durumlarda ortaya büyük bir boşluk çıkar: İnsanların ihtiyaçları karşılanmamıştır, ama umutları diri tutulmak zorundadır. İşte tam da bu noktada devreye söz satmak

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Kendini Bulma” Mitine Saplanıp Kalmak ve Sistemsel Tuzakları Anlayabilmek Mümkün Müdür ?

Romantik Bir Yanılsama: Kendini Bulmak Hayatın belli dönemlerinde “kendimi bulmam lazım” deriz. Bu cümle, çoğu zaman sanki içimizde saklanmış, bozulmamış, saf bir öz benlik varmış ve onu keşfetmemiz gerekiyormuş gibi bir anlam taşır. Adeta kaybolmuş bir hazineyi aramak gibi… Bu düşünce kulağa hoş gelir, umut verir. Ancak aslında biraz romantik,

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Kendini Bulma” Miti: Belki de Asıl Mesele Kendini Yaratmaktır

Hayatın belli dönemlerinde “kendimi bulmam lazım” deriz. Sanki bir yerlerde kaybolmuş, bize ait ama saklanmış bir hazine varmış gibi… Arayıp bulacağız ve her şey çözülecek. Ama gerçekten öyle mi? Belki de “kendini bulmak” dediğimiz şey, biraz fazla romantik ve hatta kaderci bir düşünce. Çünkü bu bakış açısı, bizi pasif bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Mutlak “İç” ve “Dış” Ayrımı Gerçekçi mi?

Kimi zaman “öz benliğimizi” bulma arayışına gireriz. Sanki içeride, hiç bozulmamış, saf ve keşfedilmeyi bekleyen bir “içsel öz” varmış gibi… Bu düşünce kulağa romantik gelir; bize güven ve umut aşılar. Ancak meseleye biraz daha yakından bakınca, şu soruyla karşılaşırız: Gerçekten mutlak bir “iç” ve “dış” ayrımı mümkün müdür? İnsan Sosyal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Daniel Stern’in Görüşleri, Bebek-Bakım Veren İlişkisinde Karşılıklılık, Öznelerarasılık ve Sanat Psikoterapileri

Daniel Stern’in görüşleri, özellikle bebek-bakım veren ilişkisindeki öznelerarasılığın (intersubjectivity) önemi üzerine odaklanarak, otistik spektrumdaki çocuklarla sanat terapisi modelini şekillendirmede temel bir rol oynamıştır. Bebek-Bakım Veren İlişkisinde Karşılıklılık ve Öznelerarasılık Stern’in çalışmaları, bebek ile birincil bakım veren arasındaki karşılıklılığın (reciprocity) ve bunun gelişimin en erken aşamalarında başladığının önemine işaret eder. Bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Otizmin İç Dünyası

Otizmin iç dünyası, otistik spektrumdaki bireylerin duyusal deneyimlerinin, iletişim biçimlerinin ve benlik algılarının derinlemesine anlaşılmasıyla ortaya çıkar. Duyusal Deneyimlerin Yoğunluğu ve Aşırı Yüklenmesi Otistik bireylerin iç dünyalarının en belirgin özelliklerinden biri, duyusal sistemdeki farklılıklardır. Donna Williams gibi otistik bireylerin otobiyografik anlatımları, otizmle ilgili temel sorunun duyularla bağlantılı olduğunu göstermektedir. Bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Otizmde Sanat Psikoterapilerinin Psikodinamiği

Sanat terapisinin, otistik spektrumdaki çocuklarla yapılan çalışmalardaki kuramsal temel ilkeleri, çağdaş çocuk ve bebek psikolojisinden, özellikle duygusal gelişim ve ilişkiler üzerine yapılan araştırmalardan derinleşimle beslenir. Bu yaklaşımlar, otizmin temel özelliklerinden biri olan iletişim ve hayal gücündeki belirgin eksiklikleri ele alarak, sanatın bu alandaki dönüştürücü potansiyelini vurgular. 1. Otizmin Gelişimsel Eksikliklerinin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Depresyon: Ruhun Gizemli Bir Ziyareti ve Dönüşüm Armağanı

Hayatın orta yaşlarına veya ikinci yarısına adım attığımızda, pek çoğumuz beklenmedik bir misafirle karşılaşırız: Depresyon. Toplumumuzda genellikle bir hastalık, bir zayıflık veya sadece “kötü bir ruh hali” olarak görülen depresyon, Jungcu analist James Hollis’in perspektifinden çok daha fazlasıdır. Hollis, “Hayatın İkinci Yarısında Anlam Bulmak” adlı eserinde, depresyonu ruhumuzun bize gönderdiği

OKUMAK İÇİN TIKLA